1. YAZARLAR

  2. Abdurrahman Arslan

  3. "Hak" Yoluna Çıkmış Olana Dair Birkaç "Söz"

Abdurrahman Arslan

Yazarın Tüm Yazıları >

"Hak" Yoluna Çıkmış Olana Dair Birkaç "Söz"

Temmuz 1999A+A-

Bir derginin 100. sayıya ulaşması, şüphe yok ki oldukça güzel ve tebrike hak kazanmış demektir. Yaşadığımız ortamın bütün olumsuzluklarını ve fikrin içine düştüğü fukaralığı saymaya gerek bulmuyorum. "Dergi" ile düşünmek, "kitapla düşünmeye giden yolun ilk duraklarından sayılır. Bunun yanında uzun soluklu dergiciliğin de söz konusu düşünce sürecine olan katkısı ve oluşturduğu alt zemin, aynı zamanda zihni gelişmişliğin de göstergesi kabul edilir.

Gazete ile "düşünmek" gibi zihin fukaralığının hakim olduğu bir ortamda insanın geçmiş veya mevcut duruma ilişkin kaynakları/imkanları hakkıyla ve kalıcı bir tarzda değerlendirme hususunda elinde olabilecek bir imkanı da peşinen kaybetmiş sayılacağı açıktır. Bununla birlikte "malumat aktarma" ile "düşünme"yi sıkça birbirine karıştırmayı itiyat haline getirmiş bir zihniyet dünyası içinde dergi çıkarmak, düşünmeye yönelik kararlı bir çaba olarak önemli sayılır. Hele sayısı 100'lere ulaşmış dergilere varan bu cehdin, hiçte münbit olmayan ortamlarda gösterilmekte oluşu oldukça önemlidir ve her zaman korunamadığından dolayı böyle bir sürekliliğin başarılmış olması ayrıca "örnek" olmak gibi cesaret verici özellik taşımaktadır. Ümit ve dua edelim ki daha birçok dergi, derginiz gibi 100. sayısına ulaşır.

Düşünce dünyalarının harf değişimi ve ilim geleneğinin kırılmaya uğraması ile iki kez "metamorfoz" yaşadığı biz müslümanların içine düştüğü "entellektüelizm" kulvarında, İslam'ı "yarıştırmak" üzere girişilen çabanın tek boyutlu özelliği bizi, her şeyi bir "tabula rasa" kabulünden yola çıkmak gibi düşünce yanlışlığına sevketmiştir. Toplumsal önderliği ele geçiren aydınlar -özellikle teknokratik kesim- aynı zamanda İslam'ı bir aydın kesim hareketine; düşünceyi de pozitivizmin kalıpları içine dökerek, hedefi İslam tarafından belirlenmemiş bir geleceğe ait ütopyalara müslümanları angaje etme yanlışlığına sevketmiştir.

Derginize ilişkin olarak bu bağlamda ve önemli bulduğum bir hususu dile getirmek istiyorum. Derginizde, müslümanların entellektüel ve ameli düzlemdeki çabalarının gençlik -belki de özellikle üniversite kesimi demeliyim- kesimi ile sınırlı olan müslümanlara verilen ağırlık, bu kesim dışındakilere yönelik ve bilgilendirici olacağı umulan yazıları, sorunları kemiyet ve keyfiyet olarak azaltmaktadır. Her ne kadar İslami düşünce ve çaba entelektüel ağırlıklı olmak gibi hususiyet taşısa da; bunca deneyimden sonra bunun çok sağlıklı olmadığı ve/veya olamayacağı artık anlaşılma ve üzerinde, günün aktüel durumunu ihmal etmeden fakat fazla etkisinde de kalmadan yeniden derinlemesine düşünmek ve tahlil etmek mecburiyeti göstermektedir. Bunun neticesi olarak derginizin entelektüel/öğrenci ve onların sorunlarına dönük ufkunu;

a-    İslam'ın ilim/fikir geleneğinin derinliklerine yönelterek o-nun içeriğinin engin dünyasında tefekkürün yeniden canlanmasına katkıda bulunmak;

b-    Bununla beraber sadece gençlik/üniversite kesiminin değil, diğer müslümanlarla -cemaatlerle- birlikle paylaştığımız İslam'ın iman/bilgi/amel ilişkisinin monolotik zeminini kucaklamak üzere çevirmenin daha hayırlı ve bereketli neticeler vereceğine inanmaktayım.

En azından kişisel bir kanaat olarak, günümüz müslümanlarının azımsanmayacak bir kesimi gündelik hayat içinde İslam'a olan bağlılık ve taraftarlığını "zahirde" yoğun bir şekilde ifade ederken/dışa vururken; batında, belki de aynı nisbette giderek fakirleşmektedir. Müslümanların amellerinde/toplumsal ilişkilerindeki içerik fukaralığı, onları giderek Peygamberi geleneğin asla hazmedemeyeceği "eminlik" kategorisinin dışına atmaktadır, içinde yaşadığımız kültürel evrenin bunu kolaylaştırıcı ve teşvik edici hususiyeti göz önüne alınarak; derginizin tevhidi düşünceye yaptığı sürekli vurgu, kendini ancak ahlak/sünnetle bütünleştirdiği -yazıların oranı bağlamında- nisbetle eksiklikten kurtularak veya mevcut boşluğu doldurmak üzere bütünlüğe kavuşma imkanını bulabilecektir. Bu ise nefis terbiyesine ilişkin daha yoğun yazılara yer vermeyi gerektirmektedir.

Yaşamakta olduğumuz iletişim çağının her şeyi kendi iletisinin "nesnesi" durumuna getirme özelliği; müslüman kesimde daha çok aktüel olaylarla ilgilenmek şeklinde anlaşılmaktadır. Üstelik müslümanlara yönelik hücumların her gün artarak devam etmesi bizi, aktüel olanın kıskaçları arasına alarak, çok zaman karşı cevap verelim derken, bizim de "nesneleşmemize" sebebiyet vermekte, buna da kendi tutum ve tavırlarımızla çok zaman katkıda bulunmaktayız. Bu kısır döngünün aşılması belki de ancak geçici olmayan, kalıcı ve sürekliliği sağlayacak olan imanın, kulluğun ve amelin; aktüel olaylar bağlamında değil, bunları kendi hakikatinin geleneği içinde yaşanır kılınmasıdır ve/veya yaşanır kılınmaya çalışılmasıdır. Artık "İslamcı düşünce" kendi dergilerinde İslam'ın, başka bağlamların hasıl ettiği ve öngördüğü şekilde her şeye cevap vermek zorunda olmadığını dillendirmek durumundadır. İslam'ın her şeye kendi bağlamından kalkarak kendi kavramları ile sorular sorması ve cevap vermesinin söz konusu olduğunu, fikri düzeyde ifade etmek gerekmektedir. Yaşama biçimine dönüştürülebilecek bu tutum -ki "ilmihal bilgisinin imkanları içindedir- bizi herhangi bir kurum, dernek, vakıf değil "cemaat" yapıyorsa; bunun bizi sadece gençlik kesimi, herhangi bir hizip değil ve üstelik entelektüel muhtevanın daracık kalıplarından, derginizin o çok güzel ve bir rahmet olarak sıkça vurguladığı "ümmetin birlikteliği"nin tamamlayıcı parçaları olmaya götürecektir.

Öte yandan İslami mücadeleyi, ister fikri ister amel düzeyinde olsun, sıkça "mekanik" ve "rasyonel" bir düzeyde algılayıp güncelleştirildiği hususunda kanaat taşımaktayım. Bunun -eğer yanılmıyorsam- sağlıklı bir zemin sayılamayacağı söylenebilir. İslami faaliyet ve çabanın rasyonel kalıplara dökülmeden, kendine has zemini, muhtevası ve kavramsal/maddi araçları ile beraber nasıl sürdürülmesi gerektiğini belki de yeniden bir kez daha üzerinde düşünmek, yakın gelecekte karşı karşıya geleceğimiz yeni dünya şartları cihetinden yeniden tahlil edilmesi gerekmektedir. Yeni dünya şartları derken sadece "globalleşen Dünya" olarak değil, fakat aynı zamanda derin bir kültürel dönüşüm yaşamakta olan ve bunun hasılası olarak mahiyette değişim geçiren bir toplumsal/siyasal/kültürel dünyayı kastediyorum. Bu "yeni dünya"yı anlama ve anlamlandırma artık alışılagelen araçların, kalıpların -söz gelimi ekonomi, sömürü, üretim, emperyalizm gibi kavramsal araçlar ve bunların taşıdığı içerik anlamlarıyla- imkanları ile yeterli nisbette mümkün olamamaktadır. Dünyanın/hayatın mahiyet olarak bir dönüşüm yaşaması yeni "araçları" gerekli kılmakta; ve bu da çok yönlü tartışmalarla ancak olgunluğa ulaşabilir.

Son olarak, derginizin tasavvufa ilişkin değerlendirmelerine katılmadığımı; bu çizgideki yaklaşımların birleştirici olmaktan çok dışlayıcı bir tavır olması sebebiyle sağlıklı bulamamaktayım. Selefilik kadar -ki derginizi selefi saydığımdan dolayı bunu söylemiyorum- tasavvufta İslam düşünce/hayat geleneğinin bir parçasıdır. Öte yandan selefilik ile pozitivizm arasında, yüzeysel bakıldığında bile benzerlikler bulunamayacak ve mahiyet olarak farklı iki bakış biçimi sayılır. Fakat bu farklılığa rağmen bunların biribirlerine karıştırılmakta oluşu, günümüz müslümanlarının zihniyet dünyası cihetinden önemli bir husustur. Bundan dolayı hurafe ve bidatların ayıklanması çabasında pozitivizmin, selefiliğin yerine geçerek bunu yapmasına müsaade etmeliyiz. Selefiliğin reddiyeci tavrı anlaşılabilir ve gerekliği noktalarda da savunulabilir; ama selefi elbisesi giymiş bir pozitivist algı/idrak biçimini kabul etmek mümkün değildir.

Son söz olarak, sizi kutluyorum. Allah'tan size yardım ve başarılar diliyorum ve daha çok sayılara ulaşmanız için duacıyım. Olması gereken çabanın kendisidir; gerisi, Allah'a havale edilmiş bir amel olarak kendi neticesini bereketiyle birlikte getirecektir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR