1. YAZARLAR

  2. Ahmet Mayalı

  3. Faşizm, Sehpalarını Yine Kurdu

Faşizm, Sehpalarını Yine Kurdu

Aralık 1997A+A-

"... Aynı gün Sivas'a geçen Mahkeme heyeti, 26 Kasım 1925 günü şapka aleyhine şehrin duvarlarına beyanname asılmasının suçluları olarak şehrin bütün muhtarları ile belediye görevlilerini yargıladılar. Mahkeme, bu yargılama öncesinde Başbakan'ın yolladığı bir telgraf ile, aslında TBMM'ye ait bulunan idam kararlarını doğrudan infaz yetkisinin kendilerine tanındığını da öğrenmiş oldular. Bu durumda hemen bütün kararlarında görüleceği gibi, inanılmaz bir cüret ve cesaretle . üstelik çoğunda da "suçlu olduklarına vicdani kanaatleri hasıl olduğu" gibi, oldukça keyfi uygulamalar ile, insanları yargılar yargılamaz hemen aşabilme keyif ve doyumuna ulaşabilmişlerdi.

Mahkeme, Sivas'taki yargılamalarına 27 Kasım günü de devam etti. Şapka giymediği ve giyilmemesi hususunda propaganda yaptıkları için tutuklanan İmamzade Mehmed Necati ve arkadaşları, konuştukları söylenen iki çift söz, astıkları iddia edilen iki beyanname ile, nasıl olup da, "Türkiye devletinin şeklini tebdil ve tağyir amacıyla balkı ayaklanmaya kışkırttıklarının sabit olduğunu" doğrusu pek anlayamadılar ama; İmamzade Mehmed Necati idama, Belediye başkanı Abbas ve Şükrü oğlu İsmail başta olmak üzere, 20 kadar sanık beş ilâ on sene arasında hapis cezasına çarptırılıverdi. İmamzade Mehmed Necati, şapka kanununun ilk maznunu olarak aynı gece (28 Kasım 1925) asıldı..."1

Tarih 28 Kasım 1997. 1925'in üzerine yetmişiki koca yıl devrilmiş. Mütemadiyen, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tüm kurum ve organlarıyla ayaktadır. Devlette süreklilik önemlidir. Bu sürekliliği bozmamak lazımdır" diyen adam: Çankaya'da oturmaktadır; devletin başıdır. 28 Kasım 1997 tarihinde Ankara 1 No'lu DGM hâkiminin verdiği 33 idam kararını ayakta alkışlamış olması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü "devlette süreklilik" önemlidir. Devlet, yetmiş yıl önce "Türkiye devletinin seklini tebdil ve tağyire kalkışmak" suçlamasıyla binlerce insanı darağacına göndermişse, yetmiş yıl sonra da "anayasal düzeni zorla bozmaya kalkışmak" suçlamasıyla insanları darağacına göndermelidir. Süreklilik önemlidir. İstiklal Mahkemesi hâkimlerinin vicdanında, karşılarında oturan insanların suçlu olduklarına dair bir kanaat hâsıl olmuşsa, Devlet Güvenlik Mahkemesi hâkimlerinin vicdanı da aynı yönde kanaat geliştirebilmelidir. Zulümde süreklilik de önemlidir çünkü... Hukuk devleti, bağımsız yargı, adil yargılama sistemi, somut deliller ise, vesaire kabilinden önemlidir.

Bu, İstiklal Mahkemelerimin Reis Ali'si, Kılıç Ali'si için de böyleydi; Ankara 1 No'lu DGM'nin hâkimi için de böyledir. Ne var ki, Reis Alilerin vicdanında uyanan kanaatin bağımsız bir kanaat olduğunu düşünerek, onları vicdansızlıkla suçlamak, başkanlık yaptıkları mahkemeleri teşekkül ettiren gücün görüntüsünü bulaştıracaktır. Aynı şekilde, DGM'leri işleten sistem de, Sivas sanıkları karşısında kalem kıran, ya da Nureddin Şirin'i 17,5 senelik esarete mahkûm eden uygulayıcılarının arkasında flulaştırılmamalıdır.

Şurası çok açıktır ki, 33 idam karan, 23 Şubat sürecinden bağımsız verilmiş bir karar değildir. Darbe hukukunun bir uzantısı olan bu karar, müslümanlara karşı her alanda girişilen kuşatma salvolarının, özellikle yargı alanında gittikçe pervasızlaşacağının ispatıdır. Bu pervasızlık karşısında dinamik bir karşı duruşu örgütleyerek, söylem düzeyinde sorgulayıcı argümanlar geliştirmek durumundayız. Kuşatıldığımız alanları, sistem içi taleplere yönelerek; özür dileyici, sinik bir muhalefete yamanarak aşamayacağımız ortadadır.

Şunu unutmamalıyız ki, Sivas Davasında yargılanan insanlara verilen kararla cezalandırılmak, ortadan kaldırılmak istenen bilinç; İslami öğretinin temel taşlarından olan zulme ve haksızlığa karşı tavır alma bilincidir. Allah'a karşı sorumluluk duyarlılığını yitirmemiş her müslüman, her zamankinden daha fazla olarak bu bilinci diri tutmanın ve yaygınlaştırmanın arayışında olmak zorundadır.

Bu arada, kararın açıklanmasının ardından kemalistlerle birlikte sevinç çığlıkları atan ''solculara da, zulümle kıydıkları nikâhın hayırlı olmasını dilemekten başka diyecek laf bulamıyoruz. "Halkın adaleti" deyip durdukları şeyin ne olduğunu, bir güzel ortaya koyuyorlar. Süleyman Demirel'in devletine ve adaletine süreklilik sağladıkları için, kendileriyle ne kadar övünseler azdır.

Yine, mahkemeden kurt işaretleri yaparak ayrılanlara da, verilen karar sonrasında, içinde yer aldıkları hareketi yeniden sorgulamaları gereğini hatırlatmak istiyoruz. Zira, ağzını sıkı tutup, ihraç edilmemiş olsaydı, bu idam kararının altındaki en önemli imzanın sahibi olan zât da (Nusret Demiral) eliyle kurt işareti yaparak, kendi hareketlerinin içinde yer alıyor olacaktı. Hatta, zihinsel olarak hâlâ aynı çizgide yürüdüğünü de rahatlıkla söyleyebiliriz.

Demek ki, kalın görülen çizgiler, bazen bu kadar incelebiliyor ve kulvar farkları ortadan kalkabiliyor. Ama biz biliyoruz ki, tevhid ve şirk, insanlık tarihinin en uzlaşmaz iki yönelimidir ve tevhide adanmış yürekler, hiçbir koşulda kulvarlarını zulüm ve şirkle buluşturamaz, uzlaştıramazlar.

1- Ankara İstiklal Mahkemesi Zabıtları, Haz. Ahmed Nedim, işaret Yay. Sh. 348. (Alıntıdaki parantez içi tarih, Ergün Aybars ve Mete Tuncay'ın konuyla ilgili eserlerinden alınmıştır).

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR