1. YAZARLAR

  2. Dünya ve İslam Dergisi

  3. Emel Hareketi'nin Tüzüğü

Dünya ve İslam Dergisi

Yazarın Tüm Yazıları >

Emel Hareketi'nin Tüzüğü

Eylül 1990A+A-

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla

Lübnan'daki Emel Hareketi, insanı, hayatına zarar veren, yeteneklerini donuklaştıran veya geleceğini tehdit eden herşeye karşı direnmeye sürükleyen nihayetsiz bir insan hareketinin uzantısı; daha iyi bir hayat ümidinin bir ifadesidir.

Bu, insanoğlunun tarihteki evrensel hareketinin bir halkası; peygamberlerin, velilerin ve takva ehli dava adamlarının öncülüğünü yaptığı, ölümsüz şehitlerin güç kattığı ve zenginleştirdiği bir harekettir.

Bu sağlam tarihsel bağ ve alemşümul birliktelik sayesinde Lübnan'daki Mahrumin Hareketi [Mahrumlar Hareketi, Emel Hareketi'nin orijinal adıdır] güçlendi, yolu açıldı, sürekliliği ve başarısı sağlandı.

Bu hareketin temel özelliklerini şöyle özetleyebiliriz:

1- Bu hareket, soyut bir anlayıştan çok gerçek manası ile Allah'a imandan neşet eder. Günlük faaliyetlerimizin ve insanlararası ilişkilerimizin temelidir; imanımızı ve azmimizi sürekli yeniler; ümidimizi arttırır ve davranışlarımızın tümüne yön verir.

Bu hareket insana, onun özgürlüğüne, asaletine ve yaratılış nedeni olan hayat misyonuna inanma temeli üzerine kurulmuştur.

Gerçek şudur ki, insana inanmak Allah'a inanmanın dünyevi bir boyutu, sahih kaynaklarda da belirtildiği gibi ayrılmaz bir parçasıdır.

2- Tecrübeler ve sıkıntılarla dolu, kahramanlıklar ve kurbanlarla ışıldayan, üstün değerleri ve kıymetleri barındıran, Lübnan'daki şanlı mirasımız, çizmiş olduğumuz yolu ana hatlarıyla açıklar ve medeniyetteki hissemizi ve katkılarımızı gözler önüne serer.

Aynı zamanda, özgün benliğimiz korunmak şartıyla dış dünyanın tecrübelerinden elde edeceğimiz fayda, gelişme ve ilerleme arzumuza katkıda bulunacaktır. Bizler, bütün insanlık ailesinin birliğine inanırız ve bize göre bunlardan herhangi birinin katkısı tüm insanlığın malıdır ve istifadesine sunulmuş demektir.

3- Emel Hareketi bütün vatandaşların tam bağımsızlığına inanır ve despotizm, feodalizm, değişik baskıcı yönetimler ve her türlü haksızlığa karşı yılmadan savaşır.

Lübnan sistemindeki siyasi mezhepçilik ülkenin siyasi gelişmesine mani olmakta, vatandaşları bölmekte ve milli birliği tehdit etmektedir. Bu nedenle, bizim hareketimiz buna karşı çıkmakta ve bu durumu ülkedeki siyasi gerilemenin bir tezahürü olarak değerlendirmektedir.

4- Hareket, tekellerin kurulması ve toplumun bir tüketim aracı haline getirilmesi ile fertlerin sömürülmesi de dahil olmak üzere her türlü iktisadî adaletsizliğe karşı çıkmaktadır. Hareket aynı zamanda, ekonomik faaliyetlerin kısıtlanması ile haksız kazanç ve faize de karşı çıkmaktadır.

5- Hareket, bütün vatandaşlara eşit imkanlar sağlanmasının onların temel hakkı olduğuna ve devletin ilk görevinin toplumda sosyal adaletin geliştirilmesini sağlamak olduğuna inanır.

6- Emel Hareketi, millî egemenlik, vatanın bölünmezliği ve toprakların bütünlüğü ilkelerine bağlı vatansever bir harekettir. Bu nedenle, emperyalizme karşı çıkar ve Lübnan'ın maruz kaldığı saldırı ve haris tecavüzlerle mücadele eder.

Hareket, millî [pan-Arap] menfaatlere, Arap topraklarının bağımsızlığına ve tüm Arap halklarının özgürlüğüne sarılmayı vazgeçilmez bir görev olarak değerlendirir.

Güney Lübnan'ın korunmasını, savunulmasını ve kalkınmasını vatanseverliğin temel gereklerinden biri olarak kabul eder. Anavatan Güney'siz düşünülemez ve Lübnan'ın bu kesimine sadakat gösterilmeden gerçek vatanseverlik iddia edilemez.

Uluslararası açıdan, hareket, diğer insanların isteklerini dikkate almayan, insanlık ailesinin birliğini parçalayan ve enerjisini boşa sarf ettiren bir şekilde dünyanın iki bloğa ayrılması ilkesine tamamen karşıdır. Hareket, baskıdan kurtulmak için çabalayan zümrelerin bir parçasıdır ve bu nedenle bu amaca yönelik her türlü uluslararası dayanışmayı desteklemektedir.

7- Her türlü haksızlığa maruz kalmış ve halen kalmakta olan kutsal Filistin toprakları ve Filistin halkı hareketimizin kalbindeki ve zihnindeki yerini her zaman muhafaza etmektedir. Onun bağımsızlığı için mücadele etmek temel görevimizdir ve hareketimizin şeref ve sadakati onun insanları ile dayanışmamıza, onların direnişini savunmamıza ve desteklememize dayanır.

Bu özellikle gereklidir, çünkü Siyonizm, bölerek parçalamaya çalıştığı bütün insanlığa, Lübnan'a, inandığımız değerlere ve bütün bu bölgeye karşı gerçek ve sürekli bir tehdit oluşturmaktadır. Lübnan'da Siyonizm, barış içinde yaşayan farklı grupların sürekli kendisine meydan okumasını ve kendi varlığını yarattığı sıkıntıyı açık bir şekilde görmektedir.

8- Emel Hareketi belli çıkarları ve imtiyazları olan bir organizasyon değil bir halk hareketidir, aynı zamanda, vatandaşlar arasındaki ayrılıklara ve bazılarının diğerlerinden üstün kılınmasına karşı verilen mücadelede en ön safta yer almaktadır.

Hareket, daha iyi bir Lübnan kurmaya çalışan haysiyetli kişi ve grupların dayanışmasına karşı değildir. Bu mücadelenin onurunu kendi tekeline almaya çalışmaz, bilakis, başkalarının tavsiyelerinden istifade eder ve onlara da bu yolda mücadele etmelerini telkin eder.

Emel Hareketi ne mezhebi bir hareket, ne dînî bir rehber, ne de bir hayır kurumudur. Bütün mahrum insanların acil ve zaruri ihtiyaçlarını karşılamak, genel temel hedeflerin belirlenmesini ve gerçekleştirilmesini sağlamak ve sonuna kadar mazlumların safında savaşmak amacını gütmektedir.

Bu hareket, günlük hayatlarında hayal kırıklığına uğrayanların, geleceği için endişe duyanların ve mahrumlara karşı vazifesini şeref ve gururla üstlenenlerin hareketidir.

Bu, daha iyi bir dünya için Lübnanlı bir harekettir.

Emel Hareketi üyesi:

1- Emel tüzüğüne inanmalı, prensiplerini yerine getirmek için çalışmalı, yönetimin kararlarına saygı duymak ve uygulamak için gerekli disiplini elde etmelidir.

2- Olgun ve faydalı olmalıdır.

3- Başka bir parti, organizasyon veya siyasî güce üye olmamalıdır. Eğer aday daha önce herhangi bir siyasi partinin veya milis grubunun üyesi olup bunlardan istifa ederse, hareketin temel ilkeleri ve kurallarına göre hareket etmeye başlayarak bahsedilen partiden resmen ayrıldığını ispatlamalıdır; bu deneme süresi altı aydır.

4- Hareketin ilke ve amaçları ile tamamen yoğrulmalı ve bu konuda diğer insanlara örnek teşkil etmelidir.

5- Fiziksel olarak uygun olduğunda eğitim yapmalıdır.

6- Uygun ahlakî, eğitsel ve sosyal özelliklere sahip olmalıdır.

7- Komutan veya onun tayin ettiği kişinin huzurunda aşağıdaki şekilde Emel Hareketi ahidi üzerine yemin etmelidir:

"Herşeye gücü yeten Allah adına yemin ederim ki, okumuş olduğum Emel Hareketi beyatına inanıyorum, hareket organizasyonunun aldığı kararlara uygun olarak onu uygulamak için bütün gücümü harcayacağım, organizasyona hizmet edeceğim ve onun menfaatlerini kendi menfaatlerimden önde tutacağım, hareketin üyelerini kardeşlerim olarak değerlendireceğim ve onlarla ilgili olarak bildiklerimi organizasyon dışında hiç kimseye açıklamayacağım ve kişisel davranışlarımla, fedakarlıklarımla ve gayretlerimle, değerlere bağlılığımla ve insanlara karşı sevgimle hassas bir model olacağım. Allah adına söylediğim bu sözlere peygamberler, veliler, şehitler ve takva ehli dava adamları şahit olsun."

8- Üyeliği organizasyon bürosu tarafından kabul edilmeli ve el yazısı ile yazılmış ve imzalanmış müracaatlarını teslim ettikten sonra büroya adını kaydettirmelidir.

TÜZÜĞÜN İÇERİĞİ

GİRİŞ

1- Bizim hareketimiz karmaşık sosyal durumlardan tecrid edilmiş geçici bir tarihî olay değildir. Bilakis, insanlararası ilişkileri düzenleyecek belli kanunlar olması gerektiğine inanan bireylerin benliğinde yaşamaktadır. Bunlar ilahi kanunlardır ve iki paralel çizgide toplanırlar:

- Bunlardan birincisi olan sabit çizgi, kainatın, insanlığın ve bütün hayatına yaratılmasındaki temel ilkelerle uyum içerisinde, hayatla ve onun korunmasıyla ilgili kanunları birleştirir. Bunlar; Allah'a iman; insan ve ihtiyaçlarının sınırlarına, toplum içindeki her ferdin diğerlerine karşı olan haklarına ve sorumluluklarına inanma gibi sabit ve değişmez kurallardır.

- Gelişen çizgi ise, hayatın bütün değerlerini içine alır; yiyecek, giyecek ve konut gibi günlük ihtiyaçların temin edilmesi, toplum fertleri arasındaki işbölümü ve toplumun ileriye dönük gelişmesini sağlayan altyapılarının kurulmasında kullanılan metodların tipine göre değişiklik gösterir: Merkezileştirme, merkezden uzaklaştırma, bir hareket sistemi.

2- Bizim hareketimiz insanların tevhide karşı hissettiği manevî açlıktan -etkin devrimci enerjinin kaynağını teşkil eden bir açlık- neşet eder ve mantık kuralları, manevî değerlerin serbestçe ifadesi ve kalbin duyumsadığı hisler üzerine kurulmuştur.

3- Bu; adalet, özgürlük ve eşitliğe doğru bir insanlık hareketinin parçasıdır ve bu yüzden de beşeri bir takım kanunlarla insanları köleleştiren zalim hükümdarların zulümlerine son veren peygamberlerin yoludur. Bu hareket, şehadetleriyle hakkın yolunu aydınlatan özgürlük savaşçılarının mücadelesiyle güçlenmektedir.

4- Buradaki çağlar arası güçlü ilişki, bizden öncekilerin ilahî kanun ve kurallara bağlanarak insanlık hedeflerine ulaşmalarını sağladığı gibi bize de zafer yolunda cesaret ve güven vermektedir,

"Siz Allah'a yardım ederseniz, Allah da size yardım eder ve adımlarınızı sağlamlaştırır."

BÎRÎNCÎ ÎLKE

1. ALLAH'IN VARLIĞI

Eğer evreni ve içindeki her şeyi, hayatı ve önemini, insanların, hayvanların ve bitkilerin tabiatla olan ilişkisini ve yaratılışımızın teferruatlarını incelersek kozmosun, hassas dengesinin açık işaretlerini görürüz. Örneğin:

- Dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesi sonucu gece ve gündüzün oluşması; dünyanın güneş etrafında dönmesiyle mevsimlerin oluşması ve dünyanın çekim gücü sayesinde ayın dünya etrafında dönmesi.

- Oksijen ve karbondioksit gibi gazların kaçmasını engelleyen ve dünyaya gelmekte olan meteorları parçalayarak yere düşmelerini önleyen atmosferin dünya etrafındaki varlığı. Atmosfer aynı zamanda, büyük miktarlarda güneş ışığını (özellikle ultraviole ışık) yansıtarak canlı organizmaları bunlardan korur ve hayatlarını devam ettirmelerini sağlar.

- İnsan ve hayvanların oksijen alıp karbondioksit vermesi, bitkilerin ise karbondioksidi tekrar oksijene çevirmesiyle kurulan dinamik denge sayesinde, havadaki oksijenin yüzde 21 ve karbondioksidin yüzde 0,03 oranında tutulabilmesi.

- Güneşin, yeryüzündeki suyun bir kısmını buharlaştırması sonucu üst atmosferdeki bulutların oluşması ve insanlarla diğer varlıkların su ihtiyacını karşılayan yağmurların yağması. Yağmur suyu nehirlere, nehirler de denizlere karışır ve böylece yeryüzündeki hayatın devamını mümkün kılan hidrolojik devir sağlanmış olur.

- Bitkilerin otoburlara besin sağlamaktaki önemli görevi, bunların da etoburlara besin kaynağı olması, öte yandan insanların hem bitkileri hem de hayvanları yiyerek hayatlarını devam ettirmeleri. Bitkiler nasıl büyür? İnsan, hayvan ve bitki artıklarıyla beslenen mikroskobik organizmalar topraktaki inorganik maddeleri organik maddelere dönüştürür ve bitkiler de bu maddelerle beslenerek büyür. Bu yolla, hayat devam eder.

- İnsanoğlunu incelediğimizde onun da başlı başına bir mucize olduğunu görürüz: gözün işleyişi ve görme olayı, oksijen vasıtasıyla vücuttaki besinlerin kullanılması ve enerjiye dönüştürülmesi, alman besinlerin ağız, mide ve pankreas salgıları ile sindirilerek ince bağırsaklardan emilmesi ve buradan kana geçmesi, kalbin çalışması sonucu besin maddelerinin vücudun bütün bölümlerine taşınması, karaciğerin çalışması sonucu kan şekerinin ayarlanması, beyin ve vücudun diğer bölgeleri arasındaki bağ sayesinde his ve duyguların beyine, emirlerin de diğer organlara iletilmesi.

Bu örnekler ve diğerleri kitaplar dolduracak kadar çoktur, insan ruhunun içinde kozmosun derinliklerine yapacağımız yolculuk bizi bir tek gerçeğe götürür: insan hayatının en küçük elemanlarından fiziki dünyaya kadar herşey bir sebep üzere yaratılmıştır. Masayı yapan marangozdur, elbiseyi diken terzidir, ayakkabıyı imal eden ayakkabıcıdır. Herşeyin bir yapanı, her olayın bir sebebi ve her varlığın bir yaratanı vardır. Bu muazzam kainatın her parçası belli sabit kurallar içinde hareket eder. Bütün bunlar da gösteriyor ki, Kadir-i Mutlak Allah'ın varlığından asla şüphe edilemez.

2. ALLAH'IN SIFATLARI

O herşeyde mutlaktır, zaman ve mekanın yaratıcısı olduğu için bunlardan da münezzehtir. Eşi ve benzeri yoktur, hiç bir şeyde ortağı da olamaz.

"De ki, O Allah'tır; bir tektir; Allah'dır, Samed'dir; doğurmamıştır, doğrulmamıştır O; hiç bir şey O'nun dengi değildir."

O, varlığın sırlarını, tabiatın ve insanın ihtiyaçlarım ve bunların yaratılışla olan ilişkisini tamamen bilir.

"İnsanı yaratan Biz'iz ve nefsinin ona neler fısıldadığını da biliriz."

Fizikçiler neler iddia ederlerse etsinler, kainatı yaratan Allah'tır; psikologlar neler iddia ederlerse etsinler ruhu yaratan ve onun ne olduğunu bilen Allah'tır; insanlar modern bilgi ve teknikleri ile neler iddia ederlerse etsinler, bütün zamanları yaratan Allah'tır. Allah, insanın hayatının her anını bilmeye kadirdir; O'nun bilgisi tüm bilimlerden daha fazla ve mükemmeldir. O'nun yolunu ve şeriatını takip edenler doğru yolu bulacaklardır.

O'nun herşeye gücü yeter ve istediği herşeyi istediği gibi yapar. O insanı bir damla meniden yaratmış ve hayatının geri kalan kısmını da belirlemiştir, insan öldükten sonra Ahiret gününde dirilecek, hayatı boyunca Allah'a itaat etmişse cennete, günahkâr olmuşsa cehenneme gidecektir. Mutlak gücü elinde bulunduran, kendisine karşı hiç kimsenin hiç bir şey yapamayacağı Allah'a inandığımız sürece bundan asla şüphemiz olamaz.

O adildir ve hayatı başıboş yaratmamıştır, çünkü müminler kötülüklerle dolu bir dünyada ömür boyu çalışıp didinirken kafirler Allah'sız bir hayat sürerler. O ise mazlumun hakkım verir, mümini mükafatlandırır ve onu en yüksek mertebeye çıkarır.

3. ALLAH'A İMANIN SOYUT TELAKKİSİ

Soyut iman kavramı, gerçek hayatla dinamik bir iletişim üzerine kurulmayan çarpık bir anlayışın ifadesidir. Bu, toplumun gerilemesini ve bozulmasını gösteren pasif, aptallaştırılmış bir imandır. Bir çok imkanları ve kandırmacaları sayesinde kafir emperyalizm uluslararası çıkarların ve egemenliğini korumak için bu yanlış inancın yayılmasına katkıda bulunmaktadır.

Bu soyut ve gerçeğe dayanmayan anlayış dört şekilde tezahür eder:

Birinci şekil: Geleneklere bağlı iman. Bu iman, devrimci yönünü kaybetmiş bir takım şekilsel ibadetlerden meydana gelir ve herşeye dış görünüşüne göre değer verdiği için gerçek hedeflerden sapmıştır; cihadın, hem kendi nefsine hem de topluma yönelik iki yönü olduğunu unutmuştur. Bu inanç, içine kapanık haldedir ve ibadetlerin de hiç bir anlamı kalmamıştır.

İkinci şekil: Mezhebi iman. Mezhebi fanatizm gerçek imanı tehdit eder ve feodalizmin, monopollerin, çıkarcıların ve bencil liderlerin bir aracıdır. Gerçek İman ile kendilerini sloganların ve geleneklerin ardına saklayanların imanı arasında temel bir ayrım vardır.

Bu tür inanç dar kalıplar içinde bir düşünce, donuk bir akıl ve yanlış bir ideoloji ortaya koyar. Kaosların ve çatışmaların sebebidir ve Allah'ın emrettiği İslamî birliğin bozulmasında temel etkendir. "Hepiniz Allah'ın ipine sımsıkı sarılın; ayrılmayın ve birbirinize düşman olmayın, yoksa hepiniz mağlup olur ve dağılırsınız."

Üçüncü şekil: Etnikliğe dayanan iman. Bazı insanlar imanı, ilahî bir plan doğrultusunda manevî özelliklerin davranışlara yansıtılması olarak değil de babalarından kendilerine kalan bir miras, kimlik kartlarında yazılı bir ifade, inanç ve amel arasındaki zıtlıkları dikkate almayan ve ideal bir aksiyomla alakası olmayan bir düşünce olarak tasavvur etmektedirler. Bunların imanı ruhlarının gerçek bir özelliğinden çok sosyal kimliklerinin bir parçası durumundadır.

Dördüncü şekil: Hayattan kopuk bir iman. Bu iman dinin hayattan, siyasetten ve toplumdan bağımsız olduğunu düşünen Avrupalı din anlayışından kaynaklanır. Bu tür bir iman kolay bir namaz alışkanlığı ve belirli günlerde oruç tutmaktan ibarettir. Dindar görünmeye çalışanların sahip olduğu böylesi bir kaçış mantığı bu tür inancı gerçek iman anlayışından ayırdeder. Bunlar din ve siyaset arasında herhangi bir ilişki olmadığına inandıkları için insanlarla bu tür konu­larda hiç bir ilişkiye girmezler.

4. ALLAH'A İMANIN GERÇEK MANASI

(A)- Allah'a iman tamamen O'na teslim olmak, düşünce ve fiillerde, herşeyde O'na itaat etmek, emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmaktır; çünkü biz O'ndan ne daha bilgili, ne de daha merhametli olabiliriz. Azim olan Allah der ki: «Bu benim doğru yolumdur, onu takip edin ve diğerlerinden sakının; yoksa sizi yolunuzdan saptırırlar.»

Allah ile olan bu ilişki insanı mutluluğa sevkeder, çünkü O'nun emirleri insan fıtratına uygundur.

(B)- Allah'a iman insanlararası ilişkileri geliştirmek ve uygun davranışları sağlamak için kendini kontrol ve deneme hassasını geliştirmektedir.

(C)- Allah'a iman toplumsal konular ile kişinin Allah'la olan ilişkisini ayırmayı reddeder. Çünkü bunların her ikisi de birbirini tamamlar.

"Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar ediyorsunuz. Ancak bunlar için bu dünyada bir rezillik ve ahirette de daha kötü bir azaptan başka bir karşılık yoktur."

Bunun için Allah'a iman bazı şeyler gerektirir; örneğin, aile hukuku, sosyal, siyasî ve iktisadi konular Allah'ın şeriatına uygun olmalıdır.

(D)- Bu dünyaya ancak gerektiği kadar bağlanmalıyız, onun kölesi olmamalıyız, iyiliği emredip kötülüklerden sakındırmalıyız ve bu dünyanın geçici olduğunu unutmamalıyız.

"Çünkü bu dünya hayatı geçici bir lezzettir."

(E)- Daha ileri hedeflere (ahiret) yönelerek bu dünyaya fazla bağlanmadan çalışmalı ve gerçek saadetin ahirette olacağını unutmamalıyız.

"Allah'ın size vaad ettiği ahiret hayatı için çalışın."

5. ŞERİATIN ÖLÇÜSÜNE GÖRE ÎNSAN

İlahi kuralların temel standartı, insan ve onun manevi hayatıdır. Yani ilahî kurallar, manevî huzura ulaşmasını, dünyadaki yaşamında başarılı bir yol çizmesini ve Ahiret Günü'nde mutlu olabilmesini sağlamak için insanın Allah'la, kendisiyle ve diğer insanlarla olan ilişkilerini yönlendirir, İlahi plan insanın bütün hayatını etkileyecek olan iyi amellerini teşvik eder.

Kur'an-ı Kerim'de de açıklandığı gibi:

"Dini yalan sayanı gördün mü? İşte yetimi şiddetle itip kakan ve yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur."

Ve hadislerde:

"Bütün mahlukat Allah'ındır ve Ona en yakın olan O'nun mahlukatına en iyi davranandır."

İnsanın varlığına, özgürlüğüne ve değerine inanmak Allah'a iman etmenin bir ön şartıdır; bu da O'nun mükemmel sıfatlarına ulaşmak ve bunların zıtlarından da kaçınmak demektir.

ÎKÎNCİ ÎLKE

"Kendi mirasımıza sahip olmak ve bütün dünyanın tecrübelerinden istifade etmek."

Kendi mirasımızdan bahsetmek sadece İslam toplumunun şanlı tarihini övmek değil, bilakis geçmişi bugünün ve geleceğin faydasına sunmak ve toplum varlığını yeniden şekillendirmek için ona bir ilham vermektir. Atalarının mirasından yoksun bir toplum köksüz bir ağaca benzer. Bu yüzden, bir rehber olabilecek mirasımızdan istifade etmemizin nedenlerini ve faydalarını analiz edip açıklamak isteriz; ancak bu yolla geçmişin yıkıntı ve enkazından sıyrılıp parlak bir dönem kurabiliriz.

Araştırmalardan edindiğimiz bilgilere göre, Araplar İslam'dan çok önce yüksek bir medeniyet kurmuş, fakat bu medeniyet daha sonra dejenere olmuş ve cahiliyyenin karanlıklarına gömülmüştür, İslam; düşünce, ekonomi, toplum ve ahlak kuralları çerçevesinde medeniyetin özünü yüceltmiştir. Bu kültürün gelişen ve karmaşıklaşan yapısı ile birlikte medeniyet hızla dînî doktrinler, felsefeler ve toplumun zihninde çoğalan bilimleri geliştirmiştir. Tevhidi ve bütün insanların özgürlük çağrısını yaymaya çalışan ordular her yöne dağılmış ve Medine'de Hz. Muhammed (s) başkanlığında bir devlet kurulmuştu. Bu devlet, bir gün Eski Romanın iki katı kadar büyüyecek olan dev imparatorluğun çekirdeğini teşkil ediyordu.

İslam toplumundaki bu insanî denemenin başarısında bir kaç önemli öğe vardı:

(A)- Belli hedefler, stratejiler ve taktikler (ilahi plan) doğrultusunda hayata değişik bir bakış şekli.

(B)- İslamî mesajın bilincinde olup, o yolda çalışmak suretiyle iman etmenin mesuliyetini omuzlamak.

(C)- Doğru yolda olan lidere itaat: "Allah'a, peygambere ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin."

(D)- Şahsî menfaatleri yenmek, yani toplumun menfaatlerini şahsî menfaatlerden önde tutmak; nitekim Allah-u Teala da bunu istemektedir.

1. KÜLTÜREL, ENTELLEKTÜEL, EDEBİ VE BÎLÎMSEL MİRASIMIZ

(A)- Entellektüel çerçevede:

- Kur'an-ı Kerim, medeniyetin gelişmesi için gerekli fikri bir temel, bir fesahat ve belagat örneği, Hıristiyanlık ve Musevîliğin mesajını tasdik edip tamamlayan bir öğreti olarak sosyal hayat için gerekli kanunların temel kaynağım bizlere sunmaktadır.

- Sünnet ise Peygamber (s)'in sözlerini, amellerini ve hükümlerini toplamakta, Kur'an'ı açıklamakta ve mesajını daha iyi anlamamızı sağlamaktadır.

- Nesilden nesile aktarılan felsefe ve düşünceler ise inananların miraslarını daha iyi anlayabilmelerine yardımcı olmaktadır.

(B)- Edebî çerçevede:

- Cahiliyye ve İslam dönemlerinde usta şairlerin yetişmesi ve Ebu'l-Esved ed-Dulî [imam Ali'nin direktifleri ile dilbilgisi kurallarını toplamıştır], Hasan Basri, el-Kıssaî, Sibaveyh, Naftuviyye gibi kişilerin gramer ve linguistiğin temellerini atması.

- İmam Ali'nin Nechü'l-Belağa'sı, Cahiz'in Kelile ve Dimne, el-Ağanî, el-Buhala, el-Beyan ve't-Tebyin ve el-Heyevân'ı gibi önemli nesir eserlerin yazılması.

(C)- Tarih ve coğrafyada:

- el-Vakidî, el-Yakubî, el-Bağdadî, el-Belatirî, Ibn Haldun, el-Mesudî, Yakut ve İbn Batuta'nın ortaya çıkması.

(D)- Fen ve matematikte:

- İbn Sina, er-Razi, Üsame bin Münkad (tıpta), Cabir bin Hayyan (kimyada), İbn Cabir, el-Harezmi ve İbn Heysem'in (matematikte) ortaya çıkması. Bunlar aynı zamanda mikropları buldular ve pusulayı, kağıdı, camı, barutu, şeker özütünü keşfettiler.

"Müslüman alimlerin çalışmaları ve seyahatleri, bilim ve sanat alanlarında bütün dünyaya katkıda bulunmuştur; Haçlılar müslümanlardan aldıkları bu bilgileri Batıya taşımış, Avrupalıların daha önce ispanya'da Araplardan edindikleri bilgilerle birleştirmiş, böylece Avrupa'da müslüman dahilerin birikimlerinden oluşmuş zengin kütüphaneler kurulmuştur. Bu da, medeniyetin ve bilimsel rönesansın Avrupa'da yayılmasını ve Avrupalıların bugün gördüğümüz medeniyet seviyesine yükselmelerini sağlamıştır."

2. DEĞERLER MİRASIMIZ

Bizim mirasımız, yüksek manevi, sosyal, entellektüel ve insanî öğeler etrafında toplanmış ilahi kanun ve kurallara bağlı değerler açısından oldukça zengindir.

(A)- Manevi değerler:

- Allah'a, peygamberlerine, çağrısına, meleklerine ve kitaplarına iman.

- Sadece Allah'a ibadet ve itaat etmeye çağrı.

- Kader ve ilahi hükme inanma (ne önceden belirlenmiş bir kader ne de tamamen serbest irade, fakat bu ikisinin arasında bir iman).

- Dünya zevklerinden feragat etme.

(B)- Sosyal ve eğitsel değerler:

- Namaz, hac ve zekat gibi eğitsel faaliyetlerin verimliliği.

- Allah'a münacaat (dua müminin silahı, cennetin nurudur).

- Doğruluk ve adalet için çalışma (gerektiğinde adalet için herşeye katlanma).

- İnsanlarla ilişkilerde dürüstlük (kendisi için istediğini başkaları için de istemek, kendisi için istemediğini başkaları için de istememek).

- Sadece iyi insanlarla dostluk kurma (iyi insanlarla beraber olma ve kötülüklerden uzak durma).

- Metin ve sabırlı olma.

- Ana babaya itaat -insanlara saygı günahlardan kaçınma- kadın hakları reformu.

(C)- Entellektüel değerler:

- Sihirbazlık, falcılık ve kehanetle savaşma (müslümanlar arasındaki sihirbaz öldürülmelidir).

- Allah'ın yaratmasının tefekkür edilmesi.

"Göklerin ve yerin, gece ile gündüzün yaratılmasında akıl sahipleri için ibretler vardır."

- İnsanoğlu Allah'ın yeryüzündeki halifesidir.

"Yeryüzünde kendime bir halife yaratacağım."

- Akıl muhakeme yapıp karar verebilir.

"De ki 'eğer sözünüzde doğru iseniz delilinizi getirin.'"

- Bilime çağrı.

- İslam şeriatında hür muhakemenin kullanılması.

(D)- İnsanî değerler:

- Özgürlük, haysiyet ve insan haklarına bağlılık.

"Ademoğluna olan saygımızdan dolayı..."

- İnanç Özgürlüğüne bağlılık (dinde zorlama yoktur).

- Barışa çağrı (Ey inananlar, hepiniz barış dininde birleşin).

3- KAHRAMANLIK VE FEDAKARLIKLAR

Bizim mirasımız, gelişmemizin savunulması ve hatalarının düzeltilmesi uğruna gösterilmiş kahramanlık ve asil fedakarlıklarla doludur.

Avrupa kültürü bizim medeniyetimizi ve ilkelerimizi yok etmek için büyük bir mücadele vermektedir. Bu yüzden iman ve sadakata bağlı, düzenli ve organize bir direniş hareketi ve önemli fedakarlıklar gereklidir. Eğer düşmanımızı yenmeye hakikaten kararlı isek, o zaman takip edeceğimiz yol aziz şehitlerimizin ve kahramanlarımızın yolu olmalıdır.

Bu konudaki mücadelemizde Örnek alacağımız bir çok insan vardır: Musa, İsa ve Muhammed (s)'in gerçek düşmanlarına karşı savaşları ve Hamza, Selman-ı Farisî, Bilal, Mikdad, Ammar bin Yasir, Hicr bin Adiyy, Meysem et-Tamer ve Raşid el-Hicrî gibi örnekler.

4- KENDÎ ÖZ KARAKTERİMİZİ KORURKEN BAŞKALARININ TECRÜBELERİNDEN DE İSTİFADE ETME

Biliyoruz ki, toplumun adet ve gelenekleri doğrudan veya dolaylı olarak kendi mirasından teşekkül eder ve mirasımızın karakterindeki saflık onun nesilden nesile iletilmesini garanti edecektir. Fakat bu mirasın dış görünüşüne takılıp kalmak çok zararlı olacaktır; çünkü o zaman işin özü ve gerçeği gözden kaçacaktır. Bu nedenle, bazı şeylere dikkat etmemiz gerekmektedir:

(A)- Kendi manevî ve entellektüel kaynaklarımıza sarılmak suretiyle geleneklerimizi ve bunların gerçek manalarını yeniden kazanabiliriz. Aşure'nin yanlışlık ve adaletsizliğe karşı devrimci mücadeledeki önemini hatırlamalıyız ve dînî bilince sahip peçeli kadınları eğiterek, haccı Allah'ın emrettiği şekilde ifa ederek vs. gibi imanı amellerimize gerçek manalarını tekrar kazandırmalıyız. Sembollerin ve dış görünüşlerin yerine gerçekleri ve bizim özgün karakterimizi yansıtan öğeleri koymalıyız ve gereksiz gösterişlerden sakınmalıyız.

(B)- Bütün üyelerimiz, ağızlarıyla söylediklerini pratiğe yansıtamayan iddiacılar değil, bu işin birer örneği olmalıdırlar. "Onlar kendi kendilerine yardım etmedikleri sürece Allah da onlara yardım edecek değildir."

(İman sadece iyi niyet ve güzellikten ibaret değildir; bilakis o, sürekli kalbimizde yaşayan ve hayatımıza yansıyan bir olaydır.)

Bu anlayışla yeni ve bilinçli bir nesil yetişecektir; Öyle bir nesil ki gericiliğin tozunu üstünden silkecek ve artık başka kültürlerin süprüntüleri peşinde koşmayacaktır.

Bu neslin yaratacağı yeni rönesans kavramı şunlardan meydana gelecektir:

- Hükümlerimizde tek ölçü şeriat olacaktır, onun kabul ettiklerini biz de kabul edeceğiz ve ona uymayanları biz de reddedeceğiz.

- Öğrenme: Bu felsefe, ekonomi ve hukuk gibi insan düşüncesini ve davranışlarını belirleyen bir bilgidir. Bu öğrenme Allah'ın vahyinden çıkarılır ve nesilden nesile geçer. Tıp, mühendislik ve kimya gibi bilimler buna dahil değildir. Bu, diğerlerinin reddedilmesi manasına gelmez, aksine kendi mirasımızı korurken bir taraftan da başkalarının tecrübelerinden istifade edebiliriz. Onlardan bazı şeyler alabiliriz:

- İnsanî hedeflerimize ulaşmamıza yardımcı olacak bazı iyi öğeler.

- Onların bilimsel araştırmaları ve meşru analiz ve metodlar sonucu elde ettikleri bulgular.

ÜÇÜNCÜ ÎLKE

1. VATANDAŞLARIN TAM ÖZGÜRLÜĞÜNE ÎNANMA

Özgürlük insanın fıtratında vardır ve haysiyetli bir yaşam sürmek için gereklidir. Bu yüzden dinler insanın şahsiyetiyle bağdaşmayan şeyleri reddeder, kadın erkek ayrımına karşı çıkar ve doğuştan kazanılmış bir hak olarak özgürlük çağrısında bulunur. "Özgür doğmuş insanları niye köle yapıyorsunuz?" Bize göre özgürlüğün manası, insanın kendisine ve başkalarına zarar vermeyecek herşeyi yapabilmesidir. Onun için bu özgürlük sadece kanunla kısıtlanmış ve mesuliyetli özgürlük olarak adlandırılmıştır.

"Özgürlük" ve "hak" kelimeleri benzer manalar taşıdığı için (çünkü insanın hürriyeti haklarını kullanabilmesine bağlıdır) bir takım hak ve özgürlükleri maddeler halinde sıralamak yerinde olacaktır:

(A) özel ve kişisel özgürlük; bunun kısımları şunlardır:

- Hayat hakkı: Hiç kimse haksız yere öldürülemez veya fiziksel varlığına zarar verilemez; bir insana işkence etmek ve onu köleleştirmek yasaktır; insan hayatı garanti altına alınmalıdır.

- Şahsî haysiyet hakkı: Evin ve ailenin dokunulmazlığı ve ispatlanmamış itham ve iftiralardan korunma.

- Çalışma özgürlüğü: Her ferdin istediği işi seçme ve haklarının garanti edilmediği işi bırakma hakkı.

- Düşünce Özgürlüğü: Düşüncelerini açıklama hakkı, inanç, öğrenme ve öğretme özgürlüğü.

(B) Kollektif özgürlük:

- Siyasî haklar.

- Meslekî Özgürlük (sendikalar).

_ Dînî özgürlük (kurumlar).

(C) Şartlı ekonomik özgürlük:

Bu tür özgürlük toplumun haklarım koruyacak şekilde kanunlar tarafından kısıtlanmalıdır.

Vatandaşların özgürlüğünü tamamen garanti altına alabilmek için despotizm, baskıcı yönetimler, feodalizm ve vatandaşlar arasında ayırım gibi her türlü haksızlıkla mücadele edilmelidir.

Tüzüğümüz bunlar haricindeki bütün zulüm ve baskıları da kınamaktadır.

"Allah'ın, zalimlerin neler yaptığından habersiz olduğunu sanma."

İmam Ali ise şöyle söylemektedir:

"Yemin ederim ki, bir karıncadan bir arpa tanesi çalarak dahi Allah'a itaatsizlik etmem için yedi gök ve içindekiler bana verilseydi, bunu kabul etmezdim."

Durum böyle iken nasıl olur da bir insan başka bir insanın kanını dökebilir veya şeref ve haysiyetiyle oynayabilir?

Bizim tüzüğümüz zalimlere ve onların taraftarlarına karşı yumuşak davranmayı da kabul etmez. Yüce Allah buyuruyor ki:

"Münafıklara güvenmeyin, yoksa cehennem ateşinde yanarsınız, sizin Allah'tan başka yardımcınız yoktur ve muzaffer olarak dönemezsiniz."

Özgür insan dünyayı olduğu gibi kabul edemez ve onu düzeltmeye çalışır; adaletsizliklere karşı mücadele eder ve gerçek özgürlüğe, yalnız Allah'a kulluk etmekle ulaşabileceğini bilir; bunun haricindeki her türlü beşeri fikri reddeder, imanında, felsefesinde ve siyasi liderliğinde devrimcidir; zalimleri ve sahte liderleri ortaya çıkarır (en büyük cesaret zalim hükümdara gerçeği söylemektir).

2. FEODALİZM VE SİYASÎ FEODALİZMLE SAVAŞMA GÖREVİ

Feodal sistemde küçük bir azınlık, genellikle gayri meşru olarak, toprakların büyük bölümünü elinde tutar. Bazı feodal kanunlar, köylülerin toprak sahibine olan borçlarını ödemeden onun yanından ayrılmasını yasaklardı. Köylünün borcunu ödemesi ise imkansızdı, çünkü geliri ailesini beslenmeye ancak yeterdi. Nitekim, bazı günlük ihtiyaçlarını karşılayabilmek için fırsatçı tefecilerden borç almak zorunda kalırdı. Bütün bunlara yoksulluk, açlık, hastalıklar ve mallarına el konulması eklenince, köylüler feodalizmin esaretinden kurtulamaz oldular.

Feodal lordların torunları da Lübnan devletindeki siyasî liderliği onlardan miras almıştır ve siyasî feodalizm devlet kademelerinde yerleşmekte, toplum menfaatlerini şahsî çıkarları için gasbetmekte ve devletin insanlar üzerindeki baskısından istifade etmekte önemli bir rol oynamaktadır. Bu yüzden hareketimiz, feodal liderliğe bir son vermek için her türlü çabayı sarf edecektir.

3. SİYASI MEZHEPÇİLİK SİSTEMİNE KARŞI MÜCADELE

Lübnan'daki mezheplerin varlığı, devlet idaresini eline geçiren ve bundan sonra toplum çıkarlarını mezhebi parti yolunda sarfeden siyasî bir fenomen haline geldi. Sonuçta, hepsi sadece kendi çıkar ve menfaatleri için çalışan partiler arasında tatsız bir mücadele ortaya çıktı. Her mezhebin liderliği çevresinde siyasî gruplar oluştu, bunlar da devlet dairelerine kendi adamlarını yerleştirmek ve bu yolla güç kazanmak için çalışmaya başladı. Siyasî feodalizm sistemi de, bu durumdan yararlanarak ticarî pazarı da rahatça kontrol altına alabileceği bir mekanizma kurabileceğini farkedince bu hareketi teşvik etmek için elinden gelen her yolu denedi. Bu durum hareketimizi; siyasî mezhepçilik sisteminin ortadan kaldırılması yollarını aramaya sevketmiştir; çünkü bu sistem siyasî gelişmeyi engellemekte, kamu kurulu şiarın in çalışmalarını aksatmakta, vatandaşlar arasında ayrımcılık çıkartmakta ve millî birliği bozmaktadır.

DÖRDÜNCÜ İLKE

Devlet, ne ciddî olarak bir kalkınma planı hazırladı ne de vatandaşa güvence sağlayıp millî ruhu güçlendirecek ekonomik projeleri destekledi. Bunun nedeni, ülkenin değişik bölgeleri arasında manasız bir ayrım yapılması ve halkın temsilcilerinin bencil ve menfaatçı davranmalarıdır. Yoksulluk toplumun büyük bir kısmına yayıldı ve devlet halkı soyan bir kurum haline geldi. Gençler arasında işsizlik çok arttı; bu işsizler ordusu ise adil ve özgür olduğu söylenen ülkedeki yoksul­luğu açık şekilde ortaya koyar.

Vatandaşın çalışma ve üretme hakları elinden alınınca sadece tüketici bir hale geldi ve toplum da fabrikaları ve üretim projeleri olmayan kollektif bir tüketiciye dönüştü. Bütün ilgi hizmet sektöründe toplandı ve bu da Lübnan ekonomisini, Lübnan halkının genel durumunu yansıtan bir krize soktu. Ortaya çıkan huzursuzluk ve dengesizlik toplumun dağılmasına ve son olaylarda görüldüğü gibi kopmalara neden oldu.

Bu mahrumiyetin ve yoksulluğun tedavisi ise siyasal ve toplumsal yaşamda; konut, eğitim, kültür alanlarında adaleti sağlayacak pratik bir planın geliştirilmesinde yatmaktadır. Yoksul kitlelerin yaşam standardının yükselmesi; merhamete bağlı sadakalarla değil ama ancak; Arap ülkelerinden ve ulusal piyasadan, sözünü ettiğimiz plan çerçevesindeki yatırımların gerçekleşmesinden sonra bunlardan elde edilecek gelirle geri ödenmek üzere sağlanacak kredilerle ulaşacağımız bir ekonomik büyümeyle mümkün olur.

Bununla birlikte şu iki olguyla mücadeleye dikkat etmemiz de zorunludur:

1. TEKELLERLE MÜCADELE

Bir ürünün piyasası üzerinde kişi, grup ya da bir şirketin tek başına denetim kurup bu sektörü ele geçirmesiyle oluşan tekel; satış ya da alış tekeli olarak işleyebilir.

Ekonominin kokuşmuş bir serbest piyasa düzenine bağımlı ve her türlü planlamadan yoksun olması, bencil ve çıkarcı bir anlayışla çoğu tüccarın, mallarını fahiş fiyatlarla satabilmek için piyasada suni bir darlık ve yokluk yaratmaları yüzünden tekeller; Lübnan ekonomisinin temel özelliklerinden biri haline gelmiştirler. Bundan daha büyük bir adaletsizlik olabilir mi?

Bundan dolayı Mahrumlar Hareketi, tüzüğünde tekelleri kınayarak mahkum etmekte; fakir emekçileri korumak ve dolandırıcı fiyat sistemini engellemek için mal ve hizmetlere fiyat, satış, ölçü ve tartı denetimi koymayı devletin vazgeçilmez bir görevi olarak görmektedir. Bu anlayışın ilahi vahye de uygun olduğu İmam Ali'nin şu sözleriyle doğrulanmaktadır:

"Ticaretiniz cömert, eli açık, ölçüde tartıda doğru ve hem satıcının, hem alıcının adil olduğu bir iş olsun; uyarıldığı halde hala tekel kurmaya çalışan, herkese ibret olacak şekilde cezalandırılacaktır."

Ve insanlığın büyük öğretmeni Muhammed (s) de:

"Her tekelci günahkardır." buyurmuştur.

2. TEFECİLİK ve FAİZLE MÜCADELE

Lübnan serbest piyasa ekonomisi, kişiler ve kurumlar arasında tefecilik yapılmasını, bu gibi uygulamaların ekonomiyi canlandırdığı görüşüyle serbest bırakılmıştır.

Tefecilik ve faiz sistemi halkı sömürmenin ve muazzam haksız kazançlar sağlamanın en mükemmel yolu ve kapitalizmin de temeli olduğu için tefeciliğe karşı olmak, kapitalizme ve sömürüye karşı olmak demektir.

Bankaların adeta ekonomik hayatın can damarı oldukları bugünkü durumda; ticari, endüstriyel ve zirai işletmelerin mali etkinlikler ve finansman olmaksızın faaliyet göstermeleri mümkün olmadığından, faize alternatif bir sistem geliştirilmelidir. Bu alternatif; tefeciliğin yol açtığı mali sorunlara çözüm olarak önerilen ilahi planda, kâr-zarar ortaklığında mevcuttur. Pasif ya da suskun ortaklık da diyebileceğimiz bu sistemde bir kurum ya da kişi bir diğerine iş yapabilmesi için gereken sermayeyi sağlar. Kâr her iki taraf arasında dağıtılır, zarar ise sermayeyi sağlayan tarafça karşılanır, işletmeyi yürüten ve işi yapan taraf ise zarar durumunda emeği ve zamanını kaybetmiş olur.

Tefecilik, toplumda bireyler arasında düşmanlığın derinleşmesi, toplumun bozulması, moral değerlerin yıkılması ve toplumsal birliğin zedelenmesi gibi ciddi sorunlara yol açar.

BEŞİNCİ ÎLKE

1. MAHRUMLAR (EMEL) HAREKETİ YURTSEVER BÎR HAREKETTİR

Ulusal egemenliğin ve yurt bütünlüğünün korunması:

Hareketimiz ulusal egemenliğe ve kendi siyasal çizgimizi bağımsız olarak belirleyebilme ilkesine bağlıdır. Anayurt üzerindeki her türlü yabancı mandayı reddederek; sınırlarımızı ve yurdumuzu korumaya bütün yıkıcı ve saldırganca tavırlara karşı şeref ve haysiyetimizi savunmaya çalışır. Milletimiz böylece kendi geleceğini; kötü niyetli güçlerin müdahaleleri ve çıkarlarından bağımsız olarak belirleyebilecektir.

Anayurdumuz egemenliğine; vatandaşların her türlü siyasal baskı ve kapristen, düşünce özgürlüğünü sınırlayan etkenlerden korunarak kişisel olarak egemenlikleri sağlanmadan ulaşamaz. Böylesi bir kişisel egemenliğe; halkın hep birlikte, içinde barındırdığı bütün farklı kültürleri kucaklayan güçlü ve sağlıklı bir Lübnan'ı kuracak hoşgörülü bir vatanseverlik potasında eriyip kaynaşması eşlik etmelidir.

İlahi dinlerin kültürel unsurları üzerine kurulan farklı medeniyetlerin karşılıklı cazibesi ulusal egemenliği doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyecektir.

Bu durum Lübnan'ı, Batı'nın fiili tecrübesiyle Doğu'nun inanç ve maneviyatının buluştuğu bir pencere olmaya zorlamaktadır. Bundan dolayı, yurdumuzun kendine özgü kültürel rolünün korunması için ulusal egemenlik vazgeçilmez bir gerekliliktir.

Yurdun bütünlüğünün sağlanmasının, ulusal egemenliğin ardından ve hatta gerçekte onun gerçekleştirilebilmesinin temel koşulu olarak bir temel taşı olduğunu görüyoruz.

2. EMPERYALİZM, SALDIRGANLIK VE LÜBNAN'IN MARUZ KALDIĞI MUHTERİS TERTİPLERLE MÜCADELE

Arap bağımsızlık hareketini sakatlamak ve ulusumuzun kültürel görevini güdük bırakmak amacıyla dört bir yanımızı saran emperyalist düzenler için yurt bütünlüğümüzün son derece zarar verici olduğu şüphesizdir.

Hareketimiz, bundan dolayı, siyasal eylem programında; Lübnan'ın ülkesi ve halkıyla bütünlüğünün sağlanması yolunda emperyalizmin her türlü tuzaklarına karşı ihtiyatlı olarak mücadeleye devam edilmesini bir gereklilik olarak vurgulamıştır. Özellikle de Lübnan topraklarını, başta Güney'i olmak üzere ilhak etmeye yönelik siyonist komploları bozmak için etkin önlemler alınmaktadır.

3. (ARAP) ULUSAL ÇIKARLARINA, ARAP TOPRAKLARININ BAĞIMSIZLIĞI VE HALKLARININ ÖZGÜRLÜĞÜ İLKESİNE BAĞLILIK

Mahrumlar Hareketi, siyasal bürosunun hazırladığı kapsamlı raporda; Arap dünyasının, siyasal, ekonomik ve toplumsal geri kalmışlığının sürmesine katkıda bulunan bir dizi krizle karşı karşıya olduğu belirtilmiştir. Parçalanmışlık bu sorunların en başta gelenidir. Arap dünyasını stratejik konumunun önemi ve sahip olduğu doğal zenginlikler ve engin kaynaklardan dolayı ele geçirip denetimleri almaya yönelik emperyalist girişimlerin doğrudan ve doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Emperyalizm; güçlü ve ileri bir Arap toplumunun oluşması için gerekli iklimi sağlayacak ulusal birlik bilincini engelleyebilmek için çaba harcamaktadır. Bununla da yetinmeyerek, nesiller boyu süren dil, kültür ve medeniyet, tarih, din birliğinden kaynaklanan ve bütün Arap kitleleri tarafından paylaşılmakta olan milli duyguları zayıflatmaya çalışmaktadır. Bu birlik duygusu, emperyalist güçlerin komplolarına karşı verilen Arap bağımsızlık savaşı tarihide bir destek olmuştur.

Hareket bundan dolayı aşağıdaki hususlar uğruna cihadın devam etmesini gerekli görür:

1- Arap dünyasındaki emperyalist mevcudiyeti (siyonist varlığı) sona erdirmek ve silahlarımızı bağımsızlığımız için kullanmak.

2- Arap dayanışmasının güçlenmesi ve yüksek ulusal çıkarlarımız için bir engel olan kapitülasyon ve ayrıcalıkların kabulüne, izin vermemek.

4. YURTSEVERLİĞİMİZİN ESASI VE TEMELİ: GÜNEY LÜBNAN'I SAVUNMAK VE İŞGALİN BÜYÜMESİNE ENGEL OLMAK

Güney Lübnan'ın düşmanla sınır olmasından doğan coğrafi konumu; toprağı ve suyuyla siyonist heveslerin hedefi olması ve Filistin sorunuyla Güney Lübnan'ın arasındaki hayati bağa binaen Mahrumlar Hareketi; kendi kendimize yeterlik ve Güney'in askerî bir kale haline getirilmesini talep etmektedir. Bu öneriyi izleyerek; ortak düşmanımız olan Siyonistlere karşı Filistin Devrimi'yle strateji ve kader birliği yaparak silahlı halk savaşı sürdürülmesini savunmaktadır. Lübnan direnişçi kuvvetleri -Emel- bu arzunun doğrudan bir ifadesidir.

Hareketimiz, Güney'in savunulmasının yolunun bu bölgemizin geliştirilmesinden geçtiğine inanmaktadır. Yurdumuz, ayrılmaz bir parçası olan Güney olmadan varlığını sürdüremeyeceği ve Güney'e sadakatle bağlanmadan gerçek yurtseverlikten söz edilemeyeceği için; geliştirme projelerinin bir an önce yürürlüğe konulması gereklidir.

ALTINCI ÎLKE

1. DÜNYA SÎYONİZMI

Süleyman'ın mabedinin inşa edilmiş olduğu Siyon Dağı'ndan adını alan Siyonizm hareketi, Yahudilere Filistin'de ulusal bir yurt kurmayı hedeflemektedir.

Siyonizmin baş propagandisti, Yahudilerin bütün varlıklarını modern bir devlet kurmak için harekete geçirmeleri gerektiğine inanan Macar asıllı Herzl'di. İngiliz Chaim Weizmann da bu yöndeki çabalara devam etti ve İngiliz Dışişleri Sekreteri Balfour'dan Filistin topraklan üzerinde bir Yahudi ulusal devleti kurma sözü aldı.

İngiliz manda yönetimi Filistin'e sınırsız bir göçe imkan sağladı Yahudilere, kandırarak ya da zor kullanarak toprak edinebilmeleri için yardım etti. Filistin'e Yahudi göçü sürdü ve Araplar üzerindeki baskılar yoğunlaştı. Konu BM'e getirildi ve alınan bir kararla, Kudüs uluslararası bir statüye sahip olmak üzere Filistin topraklan bir Arap ve bir Yahudi devleti şeklinde ikiye ayrıldı. Filistinli Araplar topraklarının bölünmesine isyan ettiler ve kendilerine yardım etmeye karar veren diğer Arap ülkeleriyle birlikte mücadeleye başladılar. Yahudiler barışçı Filistinlilere çok şiddetli saldırılar düzenlediler ve bir sinir harbine giriştiler. İsrail'deki Araplar sürekli saldırganlık, zorunlu göçler ve baskıya maruz kaldılar. İsrail'in her şeyi Yahudileştirmesi, Arap dilini, İslam dinini, değerlerini ve mirasını yok etmesi gibi insanlıktan uzak ve merhametsiz davranışlar yaklaşık çeyrek milyon Filistinli'yi hedef aldı. Filistin direnişiyle güç birliği yapmamız ve onu desteklememiz bu yüzden savaş hattımızdaki stratejik derinlik için gereklidir. Siyonist mevcudiyetine sadece Filistin Devrimi'ni tamamen kucaklayarak son verebiliriz,

2. İSRAİL, LÜBNAN VE ARAP DÜNYASI İÇİN HEM BUGÜN HEM DE GELECEKTE BÎR TEHLİKEDİR

(A) Siyonist tehlike Lübnan'ı doğrudan tehdit etmektedir. Çünkü Siyonistler gözlerini Kasımiye (Litani) nehrine dikmiş ve stratejik önemi nedeniyle Güney Lübnan'ı işgal etmeyi kafalarına koymuşlardır. Aynı şekilde Ürdün nehrinin kaynağım ve kolu Hasbani ırmağını da ele geçirmeyi planlamaktadırlar. Son derece geniş ve etkin propaganda imkanlarıyla turistleri İsrail'e yönlendirmekte, Lübnan ürünleriyle rekabet etmekte, uluslararası iletişim ve taşımacılık yollarını İsrail'e sevk etmektedirler. İsrailliler, yurt dışında da Siyonistleri Lübnan firmalarının kontrolünü ele geçirmeleri için teşvik ederek ve dünya kamuoyunu Lübnan aleyhine çevirerek Lübnanlı mültecilerle savaşmayı sürdürmektedirler.

(B) Arap devletlerine yönelik Siyonist tehlike: Filistin'in coğrafî konumu Arap dünyasını ikiye bölmektedir ve bu durum hem barışta, hem de savaşta Arap dünyası için bir tehdit oluşturmaktadır. İsrail Araplarla ekonomik alanda sürekli rekabet etmektedir. Filistinlileri yurtlarından çıkarması, kutsal yerlerimize karşı saygısızca bir tutum sürdürmesi ve siyonizmi bölgedeki köprü başlan kabul ederek bu sayede çatışmayı kışkırtmayı, savaş alevini yakmayı ve Arap halklarının ilerlemesini engellemeyi amaçlayan dünya emperyalizmiyle ittifak içinde olması da unutulmamalıdır.

3. BÜTÜN İNSANLIĞA VE DEĞERLERİNE YÖNELİK SÎYONÎST TEHLİKE

İsrail, din ayrılığına ve her alanda baskıya çok uygun bir ortam tanıyan ırkçı duygular üzerine kurulmuştur. Böyle bir toplumda her türlü eylemin itici gücü materyalizmdir ve halkın gayretlerinin odak noktası da zenginliklerini arttırmaktır. Bu büyüme ve yayılma; yabancı pazarlarla ilgilenme ve daha çok yeni toprak elde etmeye yol açar.

İsrail'de bütün değerler tahrif edilmiştir. Bir arada dostça yaşamak ayrılıkçılığa, sevgi nefrete, barış savaşa, güvenlik korkuya, adalet zulme, yurtseverlik ise taassub, ırkçılık ve saldırganlığa dönüşmüştür. Bu İsrail devleti bütün dindarlık kandırmalarına rağmen ırkçılığı, taassubu ve toplumsal ilişkilerin Allah'a iman temeline dayanmadığı ve moral değerlerin tanınmadığı bir sistem olan laikliği benimsemektedir. Böyle çarpıklıkların insanlık değer ve ideallerini çok ciddi bir biçimde tehlikeye soktuğu; siyonizmin Lübnan'a karşı çabalamasında ortaya çıkmaktadır. Çünkü İsrail dinler ve mezheplerin huzur içinde bir arada bulunmalarını kendi ırkçılığı ve dinsizliği için bir tehdit olarak görmektedir.

YEDİNCİ ÎLKE

1. HAREKET YURTTAŞLAR ARASINDA AYIRIM GÖZETMEZ VE ONURLU HERKESLE ÎŞBÎRLÎĞİ YAPAR

İnsanların doğuştan ve soylarına bağlı olmaksızın doğal olarak eşit yaratılmış olduğu inancıyla hareket, yurttaşlar arasında toplumsal hak ve sorumluluklarda ayrım gözetmeme ilkesine bağlıdır.

Yaratılışın bağları çok derinlere kök salmıştır; insanlar arasında, gönüllerinden gelen "vatandaşlarıyla hayatlarını geliştirmek için yardımlaşma" duygusundan kaynaklanan bu bağlar bir binanın harcı gibi toplumu bir arada tutar. Bundan dolayı halkımız arasında dini, mezhebi, bölgesel ve ırksal hiç bir ayrıma yer yoktur. (Hz. İsa'ya soruldu, "Hangi kavim daha üstündür?" Bunun üzerine Mesih yerden iki avuç toprak alarak, "Bunlardan hangisi daha üstündür? Hepiniz topraktan yaratıldınız. İçinizden hürmete en layık olanlarınız, takvası en üstün olanlarınızdır." dedi.).

Hareketimiz; ulusal birlik ve bütünlük ve yurttaşlar arasında eşitlik ilkesi üzerine kurulmuştur. Yurdumuzu daha iyiye götürmek ve geleceğini yurdunun geleceğine bağlamak arzusunda olan bütün kişi ve partilere ellerimizi dostça uzatırız. Bu önerimiz hareketin, yapıcı işbirliğinin yararlarına olan inancı ve başkalarının yetenek ve becerilerini takdir etmesinden kaynaklanmaktadır. Hiç bir kişi ve partinin kendini tecrit etmesi kabullenil em ez; ulusun ve kendilerinin iyiliği için herkes birleşmelidir.

2. HAREKETİMİZ HÎZİPÇİ YA DA PARTİZAN DEĞİLDİR

Mahrumlar Hareketi herhangi özel bir parti ya da hizbin yaran için çalışmamaktadır, ilkeleri bütün halka mal olmuştur ve savaşı da yine bütün halkın uğrunadır.

Aynı şekilde ilerici dini programı da dinden; fanatik mezhebi ve dini taassubun lekesini temizlemeyi güvence altına almıştır. İğrenç din-mezhep ayrımcılığının ve partizanlığın tabutuna ilk çiviyi gerçek dini espri çakacaktır.

Hareket, halka yukarıdan nasihat verip vaaz etmek ya da hayırsever kuruluşları kandırmak niyetinde değildir. Toplumsal, maddi ve entellektüel alanlarda zenginleşme ve ilerlemeyi sağlamaya yardıma olacak sağlam ve güvenli bir kurumun ortaya çıkarılmasına çalışır.

Ve sonuç olarak:

- Mahrumlar Hareketi bütün halkın hareketidir.

- Onların bütün ihtiyaçlarını kuşatır.

- Kalıcı çözümler üretir.

- Bunları uygulamaya koymak için hızla hareket eder.

- Yoksulların safında sonuna kadar savaşır.

- Şu anda mahrumiyet içinde olan,

- Ve geleceklerinden endişe eden,

- Bütün onurlu Lübnanlılar'ın hareketidir.

- Daha iyi bir dünyayı hedefleyen Lübnanlı bir harekettir.

 

Çev.: Mehmet Çevik

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR