1. YAZARLAR

  2. Rania Awaad

  3. Modern İslami Psikolojinin Babası Dr. Malik Bedri’nin Mirası

Modern İslami Psikolojinin Babası Dr. Malik Bedri’nin Mirası

Mart 2021A+A-

“Boş ver Malik, onlar maaşlarını Freud’den alıyor!” Bu söz, modern İslami psikolojinin yakın zamanda ölen babası Dr. Malik Bedri’nin, 1960’larda kendilerine İslami bir psikoloji çerçevesi sunmaya çalışırken, Müslümanlar da dâhil olmak üzere diğer psikologlar tarafından alay edildiğinden bir arkadaşına şikâyetle bahsetmesi üzerine arkadaşının onu teselli etmek için söylediği sözdü.

Anavatanı Sudan’da ilk eğitimini ve Beyrut Amerikan Üniversitesinden lisans ve yüksek lisans derecelerini tamamladıktan sonra Birleşik Krallık’ta psikolog olarak eğitim alan Dr. Bedri, daha sonra İngiliz Psikoloji Derneği üyesi oldu

Aldığı eğitimin içinde Müslüman topluma fayda sağlayabilecek çok şey olduğunu düşünürken, aynı zamanda Müslüman psikologların, din veya maneviyatı barındırmayan seküler Batı psikolojisinin çerçevesini sadıkça toptan benimsediğine de tanık oldu.

Dr. Bedri, Batı’nın “bilimsel üstünlüğü” kisvesi altında Müslüman ve üçüncü dünya ülkelerine “seküler Batı psikolojisinin etnosantrik, ayrım gözetmeksizin ihracatı” olarak adlandırdığı şeyin doğuracağı ciddi kültürel ve ideolojik ikilemler konusunda çok endişeliydi. Özellikle Müslüman ülkelerdeki psikoloji öğrencilerinin “seküler psikolojinin ruhunu alarak kirleneceklerinden” endişe ediyordu.

Bu endişesi Dr. Bedri’nin “Muslim Psychologists in theLizard’s Hole” (Kertenkele Deliğindeki Müslüman Psikologlar) başlıklı ünlü makalesinin yayınlanmasına ve ardından 1979’da “The Dilemma of Muslim Psychologists” (Müslüman Psikologların İkilemi) adlı en çok satan kitabının Londra’da basılmasına yol açtı. Bu başyapıtı, Dr. Bedri’nin diğer birçok kitabıyla birlikte, Batılı psikoloji teorilerinin ve uygulamalarının eleştirisiz olarak kabul edilmesini reddetme ve bunun yerine onları İslami bir dünya görüşüne göre revize etme konusunda ilham verdi.

Oradan Dr. Bedri için başka bir önemli yol açıldı: Bugün psikoloji dediğimiz alana katkıda bulunan erken dönem Müslüman âlimlerin çalışmalarını incelemek. Psikolojinin faydalarını Müslümanlara getirmenin yerli köklerini erken dönem Müslüman âlimlerin eserlerinde bulmaktan daha iyi bir yol var mı?

Bununla birlikte, Müslüman âlimlerin ve hekimlerin özgün katkıları, modern Batılı psikoloji tarihçileri tarafından, zaman zaman kasıtlı olarak büyük ölçüde göz ardı edilmiştir. Günümüzde psikoloji ders kitapları genellikle Yunan ve Romalıların eserlerini onurlandırmakla başlıyor ve ardından yüzyıllar geçip Avrupa Rönesans’ına atlıyor, sanki dünya arada bin yıldan fazla bir süre edebi cehalet içinde kalmış gibi.

Rönesans kelimesi, Avrupa’nın klasik Yunan ölü bilimlerini canlandırmaya çalıştığını ima eden yeniden doğuş anlamına gelir. Ama bilim aslında asla ölmedi. Müslümanlar Yunan bilimini miras aldılar, geliştirdiler ve Avrupa’ya aktarmadan önce onun ötesinde yenilikler yaptılar.

Bu noktada Dr. Bedri, meslektaşı Prof. Mehdi Mohaghegh ve Prof. Fuat Sezgin tarafından İstanbul’daki Ayasofya Kütüphanesinde bulunan Ebu Zeyd el-Belhî’nin dokuzuncu yüzyıla ait “Bedenler ve Ruhlar İçin Beslenme” başlıklı bir el yazmasından haberdar edildi.

Dr. Bedri daha sonra el-Belhî’nin Arapça el yazması üzerine psiko-tarihsel bir inceleme yazma görevini üstlendi, ardından el yazmasının psiko-terapatik bölümünü “Sustenance of the Soul” (Ruhun Gıdası) ismiyle İngilizceye çevirdi.

Dr. Bedri, el-Belhî’nin psikozlar ve nevrozlar, yani zihinsel ve psikolojik bozukluklar arasında açıkça ayrım yapan ilk bilim adamı olabileceğini uygun bir şekilde gösterdi. Dahası, el-Belhî’nin duygusal bozukluklar sınıflandırması çarpıcı biçimde moderndi; akıl hastalıklarını dört kapsayıcı kategoriye ayırdı: korku ve panik, öfke ve saldırganlık, üzüntü ve depresyon ve takıntılar.

Üstüne üstlük, el-Belhî muhtemelen tarihte rafine bir bilişsel davranış terapisi (BDT) geliştiren ve sınıflandırdığı her bozukluk için kullanımını gösteren ilk kişiydi.

İşte tam bu noktada yolum tesadüfen Dr. Bedri ile kesişti. Kendimi bir psikiyatrist olarak eğitilmeden önce klasik İslam ilimleri konusunda eğitilmiş biri olarak, erken dönem Müslüman âlimlerin eserlerini ve onların “ilmü’l-nefs” denilen çok disiplinli bilim anlayışını ya da benliği incelemeye kararlıydım.

VII. yüzyıldan XVI. yüzyıla kadar değişen yüzlerce orijinal el yazmasında boğulmuşken, Ebu Zeydel-Belhî’nin IX. yüzyıldaki orijinal el yazması ve daha sonra Dr. Bedri’nin Arapça notuyla karşılaştım. Eğitimli bir psikiyatrist olarak el-Belhî’nin teşhis sınıflandırması ile DSM-51 arasındaki bağlantıyı hemen görebiliyordum. Bazı durumlarda, el-Belhî’ninIX. yüzyıldaki açıklamaları DSM-5 (2013) ile nokta nokta eşleşti.

Bir şansım oldu ve Dr. Bedri’ye kendimi tanıtan bir e-posta yazdım, bulgularımı paylaştım ve bunları çift kör hakemli2 ana akım tıp dergilerinde yayınlamayı planladım. Benim mutlak şaşkınlığım ise Dr. Bedri’nin zaman ayırarak bana cevap yazmasıydı.

Kendisine gönderilen her mesaja yanıt vermek için zaman ayırdığını daha sonra çevrimiçi bir anmada eşinden öğrenecektim. E-posta yanıtında beni tebrik etti ve bu araştırma hattını sürdürmem için beni cesaretlendirdi. Ayrıca en ünlü eseri olacak olan el-Belhî’nin elyazmasını İngilizceye çevirme sürecinde olduğunun iyi haberini de paylaştı.

Dr. Bedri’nin onayıyla çalışmamı tıp dergilerine gönderdim. Yazılarımı gözden geçirdikten sonra, tıp dergileri iddialarımın “alışılmışın dışında” olduğu ve makalemin tıp tarihçileri tarafından gözden geçirilmesi gerektiği cevabını verdiler.

Aylarca bekledikten sonra -ve bu süre boyunca makalelerin reddedileceğini sanıyordum- tarihçiler sonunda iddialarımı doğrulayarak cevap yazdılar: El-Belhî, aslında,OKB ve fobiler gibi psikiyatrik hastalıklar için tedaviler, Avrupalı psikiyatristlerin bu keşiflerle itibar kazanmasından bin yıl önce doğru şekilde sınıflandıran, teşhis eden ve işlevselliği öneren ilk kişi oldu!

Hatta makalelerimin psikoloji tarihini yeniden yazdığını ve şu anda psikoloji olarak bilinen alana Müslüman katkılarını kasten göz ardı eden ya da kasıtlı olarak dışarıda bırakan anlatıları alt üst ettiğini söyleyecek kadar ileri gittiler.

Dr. Bedri, bu dönüm noktasından çok gurur duyuyordu. Bu atılım daha sonra Stanford Üniversitesindeki Stanford Müslüman Akıl Sağlığı Laboratuvarı olan laboratuvarımda İslam tarihine ve psikolojiye tüm bir araştırma hattını adamama yol açtı. Bugün, çok ciddiye aldıkları ve kapsamlı bir şekilde katkıda bulundukları bir alan olan psikoloji alanındaki Müslüman öncülerin hazinelerini gün yüzüne çıkarmaya devam ediyoruz.

Birkaç yıl sonra, Pakistan’daki “İslami Psikoloji” konferansından döndüğü esnada Dr. Bedri’yi ziyaret etmek için İstanbul’a döndüm. Kendisi o zaman Türkiye’deki İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesinde profesör idi.

İstanbul’a vardığımda bana bir sürprizi olduğunu söyledi ve bir zamanlar el-Belhî’nin Ruhun Gıdası’nı -yıllar önce Ayasofya Kütüphanesinden ödünç alarak çevirip not almak için kullandığı orijinal el yazmasını- kitaplığından çıkardı. Bu durum tarihin gözlerimin önünde ortaya çıktığını görmek gibiydi. Dr. Bedri’nin bütünsel İslami refah çerçevesini psikolojiye geri getirmeye olan bağlılığı ve Afrika, Asya, Avrupa ve Orta Doğu’daki üniversitelerde yetiştirdiği sayısız öğrenci ve yaşamı boyunca kurduğu İslami psikoloji merkezleri ve dernekleri aracılığıyla beni derinden etkileyen ve dönüştüren gerçeküstü bir andı.

Dr. Bedri ile o son şahsi ziyaretim sırasında benim de onunla bir sürprizi paylaşma şansım oldu. Bu haber, Stanford Üniversitesinin İslami psikoloji üzerine tam ve kalıcı bir ders ekleme teklifi veren ABD’deki ilk üniversite olacağı haberiydi.

Bir sonraki dönüm noktasını onunla kutlama fırsatı bulduğum için mutluydum. Benimle dersimde ne öğretilmesi gerektiğini ana hatlarıyla anlatarak saatler geçirdi ve bunun için ben ve gelecekteki birçok İslami psikoloji öğrencisi sonsuza kadar ona borçlu kalacağız.

Mizahi ama keskin bir hakikatle bana dedi ki: “1960’larda birisi bana bir Amerikan üniversitesinin kataloğuna bir gün İslami psikoloji dersi alacağını söylemiş olsaydı, onları deli olarak teşhis ederdim!” Her zaman çok özlenecek kadar büyük bir mizah anlayışı vardı.

Dr. Malik Bedri’nin yaşamı boyunca İslami psikolojinin yeniden canlanmasına tanık olma ve yorulmak bilmeyen çalışmalarının meyvelerini vermeye başladığını görme fırsatı bulduğu için çok müteşekkirim. Bugün bu alana ilgi duyan binlerce kişinin katıldığı birkaç küresel İslami psikoloji konferansı var. İslami psikoloji alanını iyileştirmeye ve ilerletmeye adanmış kurslar, çalıştaylar, kitaplar, teorik ve klinik uygulamalar var. Tüm bunların Dr. Bedri’ye kadar izlenebileceğini söylemek zor olmaz.

Dr. Malik Bedri, akademide her zaman apolojist olmayan bir Müslüman rol modelim ve Peygamber sünnetinin gayretli bir takipçisi olarak kalacak. Benim gibi klinisyenler ve araştırmacılar için nasıl önemsiz görünen şeylerin arasından önemli şeyleri bulup çıkarma ve Müslüman kardeşlerimize yardım etmek üzere Batı psikolojisinin yararlı yönlerini ortaya koyma çabamızda her zaman kahramanımız olacak.

Dr. Malik Bedri’ye her zaman modern İslami psikoloji hareketinin canlandırıcısı olması ve ruhu psikolojiye geri getirme çabasında bulunması hasebiyle itibar edilecektir. Duam, öğrencilerinin, Dr. Malik Bedri’nin mirasını devam ettirmeleri ve sadaka-icariye olarak sayılması için çalışmalara devam etmeleridir.

 

Dipnotlar:

1- DSM-5 Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından hazırlanan Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’dır.

2- Günümüzde birçok yayıncı, elindeki bilimsel makaleleri yayınlamadan önce çift-kör hakem değerlendirmesinden geçiriyor. İngilizcesi “double-blindpeerreview” olan bu denetim yönteminde kural basit: Yazar, eleştirmenler (yani hakemler) hakkında, eleştirmenler de makalenin yazarı hakkında herhangi bir bilgiye sahip olmuyor.

TRT World / 18 Şubat 2021 / Çeviren: Yusuf Ahmet Kaya

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR