1. YAZARLAR

  2. Musa Özgün

  3. Kuvvetin Mantığı

Kuvvetin Mantığı

Haziran 1997A+A-

Çabalarını İslami hareketin sorunları ve geleceği üzerinde yoğunlaştıran, yetkin çalışmalar ortaya koyan fikir ve eylem adamı M. Hüseyin Fadlallah'ın "İslam ve Kuvvetin Mantığı" adlı kitabı Yöneliş Yayınları'ndan çıktı.

"Bu kitabı, değişik zamanlarda Beyrut'un varoşlarında ikamet ettiğim Naba bölgesinde, savaş atmosferi içinde, top mermilerinin gürültüsü altında ve mum ışığında yazdım..." diyen Fadlallah bir açıdan anı olarak kaleme aldığı bu kitabının diğer açıdan ise, Yüce Allah'a hamdinin ve bu amansız ve zor koşullarda kendisine yardım ettiği; fikir, hareket ve üretim sebeplerini istifadesine sunduğu için şükrünün ifadesi olduğunu belirtiyor.

Kitabın ismi akla ilk anda savaş-barış olgularıyla ilgili olan maddi kuvveti getiriyorsa da, kitapta kuvvet Fadlallah tarafından, "İslami varoluşun tekamülünde, kalıcılığında, süreklilik ve sağlamlığında etkin rol oynayan tüm olguları içeren bir genel mesele" olarak algılandığından, kuvvetin manevi yönü de geniş olarak ele alınmış.

Kitapta, "kuvvet" olgusu teorik ve pratik tüm boyutlarıyla inceleniyor. Aynı zamanda, Kur'an ve sünnetin maddi ve manevi güç konusuna dair vurguları gözler önüne seriliyor. İslam'daki güç kaynakları ve bunların nasıl tahsis edilebilecekleri gösteriliyor.

Fadlallah, kitabın birinci bölümünde iman ve acziyet ilişkisini inceliyor. Allah'a iman, zayıflık hissini doğurur mu, mümin insan aciz, zayıf ve çaresiz insan mıdır? sorularını cevaplarken, aydınların, dini düşüncenin varoluşsal bir acziyet doğurduğu, insanı silikleştirdiği şeklindeki genel yanılgısını eleştiriyor. Allah'ı külli güce sahip olarak nitelendiren dini düşünce ile zayıflık ve siliklik duygusunun insanda derinleşmesi arasında herhangi bir bağlantı kurulamayacağını söyleyen yazar, bilakis dini düşüncenin bu ikinci durumu ortadan kaldırdığını ayetler, Peygamber(s)'in uygulamaları ve hadisleriyle gösteriyor. Dini düşünce çerçevesinde, insan her zaman sürüp giden bir güç kaynağına yaslandığının bilincinde olduğundan güçlülük duygusunun pekiştirildiğini vurguluyor.

Fadlallah maddi ve manevi güç ilişkisine dikkat çekerek maddi gücün manevi güçle desteklenmesi koşuluyla zaferin mümkün olabileceğini anlatıyor. Aynı bağlamda, sayısal kuvvetin beraberinde başka unsurları da taşımadığı sürece güç unsurundan söz edilemeyeceğini hatta kalabalıklığından başka özelliği olmayan toplulukların bu özellikleriyle güçlü değil zayıf bir konumda olacaklarını belirtiyor.

İslam'ın müslümanlardan sürekli kuvvetli olmalarını istediğini, olması istenen bu gücün sadece silah gücünden ibaret olarak anlaşılmaması gerektiğini, çünkü İslam ile düşmanları arasındaki mücadelenin ekonomik, siyasal, kültürel... alanlarda olduğunu söyleyen yazar, bu güçle müslümanların iki hedefe yönelmeleri gerektiğini belirtiyor: Ümmetin, zenginlik ve enerji kaynaklarını ele geçirmesi ve savaşın (sahip olunan gücün caydırıcı özelliği ile) önlenmesi.

"Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın. Bununla Allah'ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz ve Allah'ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz" (Enfal, 60).

Yukarıdaki ayetteki "gücünüz yettiği kadar" ifadesinin dikkat çekici olduğu ve bu ifade ile ütopik olmayan reel bir güç oluşturulması gerektiği mesajının iletildiğini söylüyor Fadlallah. Gücün hamaset ve heyecanla değil, taktikle, pratik deneyimle, dış engeller ve baskılar karşısında nefsi kontrol ederek yürümek suretiyle kazanılabileceğinin altını çiziyor.

Ayrıca müslümanların güç elde etme arayışları sırasında karşı karşıya oldukları önemli bir tehlikeye dikkat çekerek bu konuyla ilgili uyarılarda bulunuyor. Her şeyden önce, amaçlanan gücün; inanç ve hayatla ilgili hedeflerimizi korumaya yönelik olması gerektiğini belirtiyor. Bu nedenle söz konusu hedefleri ortadan kaldırmayı amaçlayanlarla güç alışverişi yapmaya kalkışmanın doğru olmadığının altını çiziyor. Böyle bir işbirliğinin ancak güçlerin denk olması şartıyla normal olabileceğini, aksi taktirde askeri ve siyasi gücü temsil eden (daha güçlü) tarafın amacına hizmet eden bir piyonu olmaktan kurtulunamayacağını pratik örneklerle anlatıyor. Ve böylesi işbirlikleriyle onur ve güç elde etmek amaçlanıyorsa, Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de de buyurduğu gibi (Nisa, 139) müminlerle dayanışma içerisinde olmak suretiyle böyle bir hedefe yönelmek gerektiğini ve bu şekilde İslami ilkeler çerçevesinde yeni bir güç olarak dünya sahnesindeki onurlu ve kişilikli yerimizi alabileceğimizi belirtiyor.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR