1. YAZARLAR

  2. Alaaddin Yurderi

  3. Hz. Peygamber’in (s) Kalbinde Olana Biat Etmek

Hz. Peygamber’in (s) Kalbinde Olana Biat Etmek

Şubat 2022A+A-

“Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın resulünde güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 21)1

 

Şimdi hoşnutsuzluğumuzun kışıdır.2 cümlesi maalesef İslam dünyasının umutsuzluk durumunu/duygusunu tanımlamanın açıklayıcısı gibi görünüyor. Yine de İslam dünyasının şu anki durumu, kaybettiklerinin ve daha da önemlisi yeniden kazanma potansiyeline sahip olduklarının açık bir hatırlatıcısıdır. Zira kış varsa yaz da gelecektir. Kur’an ve Sünnet’e dayanan yenilenmenin düşünce ve değer temellerini kurmak, fikir ve hedeflerden oluşan bilgi meyvelerinden istifade edebilmek demektir. Bir başka deyişle, ciddi bir değişimin ortaya çıkması ve mevcut geri kalmışlık halini sona erdirmek için, açıkça tanımlanmış eylem kökenli bir metodolojiye sahip etkin bir epistemolojiye ihtiyaç vardır. Bu teorinin özünde epistemoloji ve metodoloji yatmaktadır.

İslam, inananların muhteşem yapıları ve sanat eserleriyle ve geçmiş başarılarıyla değil, Kur’an ve Sünnet’e dayanan maneviyat ve düşüncesiyle ve bu düşüncenin çağımıza uygun yaratıcı bir biçimde gerçekleşmesiyle en iyi şekilde ifadesini bulur. Buradan hareketle bizi özümüze, misyonumuza, metodolojik ve epistemolojik yapımıza ulaştıran zaman dilimlerinden oluşan Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s) hayatının gölgesine girmekten başka da bir çaremiz yoktur. Ayrıca kutsalı referans olmaktan çıkaran ‘Sekülerliğin Biçimleri’nin,3 algı sistemlerinin etkisi, İslam dünyasının her yerinde ve hemen her türlü araştırma yönteminde yoğun bir biçimde önümüze çıkmakta, yaşadığımız çağda Müslüman aklını ciddi kırılmalara maruz bırakarak dinamizmini zaman zaman felce uğratmaktadır. Bunun için günümüz gerçekliğinin muhatabı olan bizlere İslam düşüncesini ve onun başarılarının entelektüel canlılığını, enerjisini ve manevi anlayışını yenileyecek, politik ve stratejik bir bilinç ve feraset kazandıracak, siyasî, hukukî, ekonomik ve sosyal alanlarda ortaya koyduğu değerleri yorumlayacak kısacası Resulullah’ın (s) hayatını, kılavuzluk ve önderlik misyonunu tüm veçheleriyle ele alan eserlere ihtiyacımız vardır.

Siyer konusunda yazılmış eserler arasında, önemli bir yer tutan ‘İslam Peygamberi’ müellifi Muhammed Hamidullah, mütevazı çalışmasına “İslam peygamberinin hayatını niçin inceliyoruz?” soruyla giriş yapar ve: “Vefatının üzerinden ondört yüzyılı aşkın bir zaman geçtiği, bu arada bilim ilerlemeler kaydettiği ve hatta kendi hayatımızdaki durum ve kavramlar bile derin değişikliklere uğradığı halde, diğerleri gibi bir insan olan Muhammed’in (sav) hayatını incelemeye neden gerek duyuyoruz? Bir Müslüman için bu sorunun cevabı gayet basittir. Kişi, kendi hayatında rehberinin (Resulullah’ın) yolunu izlemiyorsa Müslüman olamaz.4 der. Bunun için Müslümanların onun hayatını çeşitli yönleriyle ele alması, bilmesi/öğrenmesi ve öğrendiklerini hayatında uygulayarak yolundan gitmesi gerekir. Bununla birlikte Müslümanlara kılavuzluk edecek, onun Kur’an’a dayalı hayatını nasıl anlamamız/yaşamamız gerektiğini ortaya koyacak eserlere ihtiyacımız var. Ortaya konulacak eserler Ezherli âlim Şemseddin el-Babili’nin şu kaidesinde sıraladığı gibi olamalıdır: Yeni bir eser orijinal bir şey meydana getirmek, eksik olanı tamamlamak, karmaşığı aydınlatmak, uzun olanı özetlemek, düzensizi tanzim etmek, dağınık olanı toplamak veya hatalı olanı düzeltmekşartlarından bir veya birkaçını yerine getirmezse böyle eserlerzamanı boş yere harcamak, okuyucuları bezdirmek, kütüphaneleri doldurmak dışında bir işe yaramayacaktır. Bu bağlamda bugün Peygamberimizin (s) hayatını anlatan eski/yeni kaynaklardan oluşan hayli zengin bir literatüre sahip bulunuyoruz. Fakat heyecan verici büyük başlıklarına rağmen bu konuda yazılmış telif ve/veya tercüme eserlerin büyük bir ekseriyeti kronolojik bağlamda anlatımlara dayalı konulara yer veren, kapsamlı klasik siyer kitaplarının birer tekrarı olmayı aşamadıklarından yeni bir şey söylemek iddiasından oldukça uzaktırlar.

Klasik siret kitapları yazanların çoğunun titiz davranmamalarına ve bu konuya önem vermemiş olmalarına akıl erdirmek zordur. Onların bu asır ve çevre ile ilgili kaydettikleri, Peygamber’in şahsi ile ilgili konularla sınırlıdır: Peygamber’in soyu, ailesi, kabilesi, doğumu, emzirilmesi, himaye edilişi, yolculukları ve evlilikleri. Çok nadir olarak bu asrın durumu ve bu çevrenin sosyal, ekonomik, siyasal ve dinî konumu ile ilgilenirler. Resulullah’ın ortaya çıktığı ve onun büyük bir başarı ve geniş bir yayılma gösteren ve hâlâ tüm dünya hayatına her açıdan büyük katkılarda bulunmakta olan çağrısının ilk olarak gündeme geldiği ortamı aydınlatacak, onlara ışık tutacak malzemeye ne de az yer verirler.5 tespitinden sonra Filistinli İzzet Derveze, siyer kitaplarındaki eksikliklere dikkat çekerek yazmaya başladığı özgün ve hacimli eseri “Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı” çalışmasından sonra yine bir Filistinli yazar Wadah Khanfar tarafından birkaç yıllık araştırma sonucu klasik siyer kitaplarından çok farklı bir kitap, “İlk Bahar /Peygamber’in Hayatına Dair Stratejik ve Siyasi Bir Okuma” başlığı ile yayınlandı. Khanfar, kitabı yazma düşüncesinin Arap Baharı sürecinde başladığını belirtmektedir. Kitabınadı da buradan hareketle Peygamber’in başlattığı ilk dönüşüme ve sunduğu modele atıf yapmaktadır.

Politik ve stratejik olmak üzere hayatın tüm yönlerine dokunan, büyük değişim ve dönüşümlere tanık olduğumuz günümüzde bizi arzu ettiğimiz geleceğe ulaştıracak ve güvenli limanlara çıkaracak metodolojinin izini sürdüğü şu günlerde Hz. Peygamber’in (s) hayatının siyasi ve stratejik açıdan dikkatle incelenmesi neticesinde ortaya çıkan eserini “yeni bir bahar” için gayret eden herkese armağan eden yazar alışılagelmiş kitap tasarımlarından farklı olarak “önsöz” ve “giriş” bölümlerinden önce “Son Sahne” başlığı ile Mekke’nin fethine veciz bir biçimde kısaca değinir. Hâlbuki Mekke’nin fethi “En Büyük Fetih” başlığıyla kitabın sonunda yer almaktadır. Kitap tasarımları gizemli bir konu olarak görülse de Khanfar, Mekke’nin fethini Müslümanların ilk dönüşümünün yaşandığı bir “İlk Bahar” olarak gördüğünden sembolik olarak kitabının da İlk Bahar’ı olsun düşüncesiyle eserinin başına almıştır diye düşünüyorum.

Yazar, eserine, dünyanın stratejik haritasını ve güç dengelerini değiştiren Makedonyalı Büyük İskender, Darius, Julius Sezar ve Büyük Justinian vb. figürlerin otoritenin güçlenmesine ve servetin büyümesine yol açan çabalarıile Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s) küresel, hızlı ve köklü bir stratejiye dayalı çabasının bütünüyle farklı bir öze dayandığını belirtmekle başlar. Hz. Peygamber (s) herhangi bir askerî lider gibi zafer kazanmayı, egemen olmayı, ne pahasına olursa olsun düşmanı alt etmeyi hedefleyen bir fatih değildi. Ne otoritenin merkezileşmesi ne servet birikimi ne de milliyetçi saiklerle yola çıkarak emperyalist emellerle hareket etmişti. Hz. Peygamber’in (s) hayatındaki stratejik hareketin prensiplerini tespit etmek için onun vazifesini ve gönderiliş gayesini dikkate alırız.6 Çünkü bu ikisi Hz. Peygamber’in (s) aklına, nefsine ve dolayısıyla tasarruf ve eylemlerine sürekli etki etki etmektedir. Khanfar, Hz. Peygamber’in (s) Stratejik Metodunun İlkelerini kitabında şu şekilde sıralar: “İlk ilke, Hz. Peygamber’in (s) stratejik metodu ıslah ve ahlak temellidir. İkinci ilke, Hz. Peygamber’in (s) stratejik davranışa yönelik metodunun yok edici bir mahiyete sahip olmamasıdır. ‘Allah’ım kavmimi doğru yola ilet! Çünkü onlar bilmiyorlar!’ yaklaşımı onun tüm strateji ve planlarına refakat ederdi. Üçüncü ilke, hüküm vermede aceleci davranmak yerine uzunca bir etkileşim içine girmek ve kademeli bir savunma yöntemi takip etmek. Dördüncü ilke, derin bir iyimserliğe sahip olmak ve mevcut durumun darlığı ve detaylarında boğulmak yerine geleceğin genişliğini öngörebilmek. Bu durum Hz. Peygamber’e stratejik sabır ve bu sabrın ihtiyaç duyduğu tahammül ve feraseti bahşetmişti. Beşinci ilke, Hz. Peygamber’in (s), kendini düşmanların çizdiği alanla sınırlamak yerine atılganlığa ve gözü pekliğe dayanan bir strateji izlemesi. Altıncı ilke, iç cephede oluşacak bir parçalanmaya ve bölünmeye asla izin vermemesiydi. Yedinci ilke, Hz. Peygamber’in (s)düşmanlarını topyekûn karşısına almamaya gayret etmesi şeklinde karşımıza çıkar. Hz. Peygamber (s), düşmanlarının ittifaklarını bozmaya, birliklerini dağıtmaya gayret ederdi. Sekizinci ilke, stratejisinin esnek ve çok yönlü olması, yerine göre hem sert hem de yumuşak güç kullanmasıydı. Askerî fetihten evvel Mekke ahlaken fethedilmişti. Dokuzuncu ilke, Hz. Peygamber’in (s) olayları stratejik olarak okurken objektif bir metodoloji takip etmesidir. Bu metodoloji sürekli olarak öncelikleri gözetmeyi, güç dengelerini hassas bir şekilde değerlendirmeyi, işlerin sonunu iyi hesap etmeyi, her bir olaya objektif yaklaşarak duygu ve heyecanın etkisinde kalmamayı gerektiriyordu.7 Bu ilkeleri ancak üstün bir hikmetle donatılmış ve işlerin akıbetini öngörmede örnek bir ahlaka sahip olanlar ortaya koyabilir. Aksi halde görevini layıkıyla yerine getirmemiş sayılacaktı.

Hz. Peygamber’in (s) bir lider olarak gerçekleştirdiği ilkesel tasarruflar iktidar ve servet sahalarında insanlık bilincine sunduğu benzersiz manalara işaret etmektedir. Benzersiz manalardan en önemlisi, insanı, şirk, cehalet ve despotizmin bağlarından özgürleştirmektir. Bu da yüce yaratıcının dışındaki her türlü bağdan tam bir kurtuluşu ifade eden tevhid düşüncesi ile sağlanır. İnsan bilincinde büyük bir genişlemeye yol açan, sahabenin, taşıdığı potansiyeli gün yüzüne çıkaran ve onları cahiliyenin karanlığından/durağanlığından İslam’ın aydınlığına/aktivizmine taşıyan şey de tam olarak bu fikirdir.

Eserin ilerleyen bölümlerinde Hz. Peygamber’in (s) Mekke’nin fethine kadar geçen sürede gerçekleştirdiği stratejik davranışları üzerinden onun stratejik metodolojisini dikkatli bir şekilde inceleyen Wadah Khanfar, kitabındaki “Geleceğe Hicret” son alt başlığıyla öncelikle gelecek hakkında sağlıklı fikir yürütebilmemizin hazırlığı içerisine girmenin gerektirdiği koşulları sağlamamız için bazı şartlar sıralıyor: “İlk olarak, tarihle olan ilişkimizi iyileştirmeliyiz. Tarih bilinci güzel, faydalı ve gereklidir ancak onun rolünü anlamadığımızda veya gelecekte tarihin içerisinde yaşayabileceğimize inandığımızda bu bilinç tehlikeli bir hal alır. Tarih geçmişin dünyasına aittir. Geri yüklenemez. Yüce değerleri yararlıdır ve dersleri önemlidir.

İkinci nokta, kendimizi mutlak yargı zihniyetinden kurtarmamız gerekir; beyaz ve siyah, iman ve küfür, günahkârlık ve ahlaksızlık, takva ve erdemlilik bu günlerde insanlara cömertçe yaptığımız yakıştırmalardır. Gerçeklik zordur ve gelecek anlaşılmazdır. Hepimiz anlamaya çalışıyoruz. Bu nedenle, çoğunluğun görüşüne katılmama özgürlüğüne sahip olmalıyız ve çoğunluğa da bizim görüşümüze katılmama konusunda yetki tanımalıyız.

Üçüncü nokta, değerlerimiz konusunda ortağımız olan ‘öteki’ ile anlaşmamızın gerekli olmasıdır… Adalet, özgürlük ve çoğulculuk değerleri sadece Müslümanların zihinlerini işgal eden şeyler değil, insanlığın ortak endişesidir. Bu konuda kendimize her yerde müttefikler buluruz. Bu nedenle ittifaklarımızı ortak insani değerler temelinde inşa edelim. Bu takdirde Hz. Peygamber’in (s) tüm insanlığa mesajının gerçekten hakkını vermiş, güzel ahlakın gereklerini yerine getirmiş ve yeryüzündeki bozgunculukla mücadele etmiş oluruz.

Dördüncü olarak, başta Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in (s) sünneti olmak üzere kaynaklarımız, asıllarımız ve metinlerimizle, onları günümüz etkileşiminin ve mevcut bilincin sahasına geri döndürecek ve bu sayede tarihteki durağan, sabit asıllar olmaktan kurtarıp dinamizmini geri kazanacak şekilde anlaşmaya da ihtiyacımız var. Bugün dünya zengin bir araç, yöntem ve müfredata sahip oldu. Tüm bunları metinlerimizi anlamak için kullanmalıyız. Uluslararası yazısız duvar çatladığında yeni bir bilinç ve düşünceyle iyi hazırlanırsak geleceğe güvenlik ve barış içinde geçebiliriz.8

Hz. Peygamber’in (s) Hayatına Dair Stratejik ve Siyasi Bir Okuma” alt başlığıyla daha bağlamsal ve bütüncül bir yaklaşım ilesiyer okumalarına farklı birbakışa davet olarak yazılmış olan İlk Bahar, kuşkusuz her eser ve araştırmada olduğu gibi daha fazla araştırmalara zemin hazırlamak için yayınlanmıştır. Bu ve benzeri eser ve/veya okumalar/araştırmalar yoruma açık konuları ele almaları nedeniyle, okuyucular ortaya konulan bazı hususlara katılabiliyorken, bazılarına da katılmayabilirler. Fakat ister genel isterse uzman okurun ele alınan konulardan ve bakış açısından faydalanması umulmaktadır. Allah’tan feraset ve doğruluk isteriz. Ya Rab! Bilmediğimizi bize öğret; öğrendiklerimizden faydalanmayı mümkün kıl ve bilgimizi artır. Allah herkesi çabalarından dolayı mükâfatlandırsın.

 

Dipnotlar:

1- Müslümanların geneli Hudeybiye’deki Bey’atü’r-Rıdvan’da Hz. Peygamber’e(s) genel bir yetki vermişlerdi. Rivayete göre Hz. Peygamber (s), “kalbinde olana” biat etmelerini istemişti. Çünkü ona ilk biat eden Ebu Sinan el-Esedi oldu ve “Ey Allah’ın Resulü! Elini uzat, sana biat edeyim.” dedi. Hz. Peygamber (s), “Ne üzere biat edeceksin?” diye sordu. O da “Senin kalbinde olana biat edeceğim.” diye cevap verdi. (Wadah Khanfar, İlk Bahar, Vadi Yay.,s. 401)

2- Fethi Hasan Melkavi, Epistemolojik Bütünlük, İslami Metodolojiye Giriş, Çev. İbrahim Kapaklıkaya, Mahya Yayınları, İstanbul 2021, s. 10. (Shakespeare’in III. Richard oyununun ünlü açılış cümlesi)

3- Talal Asad, Sekülerliğin Biçimleri, Çev. Ferit Burak Aydar, Metis Yayınları, İstanbul, 2016.

4- Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, Çev. Mehmet Yazgan, Beyan Yayınları, İstanbul, 2017, s. 23.

5- İzzet Derveze, Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, Çev. Mehmet Yolcu, Düşün Yayıncılık, İstanbul, 2012, s.9.

6- “(Resulüm!) Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya, 107)

7- Wadah Khanfar, İlk Bahar / Hz. Peygamber’in Hayatına Dair Stratejik ve Siyasi Bir Okuma, Çev. Mehmet Yuşa Solak, Hasan Hacak, Vadi Yayınları, İstanbul, 2021, s. 29-37.

8- Wadah Khanfar, A.g.e,  s. 492-493

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR