1. YAZARLAR

  2. Oktay Altın

  3. Mısır’da İhtiyatlı İyimserlik

Mısır’da İhtiyatlı İyimserlik

Ekim 2019A+A-

2013 darbesinden sonraki Rabia gösterilerinin ardından ilk defa Mısır’ın birçok şehrinde sistem karşıtı protesto gösterileri yapıldı. Gösteriler uzun yıllar devlet kurumlarıyla özellikle de orduyla iş yapmış Muhammed Ali adındaki bir işadamının sosyal medyadan yaptığı çağrılarla başladı. Birkaç dizide de rol aldığı için Mısırlılarca tanınan işadamı, ordunun ve Abdulfettah Sisi’nin lüks harcamalarına ve yolsuzluklarına tepki gösteren videolar yayınlamaya başlayarak halkı tepki göstermeye, genelkurmay başkanını da Sisi’yi tutuklayarak devre dışı bırakmaya çağırdı.

Mısır’da katliamlarla yönetimi ele geçiren darbeciler, her türlü gösteriyi şiddetle bastırarak yasaklamışlar, idam ve müebbet gibi ağır cezalarla ülkeyi adeta cehenneme çevirmişlerdi. Bu süre zarfında sadece Tîran ve Sanafîr adalarının Suudi Arabistan’a verilmesinden hemen sonra protesto gösterileri düzenlenmiş, ancak bu gösterilerde “millî” duygular dillendirilmiş sistem karşıtlığı pek öne çıkarılamamıştı. Eylül ayının son iki haftasında düzenlenen küçük çaplı gösteriler ise tamamen Ocak devriminde olduğu gibi sistem karşıtı ve darbeci cumhurbaşkanını hedef alan bir içeriğe sahipti.

Gösteriler Neden Başladı?

Mısır’da askerî darbeye en büyük gerekçe olarak seçilmiş Mursi hükümetinin ekonomik başarısızlığı, hayat pahalılığı ve benzin istasyonlarındaki uzun kuyruklar gösterilmişti. Darbenin ilk günlerinden itibaren Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt gibi Körfez ülkelerinin milyar dolarlarla ifade edilen ayni ve nakdî yardımları, benzin kuyruklarını bitirdi, ekonomide görece bir iyileşme sağlar gibi gözüktü. Ancak süreç içerisinde ekonomik durum daha kötüye gitti. Körfez’den aktarılan paralar, Hüsnü Mübarek döneminden tevarüs edilen yolsuzlukların artmasından ve birilerinin cebini doldurmaktan başka bir işe yaramadı. Dünya Bankasının tahminlerine göre Mısır halkının %60’ı son yıllarda daha çok fakirleşti. Halk pahalılıktan şikâyet ederken darbecilerin lüks içinde yaşamaları öfkeyi artırdı. İçerden birinin; müteahhit Muhammed Ali’nin faş ettiği yolsuzluklar, öfkenin sokağa yansımasına neden oldu. Servetin dar bir kesim elinde toplanması, darbeye destek veren işadamlarının da yavaş yavaş darbecilerden uzaklaşmasını beraberinde getirdi. Bugün beş yıl öncesine kıyasla çok daha fazla işadamı yolsuzluktan ve Sisi rejiminden şikâyet etmekte.

Abdulfettah Sisi’nin oğlu Mahmud Sisi’nin Cemal Mübarek’i çağrıştırırcasına son dönemlerde muhaberatının görünmez yöneticisi gibi davranması, protestolardan kısa süre önce Sinâlı aktivistlerin Sinâ’daki uyuşturucu kaçakçılığını onun kontrol ettiğine dair sosyal medya yayınları, yönetime yönelik öfkenin büyümesine neden olmuştur. 

Merhum Mursi hükümetinin düşürülmesi sırasında gelecekte yönetimden pay kapabilme umuduyla Sisi’ye destek veren ve İhvan’la aralarına mesafe koymaya çalışan bazı siyasiler, Abdulfettah Sisi’nin ipleri iyice ele geçirmesinden sonra adım adım dışlanmış, iktidara yaklaştırılmamıştı. Bunların bir kısmı günah çıkararak muhalefete katılmış, açıkça Sisi’yi eleştirmeye başlamışlardır. Bunun en trajik örneği Hüsnü Mübarek’in devrilmesinde sembol isimlerden biri olarak görülen, Mursi’nin düşürülmesinde ise ordunun yanında yer alan bilgisayar mühendisi Vail Guneym’dir. Darbe sonunda küresel bir şirketteki yüksek maaşlı işini kaybetmiş, psikolojisi bozulmuş ve artık Sisi’ye hakaretler ederek bohem bir şekilde gününü geçirmeye çalışmaktadır. İstikbali parlak bu mühendis pozisyonunda binlerce kişinin olduğu sosyal medyadan rahatça anlaşılabilmektedir.

Halkı harekete geçiren nedenlerden biri de mutlu azınlık hariç, Mısır’ın geniş kesimler için nefes alınamaz bir duruma dönüşmesidir. Mursi’yi ve seçilmiş meşru hükümeti devirmek için Tahrir Meydanına çıkanlar, bir yılda muhalefetin susturulmaya çalışıldığını, gazetecilerin gözaltına alındığını, 2011 Devriminin getirdiği özgürlüklerin tedrici olarak yok edildiğini iddia ediyorlardı. Darbe sonrası gelinen nokta ise Mursi dönemiyle kıyaslanamayacak derecede olumsuz. On binlerce kişi tutuklandı, binlerce kişiye idam ve müebbet cezası verildi, on binlerce insan Mısır’dan kaçmak zorunda kaldı, gösteriler yasaklandı ve şiddetle bastırıldı, darbeyi destekleyenler bile en ufak eleştiride derdest edilmeye başlandı. Sisi’ye güzellemeler düzenler hariç, artık kimse kendini güvende hissetmiyor.

Bölgenin en büyük devletlerinden ve Arap dünyasının liderlerinden biri sayılan Mısır’ın, Sisi eliyle düşürüldüğü durum, sıradan Mısırlıların bile izzet-i nefsine dokunacak hale gelmiştir. Stratejik önemi haiz Tîran ve Sanâfir adalarının Suudi Arabistan’a satılması, İsrail ve Amerika karşısında verilen onur kırıcı tavizler, başta Filistin davası olmak üzere İslam dünyasını ilgilendiren konularda takınılan olumsuz tavır, kendisine saygısı olan tüm Mısırlılarda tepki oluşturmaktadır. Son olarak Trump’ınG-7 zirvesinde Sisi’yi “favori diktatör” ilan edip onunla dalga geçmesi, Sisi şahsında Mısır’ın aşağılanması olarak algılanmıştır.  

Eski genelkurmay başkanı Sami A’nân’ın seçimlerde aday olması üzerine tutuklanmasının ve A’nân’a yakın subayların etkisiz konumlara getirilmesinin ordu içinde rahatsızlıklara yol açtığı iddia edilmekteydi. Sisi’nin tüm yetkileri kendinde toplayarak diğer askerî ve sivil bürokratların rolünü azaltması, üniformasını çıkardığı halde askerî erkânı eskiden olduğu gibi emir-komuta zinciriyle kontrol etmeye devam etmesi Sisi’ye yönelik rahatsızlığı daha görünür kıldı. Muhammed Ali’nin genelkurmaya seslenerek Sisi’nin tutuklanmasını istemesi, Sisi’nin bir konuşmasında küçük rütbeli bazı subayların yolsuzluk bahanesiyle komutanlara duyulan güveni sarsmaya çalıştıklarını ifade etmesi, bu iddiaların doğru olabileceğini göstermektedir.

Mısır’da ordu ve polis güçleri arasındaki rekabet, zaman zaman nüksetmekte hatta çatışmaya kadar gidebilmektedir. Hüsnü Mübarek’in devrilmesi sırasında polis, olayları bastırmak adına şiddet kullanırken askerlerin tarafsız kalması, polis teşkilatını yıpratırken askerleri adeta kahramanlaştırmıştı. Sisi’nin daha çok orduya yatırım yapması, polis-asker rekabetini artırdığı iddialarına yol açtı. Mısırlı bazı gazeteciler, ordu içinde Sisi’nin politikalarından rahatsız alt düzey subaylar ile bazı polislerin göstericilere sert davranma hususunda isteksiz davrandıklarını belirtmişlerdir. Eylemlere katılan bir gösterici de bazı emniyet güçlerinin Mısır’ı tekrar hak ettiği eski uluslararası ve bölgesel konumuna getirmek, Mısır halkına onur ve şerefi iade etmek ve ekonomik sıkıntılardan kurtulmak için kendilerini teşvik ettiklerini bildiren bir video yayınladı. Bütün bunlar ordu ve polis içindeki bazılarının Sisi’yi artık bir yük olarak gördüklerini ve ondan kurtulmak istediklerini göstermektedir.

Gösterilerin Muhtemel Sonuçları

Eylül ayının son iki haftasında meydana gelen gösteriler, kitlesel olmaktan uzaktı ve katılımcı sayısı ancak binlerle ifade ediliyordu. İlk Cuma sekiz büyük kentte ve Tahrir başta olmak üzere önemli meydanlarda küçük gruplar halinde gösteriler düzenlendi. Emniyet güçlerinin olaylara müdahalesi daha öncekilerle kıyaslanamayacak kadar yumuşaktı. İkinci Cuma’da ise önemli alanlarda gösteriler yasaklandı. Başkent Kahire’de Tahrir Meydanına çıkan yolların % 25’i ve meydana yakın dört metro istasyonu trafiğe kapatıldı. Ön saflarda polis güçleri, daha arka saflarda askerler olmak üzere binlerce güvenlik gücü alanlara yığıldı. Yine de otuza yakın il ve ilçede küçük çaplı gösteriler düzenlendi.

Sisi’nin gösterileri hafife alan söylemlerine rağmen alınan tedbirler yaşanan korkunun belirtileriydi. Nitekim ikinci Cuma öncesi iki binden fazla kişi tutuklandı. Kahire başsavcısı resmen bin kadar zanlının sorgulandığını, bunların bazılarının gösterilere katıldığını, bazılarının tesadüfen orada bulunduğunu, suçlular ile masumları ayırmaya çalıştıklarını ifade etmesi, darbe sonrası ilk defa Mısır yargısının “adaletli” davranmaya çalıştığını göstermesi açısından önemlidir. Bu defa göstericileri “hain İhvancılar”, “teröristler” şeklinde suçlayabilecekleri hiçbir meşru gerekçeleri yok. Gösteriye çağrı yapan kişi yıllarca orduya iş yapmış bir işadamı. Geriye sadece dış mihraklar bahanesi kalmıştı. El-Cezire’nin yayınları ile gözaltına aldıkları dört Türkiyeli, bir Ürdünlü ve bir de Sudanlının “itiraf”ları ile gösteriler, Türkiye ve Katar’a yıkıldı. Kimisi işadamı, kimisi öğrenci olan tutuklular ise her meraklı yabancının yapabileceği gibi gösterilerin fotoğraflarını çekmişlerdi. Sisi medyası ise bunların ajan olduklarını, olayların yurt dışından organize edildiklerini iddia ederek çektikleri fotoğrafları kanıt olarak sundu.

İhvan-ı Müslimin başta olmak üzere muhalif siyasi gruplar, gösterileri, halkın tepkisi olarak olumlu karşılamak ve destelemekle birlikte olaylara müdahil olmadıklarını göstermeye gayret ettiler. Katıldıkları programlarda, Sisi yönetiminin göstericilerin “İhvancı”, “terörist” olduğu söylemine yarayacak herhangi bir malzeme sunmamaya özen gösterdiler. Ancak protestoların gerek klasik medyada gerekse sosyal medyada uzun süre gündemde kalmasını sağlayanların, İhvan ve Eymen Nur liderliğindeki Yarın Partisi gibi örgütlü siyasi hareketlerin mensupları olduğunu belirtmek gerek.

İhvan ve diğer siyasi grupların resmen protestolarda yer almamasının diğer bir nedeni de gösterileri başlatan ve daha düne kadar milyon dolarlık işler yaparak ülkeyi darbecilerle birlikte soymaya çalışan işadamı Muhammed Ali’ye hiçbir şekilde güven duymamalarıdır. Birçoğuna göre Muhammed Ali, rant paylaşımı sonucunda kendisine verilene razı olmayan yolsuzlardan birisidir ve büyük ihtimalle de ordu içinde yine kendilerine verilenle yetinmeyen bir kanadın temsilcisidir. Başarılı olsa bile ülkeyi serbest seçimlere götürmeyecek, ordunun diğer bir kanadına teslim edecektir.

Gösterilerin 2011’deki yönetimin yıkılmasıyla sonuçlanması şimdilik mümkün görünmemektedir. Ancak altı yıllık baskıcı yönetime rağmen insanların meydana çıkmaları ve yönetim aleyhinde slogan atmaları korku bariyerlerinin yıkılmaya başladığını göstermesi açısından umut vericidir. Muhammed Ali’nin yayınladığı videoların başta Batı medyası olmak üzere dünyada ilgi görmesi de meselenin diğer bir olumlu boyutudur. Bu yayınlar, Batılı güçlerce kayıtsız şartsız desteklenen diktatörün, sadece sivil göstericilere ateş açtıran bir zorba değil, aynı zamanda ülke kaynaklarını tüketen bir yolsuz olduğunu göstermiş oldu.

Darbecileri ayakta tutan Körfez ülkelerinin yaşadıkları sorunlar da Sisi’yi bekleyen diğer bir açmaz. Suudi Arabistan Yemen bataklığına saplanmış ve İran’la olan ihtilafı tavan yapmış durumda. En büyük petrol üretim tesislerine yapılan saldırıları dahi püskürtemiyor. Kaşıkçı cinayetiyle dünyada itibar kaybı yaşarken içte de veliaht prensin “reformları” geleneksel kesimlerde ciddi tepkiler toplamakta. Savaşın getirdiği maliyet nedeniyle ekonomik olarak her geçen gün kötüye gitmekte, hayat pahalılığı artmaktadır. Birleşik Arap Emirlikleri ise Yemen’de Güneyli ayrılıkçıları destekleyerek en büyük müttefiki Suudi Arabistan’la sorun yaşamakta. Afrika’da boyundan büyük işlere karışarak kaynaklarını, başta Libya ve Somali’de olmak üzere desteklediği ayrılıkçı ve terörist gruplara aktarmakta ve çöle gömmektedir. Libya’da General Hafter, birkaç hafta içinde zaferle bitireceğini iddia ettiği saldırıları, aylardır sonuçlandıramadığı gibi üst üste darbeler almaya devam ediyor. Bu durum Birleşik Arap Emirliklerini oluşturan bazı emirliklerin harcadıkları ile kazandıkları arasındaki uçuruma dikkat çekerek Abudabi’yi eleştirmelerine neden oluyor. Körfez geriliminden nasibini alan Kuveyt’in durumunu ise halk ekonomik sorunlarla boğuşurken ülke kaynaklarını bir diktatörün saray inşası için başka ülkelere aktaran yöneticileri eleştiren Kuveytli bir genç kızın sözleri özetlemekte. Körfez ülkeleri bütün bu sorunlarla boğuşurken Sisi rejimini daha ne kadar sırtlarında taşıyacaklar, belli değil.

Sisi, defalarca halk istemezse bir saniye bile koltukta kalmayacağını ilan etti. Ancak bütün halk alanlara çıkıp Sisi’yi istemediklerini haykırsa da koltuğunu bırakmayacaktır. Çünkü onca zulüm ve katliamdan sonra sonunun Hüsnü Mübarek gibi değil Romanya diktatörü Çavuşesku gibi olacağını tahmin etmektedir. Bu durum koltuğa daha fazla yapışmasına, daha fazla hata yapmasına ve daha fazla tepkiye neden olacaktır. Destekçileri bile artık kendisinden “imparator” diye bahsetmektedirler. Sisi, dayandığı azınlık ama sesi çok çıkan tabanını da kaybetmiş durumdadır. En büyük destekçisi başta ABD olmak üzere Batılı güçlerdir. Onların da desteklerini ne kadar sürdürecekleri belli değildir.

Mısır’da psikolojik süreç darbecilerin aleyhine dönmek üzeredir. Yıllar sonra ilk defa Mısırlılara temkinli bir iyimserliğin hâkim olduğu söylenebilir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR