Dünya ve İslam Dergisi

Yazarın Tüm Yazıları >

Kürt Sorunu

Nisan 1992A+A-

Geleneksel düzenin çözülüşü ve sömürgecilik karşısında zayıf düşen İslam ümmetinin bünyesinde, Fransız Burjuva Devrimi'nin de etkisiyle ulusalcı ideolojinin bir virüs gibi yayılması Kürt sorununun oluşumunda en belirleyici etken olmuştur. Üzerinde yaşadığımız Orta Doğu coğrafyasının tarihinde hiç bir dönemde, etnik anlamda homojen bir yapının öne çıkartılmadığı ve çeşitli kökenden müslüman toplulukların sosyo-kültürel farklılıklarının bir zenginlik ve çeşitlilik unsuru olarak kabul gördüğü bir vakıadır. Hiç bir şekilde dışlamaksızın, çok yönlü alış veriş ve etkileşime açık bir biçimde içice yaşatılan bu farklılıklar, kaynaşmaya asla engel olmamıştır. Ta ki ulusalcılık akımının bu topraklara sirayet etmesine dek. Ulusalcılık, İslam ümmetini teşkil eden farklı kavimlerden Müslümanlar arasında ümmet kimliğinden ayrı ve ona rakip olarak yeni bir kimlik geliştirilmesi yoluyla ayrıştırıcı ve bölücü sonuçlar doğurmuştur.

Ulusalcılığın etkileriyle, kardeş olmalarının gereğince birbirlerine karşı muhabbet beslemeleri icap eden müslüman topluluklar arasında düşmanlıklar boy atmış, özellikle de örgütlü bir güç olarak devlete hakim olup resmî ideolojiyi teşkil etmesi, Müslümanlar arasında İslam'a bütünüyle yabancı olan 'ezen', 'ezilen' gibi kategorilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Sahih bir İslami bütünlük içermese de, ideolojik yapı açısından ümmetçi bir çerçeveye sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebileceğimiz. Osmanlı'nın zaafiyetiyle birlikte yavaş yavaş bu topraklarda da yakılan bu ulusalcılık ateşi, TC ile birlikte tam bir yangına dönüşmüştür. Geçmişle olan tüm bağların çılgınca ateşe verildiği bu yeni donem artık ırkçı, inkarcı ve asimilasyoncu yaklaşımın egemen olduğu bir dönemdir. Damarlardaki asil kana vurgular yapıldığı, Türk olmanın övünç kaynağı olarak algılandığı -doğallıkla, olmamak da yerinmeyi gerektirecektir(!)- bu dönem, Kürt sorununun bugünlere gelişinde ve elan da canlılığını korumasında başrolü oyna­mıştır. Şüphesiz, Kürt sorununun oluşumunda etkili başka faktörler de sayılabilir. Bununla birlikte hiç bir açıklama biçimi az da olsa, laik-batıcı-kemalist rejimin sorumluluğunu hafifletici, zulmü kamufle edici bir sonuca yol açmamalıdır.

Devrimci Müslümanların henüz Türkiye'de kapsamlı ve etkin bir ideolojik ve siyasi program ve hareket ortaya koyamamış olması, Kürt sorununa ilişkin tavra da aynen yansımaktadır. Bu durumun ortaya çıkmasında asıl etken, Türkiye İslami hareketinin yeni yeni olgunlaşmakla olan, genç bir hareket olmasıdır. Yine devrimci Müslümanlar arasındaki ilişki ve iletişimin olması gereken düzeyde bulunmaması, grup/cemaat taassubu ve doğruların öne çıkartılıp yanlışların giderilmesi yönünde çalışmak gerekirken, kimi zaman ısrarla yanlışların öne çıkartılarak adeta Müslümanlar arasında bir duvar örülmesi, birlikle düşünme ve birlikte davranma önünde ciddi engeller oluşturmaktadır. Bununla birlikte ideolojik çizgisini netleştirme, toplumsal-siyasal sorunlara ilişkin somut ve sorumlu tavır alma ve İslami kardeşlik ve dayanışma ruhuna uygun davranma yolunda her geçen gün, önemli adımlar atan İslami hareketin -diğer bir çok konu gibi- Kürt sorununa ilişkin tavrının da gelecekte bugünden "daha İslami" bir zemine oturacağını söylemek mümkündür.

Bu itibarla Müslümanlar arasında görülen olumlu ilişki ve diyalog ortamının daha da yoğunlaştırılması ve ileri noktalara taşınması için gayret gösterilmesi bir zorunluluktur. Dolayısıyla Kürt sorununa yönelik geliştirilecek politikalar da bir bütün olarak Türkiye İslami hareketi gözetilerek ve bu kapsamda ele alınmalıdır. Zaten Kürt sorunu TC'nin belirleyici olduğu bir sorun olarak ele alındığı noktada bir Türk sorunudur da. Dolayısı ile sorunun çözümünün Kürtlere ilişkin bir çözüm olarak sunulması, yanlı ve eksik olacaktır. Bölgesel veya etnik temelli çözüm arayışları İslami bir zemine oturmayacağı gibi, politik olarak tutarlı ve sonuç alıcı da olamaz. Kürtlere yönelik zulüm ve haksızlıklar ancak Orta Doğu'nun tüm müslüman halklarının Kürt, Arap, Türk, Fars demeden birlikle mücadeleleriyle ortadan kaldırılabilir. Kürt ulusal hareketlerinin içine düştükleri tarihsel çıkmazdan bu noktada herkesin çıkartması gereken dersler vardır. Irak Kürdistan'ında yaşanan Çekiç Güç deneyimi, Türkiyeli Kürt ulusalcı hareket mensuplarının TC'yi şikayet için Birleşmiş Milletler örgütüne başvurmaları, Kürt sorununun çözümünde bölgesel veya etnik temelli çözüm arayışlarının gelip dayandığı çıkmazı çok açık olarak ortaya koymaktadır.

Bununla birlikte bu söylediklerimizden Kürdistan'ın özel bir takım şartlarının olduğunu yok saydığımız anlaşılmamalıdır. Elbette tarihsel, kültürel ve coğrafi koşullar ve dinamikler İslami bir hareketin tebliği ulaştırmada mutlaka göz önünde bulundurması gereken özelliklerdir. Bu noktada Kürdistan'a özgü koşullar, dinamikler ve sorunların bulunduğu ve bunların iyice tahlil edilip, uygun politikaların geliştirilmesinin gerekliliği açıktır. Bununla birlikte hedeflenmesi gereken Kürdistan'a özgü bu özellikleri de kuşatacak yetkinlikte, bütüncül bir İslami hareketin ortaya konmasıdır, işte Kürt sorununun da. Türk veya Arap sorununun da çözümü böyle bir İslami hareketi beklemektedir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR