1. YAZARLAR

  2. Dünya ve İslam Dergisi

  3. Hizbullah ve Emel Tüzükleri Üzerine

Dünya ve İslam Dergisi

Yazarın Tüm Yazıları >

Hizbullah ve Emel Tüzükleri Üzerine

Eylül 1990A+A-

Lübnan; Ortadoğu'ya yönelik emperyalist saldırıların başlıca hedeflerinden birisidir. Parçalanmış yapısı, dini-mezhebi bölünmüşlüğü ve sık sık maruz kaldığı işgal ve müdahaleler bu ülkeyi adeta kanayan bir yara haline getirmiştir. Ayrıca Filistin sorunuyla çoğu zaman birbirinden ayrılamayacak kadar iç içe olması; çok değişkenli Lübnan denklemini daha da zor çözülür bir hale getirmektedir.

Lübnan'da Müslümanlar Hıristiyanlarla çatışmakta ayrıca her iki grup kendi içlerinde mezhebi ve siyasi ayrılıklardan kaynaklanan nedenlerle sürekli mücadele etmektedirler. Ülkede siyasal iktidar da çeşitli etnik ve mezhebi dengeler gözetilerek bu gruplar arasında paylaştırılmıştır. Bu kargaşa ortamı; şüphesiz, sömürgeci küfür ittifakının onayıyla ve onların belirlediği bir çerçeve içinde oluşturulmuş Lübnan rejiminin gizli desteği ve bizatihi emperyalist güçlerin komplolarının etkisiyle bölgenin müslüman halkının aleyhine sürüp gitmektedir.

Dünya ve Türkiye basınına "müslümanların kardeş kanı dökmesi" gibi çarpıcı başlıklarla yansıyan Hizbullah-Emel çatışması, Batılı basın tekellerinin ve emperyalizmin sis perdesi sıyrılarak sağlıklı bir değerlendirme yapılabilirse, bölgedeki gelişmeleri daha iyi anlayabilmek için bir anahtar niteliğindedir.

Emel; 1974'te İmam Musa Sadr tarafından Mahrumlar Hareketi'nin devamı olma iddiasındadır. İslami karakterdeki kurulan Mahrumlar Hareketi; Lübnan toplumunu baskı altında tutan feodal toprak sahiplerinin geleneksel liderliğini zayıflatmak ve Şii ulemanın etkinliğini yaymak amacını taşıyordu. Lübnan halkının her türlü ihtiyacını karşılayarak ülkeyi İslamileştirmeye yönelik faaliyetler imam Musa Sadr'ın 1978'de Libya'da ortadan kaybolmasına kadar artarak sürdü. Onun yerine geçen Hüseyin Hüseyni döneminde hareket bir bocalama yaşadı. Fransız eğitimi görmüş bir avukat olan Nebih Berri'nin 1981 yılında işbaşına gelişiyle Emel tamamen Suriye güdümüne girdi. Berri'nin komutanlığını yaptığı milis kuvvetleri siyasal liderliği tamamen denetimlerine aldılar. Bu, Emel'in İslami kimliğinden giderek uzaklaşması ve toplumsal temellerinin belirli ölçüde değişmesi sonucunu doğurdu.

Emel'in tüzüğünde, Musa Sadr'ın ideolojik etkisi hala sürmektedir. Özellikle tüzüğün baş kısımlarında İslami vurgular (Allah inancı, Allah'ın sıfatları, vs...) kuvvetlidir. Üstelik, Allah'a inanmanın yaşamdan kopuk ve statik bir telakki olmaktan çıkıp insanlararası ilişkilerde dinamik hale gelmesini; toplumsal işleyişin Allah'a kulluk bağlamında algılanmasını savunur. Ama bu yönde net ve somut bir siyaset ortaya koyulmamıştır. Ayrıca tüzükteki ağırlık giderek pan-Arap milliyetçiliğine kaymaktadır. Emperyalizm sorununda İsrail dışındaki güçlere değinilmemesi ve siyonizm gündeme getirildiğinde de İsrail'in Lübnan ve Arap ürünleriyle uluslararası pazarlarda rekabet etmesi yada turizm gelirlerinin azalmasına yol açması gibi çok yüzeysel ve ikincil konuların gündeme getirilmesi dikkat çekicidir. Güncel sorunları dar bir çerçevede ve böyle yüzeysel olarak dile getirerek daha ziyade halka hitab etmek amaçlanırken; maddi menfaatçiliğin ön planda tutulması, hedefte ısrarla Lübnan'la sınırlı kalınması gibi İslami anlayışla bağdaşmayan bir durum tüzükte bile fark edilmektedir.

Lübnan toplumunun dini-mezhebi-etnik farklılığını göz önünde tutmak ve bu grupların bir arada barış içinde yaşamaları Hizbullah'ın da Emel'in de belirttiği bir husustur. Ama Hizbullah, İslam'ın kendisinden kaynaklanan hoşgörü ve din emniyetini vurgularken, Emel hümanist bir anlayışı savunmaktadır. Sonuçları itibarıyla her ne kadar aynı gibi görülse de Emel kendisini "milli birlik ve beraberlik", "ulusal egemenlik" ya da "ilericilik-gelişme" gibi tamamen Batı düşüncesinin ürünü kavramlarla ifade etmektedir.

Hizbullah'ın ne zaman kurulduğuyla ilgili kesin ve sağlıklı bilgiler azdır. Ama bu örgütün adını ilk kez duyurduğu 1982'den daha önce, Muhammed Hüseyin Fadlullah'ın 1976'da yayımlanan "İslam ve Gücün Mantığı" kitabının son kısımlarında, eserinin Hizbullah gibi bir örgütün kuruması için bir temel oluşturması ümidini taşıdığını biliyoruz.

Hizbullah; pratik olarak lideri konumundaki Fadlullah'ın görüşleri doğrultusunda, Lübnan halkının bir yandan gıda, barınma, sağlık gibi temel insani ihtiyaçlarını karşılayacak sosyal kurumlar oluşturuyor diğer yandan da toplumun kültürel ve fikri düzeyini yükseltmeye, İslam'ın net siyasal tavırlarıyla birlikte yaygınlaşmasına yönelik etkinlikler sürdürüyordu. Bu arada Lübnan içinde süren iç savaşa -emperyalizme destek olan ve sömürgeci küfür ittifakıyla işbirliği yapan güçlerle çatışması dışında- katılmamaya özen gösteriyordu. Temel vurgusu mevcut kaynakların başta İsrail olmak üzere emperyalizme karşı savaş için sefer edilmesiydi. Bu yönde, başta Müslümanlar olmak üzere bütün gruplara samimi işbirliği çağrılan yapıyordu. Hizbullah'ın bu tavırları, İslam'ın öz gücüyle birleşince Lübnan halkında çok olumlu yankılar buldu ve hızla etkinlik kazanmaya başladı. Bu gelişme karşısında paniğe kapılan Emel'in Hizbullah'a yönelik tahrik ve saldırıları da böylece baş gösterdi. Hizbullah'ı da iç çatışmalarda taraf haline getirerek hem kaynaklarını halka yönelik etkinliklerden bu alana çevirmeye mecbur bırakmak, hem de toplumda oluşturduğu olumlu izlenimleri ve itibarını zedelemek amaçlanıyordu. Tabii Hizbullah'ın varlığını ortadan kaldırmak ya da en azından bu örgütü Lübnan'da etkisiz kılmak da -uzak bir ihtimal olmakla beraber- gözetiliyordu. Bu amaçlara ulaşmak yolunda Suriye birlikleri de (örneğin 1982 ve 1986'daki işgalleri sırasında) pratikte öncü kuvvetleri konumunda olan Emel'in yanında savaşa katıldılar. Ama bütün bunlardan daha dikkat çekici olanı şüphesiz Hizbullah'ın 1985'te kamplarını Emel'in saldırısına karşı savunduğu FKÖ'nün Emel ile fiili ittifaka girip Hizbullah'a karşı askeri saldın başlatmasıdır.

Hizbullah'ın bildirisi bir tüzük olmamasına rağmen yine de çok önemli toplumsal mesajlar taşımakta ve bu arada İslami vurgusunu hiç zayıflatmamaktadır. Arap sorununa pan-Arap milliyetçiliği yanılgısına düşmeden; Lübnan'ın iç sorunlarına bile Lübnan'a sıkışıp kalmadan değinmesi İslami duyarlılığın sonucudur.

Hizbullah'ın kesinlikle reddettiği buna karşı Emel'in kabullendiği Aralık 1985'te Şam'da imzalanan ve Mayıs 1983 antlaşmasıyla aynı içeriği taşıyan antlaşma; her iki örgütün Lübnan'da ortaya koydukları somut siyasetler (Emel liderliğinin Lübnan hükümetinin bir parçası olması gibi) ve Hizbullah'ın bildirisine karşı Emelin tüzüğü; Hizbullah-Emel çatışmasının "şiiler arası bir kardeş kavgası"ndan çok farklı olduğunu ortaya koymaktadır.

 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR