1. YAZARLAR

  2. Gülsüm Peker Alpay

  3. Danıştay’da Despotizmin Son Çırpınışları

Gülsüm Peker Alpay

Yazarın Tüm Yazıları >

Danıştay’da Despotizmin Son Çırpınışları

Şubat 2011A+A-

Üniversitelerde biraz olsun normalleşme süreci başlıyor, gasp edilen hakların bir kısmı iade ediliyor diyecekken Danıştay oybirliği ile yasağa ve hak gaspına devam dedi. ÖSYM’nin 2011 yılı için yayınladığı kılavuzda Akademik Personel ve Lisans Üstü Eğitim Giriş Sınavı (ALES)’te baş açık olma zorunluluğunu kaldıran düzenleme Danıştay tarafından durduruldu. Bir kez daha görüldü ki temel hakların ve özgürlüklerin yasaklanıp gasp edilmediği bir vasat, bürokratik oligarşinin bileşeni yüksek yargı kurumları için huzursuzluk veren, tahammül edilemez bir gelişmedir.

Danıştay, yüksek yargı kurumlarının toplumsal gerçekliğin en önemli göstergelerinden İslami kimliğin inkâr edilip yasaklanması yönündeki geleneğine uygun bir karar aldı. Başörtüsü üzerinden yasakçılık, despotluk sergilemek hususunda Yargıtay ve Danıştay’dan herhangi bir değişim alameti bekleyenler boşuna bekleyecekler. Yüksek yargı kurumları ALES’e ilişkin düzenlemede görüldüğü üzere statükonun korunması yolunda yeni misyonlar da yüklenecekler.

Danıştay, bu kez idarenin bir yasağı kaldıran tasarrufu üzerine harekete geçiyor. Çünkü ÖSYM’nin yayınladığı kılavuzda geçen “başı açık” ifadesinin kaldırılmasına karşı Danıştay “Başörtüsü yasağı açıkça ifade edilmeden olmaz!” gerekçesiyle durdurma kararı veriyor. Böylece Danıştay birkaç yıl önce Aytaç Kılıç isimli bir öğretmenin başörtülü olduğu için “kötü örnek” olduğu yönünde karar almasıyla beraber konumlandığı düşmanca pozisyonunu teyit etmiş oldu.

Kemalist bürokrasinin özelde başörtüsü genelde İslami kimlik üzerinde uygulanan ahlak ve hukuk dışı zorbalığın devamından yana olduğunu ortaya koyan Danıştay 8. Dairesi’nin verdiği kararın gerekçesi ise tam bir kara mizah örneğidir: Başörtüsü yasağı uygulanmazsa sınava girecek adayların teşhisinde sorun yaşanacakmış! Laiklik gerekçesi yerine şimdilik “teşhis gerekçesi” ikame edilerek despotluğa kılıf aramak nafile bir uğraş ancak Danıştay nasıl olsa gemileri çoktan yakmış.

Hiç tartışmasız bu yasak saplantısı ve gerekçe aldatmacası temelde toplumsal hayatı başörtülülere büsbütün haram etmeye kilitlenmiş totaliter bir ideolojinin sıradan tezahürüdür. Atatürk ilkeleri ve inkılâpları adına, Cumhuriyetin kazanımları adına, çağdaş ve bilimsel değerler vs. adına karşımıza dikilen yasaklar için o kadar çok mantıksız iddia, spekülasyon, mesnetsiz korku hatta düpedüz yalan ve iftira düzüldü ki bunları saymak neredeyse mümkün değil. Şimdilerde önümüze dikilen “tanımakta zorluk çıkması ihtimali”nin elbette ki akılla, mantıkla bir ilişkisini kurmak mümkün olmayacaktır.

Danıştay’dan sadır olan gerekçe göstermektedir ki yasakçılar kendilerinde yeterli gücü bulsalar nüfus kâğıdı, ehliyet, pasaport gibi kimlik belgelerinde de başörtülü fotoğrafların çıkarılmasını talep edecekler. Gözlerini biraz daha karartsalar başörtülülere sokakta, caddede, herhangi bir kamu dairesinde adım attırmayacaklar.

Danıştay’ın verdiği despotik kararların hukuken tartışılmasının hiçbir değeri yoktur. Hukukla izah edilemeyecek, hukukla bir araya getirilemeyecek bir mantık örgüsü olarak işleyen Danıştay’ın tek hedefi Kemalizm’in bekası için İslam’a ait her türlü değer ve sembolün yok edilmesidir. İslam’ı ve Müslümanları yok saymaya, nesneleştirip kullanmaya, köleleştirip eziyet etmeye endekslenmiş bir müesseseden nasıl olur da adalet tecelli eder?!

Fakat bu despotik kurumlar ve yasakçı kararları ile alınacak daha ne kadar yol olabilir ki? Yakın bir zamanda dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu “Bin yıl sürecek!” dediği 28 Şubat darbe süreci ve kahramanlarına ne oldu şimdi? Topluma ve siyasete “balans ayarı” yapma sevdası ile yanıp tutuşan apoletli ve cübbeli bürokratların dünkü havalarından eser kaldı mı?

Genelkurmay’daki brifinglere koşa koşa giden Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin firavunları andıran o kibirli, müstağni duruşlarının yerinde yeller esiyor şimdi. Çünkü o çok güvendikleri, adına iş gördükleri Genelkurmay’a çoktandır karlar yağıyor. Karadayılar, Özkasnaklar, Özbekler, Kıvrıkoğlular, Başbuğlar vs.ler ortalıkta gözükmüyorlar uzun zamandır. Tam siper yatmışlar çünkü.

Darbecilere destek olmak üzere yasaklar koyan, yasaklara yasal kılıf hazırlamaya soyunanların da halka karşı açılan kirli savaşta kazanma şansı yoktur. Halkın inancına, kimliğine, ibadetine açılan savaşı şimdiye kadar kim kazanmış ki Ergenekoncular, Balyozcular veya onlarla paralel iş gören Yargıtay ve Danıştay kazansın!? 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisanlarla zirve yaptıkları dönemlerde dahi başaramadıklarını mı başaracaklar bu süreçte?

Zulmetmeyi, yasaklamayı, ifsat etmeyi iktidar olmanın biricik yolu olarak bellemiş Kemalist bürokrasinin generalleri de yüksek hâkimleri de artık statükoyu sürdürebilecek imkân ve güçlerinden yoksunlar. Hukuk ve insanlık dışı zorbalık düzeninin sonu hızla yaklaşmakta. Şu anki çırpınışları zulmetme, engelleme, umutsuzluğa sürükleme misyonlarını son nefeslerine kadar sürdürme telaşından kaynaklanıyor.

Danıştay’ın son kararı da bu çırpınışın bir yansımasıdır. Yasakçılar giderayak yeni mağduriyetler yaratmanın hazzını yaşamak istiyorlar. Tükenişleri sadece güçten düşmeleri ile sınırlı değil. En önemli tükenişleri ahlaken, vicdanen her zaman için bir nefret unsuru olarak anılacak olmalarıdır.

Biz Müslümanlar ise biraz sıkıntı ve korku ile biraz kazançlarımızdan ve zamanımızdan eksiltme ile imtihan olduk. Âlemlerin Rabbi sabredenleri, direnenleri katından lütfedeceği nimetlerle müjdelemiyor mu? Allah’ın vaadi elbette ki haktır. Ne mutlu tevekkül edenlere!

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR