1. YAZARLAR

  2. Ahmet Örs

  3. Halksız Müslümanlık

Halksız Müslümanlık

Kasım 2009A+A-

Müslüman olmak soyut bir şey midir? Sadece rutin ve bireysel ibadetlerle mi sınırlıdır? Kur’an’a yönelen bir insanı orada bekleyen şey sadece benliğini arındırma talebi midir?

Asla böyle bir şey yok. Bireysel arınma ve imanî motivasyonun sağlanması bir amaçtır evet ama bunun yolu da toplumsallıktan geçer. Kur’an baştan sona egemenlik ilişkileri üzerinden mesajını verir. Peygamberler toplumsal ilişkilere gelir: Egemenler ve mustazafların yaşadığı ilişki biçimi vahyin muhatabıdır. Vahiy bu ilişki üzerinden bireysel tercihleri teklif eder.

Allah’ın kitabını farklı ve zengin okuma usulleri vardır elbette fakat olmayan, olmaması gereken bir usul var ki o da döne döne hayattan bağımsız soyut okuma biçimidir. Akademik niyetlere yaslanan bir okumadır bu. Sosyal sonuçları ya gözetilmez ya da kendi doğal sürecine bırakılır: Herkes evinin önünü temizlerse mahalle temiz kalacaktır!

Vahyin örneklediği dünyalarda böyle bir tabloya yer yoktur. Vahiy, Müslümanlara sürekli kendi ile uğraşma görevi vermez. Kendini bir ışık, bir rehber olarak telâkki eder. Öğüt kaynağı, merkezî işlevini yerine getirir. Tehdit ve uyarıları ihmal etmez ama zorlayıcı olmadığını da beyan eder. Kıssalar üzerinden bol bol mesaj verir. Egemenlerin semboller üzerinden oluşturdukları sahte düzenleri ifşa eder.

Sabahattin Ali “Sırça Köşk” adlı masal tadındaki hikâyesinde bu sahte düzeni bir güzel resmeder. Esasen putlar özünde saygıyı hak ettikleri kabulünden değil de sahte düzenlerin sorgulanamaz oldukları inancını pekiştirmek için kutsal kabul edilir. Sahte düzenlerin devam garantisi alması halinde putların sahiplenicileri kalmayacaktır.

Tersanelerde ekmek parası için can veren işçilere değinmeyen Kur’an yorumu meşru değildir. Kürt meselesi çerçevesinde halka yol gösterip adalete şahitlik etmeyen Kur’an okuması sahih değildir. Darbelere cevap üretmeyen, tankların karşısına çıkmaya niyetlenmeyen Kur’an okuması tevhidi mündemiç değildir. Otobüslerden indirilen başörtülü kızları dillendirmeyen Kur’an okumasının ayakları yere basan bir tarafı yoktur. Zorunlu eğitimlerde zihinleri kuşatılan evlatlara el vermeyen vahiy tanışıklığı tanışıklık değildir.

Halkın, toplumun ya da bütün toplumların yalnız bırakıldığı kapalı devre Müslümanlık bireye, topluma ve dünya halklarına mutluluk getirmeyecektir. Halkını kaybeden Müslümanlığın sorumluluklarını yerine getirebileceğinden bahsetmek tam bir talihsizliktir.

Kur’an en nihayetinde barış ve adaleti temsil eder; yeryüzünde bunun için insanı muhatap alır. Yaygın din anlayışına göre ise adalet siyasi bir duruşun ürünüdür ya da tarihsel anlatımlarda yer bulabilir. Hâlbuki vahiy hâlihazırda aramıza, meselelere, sömürüye, asimilasyonlara, işkence ve darbelere inmektedir; sırça köşk yalanlarını açığa çıkarmak için inmekte ve umutsuz, çaresiz kitleleri hayata bağlamak istemektedir.

Halksız Müslümanlık olmaz, halkın her gün azap korkusuyla dünyada ne gibi sonuçlar doğuracağını bilip öğrenemeden tâbi olduğunu sandığı din anlayışını besleyen tutumların bilinçli versiyonları terk edilmelidir. Kur’an’ı anlama iddiasındaki kişi ve çevrelerin inisiyatif alıp hayata akan bir İslam anlayışı benimsemeleri anlamaya çalıştıkları kitabın emridir.

Halkın durumunu düzeltmek, onları sahte tanrılardan kurtarmak, Kızıldenizleri onlar işin bilincinde olmasalar da onlar için yarmak Müs­lümanlığımızın temel sorumluluğudur. Sadece kendi toplumumuzun değil dünyanın bütün mustazafları için haykırmak Kur’an bağlılarının sorumluluğu iken kendi ülkemizdeki baskı ve dayatmaları, yok sayma ve işkenceleri bile ihata etmeyen tebliğin mantığından bahsedilebilir mi? Bunları görmeden Kur’an’ın anlaşılabilirliğinden bahsedilebilir mi?

Belki hayat zordur, belki riskler her tarafı mayınlı araziler gibi göstermektedir ama bu asla fiiliyata aktarılamasa da mesajın omurgasını farklı kurdurtmamalıdır. Stratejik olarak farklı zaman ve zeminlerde farklı uygulamalar yapılabilir ancak omurga yanlış oluşturulursa ilânihaye böyle bir fırsat yakalanamayacaktır.

Vakıflar, dernekler, sendikalar ya da başka sivil inisiyatifler barış ve huzur için inen Kur’an’dan fiili bir şekilde halkı haberdar etmezlerse; dergilerle, sempozyumlarla, eylemlerle, şarkı ve filmlerle, birebir eğitim ve konuşmalarla halkı Müslümanlıklarının emin yoluna somut veriler üzerinden çağırmazlarsa vebal altındadırlar. Bunu göremeyen muvahhidler de aynı sorumluluktadır.

Halka uzatılan kurtuluş ipini, kavrayacağı şekilde halkın eline verme vaktidir.

 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR