1. YAZARLAR

  2. Hamid Mevlana

  3. Kitle İletişim: Olumlumu Olumsuz mu

Kitle İletişim: Olumlumu Olumsuz mu

Eylül 1991A+A-

20. yüzyılda, Özellikle de son on yılda haberleşme ve bilhassa kitle iletişimin durumu, rolü ve sorumluluğu mükerrer defalar eleştirilip tartışıldı. Bu sebeple basının ekonomik, siyasi ve kültürel konularla bağlantılı olarak önemi açıktır ve inkar edilemez. Dünyada yapılan bir çok konferans ve seminerlerde, enformasyonun ve haberleşmenin; ulusal planların hazırlanması ve geliştirilmesi hususundaki gerekliliği, halkın ihtiyaçlarına genel bir cevap ve asıl eksen olarak sunuldu. Kısaca, enformasyon ve haberleşme, benim kanaatime göre, bütün sorunlara/ihtiyaçlara bir cevap haline geldi. Eğer haberleşme ve enformasyon cevaplarsa, o halde sorular nelerdir? Yani haberleşme ve enformasyon bir lütufsa/nimetse, peki korkularımız neler? İran basın tarihi cevapların tarihi olmuştur, soruların değil.

İran kitle iletişiminin 150 yıllık tarihi eğilimi, genellikle İran'a Kaçar ve Pehlevi hanedanları döneminde (1794-1979) Batı'dan gelmiş ve bu ülkede sağcı, solcu ve ılımlı entellektüeller, aynı zamanda yönetici hükümetler tarafından kökleşmiş iki büyük "cevab"ın neticesi/semeresi olmuştur, ilk "cevap" basını ve kitle iletişimi, uygun bir şekilde kullanıldığında, özellikle siyasi, kültürel ve ekonomik hadiselerle bağlantılı olarak enformasyon ve haberleşmenin ihtiyaçlarını karşılayan bir teknik ve yöntem olarak görmektedir. Bu görüş, kitle iletişimi teknik ve bürokratik boyutlardan inceler ve araştırır. Bu düşüncenin felsefesi, basının ve gazeteciliğin Avrupalı ve Amerikalılar'dan mühendislik ve tıp bilimi benzeri öğrenilebileceği şeklindedir. Sonuç: Batı'dan kör bir şekilde taklid edilen kitle iletişimin rekabetidir. Ülkenin çağdaş tarihi süresince İran'da farklı türleriyle Batı kitle iletişim modeller; kapitalist, sosyalist hatta faşist modeller gelişti. Bu tip "cevab"ın / metodun istilasına rağmen nadir de olsa bazı yazarlar, şairler ve ulema tarafından takdim edilen yerel basın ve kitle iletişim örnekleri (İran Anayasa hareketinin başlangıcında olduğu gibi) örtbas edildi/sindirildi ve netice olarak büyüyüp gelişmede başarısızlıkla sonuçlandı. İran'da gazetecilik eğitimi, basın ve kitle iletişimle bağlantılı bir çok kitap ve teknik, bu öncelikli noksanlığın eksik yani ilk "cevab"ın telafisi değildi, İran'daki bu olgu ve tarihi eğilim "teknik cevap" olarak İfade edilmelidir.

Kanaatimce, tarihimizde birinci "cevap"la birlikte köklerini bulmuş ve gelişmiş ikinci "cevap", kitle iletişimin "ideolojik cevabı"dır. Burada basın ve kitle iletişim "batı demokrasisi", "Avrupa liberalizmi" veya "Amerikan özgürlük araştırması" düşünce mektepleri içerisinde sunulur. Örneğin, demokrasinin ve meşrutiyetin dördüncü temeli kavramı ve terimi, köklerini, Fransız Devrimi vs. gibi hareketlerle uyum içinde olan Batılı kitle iletişiminden almıştır.

Özcesi, İran tarihinde kitle iletişim ve basın teorileri İslamî, milli ve geleneksel boyutlardan değil de Batı felsefesi, siyaseti, sosyolojisi ve milliyetçiliği tarafından uyarlanıp sunulmuştur. Bu sebeple İran'daki basın teorisi asli bağımsızlığını kazanamamış, kitle iletişimin ve basının mantığını, kapitalist, sosyalist ve komünist çevrelerde yetişen "demokrasi" ve "özgürlük" anlayışları oluşturmuştur.

Son asırlarda asil ve millî özgürlüklerin ve bununla birlikte siyasî ve ekonomik istikrarın olmayışı pratik olarak, İran kitle iletişimini müspet halden olumsuzluğa itmiştir.

Bu kısa sunuşla beraber, şunu ekleyelim: Eğer kitle iletişim ve basın bize "cevaplar" şeklinde takdim edildiyse, o halde değinmemiz gereken başlıca sorular ne olmalıydı? Bu temel sorular çerçevesinde etraflı bir çözümleme yapmak imkansız, fakat umarım gelecekte bu soruları detaylı bir şekilde irdeleyeceğim. Bununla birlikte İran'da kitle iletişim ve basma ilişkin başlıca temel soruların incelenmesi ve geliştirilmesinin gerekli olduğunu biliyorum. Eğer biz basın ve kitle iletişimimizin esasını İslamî devrimci ideallerin öngördüğü şekilde temellendirmezsek, eşsiz fırsatı kaçırmış oluruz, aksi takdirde, enformasyon ve haberleşme planları, siyasetleri, organizasyonları, kör bir şekilde daha evvelki modelleri izleyecektir.

Birinci Soru: Bir İslam toplumundaki enformasyon ve haberleşme kavramlarını izah eder misiniz?

Enformasyon ve haberleşme kavramları, dini siyasetten aynı zamanda toplum ve hükümet işlerinden sürekli ayrı tutan Batıcı sivil toplum çerçevesinin bakış acısıyla sunulmuştur/irdelenmiştir. Son on yıllarda, bu kavramlar, "enformasyon toplumları", "süper endüstriyel", "endüstrileşmemiş" ya da "üçüncü dünya" boyutlarından incelenmiştir.

Bu gibi hatalı değerlendirmeler bizi yanlış yollara seyredecektir, çünkü bizim ideallerimiz Batı sivil toplumundan çok farklıdır. Öte yandan, üçüncü dünya gibi terimler o kadar geniş, muğlak ve geneldir ki ondan ekonomik meseleler haricinde hiç bir şey çıkarılamaz. Kamuoyu ve İslam ümmeti gerçek İslamî enformasyon ve haberleşme kavramından haberdar olmalı ve diğer çağdaş toplumlarla kendi farklılıklarını ayırt etmelidirler. Kısaca, enformasyon ve haberleşme toplumun ağlarıdır. Aradığımız ideal toplum nasıldır? Bireyle toplum ve onun üyeleri arasındaki özel bağlantı/ilişki nedir? Bu toplumun bilgi ve haber verici özellikleri nelerdir? Bu toplumda enformasyon ve haberleşmenin değeri nedir? (Bu meseleye "sivil toplum, enformasyon toplumu ve İslam toplumu" başlığı altında enformasyon ve kültürle ilgili Yugoslavya'da düzenlenen bir uluslararası seminerde sunduğum araştırma metninde değinmiştim.) Bu metin 9 Şubat tarihli Keyhan Enternasyonel'in Behmen 22'si özel sayısında ve 13 Şubat 1991 tarihli haftalık Keyhan Havai'de yayınlandı.

İki yıl önce Tahran'da yayın konusu üzerine İslami düşünce konferansı düzenlendiğinde, bu, konuda atılmış en büyük adım olmuştu. Konferans ayrıca İslam toplumunun haber ve bilgi verici önemi üzerinde durmuştu. Kanaatime göre İran İslam toplumunda enformasyon ve haberleşmenin rolünü araştırıp analiz etmek ülkenin ve İslam Devrimi'nin başlıca gündemlerinden birisi olmalıdır ve bütün insanlar bundan haberdar edilmelidirler. Çeşitli organizasyonlar bu konuda ayrı yarı faaliyet gösteriyorlar, fakat bu saha üzerine ülkenin bilgi ve haberleşmesinin temel siyasetini oluşturacak ve bu konuyla düzenli bir şekilde ilgilenecek ülke içerisinde uzmanlara ve bilim adamlarına sahip Enformasyon ve Haberleşme Yüksek Konseyi'nin oluşturulması, bu hususta dev bir adım olacaktır.

İkinci Soru: Kitle iletişimin, haberleşmeyle değişimi ve entegrasyonu nedir? Haberleşme teknolojisinin geleneksel kültürle entegrasyonu nasıl sağlanacak?

İslam Devrimi zaferinden önce, kitle iletişim bazı ufak örnekler dışında, camiler, medreseler, tekkeler ve Hüseyniyeler (Şii dini merkezlerdeki neşriyat benzeri geleneksel haberleşmeden ayrı idi. Avrupa ve Amerikan ülkelerindeki geleneksel haberleşmenin zayıflığı, kitle iletişimin yerini almasıyla sonuçlandı. Son elli yıllık süre içerisinde Amerika ve Avrupa'da yapılan çalışmaların neticesi, toplumda veya onun gidişatında geleneksel haberleşmenin yokluğu, toplum bireyleri üzerinde kitle iletişimin etkisinin ve nüfuzunun zayıflayacağına işaret etmektedir. Bu sebepledir ki, son 40 yıllık süre içerisinde bu ülkelerde pazarlama yöntemleri, geleneksel haberleşmenin boşluğunu doldurmak amacıyla, kişiden kişiye haberleşme ekseni temel alınarak oluşturulmuştu.

Araştırmalar gösteriyor ki, bir toplumda enformasyon ve haberleşmenin etkin hale gelmesi o toplumda kitle iletişimin maksimum başarısını elde etmek İçin bireysel olmayan yöntemlerle (yani kişiden kişiye veya kişiden gruplara vs.) birleşmesi durumunda sağlanır. Kitle iletişim kendince bu temel etkinliğe sahip olamaz. Sevindiricidir ki, İran gibi bazı İslam ülkeleri, toplumlarında hala geleneksel haberleşmenin var olması gibi bir avantaja sahiptir. Bildiğimiz gibi İslam kültürü ve geleneği bu tür haberleşmenin dayanağını oluşturur, İran basın tarihi süresince, basın medyası hükümetle, sivil, özel ve bürokratik organizasyonlarla her zaman uyum içerisinde ola gelmiştir. Gazetelerin ve mecmuaların yayınlayıcıları, camiler, tekkeler, hüseyniyeler ve diğer yüzlerce geleneksel kurumlar değil de, fertler ve diğer çeşitli (siyasi) partiler olmuşlardır.

İslam Devrimi tarafından alınan ölçülerden birisi bütün bu iki modern ve geleneksel kanatların bağdaştırılmasına dikkat etmek olmuştur. Fakat görüşümce yeni bir kollektif enformasyon ve haberleşme sistemini bir araya getirmek, planlamak ve uygun bir şekilde bu vasıtalardan yararlanarak milli, metropolitan ve yerel düzeylerde modern teknolojiler yoluyla yeni bir kitle iletişim tesis etmek için hala büyük bir fırsat vardır. Genel olarak İran'da basın ve kitle iletişim merkezileşti, yerelleşmedi, devlet kontrolündeydi, bireyin değil, ticari, siyasi ve hükümet eğilimliydi, fakat toplumsal, eğitici ve tevhidi değildi.

Üçüncü Soru: İslam toplumuna sahip İran'da basın ve kitle iletişim teorisi nedir? Basının ve toplumsal haberleşmenin plan ve koordinasyonunu hangi teori idare etmelidir? Var olan dünya koşulları altında İslam toplumunun içerisinde basının ve kitle iletişiminin rolü nedir?

Bu sorunun cevabı 1. ve 2. sorularla bağlantılı. Biz kesin olarak İslami ilkeler üzerine kurulu bağım'sız bir basın ve kitle iletişim teorisi geliştirip sunmak zorundayız. Avrupa ve Amerika'da basın ve kitle iletişim üstüne teorik, bilimsel ve pratik teoriler Amerika ve Avrupa kültürlerine uygun olarak, siyasi, kültürel ve ekonomik ihtiyaçlar çerçevesi dahilinde tasarlanmıştır. Biz bunu İran'da denemedik. Elde olan ne varsa dağıtıldı ve yabancı araştırma çalışmalarından taklit edilen düşünceler üzerine kuruldu. Şimdi İran'ın ve İranlı bilim adamları ve düşünürlerinin bu konu üzerine çalışıp, müzakere etme zamanıdır. Basın kanunu ve tüzükleri, aynı zamanda diğer bağlı düzenlemeler ve kitle iletişim sınırlamaları açıklığa kavuşturulmalıdır. Örneğin İslam Cumhuriyeti Anayasası, kitle iletişimin rolü ile ilgilenen tek anayasadır. Bu anayasanın özel bir maddesi İran İslam Cumhuriyeti Yayını gibi kitle iletişim faaliyet alanını genişletir.

Basın ve kitle iletişimine ilişkin konuları tekrar gözden geçiriyorsak, bu teorilerin toplumumuzda uygun analizlerini yapma fırsatına sahibiz. Örneğin Batı'da ilk basın teorisi özgürlük ve haber kavramlarını belirli anlam ve tanımlarıyla ilişkili sosyolojinin kitleleri tanıma teorisiyle alakalıydı. Bizim bu konu hakkındaki kanaatlerimiz nedir? Biz bu alışılmış ilkeleri ve sınıflandırmaları kabul mü edeceğiz, yoksa kendi toplumumuzun görüşlerini ve teorilerini mi ifade edeceğiz? Kısaca, bizim görüşlerimize göre basın sisteminin hedefleri nelerdir? Basına ve kitle iletişimine kim sahip olmalıdır? Kamuoyu ve toplum üyeleri kitle iletişime nasıl ulaşabilecekler? Basının topluma karşı sorumlulukları nelerdir?

Dördüncü Soru: Cemiyetin hangi ahlaki ve profesyonel kanunları, tüzükleri kitle iletişim elemanlarının ve gazetecilerin tavrını belirleyecek?

Basın ve elektronik medya kanunları, şeriat kanunları da tabii ki, hükümetin, gazetecilerin, okuyucuların, dinleyicilerin ve seyircilerin meşru haklarını tanzim eder. Fakat kitle iletişimle, toplum fertleri arasındaki çoğu ilişkiler, farklı farklı aşamalarda gayri resmi bir şekilde ortaya çıkar ve meşru düzenlemelerden söz edilmez. Burada basın ve kitle iletişim kanunları ve cemiyet tüzükleri aynı zamanda gazeteciler sendikası bu konularla alakalı sınırlamalarını açıklığa kavuşturmalıdırlar. Bu kanunlar ve sendikalar toplum içeri sinde kitle iletişimin ve gazetecilerin meşruiyetini muhafaza etmektedir.

Özcesi, topluma cevap olarak basının belirli sorumlulukları vardır ve profesyonel kanun ve tüzük adına, ahlaki bağımlılık olmaksızın, özgürlü günü kazanması mümkün değildir. Kültür ve geleneğe göre basının ve kitle iletişimin sorumluluklarını ve kanunlarını belirlemek amacıyla bu tür profesyonel yasaların tasarlanmasına yönelik ölçütler İran basın yayın tarihinde yeni bir çığır açacak büyük bir adım olacaktır.

Beşinci Soru: Kitle iletişim kadroları için ne çeşit profesyonel ve kültürel eğitim gereklidir?

İran'da basın ve kitle iletişim kadrolarının eğitimi çok kısa bir tarihe sahiptir, İslam Devrimi zaferine kadar, bu eğitim Avrupa ve Amerikan üniversitelerinden uyarlanmış programlara ve modellere bağımlı ve sınırlıydı. Batılı teknik eğitimler yerel gazeteciler için faydalı olabilir, fakat toplumsal, ahlakî, siyasî, felsefî ve edebî eğitim iran islam kültürü çerçevesi üzerine temellenmelidir, fakat modern dünya ihtiyaçları göz önünde tutularak düzenlenmesi gerekir. Benim Kuzey Amerika, Avrupa, Latin Amerika ve Afrika'daki son 25 yıllık süre içerisindeki öğretim, araştırma ve planlama tecrübem, basın için uluslararası veya tek eğitim modelinin var olmadığına beni ikna etti.

Her devlet ve kültür ihtiyaçlarına göre kendi eğitim sistemini ve programını oluşturmalıdır. Bu kendi içinde özel bir dikkat ve hassasiyet gerektiriyor, İran'daki çeşitli yüksek eğitim enstitüleri ve üniversitelerini genişletmek ve geliştirmek yoluyla, bu sayede enformasyon ve haberleşme üzerine eğitim ve araştırmaya yönelik yüksek komisyon veya konsülü kurmak için büyük bir fırsat yaratılacaktır. Böylece, konsül kendi sahip olduğu entellektüel bağımsızlığıyla birlikte diğer ülkeler ve enstitülerin yaptığı gibi, uluslararası sözleşmelerini ve görevlerini yerine getirebilir.

Düşünenlerin dikkatlerini cezbetmek ve kitle iletişim ve basına ilişkin önemli diyaloglar başlatmak amacıyla, bu beş soru bir örnek olarak takdim edildi. Tabii ki, kabul edilmeli ve unutulmamalıdır ki, son on yıllarda bahsedilen konularla alakalı olarak bizim de tanık olduğumuz gibi resmî görevliler ya da kültür ve basın merkezleri tarafından olumlu adımlar atılmaktadır. Bu kısa makaledeki amacım, Iran basını ve kitle iletişimini yeniden gözden geçirerek, İslamî bir kuruma aynı zamanda yeni ve bağımsız bir dünya modeli oluşturmaya ihtiyacımız olduğunu belirtmekti.

Kayhan International 1 Haziran 1991 / Çev.: Ertan Aydın

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR