1. YAZARLAR

  2. Macide Göç Türkmen

  3. Çok Partili Sisteme Geçerken İslamcı Dergiler -3

Macide Göç Türkmen

Yazarın Tüm Yazıları >

Çok Partili Sisteme Geçerken İslamcı Dergiler -3

Temmuz 1993A+A-

İSLAM NURU

"İslam Nuru" 1951 yılının Nisan ayında aylık ve 48 sayfa olarak yayınlanmaya başladı. Dergi kendisini "Dini, İlmi, Ahlaki, Edebi Mecmua" alt logosuyla tanıtıyordu. Sahibi Ali Kemal Belviranlı idi.

Derginin çıkış amacını anlatan 1. sayıda yer alan takdim yazısında okuyucunun tanımlanması ve ihtiyaçlarının kavranması bir görev olarak değerlendiriliyordu. Aynı yazıda dergi, kendisini, Türk basınının bir cihazı olarak niteliyor ve Türk sosyal hayatındaki seyri takiben ve rivayeten yayın yapacağını ilan ediyordu. Ve memleketin asırlık büyük davası olan "ilmi ölçülerden asla ayrılmadan İslam dininin en sağlam ilim hakikatlerine dayandığını ve İslam dininden başka bütün dinlerin bu noktada acz içinde olduklarını; devam edecek yayınlar içinde ortaya koyacaklarını belirtiyordu. Dergi, Türk toplumunun herhangi bir müessesesindeki faaliyetin en kusursuz seviyeye ulaşması için kanunların müsaadesinde her çareyi kullanacağını dile getiriyor ve faydasına inandıkları her umdeyi "Türk toplumu ölçüsünde" tavsiye etmenin ve bunu tatbik etmenin derginin faaliyet alanını belirleyen ölçülerden birisi olarak ifade ediliyordu.

Burada "her mesele"nin içine aktüel konular ve siyasi olaylar girmiyordu. Siyasete yaklaşmamanın nedeni ise şöyle ifade ediliyordu: "Memlekette dini yayınlar zordur. Çok dikkat, temiz yürek ve sağlam bilgi ister. Çünkü bu yolda manevi huzurdan başka mükafat beklenemez. Ve o, hiç bir siyasi ülküye yönelemez. Onun fikir ve ruh mihrabı yalnız irşad kıblesine açılır." (Cilt I, Sayı I, s. 38).

İslam Nuru'nda "Allah Kelamı" başlığı altında ayet ve mealler yorum yapılmadan verilmiş. "Tefsir" başlığı altında klasik tefsir tanımları ve usulü işlenmiş, "İslam Ahlakı ve İslam Adabı" başlığı altında geleneksel çizgiden kalkarak ahlaki ve faziletli davranışlar tavsiye olunmuş. "Tasavvuf ve İlmihal" başlığı altında ise tasavvufun doğuşu, tanımı ve kavramları herhangi bir yorum veya eleştiriden uzak bir şekilde izah edilmiş. Her sayıda devam eden "Örnek İnsanlar" başlıklı bölümde mezhep imamları ve onların üstünlükleri -düşünce ve metodlarına girilmeden- anlatılmış. Daha sonraki sayılarda "Veliler Tezkeresi" adlı bir bölüm yer almış. Bu bölümde velilerin kerametleri işlenmiş.

Bu ana başlıklar dışında her sayıda Buhari'den alınan hadislerin yanında, Mevlana'nın Münacatı, velilerin kerametleri, hikmetli sözler, herkese karşı iyiliği emreden Dini Öğütler, dini ve milli kahramanlık şiirleri, mevlütler, atomun aşkın sırrı gibi ilmi olayların hikmetlerine değinen yazılar yanında Arapça ve İngilizce dersleriyle dergi takviye edilmiş. Aslında bu bölümlerdeki yazılar, dergide, diğer konulu yazılardan daha fazla yer tutuyor.

Derginin ikinci yılında farklı olarak Mehmet Akif'in Abdul'aziz Çavuş (Çaviş)'den çevirdiği İslam Düşüncesi başlıklı tefrikaya yer verilmiş. Çaviş, bu yazılarında müslümanların sosyal ilişkilerde dikkat etmeleri gereken davranışlar hakkında öğütler vermektedir.

İslam Nuru'nda yazıları yayınlanan kişilerden bazıları şunlardır: Ahmet Naim, Hasan Basri Çantay, Tahrirü'l-Mevlevi, Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı, Kamil Miras, Haluk Nurbaki, Zekai Konrapa, Mahmut Yazır, Ömer Nasuhi Bilmen, M. Asım Koksal, Ali Fuat Başgil, Ali Nihat Tarlan vd.

Dergide şiir yazan kişiler arasında ise Ali Ulvi Kurucu, M. Sait Çekmegil, Cemal Oğuz Öcal gibi imzalara sık sık rastlanmaktadır.

İSLAM DÜNYASI

"İslam Dünyası" haftalık, 16 sayfa olarak Mart 1952'de çıkmaya başlamıştır. Dergi, "Türkçe-Arapça-Farsça, Siyasi, İlmi ve Ahlaki Türk Mecmuası" alt spotuna sahiptir. Derginin sahibi ve yazı işleri müdürü Sebilürreşad'daki yazılarından da tanıdığımız M. Raif Oğan'dır.

Dergi yayın hayatına başlarken birinci sayısında "Niçin Çıkıyoruz" başlığıyla amacını ve niteliğini ortaya koyuyordu. Bu yazıya göre İslam Dünyası, İslam dininin ileriliği, çalışmayı, medeniyeti, ahlakı destekleyen üstün din olduğunu anlatmaya çalışacaktır. İslam dininin batıl adetlerle, hurafelerle, masallarla ilgisi yoktur. Bu nedenle dinin, aslından olmayan her türlü dalalete karşı müslümanları koruyup uyaracaktır. Bununla birlikte İslam felsefesi ve tasavvufunun en gerekli kısımlarını alarak filozof ve sufilerin hal tercümeleriyle menkibelerine yer verecektir. Tabii ki İslam dünyasına göre bu konular da dinin asıllarındandır.

Ayrıca dergi İslam ve Türk milli ananelerine, Türk tarihine bağlı olmak bakımından kendisini muhafazakar olarak vasıflandırıyordu. Tekamül ve terakki açısından milli bünyeyi hırpalamamak ve ilerilikten taviz vermemek noktasında gene kendisini mutedil olarak değerlendiriyordu. Ancak sadece dine ve Türklüğe yapılan saldırılara karşı mukabeleci olacağını vurguluyordu.

Dergide yer alan başlıca konu başlıkları şunlardır:

1. Kur'an-ı Kerim'den Mefhumlar: Bu bölümde belirli bir sıra gözetilmeden bazı ayetlerin tefsirleri yapılmış. Yine burada zaman zaman Hasan Basri Çantay'ın Kur'an ve hadis meallerine yer verilmiştir.

2. Günün Mevzuları-Günün Meseleleri-Haftanın Tenkitleri: Bu başlıklar altında din ve fikir özgürlüğü, demokrasi ve laiklik tartışmalarıyla CHP'ye yönelik eleştiriler ağırlıkta olmak üzere siyasetten tasavvufa, fıkıhtan akaide, yüzeysel de olsa güncel olaylardan dünya olaylarına kadar her konuda İslam ve müslümanlar aleyhine yayınlanan haber ve yorumların tahlil, tenkit, karşı yorum ve cevapları yer almıştır.

İslam Dünyası bu bölümde basında yer alan haber ya da yorumları değerlendirirken yaklaşımlarını Atatürk'e, Amerikalı ya da Avrupalı düşünürlere doğrulatma çabası içinde olmuştur. Vatan ve Ulus gazeteleri başyazarları Ahmet Emin Yalman ile Hüseyin Cahit Yalçın'ın sözlerine itibar edilmemesini isteyen İslam Dünyası, bu iki yazarın cumhuriyet ilan edildiği günlerde Cumhuriyet ve Atatürk'e muhalefet ettiklerini, Atatürk'ün büyük nutkunda yer alan değerlendirmelerini 49. sayının kapak konusu yapmış ve Atatürk'ün bu kişiler hakkında yaptığı konuşmayı iktibas ederek şu değerlendirmede bulunmuştur: "Atatürk dün ve bugün için hükmünü vermiş ve en yardıma muhtaç bulunduğu zamanda kendisine muhalefet edenlerin zihniyetlerini açıklamış bulunduğuna göre, Atatürk'ün mazi, hal ve istikbal hakkındaki kesin hükümlerine mi uyalım, yoksa bu muhterem zatların teşebbüslerinde samimi olduklarına mı inanalım? Meselenin çözülecek düğümü budur."

3. Sapık Mezhepler: Bu bölümde Kadıyanilik ve Bahaiye üzerinde çok genişçe durularak müslümanlar aydınlatılmış ve uyarılmışlardır.

4. Farmasonluk-Farmasonlar-Masonluk ve Siyonizm: Bu konular çok geniş ve ağırlıklı olarak işlenmiştir.

5. Sufiye Sohbetleri: Bu bölüm sufilerin hal tercümeleri ve menkıbelerine ayrılmıştır.

6. Tasavvuf ve Felsefe: Tasavvuf ve felsefe tarihi ve temel konularının didaktik anlatımı yanında tasavvufa yöneltilen eleştirilerin yanlışlığı ortaya konulmaya çalışılmıştır.

7. İlim ve Din: İslam prensipleri, İslam ve demokrasi anlayışı, dini kavramların ilmi izahı yanında dinin ilme karşı olmadığı savunusu 58. sayıya kadar devam ediyor. 58. sayıdan itibaren Prof. Ali Fuat Başgil'in ilim karşısında din başlıklı yazı dizisinde, modern ilmin hakimiyeti karşısında din ne yapmalı sorusunun cevabı aranıyor. Daha sonraları ise bu çalışma Din Felsefesi adı altında yayınlanmıştır.

8. Kur'an-ı Kerim'e Göre Ameli Ahlak: Bu konu hadislerle ve sahabe sözleriyle desteklenerek ayrıca Kur'an ayetlerinin hikmetleri, aktüel konularla irtibatlandırılmaya çalışılarak yorumlanmıştır. Zaman zaman CHP'ye atıflar yapılarak eleştiri ve tavsiyelerde bulunulmuştur.

9. Din ve Dünya: Bu başlık altında sevgi, merhamet gibi faziletli davranışların önemi dile getirilmiştir.

10. Din ve Ahlak Bahisleri: Bu bölümde yer alan yazılar Cerrahi tarikatı şeyhi Hatip Hacı Muzaffer Özak'ın hutbeleri ile değişik cami imamlarının vaazlarından ve M. Raif Ogan'ın ibadetlerin faziletlerini anlatan makalelerinden oluşmuştur.

11. Medeniyet-Hukuk: İslam hukuku ve hukuk alimleri, kanun, şeriat tanımlamaları, İslam hukuku ile Roma hukuku karşılaştırmaları ve mezhep konularında Ehl-i Sünnet alimlerinin görüşlerine yer verilmiştir.

12. Haftanın Takvimi: Çok kısa olan bu bölümde, genellikle, nükteli sözler ve fıkralarla CHP ile CHP'lilerin eleştirileri yapılmıştır.

13. Tarihi Fıkralar, ibretler ve Dersler, Gazeteler ve Fikirler, Güzel Sözler, Büyük Kadınlar, Büyük Adamlar, Bir Varmış Bir Yokmuş... gibi zaman zaman açılan bölümlerle de dergi takviye edilmiştir.

Dergideki M. Raif Oğan imzalı yazıların çokluğu göze batmaktadır. Ayrıca dergide Fatma Oğan, A. Fuat Başgil, Aziz Kandemir, Nurettin Topçu, Kamil Miras, Dr. Mehmet Kaplan gibi kişilerin yazılarına yer verilmiştir.

Derginin 22. sayısından itibaren açılan Akaid bölümünde çevirisini Hüseyin Atay'ın yaptığı Bağdat Şeriyye Külliyesi Rektörü Hamdi el-Azami'nin "Gayretü'l-Meram fi Akaidü'l-İslam"ı yayınlanmıştır.

57. sayıdan itibaren yayınlanacağı müjdelenmeye başlanan filozof ve mutasavvıf Şeyhülislam Musa Kazım'ın tefsiri ise, Kur'an'ın tasavvufi ve felsefi hikmetlerinin en selahiyatdar bir kalemin çok temiz bir Türkçesi ile açıklanması olarak takdim edilmiştir.

Çok partili hayata geçerken Türkiye'de estirilmeye çalışılan demokrasi rüzgarlarına takılan "İslam Dünyası" ilk sayısında M. Raif Oğan'ın ilk sıraya aldığı "Mesuliyet ve Muhalefet" isimli yazısında bu konudaki görüşünü "Topu topu bir kaç yüzyıllık çocuk olan demokrasi davasını, İslamiyet 1400 yıl önce ortaya atmış ve insanları hakiki müsavata kavuşturmuştur." şeklinde ortaya koymuştur. Ve daha sonraki birçok yazıda da İslam'da demokrasi anlayışı olduğunu, peygamber ve halifelerin uygulamalarına dayanarak ispatlamaya çalışmıştır.

Yine M. R. Oğan, Atatürk inkılapları ve laiklik ilkesiyle bağdaşmadığı için okullarda din dersi okutulmamasını isteyen Nadir Nadi, A. Emin Yalman, H. Cahit Yalçın, Sedat Simavi, M. Nermi ve Falih Rıfkı gibi yazarlara 33. sayıda verdiği cevapta bu konuda tam bir demokrasi dersi vermeye yönelmiştir. Oğan'ın, 33. sayıda ismi geçen bu zevata verdiği yanıt şudur: "Bu meselenin ne Halk Partisi zihniyeti laiklik, ne ilmi laiklik, ne de inkılap konusu ile ilgisi yoktur. İnkılap doktrinleri iki şekilden uzak olamaz. Ya kanunlaştırılmıştır, ya da kanunlaştırılmayıp bazılarının sempati ve bağlılıkları şeklinde varlık bulmuştur. Eğer kanunlaştırılmış ise, milletin kendi serbest iradesiyle seçtiği TBMM'nin usulüne uygun vaaz ve ilan ettiği mevzuata, beğenenlerin de, beğenmeyenlerin de şartsız ve kayıtsız itaati şarttır. Bu itaatin herhangi bir surette baltalanması anarşidir, ihtilaldir. Türk milleti ihtilal değil, intizam istiyor."

İslam Dünyası, ilk sayısında herhangi bir partinin naşiri olmadığını ilan etmekle beraber, açıkça Millet Partisi'ni desteklemiştir. 25. sayısında MP'nin olumlu yanları sayılırken, daha fazla kitleleşebilmesi için tavsiyelerde bulunulmuştur. 27. sayısında da "MP Programı ve Nizamnamesi emsalinden çok farklıdır. Kanaatleri, gayeleri berraktır. Din, milli terbiye, anane, murakabe mevzularında başka partilerde görünmeyen açık ve sağlam görüşlerin müdafiidir." diyerek vatandaşların MP'yi desteklemesini istemiştir.

Yönetimde adalet yerine güvenliği ve fitneden kaçınmayı tercih etme anlayışı ile Atatürk inkılaplarıyla temeli atılan, dini, ferdin bireysel hayatına İndirgeme anlayışı, derginin bütününde hissedilmektedir. 13. sayısının Günün Mevzuları bölümünde şu satırlara yer veriliyordu: "Üniversiteli gençlerden bir kısmı ki bunların çoğunluk teşkil etmelerine duacıyız, yalnız dersleriyle meşgul olarak günün şekil şekil hadiselerine karışmamaktadırlar. İkinci kısım din ve imanlarına sıdk ve selametle bağlanmış, İslam dininin; kanunlara ve bu kanunları yürütenlere itaat etmeyi, her türlü bozgunculuktan, fitne ve bölücülükten geri durmayı emreden bir hakkı şeriat olduğuna inananlardır. Bunlardan da memleketin içtimai nizamının rahat ve refahım bozacak bir hareketin çıkmasına ihtimal yoktur. Allah bunların da sayısını arttırsın."

"İslam Dini" yayınını bir süre daha milli ananelerine bağlı, memleketin sosyal düzenini, rahat ve refahım gözeten insanlar yetiştirmeye yönelen bir anlayışla devam ettirecektir.

Sonuç

Atatürk ilke ve inkılaplarının kurumlaştırılmaya çalışıldığı cumhuriyetin ilk yıllarında, müslümanlara ve Osmanlı yapısından devralınan değerlere karşı yoğun bir baskı ve sindirme politikası izlenmiştir. Arap diline, hurafelere, hilafete karşı olmak adına birçok İslami ve tarihi değer sosyal hayattan uzaklaştırılmış, Türkiye halkına Türkçü bir kimlik kazandırılmaya uğraşılmış ve "Türk insanı" yetiştirilmeye çalışılmıştır. TC'nin üst düzey ve darbeci yöneticilerinin tepeden buyrukçu bu tavrı önemli bir kadro oluşumunu sağlamış, ancak bu tavır halk kesiminden ciddi bir karşılık ve kabul bulamamakla beraber, halkın kendi değerlerini korumak konusunda da ciddi bir tepkisi olmamıştır. Halk kesimi içinde daha hassas müslümanlar, imanlarını koruma veya çocuklarına gizliden gizliye dini eğitim verme gibi ısrarlı ama kimliğini gizleyen bazı çalışmalarda bulunmuşlardı.

Bu haliyle ne müslüman kesimin mevcut iktidara karşı çıkacak gücü ve anlayışı vardı, ne de mevcut iktidar halkı kendi rejiminin işleyişine katabiliyordu.

İşte II. Dünya Savaşı sonrasının dünya siyasi dengeleri yeniden kurulurken Batı bloku içinde yer almak isteyen Türkiye'ye Batılı ülkelerin dayattığı demokratikleşme görevi, rejim için yeni bir yapılanmayı oluşturdu. 1940'lı yıllara kadar Türkiye'nin Batılı, laik, ulusçu değerlerini savunacak bir kadro oluşturulmuştu. Artık 1945-46 yıllarında askeri gücü ve yargıyı elinde tutan Kemalist kadrolar yönetimin belirlenmesini halka bırakabilirlerdi. Bu sayede halk belirlenmiş kaideler çerçevesinde iktidar mücadelesine katılarak rejimin işleyişine canlılık katabilirdi.

1945-46 yıllarından itibaren gündeme getirilen demokratikleşme sürecinin sağladığı nisbi özgürlüklerden müslümanlar en aktif olarak dergiler aracılığıyla yararlandılar. Bazı müslümanların kurduğu partiler de söz konusu oldu, ama bunların teşkilatlanma ve propaganda açısından etkisi çok zayıf kaldı. Demokratikleşme süreci içinde yayınlanma imkanına kavuşan İslami dergiler arasında rejimin demokrasi oyununu fark eden ve bu oyun üzerinde duran sadece Büyük Doğu dergisinden Necip Fazıl Kısakürek ve meramını ürkek ifadeler arasında gizleyen bir kaç yazar olmuştu. Ancak bu farkediş, zihinsel bir keşiften öteye gidemedi. Zira çok partili sisteme geçiş dönemlerinde yayınlanan İslami dergilerin hemen hemen hepsi -bazı kere ilke olarak siyasetle ilgilenmeyeceklerini ve herhangi bir partiyi desteklemeyeceklerini belirtmiş olmalarına rağmen- CHP karşıtı olan partileri aktif olarak desteklemişlerdi.

Yine bu dönemde yayınlanan dergilerin hepsi mevcut hallerini ıslah etme fikrinden çok, bilinen ve devralınan din anlayışlarını sorgulama gereği duymadan mutlak doğrularmış gibi okuyucularına telkin etme uğraşısı içinde olmuşlardır. Bu anlamda Sırat-ı Müstakimin ortaya koyduğu çizgiye duyulan hasret giderilememiştir.

Yine bu dergiler TC'nin kültür ve siyasal politikalarından oldukça etkilenmiş görünüyorlar. Bu etkilerin en bariz örneği TC'nin oluşturmak istediği Türkçü kimliğin ve milli meselelerin sahiplenilmesidir. Bu dönemin İslamcı dergileri "Türk insanı" veya "Türk toplumu" ile İslam'ı özdeşleştirmenin bir yolunu bulmuşlardır.

Yine bu dergilerin İslam anlayışı oldukça pragmatik bir İslamcılık olarak belirmektedir. Laik ve batıcı kadrolar tarafından sıkıştırıldıklarında genellikle sığınılan kişi Mustafa Kemal Atatürk olmakta ve daha da önemlisi, Atatürk'ün İslamcılığını keşfetme konusunda garip bir gayret gösterilmektedirler. Bu sığınmacılık içinde, uydurma hadisleri tevil ederek aklamaya çalışan kıssacılara taş çıkartırcasına, laikliğin ilginç tevilleri yapılmıştır.

Dönemin "Türk Yurdu", "Millet", "Orkun" gibi Türkçü dergilerinden tamamen ayrışan ve İslam'dan yana tavır alan söz konusu bu dergilerin savunduğu "millilik" ve "milliyetçilik" kavramları da yine aynı maharetle tevil edilse de mevcut düzenin ulusçu kimliğine hizmet etmek konumundan kurtulamamıştır.

Çok partili sisteme geçerken yayınlanan İslamcı dergilerin en önemli ve baskın olarak öne çıkan tavırları; Masonluk, Dönmelik, Siyonizm üzerinde odaklanmıştır. TC.'nin İslam düşmanı kimliğine ve resmi ideolojiye açıktan karşı çıkamayan bu dergiler; abartılmış bir Yahudi ve Mosonluk düşmanlığı geliştirerek, TC. rejimini kuranları aklarcasına, batılılaşma suçunu yahudilerin ve masonların üzerine yıkmaya çalışmışlardır.

Yapılabilecek birçok eleştiriye rağmen yine de bu dergiler etrafında İslam'dan yana tavır alma coşkusunu yakalayan bir okuyucu çevresinin oluşması dönem açısından herhalde en önemli olumluluğu ifade etmiştir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR