1. YAZARLAR

  2. Fevzi Zülaloğlu

  3. Fitne İle Mücadele Farzdır

Fitne İle Mücadele Farzdır

Eylül 1998A+A-

Giriş

Yaşamın bir tek anlamı vardır mü'minler için: İmtihan. Rabbani sınamadan geçmek varoluşun tek gayesidir. Biz bu bilinçle yaşar ve her şeye bu kelime etrafında anlamlar yükleriz. Çünkü yaşamımız, ölümümüz, her şeyimiz, feda edeceklerimiz, feda olma şuuruna ulaşmamız hep alemlerin Rabbi olan Allah içindir.

Bilmekteyiz ki, Rabbimiz bizi mallarımızla, paralarımızla, canlarımızla, olanaklarımızla, eş ve evlatlarımızla, ailemizle, çevremizle imtihan etmektedir.

Yerin ve göklerin, alemlerin meliki, hakimi olan Allah, yeryüzündeki egemenliğin bir kısmını mü'minlerin eliyle gerçekleştirmek istemektedir. Mü'minlerin görevi, Allah'ın dinini, şiarlarını, değerlerini korumaktır. Yeryüzü Allah'ın şiarlarını koruyamayacak kadar, mücadele halinde bir mü'min topluluktan yoksunsa şüphesiz Allah kendi değerlerini koruyacaktır. Örneğin "Fil" kıssasında anlatıldığı gibi Kabe'yi Allah görünür, görünmez ordularıyla, insansız askeri müfrezelerle de koruyabilir. Allah yolunda çaba sarfetmek, emek harcamak insanoğlunun kendi yararınadır.

Rabbimiz bizi, sonunda çeşitli ödülleri de barındıran sınavlara tâbi tutmaktadır. Hem tüm insanları hem de "inandık" diyen kimseleri. İnsanlar fıtri misaklarına sadakat gösterecekler mi diye, mü'minler de fıtri ve İradi misaklarına bağlı kalacaklar mı diye ilahi imtihanlardan geçmektedir.

Son yıllarda yaşadığımız coğrafyada Allah'ın şiarlarından/sembollerinden ve değerlerinden, İslami hayat tarzının asli unsurlarından olan tesettür farzının bir parçası olan başörtüsüne yapılan saldırılar bir fitnedir. Bu fitneye karşı cihad ise farzdır. Bir yönüyle ilahi deneme vesilesi olan müşriklerin saldırılan "inandık" diyenlerin gerçekten inanıp inanmadıklarını da ortaya koymaktadır. Zaten Kur'an'dan elde ettiğimiz malumata göre Allah Teala kafirlere fitne çıkarma fırsatı vermektedir ki, fitneye karşı cihad edeni ve etmeyeni gözlerimizin önüne serebilsin.

Birçok fitne örneği, kimin tağutun yanında kimin Allah'ın yanında, kimin Rabbani rızayı, kimin zalimlerin rızasını ve memuriyetini ka­zanmak istediğini gözler önüne sermektedir.

A- Fitne Kavramının Anlamı

F-T-N kök harflerinden türemiş bir isim olan fitne kelimesi Arapça'da maden kaynatmak, altının saf olup olmadığını denemek için bir potada eritmek anlamına gelir. Ayrıca yanmak, yakmak, zulüm, kendini beğenmek, saptırmak, çıldırmak anlamına gelir.

Daha geniş anlamıyla fitne, denemek, bir kimseyi durum değiştirmeye zorlamak, sınamak için güç işlere koşmak, insanları düşüncelerinden ve dünya görüşlerinden vazgeçirmek için zorlamak anlamına gelir.

Terim anlamı, iyi ile kötüyü, doğru ile yalancıyı ayırdetmek için, görünüşte ürküten, nefse zor gelen bir zeminde belli bir süre tutmak demektir. Bu tutuşun amacı kök anlamlarını çağrıştıran bir mana ile, sahte ile gerçeği, temiz ile kirliyi ayırdetmek içindir. Kısaca fitne, imtihan, imtihan şekilleri anlamına gelmektedir.

B- Kur'an'da Fitne Terimi

Türevleriyle birlikte altmış civarında ayette geçen fitne genellikle ilahi imtihanlar ve bu imtihanların araçları anlamında kullanılmaktadır. Allah'ın verdiği olumlu nimetler de, eş, çocuk vb. belalar da fitnenin konusudur.

Ragıp el-İsfehani Müfredat'ında fitneyi şöyle tarif etmektedir: "Fitne imtihanı bazen bir hikmete bağlı olarak Allah'tan gelir. Bazen de kulların hataları sonucu meydana gelir".

Mü'minin Rabbani eğitimden geçmesi için bazı zorluklardan geçmesi gerekir. İşte bu zorluklar fitnenin konusudur. Mesela, bir kişinin mü'min olduğu için kendisiyle alay edilmesi, bir fitne konusudur. Bu müşriklerden gelen bir beladır. Aynı zamanda müslümanın kişiliğini tekamüle ulaştırmak için Allah'ın deneme aracıdır. Kafirlerin, müşriklerin psikolojik, askeri, kültürel silahlarla mü'minlere saldırması da fitnedir. Görünüşte kötüdür. Fakat kimin cihad edeceğini, kimin oturup geride kalacağını Allah Teala'nın denemesi için bu bela gereklidir. Bu durumda mü'minler fitne konusu olan şeylerden şikayet edip, görevi Allah'a -yanlış anlayışları ile- havale etmek yerine imtihan şuuru, direniş bilinci ile hareket etmelidirler.

Nitekim hayatın anlamı, varoluşun gayesi, mü'minlerin fitnelerle denenmesi bağlamında Ankebut sûresi 2-3. ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:

"İnsanlar 'inandık' demeleriyle bırakılacaklarını ve (fitne ile) sınava çekilmeyeceklerini mi sanıyorlar? Evet andolsun ki, biz kendilerinden öncekileri de sınadık (fetenna). O halde Allah elbette doğru davrananları ortaya çıkaracak ve yalancıların da kimler olduğunu gösterecektir". (Ayrıca bkz. 2/Bakara, 214; J/Al-i İmran, 142; 60/Mümtehine, 5).

Bize şer gibi gözüken, müşriklerin askeri, fiili saldırıda bulunmasına benzer durumların aslında Rabbani imtihanın bir parçası olduğu Enbiya sûresi 35. ayette şöyle irade edilmektedir:

"Biz sizi bir imtihan olması için hayır fitnesi ile de deniyoruz, şer fitnesi ile de ve siz eninde sonunda bize döneceksiniz".

Ancak unutulmamalıdır ki, Allah'a şer nispet edilemez, kötülüğün kaynağı insan ve cin şeytanlarıdır. Konu ile ilgili Hadid sûresi 14. ayette şöyle buyrulmaktadır:

'Takatsiz kendinizi fitneye uğrattınız..."

Buruc sûresi 10. ayette Rabbimiz kafirlerin mü'minlere reva gördüğü eziyet ve işkencelerin birer fitne (deneme aracı) olduğunu belirtmektedir ki böylece kimin direnip direnmeyeceği, kimin imandan vazgeçip geçmeyeceği anlaşılabilsin:

"Mü'min erkekler ile mü'min kadınları fitneye uğratanlara (imandan vazgeçirmek için işkence edenlere) ve sonra pişmanlık duymayanlara gelince, onları cehennem azabı beklemektedir. Evet, yakıcı azap beklemektedir onları".

Fitne bu ayet-i kerimede hem mü'minlerin imanlarının denenmesi hem de mü'minleri inandıklarından vazgeçirmeye zorlamak anlamında geçmektedir.

Enfal sûresi 25. ayette fitne kavramı önüne geçilmemiş, kendisiyle mücadele edilmemiş toplumsal ifsad anlamında kullanılmıştır. Bu fitne ilahi azabı hak edecek kadar büyüyen bir bozulmayı ifade eder:

"Bir de öyle bir fitneden sakının ki, o içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz. Biliniz ki, Allah'ın azabı şiddetlidir". Zalim insanların mü'minleri inandıklarından vazgeçirmeye zorlamak için baskı ve işkence yapması anlamındaki fitne, inançları terk ettirmeyi, İslam'dan vazgeçirmeyi amaçlamaktadır. Eğer mü'minler, insanların bu işkencesini ve baskısını Allah'ın azabından üstün görür, onları memnun edecek şekilde inancından dönerse imtihanı kaybetmiş demektir. Örneğin, kafirlerin hoşuna gitsin diye ilahi farzlara teferruat, ayrıntı, detay diyenler, yahut onların rızasını kazanmak için çağdaş samirilik yaparak ayetleri tahrif edenler imtihanı kaybetmişlerdir. Böyle kimseler İçin Ankebut sûresi 10. ayette şöyle buyrulmaktadır:

"İnsanlardan 'Allah'a inandık' deyip de Allah yolunda kendisine eziyet edilince, insanların fitnesini Allah'ın azabı gibi tutanlar vardır, Ama sana, Rabbinden bir zafer gelince de 'biz sizinle beraberdik' derler. Yoksa Allah alemlerin göğüslerinde olanı daha iyi bilen değil mi?"

C- Fitne: İmtihan Vesileleri

"Biliniz ki, mallarınız ve evladınız bir fitnedir/imtihandır. Allah katında ise büyük mükafat vardır" (8/Enfal, 28),

Mal ve evlat sevgisi şüphesiz haram değildir. Ancak Allah verdiği bütün nimetlerde olduğu gibi bu konularda da insanları sınava tabi tutmaktadır. Çocuklarımız ve maddi olanaklarımız birer fitnedir. Eğer hayır için, Allah için kullanılırsa sahip olduklarımız bizi ateşten kurtarır, aksi takdirde ateşe götürür. Konuyu Tevbe sûresi 24. ayet gayet çarpıcı bir biçimde belirtmektedir:

"De ki! Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabalarınız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden konutlar size Allah 'tan, Rasulü'nden ve O'nun yolunda cihaddan daha sevgili ise Allah 'in (azap) emri gelene kadar bekleyin! Allah, fâsık topluma yol göstermez"

Dünya hayatının süsleri, ziynetleri birer fitnedir (İmtihan aracıdır). Taha sûresi 131. ayet ise Allah'ın verdiği zenginliklerin O'nun yolunda kullanılmadığında kişiyi nasıl felaketlere düşürdüğünü beliğ bir şekilde açıklamaktadır:

"Onlardan bazılarına, denemek (fitne) için verdiğimiz dünya hayatının çiçeklerine gözlerini dikme. Rabbinin rızkı daha güzel ve daha kalıcıdır".

D- Fitne Katl'den Daha Şiddetlidir

Bir mü'mini haksız yere öldürene ebedi cehennemlik olma cezası veren Rabbimiz insan öldürmeyi engellemeye çalışmaktadır. Cihad'ın kıtali de içeren boyutu izni gerektirir. Fakat şirkin zulmün olduğu yerde kıtali de içermeyen tevhidi bir mücadele başarıya ulaşamaz. Özellikle şirke yol açan, toplumları sömüren, Allah'ın dinine karşı cedelleşen, O'nun yolundan alıkoymaya çalışanlarla savaşmak elzemdir.

Yeryüzünde, hele hele Mescid-i Haram'da savaş istenmeyen bir durumdur. Bunun tek istisnası vardır: Fitne eylemleri. Peki nedir bu fitneler? Katiden (öldürmekten) daha büyük kötü fiillerdir. Bakara sûresi 217. ayet, bu fitneleri bize şöyle haber vermektedir:

"Sana haram aydan, o ayda kıtalden (savaştan) sorarlar. 'Onda (Zilkade, Zilhicce, Muharrem, Recep aylarında) savaşmak büyük günahtır' de. O'na küfrederek Allah'ın yolundan alıkoymak, Mescid-i Haram'dan alıkoymak ve halkını arzdan çıkarmak, Allah'ın yanında daha büyük (günahtır). Fitne savaştan daha büyüktür. Güç yetirirlerse sizi dininizden döndürünceye kadar sizle savaşmayı bırakmayacaklardır...".

Bu ayet-i kerime fitneyi yok etmek için gerekirse haram ayda bile savaşmaya izin vermektedir. Çünkü münafıkların ektiği nifak tohumlan, kafir ve müşriklerin oluşturduğu zulüm aygıtları, zamanında vurulmadığında güçlenip çoğalarak yeryüzünü yaşanmaz hale getirecektir:

"İçinizden yalnız zulmedenlere dokunmakla kalmayacak bir fitneden sakının. Bilin ki, Allah'ın azabı çetindir" (8/Enfal, 25).

Allah'ın koyduğu yasakların çiğnenmesi, hukukunun ayaklar altına alınması; ilahi sınırlar delinerek yeryüzünde yaşayan toplumların bozulmasına yol açan bir fitnedir. Bu konuda gerekirse hadlerin uygulanması veya öldürmeyi de içeren kati cihadı konusunda bir gevşeklik gösterilmemelidir. Çünkü fitne öldürmekten daha kötüdür. Toplumda güven duygusunun kalkmasına, fesadın yayılmasına yol açar.

Allah için yapılan işlerde kararlı olmamak, duygusal davranarak hukuki uygulamalarda gevşeklik göstermek dünyada kötülüğün yayılmasına yol açacaktır:

"Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüz değnek vurun. Allah'a ve ahiret gününe inananlar iseniz Allah 'm dinini uygulama konusunda sizi, onlara karşı acıma duygusu tutmasın. Mü'minlerden bir grup onlara yapılan azaba şahid olsun" (24/Nur, 3).

E- Fitnecilik ve Provokatörlük

Fitne, Rabbani deneme araçları, şeytanın taraftarlarının bozgunculukları ve ifsadı anlamına gelmektedir. Kur'an'da hiçbir ayet toplumsal başkaldırının sisteme karşı olanım fitne diye nitelememektedir. Eğer bir eylem Allah'ın başörtüsü, Kabe vb. şiarlarım/sembollerini ortadan kaldırmayı amaçlıyorsa ona fitne denilmelidir. Çünkü egemenliğin Allah'a ait olması ile fitne arasında ters orantılı bir ilişki vardır. (Bkz. 8/Enfal, 39}

Fitne teriminin Kur'anî çerçevesi bu şekilde olduğu halde yüzyıllarca İslam ümmetinin yöneticileri olduklarını iddia eden saltanatçı idareler zulme karşı kıyam eden mazlumlara fitneci yaftası vurarak, birçok konuda olduğu gibi bu hususta da mevzuyu çarpılmışlardır.

Aslında çağdaş müstekbirler de zulüm geleneğini sürdüren selefleri gibi hareket etmektedirler. Sadece isimlendirme şekli değişmiştir. Gerçekte Allah'ın Kitabı'na, Rabbani değerlere yapılan saldırılar fitne diye isimlendirilmesi gerekirken, bu saldırılara karşı direnenlere "hırsız-ev sahibi" meselinde olduğu gibi saldırılmaktadır. Geleneksel sömürgecilerle çağdaş sömürgecilerin mantıklarının çalışma şekli değil kullandıkları dilde küçük değişiklikler olmuştur.

Geçmişte zulme karşı kıyam eden mazlumlara fitneci diyen zihniyet bugün provokatör demektedir. Provokasyona gelmeydim söylemi İslami direniş şuurunu geriletme konusunda muhafazakar çevrelerde belli bir paya sahiptir. Provakasyona gelmeyelim çağrısını yapanlar kendi sinmişliklerinin, tükenmişliklerinin kılıfını hazırlayarak bu şekilde mazeret üretmektedirler.

Zihinsel bulanıklığı ve sosyal alandaki çözümsüzlükleri aşmanın yolu, olaylar ile itikadımızın kaynağı olan Kur'an arasında sağlıklı ilişkiler kurmaktan geçer, Bu da İslam'ı, sistemin, yanlış geleneklerin, özgün olmaktan uzak, eklemlemeci muhafazakar kimliklerin yedeği değil, büsbütün bir hayat tarzını düzenleyecek yegane kimlik olarak görmekten geçer.

F- Tevhidin İdeali, Fitnenin Ortadan Kaldırıldığı Bir Dünya Kurmaktır

"Fitne kalmayıncaya, din/otorite de yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın, eğer savaşa son verirlerse zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur", (2/Bakara, 193)

Allah ile kulları arasına girerek, insanların dine yönelimini engellemek fitnedir. Yeryüzünde adaletin ikame edilebilmesi Allah'ın dininin egemenliği ile mümkündür. Zalimler sömürü düzenlerini vahyi bildirimi terk ederek, kendi Hanlıklarım ilan etmek suretiyle sürdürebilmektedirler.

Cihadın temel amacı, Allah'ın halis dini İslam'a engel olan tağutların egemenliklerini ortadan kaldırmaktır. İslam ümmetinin bu konudaki görevi halkların, toplumların bağımsız irade ile cevap vermesini engelleyen meleleri, mütrefleri, hannasları etkisiz hale getirmektir. Çünkü bu kesimler mazlumların kanlan ve gözyaşları üzerine kurdukları sistemlerini bozgunculuk, sömürü ve haksızlıkla korumaya çalışmaktadırlar. Bu fitneye, ancak ilahi vahyin kalpleri, gönülleri aydınlatan ışıkları ile hidayete eren örnek, şahit, orta yerde bir model olan İslam toplumu engel olabilir. Zaten münafıklara terk edilemeyecek kadar ciddi bir görev olan adaleti ikame, tağutu engelleme görevi Rabbimiz tarafından bizlere yüklenmektedir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR