1. YAZARLAR

  2. Osman Nuri Özyurt

  3. Emperyalistler ve İşbirlikçileri Zirve İçin Hazırlar, Ya Biz?

Osman Nuri Özyurt

Yazarın Tüm Yazıları >

Emperyalistler ve İşbirlikçileri Zirve İçin Hazırlar, Ya Biz?

Haziran 2004A+A-

Genişleyen NATO

Nisan ayı içerisinde NATO, yedi ülkeyi (Estonya, Letonya, Litvanya, Bulgaristan, Romanya, Slovakya ve Slovenya) daha bünyesine alarak tarihi bir genişlemeyi gerçekleştirdi. Bu durum pek çok kişinin aklına şu soruyu getiriyor: özellikle Avrupa'da yakın vadede bir savaş söz konusu değilken, NATO niçin hala genişleme ihtiyacı hissediyor?

Sorunun cevabını bulmak için çok değil, bir yıl öncesine bakmamız yeterli olabilir. Geçtiğimiz Ağustos ayında, Afganistan'da Uluslararası Güvenlik ve Destek Gücü (ISAF)'ın komutası NATO'ya devredilmişti. Böylece NATO tarihinde ilk defa Avrupa toprakları dışında rol üstlenmiş oluyordu. Halen 163'ü Türkiye'den 6 bin kişilik NATO gücü şimdiye değin sadece Kabil ve çevresinin güvenliğini sağlamaya çalışıyor. ABD bu gücün Kabil ile sınırlı kalmayıp El-Kaide'nin ve Taliban'ın etkin olduğu bölgelerde de görev yapacak küçük fakat hareket kabiliyeti geniş askeri birlikler şeklinde örgütlenmesi için aralıksız çaba sarf ediyor.

ABD, yeni katılan yedi ülkeyi, önümüzdeki dönemde işgal etmeyi planladığı coğrafyalarda gereksinim duyacağı asker ihtiyacını karşılamak için kullanmak istiyor. Nitekim bunu da saklama ihtiyacı hissetmiyor olacak ki, 11 Ağustos'taki ISAF'ın komuta devir teslimi töreninde ABD'nin NATO Büyükelçisi Nicholas Burns "Yeni üyeler, bizi askeri açıdan güçlendirecekler. Bunlar küçük ülkeler ama askeri kapasiteleri önemli. Kosova, Bosna, Afganistan ve Irak'taki operasyonlarımıza katılabilirler" diyordu. Kısacası, Amerikan yayılmacılığı kendisine ucuz hatta bedava asker arıyor denilebilir. NATO'ya yeni katılan ülkeler açısından ise, pakta üye olmak; ABD ile aynı masada yer almak demek. Bunun da askeri açıdan güvenliğe; ekonomik ve siyasi açıdan da bir takım avantajlara tekabül edeceği düşünülmekte.

Yaklaşan NATO Zirvesi

Haziran sonunda İstanbul'da yapılacak olan NATO zirvesinin tarihi yaklaştıkça her kesimde hazırlıklar ve ülke genelinde de gerilim artıyor. Geçen ay Avrupa'da ve Türkiye'de eş zamanlı olarak geniş bir DHKP-C operasyonu bu çerçevede algılandı. Bunu Mayıs ayının başında Bursa ve İstanbul'da gerçekleştirilen ve el-Kaide bağlantılı olduğu iddia edilen Ensar el-İslam operasyonu izledi. İlk operasyonda dikkat çeken manzara gözaltına alınan, tutuklananların neredeyse tamamının yasal dergi-dernek mensupları olmasıydı. Aynı şekilde ikinci operasyonda da örgütsel malzeme olarak bol miktarda CD teşhir ediliyordu. Zirve tarihi yaklaştıkça operasyonlar artarak devam edeceğe benziyor. Zira, zirve öncesi yapılacak (15-20 Kasım tarihlerinde yapılan eylem türünden) bir saldırı zirvenin ertelenmesine ve yerinin değişmesine sebep olur ki bu da emperyalist şeflere evsahipliğinde kusur etmek istemeyen iktidarın uykularının kaçmasına fazlasıyla yetiyor, artıyor bile. Burada elbette polisin hummalı gayretlerinin, abartılı örgüt operasyonlarının konunun muhataplarına "işte biz sizin güvenliğiniz için her şeyi yapıyoruz, boş durmuyoruz" şeklinde tercüme edilebilecek işgüzarlıklar olarak da değerlendirilebileceği gözden uzak tutulmamalı.

Operasyonlardan sadece illegal örgüt mensubu olmakla suçlananlar değil, sokaktaki halk da nasibini alıyor. Emniyet birimleri, zirvenin yapılacağı bölge olan Beşiktaş, Harbiye, Şişli, Taksim çevresinde değişik zaman dilimlerinde kontroller yapıp şüphelileri gözaltına alıyor. İki hafta içerisinde gözaltına alınanların sayısı yüzlerle ifade ediliyor. Bu bölgede oturanlar fişlenip, sakıncalı görülenlerin zirve bitene kadar işyerlerine, evlerine giriş çıkışları izne tabi tutulacağı söyleniyor. Çırağan Oteli'nde kalacak devlet yöneticilerinin güvenliği için otel çalışanlarının fişlenmesinin yanı sıra otel civarındaki evlerin sakinlerinin yine aynı şekilde fişlenmesi halkın ne derecede mağdur edildiğinin bir başka örneği olsa gerek. Beşiktaş, Şişli, Beyoğlu evlendirme dairelerinde Haziran sonunda kıyılacak tüm nikahlar iptal edildi. İstanbul'da okulların erken tatil edilmesi gündemde. Gelecek yetkililerin şehir içi ulaşımı için onlarca yeni araç alındı.

Sadece George W. Bush'u bin CIA ajanı koruyacakmış. (Hemen yeri gelmişken belirtelim, ilk ABD Başkanı Dwight Eisenhower, 1959 yılında Ankara'yı ziyaret ettiğinde yanında sadece 12 kişi varmış.) Yani İstanbul istihbarat örgütlerinin ajanları ile dolup taşacağa benziyor. Türkiye'de yapılan ve yapılacak olan operasyonların CIA talimatı ile yapıldığını tahmin etmek ise artı bir çaba gerektirmiyor.

Bildiğimiz gibi son yıllarda tüm NATO toplantıları nerede yapılırsa yapılsın yoğun protesto gösterilerine sahne oluyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinden binlerce gösterici zirvenin yapılacağı kente akın ediyor. Zirveye katılacak olan emperyalistleri kusursuz bir şekilde ağırlamak için her türlü hazırlığı hummalı bir şekilde devam ettiren T.C. yetkililerinin de, özellikle yurt dışından gelecek çok sayıda protestocu için nasıl bir tavır takınacağı merak uyandırıyor.

TC - ABD - NATO Pazarlıkları Devam Ediyor

Büyük Ortadoğu Projesi'ni İstanbul'daki zirvede netleştirip emperyalist emellerini gerçekleştirme yolunda büyük bir adım atmayı planlayan ABD'nin, daha zirve başlamadan T.C. ile çok yoğun pazarlıklar içerisine girdiğini basından takip ediyoruz. KKTC'nin tanınması ve ambargonun kalkması karşılığında ABD'nin KKTC'de üs istediği, adadaki en yüksek tepe olan Trodos Dağı'nda bulunan Amerikan üssünü Ortadoğu'daki en büyük askeri üs haline getirerek, Büyük Ortadoğu Projesi'ni Kıbrıs'tan yönetmenin hesaplarını yaptığı da dillendirilen konular arasında.

Her ne kadar hükümet yetkilileri yalanlasa da Amerikalıların Türkiye'den Afganistan'a gönderilmek üzere asker istediği haberleri de son zamanlarda çok sık duyulmaya başlandı. Bu talep sadece ABD'li yetkililere de atfedilmiş değil. NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer da yakın zamanda aynı konuyu dile getirdi. Ak Parti hükümetinin bir türlü kullanamadığı 8.5 milyar dolarlık kredinin yanı sıra 10 milyar dolar ek yardım alacağının konuşulmasından sonra Devlet Bakanı Ali Babacan'ın "Bölgede değişim kaçınılmaz, BOP'ta ABD'nin ortağıyız" açıklamasının bu zeminde neye tekabül ettiği de gayet açık olsa gerek.

Zulme Karşı Alanları Doldurmaya Hazır mıyız?

Cenk Kalesi katliamının, Guantanamo işkencesinin, Şibirgan Cezaevi'ndeki insanlık dışı uygulamaların ve Ebu Gureyb vahşetinin mimarları ABD ve İngiltere hiç kuşkusuz, NATO zirvesinde alınacak kararlarla yeni işkenceler, yeni tecavüzler, yeni suikastler, yeni sabotajlar, yeni katliamlar için cesaret ve zemin bulacak. Alınacak bu kararlar, ekinin ve neslin mahvedilmesine, yeryüzünün kan gölüne çevrilmesine neden olacak. Zaten Büyük Ortadoğu Projesi'nin somut anlamı da bundan başka bir şey değil. NATO zirvesi işte tüm bu kirli planların tam merkezine oturmaktadır. Zirveye karşı çıkmak, yapılmasını engellemeye çalışmak bir insanlık görevidir.

Emperyalist ABD Başkanı baba Bush'un, Körfez Savaşı'nın hemen ertesinde ellerinden henüz kan damladığı bir dönemde Türkiye'ye geldiğinde gösterdiğimiz tepkinin çok daha fazlasını oğul Bush'a ve Blair'e göstermeliyiz. Sokaklara, meydanlara çıkıp emperyalist katillere "defolun" diye haykırmak Müslüman olarak, insan olarak bu ülkede yaşayan herkesin görevidir. Bilmeliyiz ki, protestolarımız aynı zamanda Felluce direnişçilerinden, Mukteda Es-Sadr'a, Halid Meşal'den Hasan Nasrallah'a kadar tüm direnişçilere selamımız olacaktır.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR