1. YAZARLAR

  2. İ. Faruk Özkan

  3. Modernizm ve İslamcı Entellektüeller

Modernizm ve İslamcı Entellektüeller

Ağustos 1994A+A-

20 Ağustos Cumartesi günü Birleşik Dağıtım'da Cumartesi Sohbetleri dizisinde Nuray Mert, modernizm ve İslamcı entellektüeller konusunda bazı tesbitlerde bulundu.

Nuray Mert'in vurgusu modernizm ile Batı'nın özdeş şeyler olmadığı üzerindeydi. Bugün, anti-modernist (ya da modernlik karşıtı) aydınların modernizm eleştirilerinin pornografi, şiddet ve uyuşturucu sorunu gibi konular üzerinde yoğunlaştığını belirten Mert, bu sorunların modernizmle birebir örtüşen olgular olmadığını söyledi. Her ne kadar pornografi, uyuşturucu mübtelalığı ve suç oranlarının artması modern dünyanın ürünü olan ve modern çağda gerçekleşen olgular olsa da bunlar, Batı'nın da mücadele ettiği sorunlar arasında yer almaktadır diyen Mert, bu konularda yoğunlaşan eleştirilerin sürekli bir şekilde yapılan eleştiriler olduğunu ve hayli klasikleşerek basitleştiğini söyledi. Aydınlanma felsefesinin bile toplumumuzda tam olarak anlaşılamadığının belirten Mert, modernizmin kökeni ve kaynağı olan aydınlanma felsefesinin anlaşılamadığı bir ortamda modernizmin de anlaşılmayacağını söyledi. Yöneltilen bir soru üzerine aydınlanmanın, kendinden önceki, insanın kaderini ve toplumsal seyrini insanüstü bir kudretin belirlediği anlayışına karşılık olarak insanın kaderinin ve geleceğinin kendi ellerinde olduğu ve onu yalnız ve yalnız insanın belirleyebileceği inancı olduğunu belirtti.

Söz alan bir bayan dinleyici, Allah'ın insana zaten kendi kaderini ve geleceğini belirleyebilme yetkisini verdiğini ve insanın yaptıklarının hesabının ancak böyle alınabileceğini, Kur'an'da da Allah'ın "Biz yerleri ve gökleri insanın emrine müsahhar kıldık" şeklinde buyurduğunu, fakat yine Kur'an'da insanın kendisine verilen yetkiyi iyi kullanamadığını ve yeryüzünü ifsad ederek dengeyi bozduğunu belirten ayetler okuyarak, İslam'ın hem dengeyi koruyucu hem de insanın irade hürriyetini tanıyan tavrını, modernizmin ise dengeyi bozucu, tabii süreci alt üst eden durumunu belirtmiş oldu.

Dinleyiciler arasında gazeteci-yazar M. Han Kayani de söz alarak bir ağacın ancak meyva ve ürünüyle tanınabileceğini, dolayısıyla Batı'nın ve modernizmin ürünü olan uyuşturucu bağımlısı, şiddet ve suça eğilimli bir toplumun da Batı'yı ve modernizmi özetleyen bir olgu olduğunu söyledi. Mert, dinleyicilerin yorumlarına cevap olarak şunları söyledi.

"Batının kendisinin kabul etmediği ve mücadele ettiği eğilimlerle kendisini suçlayamayız. Eğer eleştiri yönelteceksek Batı'nın evrensel değer olarak kabul ettiği ve kendi dışındaki 'bölgelere empoze etmeye çalıştığı değerlerden yola çıkarak yapmalıyız bunu."

"Bugün insanlar kendi dinlerini ve dünya inançlarını kültürel formlarla ifade etmektedirler. Bu kültürel formlar giyim şekli olabilir, diğer etnik ve dinsel gruplar arasındaki ilişkiler olabilir. Elbette ki inançlar toplumda kültürel kodlarla ifade edilecektir. Fakat bu tür kültürel formları temel alarak yapılacak toplumsal muhalefeti ciddiye almıyorum. Kültürel formlar önemlidir, fakat ikinci dereceden önem arz eden şeylerdir."

Önceki günlerde Alain Touraine ile yaptığı röportajdan bahseden Mert, orada Tourain'in isteyenin örtünebileceğini, isteyenin içki içip isteyenin içmeyeceğini söylediğini, Batılıların artık bunu sorun olarak görmediğini, önemli olanın serbest piyasa ekonomisine entegre olmak olduğunu belirttiğini söyledi.

Mert sözlerine devamla:

"Anlattığım röportajda olduğu gibi insanlar ve toplumumuz serbest piyasaya entegre olmak adı altında kişiliksizleştirilmeye çalışılmaktadır. İslamcı aydın ve entellektüeller bu konuda bir toplumsal muhalefet ve eleştiri düzeyi geliştirmelidirler.

Kişiliksizleştirilmenin başka bir boyutu da toplumsal muhalefetin yok edilerek eleştirisiz bir toplum oluşturulmaya çalışılmasıdır. Reel sosyalizmin çöküşüyle birlikte marksist hareket toplumdan silindi ve geriye ciddi toplumsal muhalefet yapabilecek tek güç kaldı: İslami hareket. 1980 sonrasında toplumumuzda önemli şeyler söyleyen ciddi bir İslami muhalif söylem vardı. Toplumun en can alıcı meselelerinde daha temel konularda eleştiri geliştiren bir söylemdi. Fakat şu anda İslamcı aydın ve entelektüellere baktığımızda modernite karşıtı bir tavır adı altında gayr-i ciddi meselelerle uğraşmaktadırlar. Epistemoloji, ontoloji, fenomenoloji kelimeleri bol bol kullanılmakta, fakat hiç bir şey anlaşılmamaktadır. Emin olun ben, modernizm konusuna az çok aşina biriyim, bu yazılanlardan hiç bir şey anlamıyorum. Epistemoloji ya da ontoloji vs... gibi kelimeler kullanılmadan da bilgi teorisi ve modernizmle ilgili problemler halledilebilir. Bence bu anlayış gelenekse batı karşıtı, koyu muhafazakar bir söylemin entellektüel düzlemde, ağdalı sözlerle ifade edilmesinden başka bir şey değildir.

Müslüman aydınların bu noktada gerçekten çok önemli vebal ve sorumlulukları var. Ben, genel anlamda muhalefete inanan biriyim. Birçok sorunun yaşandığı bir toplumda ciddi eleştiri ve muhalefetin olmaması toplumun olumlu yönde gelişmesi ve kendini yenilemesini sekteye uğratır. Statükocu bir toplum oluşur. Tek ciddi ve önemli muhalif ses olan İslami hareketin entegre edilme çabalarını tehlikeli buluyorum."

Daha önce söz almış olan bayan dinleyici tekrar söz alarak şunları söyledi:

"Ben bu noktada girmek istiyorum. Ben de size katılıyorum. İsim vermekten de çekinmeyeceğim. Gerçekten de Ali Bulaç ve onun gibi düşünen insanların yaptığı, moda akımlara İslami referanslar bularak, allayıp pullayarak yeniden müslüman camianın önüne sürmek. Medine vesikası, çoğulculuk ve sivil toplum çevresindeki tartışmalarla yapılmak istenen tam da bu. Aynı Ali Bulaç 80'li yıllarda yine İslami referanslara dayanarak gayr-i müslim ve laiklerle kesinlikle uzlaşılamayacağını ve bir arada yaşamanın mümkün olmadığını söylüyordu. Bugün ise aynı Ali Bulaç aynı İslami kaynaklara dayanarak tam tersini söylüyor. Halbuki kendisi düşünce hayatında İstikrarlı olduğunu söyleyen birisidir."

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR