1. YAZARLAR

  2. Üzeyir Yuva

  3. Cezaevlerinde Yaşanan Sevk Sorunları ve Bolu F Tipi Cezaevi Raporu

Cezaevlerinde Yaşanan Sevk Sorunları ve Bolu F Tipi Cezaevi Raporu

Haziran 2004A+A-

Dergimiz okurlarından Üzeyir Yuva ve altı arkadaşı hükümlü bulundukları Adıyaman E Tipi Cezaevi'nden 22.12.2003 tarihinde herhangi bir gerekçe bildirilmeden Bolu F Tipi Cezaevi'ne sevk edildiler. Herhangi bir uyarı veya idari cezaya muhatap olacak bir sorun yaşanmadığı halde anılan yedi hükümlü ailelerinden 1000-1100 km uzakta bulunan bir cezaevine sevk edilerek kendileriyle birlikte aileleri de mağdur edilmiştir. Hem nakil hem de nakil sonrası karşı karşıya kaldıkları hak ihlallerini gidermek üzere idari birimlerle yapmış oldukları görüşmelerin sonuç vermemesi üzerine Üzeyir Yuva ve arkadaşları bir rapor kaleme alarak dergimize ulaştırdılar. Kamuoyunu bilgilendirmek ve ilgili kurumları uyarmak ve gereğini yerine getirmelerini talep için hazırlanan raporu düzenlemeye dair bazı küçük tasarruflarda bulunarak sizlere sunuyoruz.

1. BÖLÜM

1- Bolu F tipi cezaevinde bir mahkum haftada iki buçuk saat, sosyal faaliyet alanlarına (sohbet, kütüphane ve spor alanı (açık-kapalı) çıkarılıyor. Toplam 6-9 (altı-dokuz arası) kişi aynı görüşte (örgüt) olunmasa bile karma bir şekilde çıkarılmaktadır. Bu program cezaevi idaresi tarafından üç ayda bir düzenleniyor. Çıkarılacak kişiler tespit edilip bu süre zarfında değişiklik yapılmıyor. Bu düzenleme yapılırken mahkumun hiçbir isteği, önerisi dikkate alınmıyor. Bu faaliyet alanlarına yiyecek-içecek ve giyecek (ter silmek için havlu dahil)leri götürülmesine izin verilmemektedir. Bu faaliyet alanlarında (açık saha hariç) WC-lavabo bulunmamaktadır. Ayrıca idare tarafından bu faaliyetler gerekçe gösterilmeksizin iptal edilebiliyor.

2- Cezaevinde çinicilik, halıcılık, din dersi ve saz kursu dersleri teori ve pratik olarak verilmektedir. Bu kurslar mahkumun talebi ve yeteneği göz önüne alınmadan idare tarafından düzenleniyor. Ve idarenin tespit ettiği şahıslar bu kurslara katılmaktadır. Bu kurslara katılmak mecburi olup on defadan fazla katılmayan kişiler idare tarafından diğer sosyal faaliyetlere çıkartılmayarak cezalandırılıyor.

3- Kişi başına üç adet kitap verilmektedir. Bu sınırlamaya yabancı dil, dua kitapları vb. dahildir. Kitap değişimi haftada ancak iki gün yapılabiliyor. Yabancı dilden olan kitap, dergi, gazete, mektup vs. ücreti mahkum tarafından ödenmek şartıyla yeminli mütercime tercüme ettirildikten sonra verilebiliyor.

4- Aylık açık görüş bir saat on beş dakika, kapalı görüş ise bir saattir. Her odanın görüş saat ve günü farklıdır. Görüşe gelen ailelerin cezaevi dışında içeri alınıncaya kadar ki süre zarfında oturabilecekleri, barınabilecekleri herhangi bir yer ve yapı yoktur. Aileler içeri alınırken güvenlik gerekçe gösterilerek çok sıkı bir aramadan geçirilmektedirler. Açık görüşe mahalli çok küçük olup rahat konuşulamıyor. Konuşulan şeyler bitişik masada bulunan aileler tarafından da işitiliyor. Bu küçük görüş mahallinde üç-dört gardiyan ve iki-üç asker de bulunduruluyor. Kantinden yapılan alış-veriş için görüş mahallinde tüketme şartı koşuluyor.

5- Bir mahkumun haftada bir gün 'on dakika' telefon görüşme hakkı vardır. Telefon açan kişinin karşısındakine kendini tanıtması (adını-soyadını söylemesi), aradığı numarayı teyit etmesi, karşıdaki kişinin de kendisini tanıtması ve ayrıca telefona ilk çıkan kişinin dışında başka birisi ile görüşmeme zorunluluğu vardır.

6- Cezaevi yeni olmasına rağmen yağmurlu ve karlı havalarda duvarlardan ve elektrik prizlerinden su sızmaktadır. Bunun sonucunda da odalarda rutubet oluşmaktadır. Zemin mozaiğinin siliminin iyi yapılmamasından dolayı yeterince temizlenilememektedir. Oda yıkanıldığında suların tahliye edileceği bir delik bırakılmamıştır. Biriken sular, faraş ile havalandırmaya atılıyor. Banyo ve tuvalet bölmesiz olarak iç içedir.

7- Havalandırma kapısı sabah sekizde açılıp akşam ise gün batmadan kapatılıyor.

8- Elektrik parası iki ayda bir mahkumun hesabından makbuzsuz olarak kesilmektedir.

9- Gelen mektuplar ortalama on beş günde bir ancak bize ulaşmakta, gönderilen mektuplar da geç gönderilmektedir.

10- Mahkum, sosyal faaliyetler, revir, telefon vs. gibi sebepler ile odadan çıkartıldığında ve tekrar odaya getirildiğinde bu süre zarfında yanından hiç ayrılmayan personel oldu halde ayakkabısı da dahil olmak üzere üzeri sıkı bir şekilde aranıyor. Hastaneye veya mahkemeye götürüldüğünde x-ray cihazından geçirildi halde bekleme odasında üzeri iki sefer daha aranıyor. Üzerindeki kaba elbisesi ve ayakkabısı alınıp ayrıca x-ray cihazından geçirilmektedir. Sevk gibi durumlarda ise getirildiği cezaevi personeli tarafından alt iç çamaşır hariç bütün elbiseleri çıkartılarak arama yapılıyor. Mahkum odaya getirilirken, elleri arkada, başı öne eğik bir şekilde sağa-sola bakmama tehditleri altında odaya getirilmektedir.

11- Mahkum kaldığı odada fotoğraf çekememekte ancak sohbet ve kütüphane faaliyetinde bu hak ona tanınmaktadır. Çekilen fotoğraflar çoğaltılamamaktadır.

12- Cezaevinde mahkum istek ve şikayetini sadece dilekçe ile idareye bildirebiliyor. Mahkumu ilgilendiren yeni genelge, tüzük, mevzuat vs. kendisine verilmemektedir.

13- Bir mahkum aynı cezaevinde başka bir odada bulunan arkadaşına veya akrabasına para elbise vs. ancak posta yoluyla gönderilebilmektedir.

14- Haftada iki, bazen üç gün her bloğa iki saat sıcak su veriliyor.

15- Cezaevinde usta berber olmadığından dışarıdan ücret karşılığında berber getirilmektedir. İdarenin berberi ise makas kullanamayıp üç-beş numara makine ile tıraş etmektedir.

16- Her odada bir yemek masası ve kişi başına bir sandalye vardır. Kırıldığı zaman parası mahkumdan alınıp yenisi veriliyor.

17- Mahkum yiyecek ve giyecek ihtiyacını haftada bir, dilekçe karşılında, cezaevi kantininden temin edebiliyor. Kantinde yaklaşık iki yüz küsur çeşit eşya satılmaktadır. Bununla beraber çeşit sınırlaması vardır.

2. BÖLÜM

1- Bilindiği üzere F Tipi cezaevlerinde her odada en fazla üç kişi kalabilmektedir. Tam bir tecrit olan bu sınırlandırmanın mahkum üzerinde ciddi psikolojik sorunlar oluşmasına sebep olduğu bir gerçektir. Bunun farkına varılmış olmalı ki Adalet Bakanlığı tarafından 05 Mayıs 2001 tarihli 4666 sayılı kanunla, ilgili tüm c.evlerine genelge gönderildi. Bu genelge ile bir mahkum haftada toplam beş saat on kişiden oluşmak üzere kütüphane, spor ve sohbet alanlarına çıkarılmaya başlanıldı. Görüldüğü gibi amacı mahkumu rahatlatma olan bu genelge cezaevi idaresinin keyfi uygulamaları neticesinde mahkumun sorunları daha da artmıştır. Şöyle ki:

Sosyal faaliyet alanlarına on kişi çıkarılması gerekirken 6-8 veya 9 kişi çıkarılmaktadır. Bu sayı ile karşılıklı bir maç (spor alanında) bile oynanılamıyor. Aynı siyasi görüşe mensup kişiler cezaevinde olmasına rağmen cezaevi idaresi karma şeklinde muhtelif görüşlü mahkumları beraber çıkarıyor. Mezkur genelge ile sabit olan beş saat faaliyetlere çıkarılma hakkı iki buçuk saate indirilmiştir. İdarenin bu hak gaspına mazereti ise "Personelimiz az, zamanımız kısıtlıdır." demesidir. Oysa personelin az, zamanın kısıtlı mazereti tamamen yalandır. F tipleri yapılırken mahkum ve personel sayısı göz önüne alınmadan rasgele mi atama yapılmıştır?

Üç ayda bir düzenlenen bu programa idarenin tespit ettiği kişiler çıkma zorunda bırakılıyor. Üç ay boyunca aynı kişiler ile aynı faaliyetlere katılma mahkum üzerinde olumsuz etkiler bırakıyor. Bu durum bir monotonluğun oluşmasına neden oluyor. İdare bu programı düzenlerken hiç bir şekilde mahkumun istek ve önerisini dikkate almamaktadır. Dolayısıyla bir mahkumun bir akrabası, hemşerisi veya samimi bir arkadaşı ile çıkma isteği de reddedilmektedir. Bundan dolayı mezkur kişiler ile bazen bir yıla kadar görüşülemiyor.

Sohbet alanına yiyecek ve içeceğin alınmaması sohbet havasının oluşmasına mani değil midir? Bir çay, bir sigara içmenin yasaklanmasının makul ve mantıklı bir gerekçesi eza olabilir mi? Bu gibi sosyal faaliyetlerin yapıldığı alanlarda bir tuvalet ve lavabonun olmaması ayrıca bir sıkıntı meydana getirmektedir. İdarenin keyfi ve despot uygulamalarını gösteren bir örnek de, hiçbir gerekçe göstermeden sık sık bu faaliyetleri iptal etmesidir. Cezaevi gibi hareket alanlarının kısıtlı olduğu ortamlarda sağlıklı kalabilmek için sporun gerekliliği herkesçe malumdur. Haftada bir buçuk saat spot alanına çıkma gerekçe gösterilerek odalara herhangi bir top verilmemektedir. Oysa daha önce kaldığımız cezaevlerinde idare tarafından havalandırmaya basket potası ve voleybol filesi monte edilmişti. Böylece mahkumun spor yapma ihtiyacı karşılanmış oluyordu.

Hulasa, üç ay gibi uzun olan bu faaliyet programının süresi en fazla bir aya indirilmesi, isteyen mahkumun istediği arkadaşıyla çıkmasının sağlanılması, faaliyet alanlarına uygun yiyecek, içecek ve giyecek götürülebilmesi, tuvalet ve lavabo ihtiyacının halledilmesi her odaya top verilmesi (Kantinde satışa sunulması), faaliyetlere özellikle futbol sahasına 10-12 kişinin çıkarılması, keyfi bir şekilde faaliyetlerin iptal edilmemesi yada telafi yoluna gidilmesi...

Evet, tüm bunların yapılması böyle dar ve sıkıcı, ve de F tipi gibi mahkumun tecrit edildiği cezaevlerinde bir nebze de olsa rahatlamaya sebep olacaktır. Ki bunların yapılması mahkumun (bir insan) temel haklarından olması gerektir.

2- Yaşadığımız bilgi çağında artık sadece tarihi bir sanat değeri taşıyan, çinicilik, halıcılık vb. ile mahkum meşgul edilmektedir. Bunun yanında saz kursu ve resimcilik de –istisnalar hariç- ileriye yönelik kişiye fayda sağlamayacağı açıktır. Din dersi ise herkesin faydalanmak ve katılmak istediği bir ders olduğu halde maalesef cezaevi idaresi tarafından hem bu dersin saati hem de katılan kişilerin sayısı sınırlı tutulmaktadır. Din dersinin yanında Kur'an-ı Kerim'in öğretilmesi de olumlu bir adım olacaktır. Demode olmuş mezkur zorunlu kurslar yerine hem çağımızın bir gereği olan hem de her insanın öğrenmesi zorunlu ve faydalı olacak bilgisayar, yabancı dil (İngilizce, Arapça vs.) sağlık bilgisi gibi kursların açılması bir mahkumun hem kendisine, hem ailesine hem de topluma faydalı olabilecek etkenlerdendir.

3- Cezaevinde bir mahkuma üç kitaptan fazla verilmemesi ve verilen bu üç kitabın haftada sadece iki gün değiştirilebileceği, toplatma kararı bulunmayan yabancı dilden kitap, dergi, gazete vs.nin yemini mütercime tercüme edilip verilmesinin mantığı nedir? Bu bahane ile gelen yabancı dilden herhangi bir kitap vs. mahkuma verilmiyor. İdare aylarca kendi yanında bekletmektedir. Bununla beraber tercüme parasının da zaten mağdur olan mahkumdan alınması ayrı bir zulümdür.

Kitap sınırlandırılmasının acilen kaldırılmalıdır. Toplatma kararı bulunmayan bütün dillerdeki yayınların tercümeye gerek görülmeden mahkuma verilmesi sağlanmalıdır.

4-Yaklaşık beş ay önce Adıyaman E Tipi Kapalı Cezaevi'nden, hiçbir gerekçe gösterilmeden ve sevk talebimiz olmadığı, ne uyarı ne de disiplin cezası almadığımız halde apar topar bir şekilde Bolu F Tipi Cezaevi'ne getirildik. Bolu F Tipi Cezaevi ile ailelerimizin ikamet ettiği Diyarbakır, Batman, Siirt, Urfa... illeri arasında 1100-1300 km. mesafe bulunmaktadır. Ailelerimizin genelinin maddi durumu çok düşüktür. Zaten Güneydoğu bölgesinin genel maddi durumunu da biliyorsunuz. Maalesef beş ayımız dolduğu halde henüz ailelerimiz ne açık ne de kapalı görüşümüze gelebilmiş değildir. Memleketimizden çok uzak bir yere istemediğimiz halde getirilişimiz bizleri, anne-babamızı, eş ve çocuklarımızı ve yakınlarımızı hem derinden üzmüş hem de çok mağdur etmiştir. Bu durum bizlere verilen ikinci bir ceza olmakla beraber ailelerimizin de cezalandırılması üçüncü bir cezadır. 

Ailelerimizin ve bizim mağduriyetlerimizin en azından bir kısmının giderilmesi için Güneydoğu'daki cezaevlerine sevklerimizin yapılması zorunlu ve gereklidir. Sevklerimiz yapılıncaya kadar şu an bir saat on beş dakika olan açık görüş süresinin uzatılması ve bölgeden ziyaretçisi gelenlerin görüş günlerini aynı gün yapılması gereklidir. Şu anda ailesi bölgede ikamet eden arkadaşlarımızın her biri ayrı oda ve bloklara yerleştirilmiştir. Bu idare tarafından bilinçli olarak yapılmıştır. Böyle yapmakla her arkadaşın görüş gün ve saatini farklı yapmışlardır. Görüş gün ve saatlerimizin farklı yapılması ailelerimizin beraber gelmelerini engellemiştir. Şüphesiz ailelerimizin böyle çok uzak bir yere beraber gelmeleri kaçınılmazdır. Maddi yönden fayda sağlayacağı gibi ziyarete gelmek isteyip de refakatçisi olmadığı için gelemeyenler de böylelikle ziyarete gelmiş olurlardı.

Cezaevi girişinde ziyaretçiler için açık ve kapalı bir barınağın yapılması da gereklidir. Ayrıca görüşe gelen aileler x-ray cihazından geçtikleri halde tekrar tekrar aranmalarına, ziyaretçilere yapılan kaba davranışlara son verilmelidir. Yeni uygulanmaya başlanılan görüş mahalline askerlerin alınması ve yukarıda değindiğimiz kaba davranışlar ve sık sık aramalara görüşe gelen aileler (özellikle de çocuklar) üzeride ciddi psikolojik baskı oluşturmaktadır. Şüphesiz bu durum AB topluluğuna aday olan devlet için bir çelişkidir. Çünkü YÖK, RTÜK, DGM vb. kurumlardan asker çıkartılmaya çalışılırken, cezaevinin içine (görüş mahalline) asker sokulması nasıl açıklanabilir ki? Görüş mahalline ikram için götürülen yiyecek ve içeceğin arta kalanının odaya götürülmesine müsaade edilmemesinin mantığı nedir?

5- Haftada bir sefer azami on dakika olan telefon açma süresi takdir edersiniz ki çok yetersizdir. Sadece tek bir yeri arama olanağı olduğundan diğer yakın akrabaları arayamıyoruz. Bu yüzden telefon süresinin uzatılması ve birden fazla numarayı arayabilme imkanı sağlanmalıdır. Ayrıca fuzuli olan telefon açan kişinin adını soyadını söylemesi, numarayı teyit ettirmesi, karşıdaki kişinin kendini tanıttırması uygulamasına son verilmesi ki bu durum hem karışıklığa (bazen aranan tarafta çocuk yada Türkçe bilmeyen yaşlı vs. telefonu kaldırıyor) hem görevli memurla sürtüşmeye hem de zaman kaybına (fazla kontör) neden olmaktadır.

Şu anda Telekom'un uyguladığı fiyat tarifesi pahalıdır. Birkaç aydır telefon konuşması ucuzlatıldığı halde cezaevi yetkilileri bu konuda henüz somut bir adım atmamışlardır. Bu konudaki çalışmalarını hızlandırmalarını bekliyoruz. Ayrıca mahkuma özel bir indirim yapmalarını da talep ediyoruz.

6- Cezaevi yeni yapılmış olmasına rağmen, duvarlarından, tavanlarından, su sızmaları olmaktadır. Bu sızmalardan dolayı da rutubet oluşmaktadır. Hatta elektrik prizlerinden bile yağmurlu günlerde su akmaktadır. İdari personel bu durumu gözleriyle defalarca görmesine rağmen hiç bir önlem almamışlardır. Bu su damlalarından ve rutubetten meydana gelen tahribatı gidermek için gerekli olan boya badana işini idare yapmadığı gibi yapılması için de masrafları mahkumdan talep etmektedir. Devlet mahkumların sağlığından ve sağlıklı koşullarda yaşamalarından sorumludur. Ve mahkumun sağlığını tehdit eden rutubettin giderilmesi, odaların boya badana yapılması elbette devletin ve şahsında idarenin görevi iken idarenin mahkumdan boya badana için para istemesi onlar adına utanılacak bir durumdur. Cezaevi yapımı için trilyonlar harcanmasına rağmen sağlık açısından her tarafının dökülmesi ayrı bir skandal ve araştırma yapılması gerekli bir vakıadır. İçerde biriken suların (yıkama, lavabo taşması vb.) tahliye edilmesi için bir deliğin bile yapılmasının düşünülmemesi banyo ile tuvaletin bir odada ve yapışık yapılması... Evet, bu iki sorun bile sözde insan sağlının en iyi korunduğu ortamlar olan F tipi Cezaevi olduğu iddialarını çürütmektedir.

7- Daha önce kaldığımız cezaevlerinde gün doğmadan önce havlandırma kapıları açılıyordu. İsteyen bu saatte kalkıp havanın daha temiz olduğu bu vakitte hem yürüyüş hem de spor yapabiliyordu. Bu cezaevinde ise kapılar (havalandırma) sabah sekizde açılıyor. Böyle olunca temiz hava soluyamadığımız gibi yürüyüş ve spor da yapamıyoruz. Akşam ise gün batımından önce kapların kapatılması ayrı bir sorun teşkil etmektedir. F tipi c.evleri bir tecrit yeri olmakla beraber kapılarında böyle erken kapatılması mahkum için tecrit içinde tecrit olmaktadır.

8- Daha birkaç yıl önceye kadar c.evlerinde elektrikli olarak ve su ısıtıcıları serbest iken elektrik parası mahkumdan alınmıyordu. Bu aletler yasaklandığı halde şimdi mahkumdan kullandığı elektrik ücreti alınıyor. Alınan ücretin karşılığında makbuz verilmemektedir. Günde ortalama olarak üç vakit çay içilmektedir. Bunun parasının zaten mağdur olan mahkumdan alınmasının acaba devletin bütçesine ne katkısı olabilir ki? Maddi mağduriyet içinde olan mahkumdan elektrik ücretinin alınmasına son vermelidir.

9- Bilindiği gibi bir mahkum dış dünya ile irtibatını mektup ile sağlamaktadır. Bu vesileyle insan sevdiklerinden haberdar olabiliyor. Bu durum mahkum için çok önemli konulardan biridir. Maalesef Cezaevi idaresi bunun önemini kavramamış olmalı ki veya bunun önemini bildiği halde mahkumu psikolojik yönden rahatsız etmek için olacak ki, gelen mektupları 15 günden önce vermemektedir. Genellikle gelen mektupları toplayıp bir seferde dağıtmaktadır. Ayrıca gönderdiğimiz mektuplar da geç gönderiliyor. Öyle ki APS ile normal mektup arasında bir fark kalmamıştır. Yani APS ile gönderdiğimiz mektuplar bile iki haftada ancak yerine ulaşabiliyor. Bir zarfın içerisine 3-4 sayfa mektup yazdığımız zaman mektup okuma komisyonu buna itiraz ediyor. Ayrıca bu komisyon mahkuma sormadan ücreti hesabından kesmektedir. Para idarede tutulup mahkuma verilmediğinden idare istediği zaman istediği şekilde mahkumun hesabından kesmektedir.

10- Daha önce kaldığımız hiçbir Cezaevinde uygulanmayan, bu Cezaevinde ise paranoyalaşmış bir uygulama olan insan onurunu zedeleyen güvenlik bahanesi ile yapılan aramalar (üst ve iç arama dahil) mahkumun sıkıntısının artmasına ve psikolojisinin bozulmasına sebep olmuş ve olmaya devam ediyor. İki adımda bir kameraların bulunduğu ve x-ray cihazından geçildiği halde oda girişi ve çıkışında, bekleme odasında mahkumun iç çamaşırına kadar aranmasın tam bir zulümdür. Böyle ince aramalar iki adımda bir yapıldığına göre; o halde milyarlar harcanılan kameralar ve x-ray cihazlarına ne gerek var? Ayrıca sevk durumunda mahkumun cezaevine kabul edildiği esnada Cezaevi personelinin mahkumlara diktatör gibi tahakküm etmesi hakaretvari konuşması insan hak ve hukukuna aykırı değil midir? Çok çirkin olan bu uygulama cezaevi yetkililerince gerekli görülmekte ve bu ısrarlarını pratikte dayatmaktadır. 

Bu sıkı aramalar avukatlarımızı da etkilemektedir. Öyle ki ziyaretimize gelen avukatların morallerinin bozulması nedeniyle rahat ve sağlıklı görüşme yapamamaktayız. Avukatlarımıza yapılan bu muamele bize de yansımaktadır.

11- İdarenin keyfi ve mantıksız uygulamalarından biri de odada fotoğraf çektirmemesidir. Sohbet ve kütüphanede çekilebildiği halde odada ve havlandırmada çektirilmemesinin mantığını anlamış değiliz. Ayrıca şimdiye kadar spor alanlarında da çekiliyorken bugünlerde onu da yasakladılar. Bir insanın yıllarca kaldığı bir odada, yattığı ranzada, volta attığı havlandırmada, oturup kalktığı yerde anı olarak yanında kalsın diye fotoğraf çekmesi en doğal hakkı değil midir?

12- Mahkumu ilgilendiren genelge, tüzük ve mevzuat vs. ısarrla istememize rağmen idare tarafından verilmemektedir. İdareden bir şey talep edildiğinde "tüzük, genelge veya mevzuatta yoktur" denilip olumsuz yanıt veriliyor. İlgili genelgeyi vs. göstermiyorlar. Yazdığımız dilekçelerin cevabını bazen bir aya kadar alamıyoruz. Bu süre zarfı içerisinde defalarca dilekçe yazmamıza rağmen sonradan kendilerini haklı göstermek için en son tarihli dilekçemiz getirilerek diğer dilekçelerden ise haberlerinin olmadığını söylüyorlar.

İdare ile bir mesele hakkında anlaşmayıp netice alınmaması üzerine bir üst makama (örneğin Cumhuriyet Başsavcılığına) yapılan müracaatlar olumlu cevap alındığında idare bunu uygulamamak için bin bir türlü bahane ile akamete uğratmakta ve yerine getirmemek için elinden gelen her yolu denemektedir. 

13- Kendi oda arkadaşımıza veya başka bir odada bulunan arkadaş veya akrabamıza para elbise vs. verebilmek için ancak posta yolunu kullanabiliyoruz. Bu şekilde olması hem uzun zaman alıyor hem de mahkuma maddi bir külfet yüklenmiş oluyor. Mahkumun parası zaten idarede bulunuyor. İdare isterse posta yolu kullanmadan mevcut hesaplardan kolayca aktarım yapabiliyor.

14- Mahkumun sağlığı için gerekli olan ihtiyaçlardan bir tanesi de spor yapabilmesidir. Spor yaptıktan sonra da duş alma ihtiyacı hasıl oluyor. Burada istisnalar hariç soğuk su kesintisiz geliyor. Sıcak su ise haftada iki veya üç gün iki saat veriliyor. Bilindiği gibi herhangi bir ısıtıcı da verilmemektedir. Doğal olarak insan sabahları banyo etme ihtiyacı duymakta. Sabahları da sıcak su verilmemekte. Bu yüzden özellikle kışın soğuk su ile banyo etmek zorunda kalıyoruz. (Ketıl denilen çay semaveri 1,5 lt. su alıp onunla sıcak su ihtiyacımızı gidermeye çalışıyoruz.) Bu durumu defalarca idareye belirtip sabahları hiç olmasa bir veya yarım saat sıcak su verin dediğimiz halde maalesef bugüne kadar bu haklı ve insani talebimiz karşılanmamış ve görmezden gelinmiştir. Halbuki daha önce kaldığımız c.evlerinde günde iki, bazı yerlerde üç defa sıcak su veriliyordu ve ayrıca su ısıtıcımız da vardı. Bunun insani boyutu yanında bir de dini vecibelerini yerine getirmek durumunda ve hassasiyetinde olan mahkumlar var. Zaten bu Cezaevinin büyük çoğunluğu İslami duyarlılığı olan mahkumlar oluşturmaktadır. Bir mahkumun dini vecibelerini yerine getirebilmesi için gerekli olan şartları ve ihtiyaçları devletin sağlaması gerekmiyor mu? Cuma ve bayram namazları için bir araya gelemiyoruz. İdare mütedeyyin mahkuma kin ve öfke ile bakmakta ve ibadet konusunda hep zorluklar çıkarmaktadır.

15- Cezaevinin berberi acemi olup (daha doğrusu sıra ile bir personeli berberhaneye atamaktadırlar.) ancak makine ile tıraş edebilmekte. Makasla tıraş olmak isteyenlere ise dışarıdan özel berber getirilip ücreti verilmesi şartıyla tıraş olunabiliyor. Zaruri olan bıyık makasının ve cımbızın idarece verilmemesinin makul ve mantıki hiçbir izahatı yoktur. Berberin tecrübesiz oluşu, mahkumların temiz ve bakımlı olmamasına engel olmamaktadır.

16- Her odaya verilen bir masa sadece yemek yeme ve çay içmede kullanmaya yetebiliyor. Özel olarak ders çalışma, sınava hazırlanma vb. gibi ihtiyaçlar için ek bir masaya ihtiyaç duyuluyor. Bu tür zaruri durumlarda ek olarak bir masanın veya bir sehpanın ya da mini bir masanın her odaya verilmesi mezkur sorunu halleder. Bu konuda yaptığımız girişimler idare tarafından (diğerlerinde olduğu gibi) dikkate alınmamaktadır.

17- Kantin ihtiyacımız haftada bir, dilekçe ile karşıladığından dolayı diğer günlerde bir ihtiyaç hasıl olduğunda bu ihtiyacımız (acil de olsa) karşılanmamaktadır. Kantinde satılan görülmeden alınamayan eşyalar (battaniye, nevresim takımı, iç çamaşır vb.) mahkuma gösterilmeden verilmekte. İyi-kötü, büyük-küçük, kaliteli-kalitesiz gibi vasıflara mahkuma baktırılmadan satışa sunulmakta. Fiş kesildikten sona bir şey iade edilemiyor. Cezaevi kantininde çok az çeşit bulunmakta. Bazı parçalar çok pahalı satılıyor. Aynı kalitede aynı işi gören başka firmanın daha ucuz malı varken pahalı olan tercih edilip kantinde satılıyor.

Kantin gününün haftada en az iki güne çıkarılması, mahkumun zaruri ihtiyacı olan eşyaların (yeşil sabun, ayna, su bidonu, misvak, esans, kolonya, yapıştırıcı, lavabo pompası, kabak çekirdeği, yer fıstığı, pilot kalem vb.) kantinde satışa sunulması, kantine eşya alınırken yapılan ihalelerin şeffaf olup olmadığı ilgili makamlarca kontrol edilmelidir.

3. BÖLÜM:

İSTEK-ŞİKAYET-ÖNERİ

Yukarıda mezkur maddeler içerisinde müstakil olarak belirtmediğimiz bazı önemli konuları aşağıya alıyoruz.

1- Bildiğiniz gibi sabah namazlarına zamanında kalkabilmek dini bir vecibedir. Bu vecibeyi yerine getirebilmemiz için bir çalar saat gereklidir. Aynı zamanda sayımlara kalkabilmek, sabah kahvaltısını alabilmek vb. durumlar için de çalar saat elzemdir. Buraya geldiğimizde küçük çalar saatlerimiz için "kanunsuzdur, yasaktır" deyip idare el koydu. Gerekli izahatları yaptığımız halde saatlerimizi hala vermemekte direniyor.

2- Cezaevinde mahkumların sosyal ve kültürel etkinliklerde –piyes, tiyatro vs. gibi bulunabilmek için idarenin bizzat gerekli ortamı hazırlaması gerekmektedir. Böylece bir mahkum kendi kabiliyetini, hünerlerini ortaya koyar, geliştirir. Bu tür etkinlikler vesilesiyle mahkumlar arasındaki diyalog ve sıcak ilişkiler gelişir.

3- Bir mahkumun kültürel olarak çalışmalarda bulunabilmesi için gerekli ortam ve zemin oluşturulmalı. Örneğin; kitap yazmak isteyen bir mahkum için yardımcı kitaplar, daktilo, bilgisayar vs. gibi ihtiyaçlar karşılanmalıdır.

4- Yıllardır cezaevinde olduğumuz halde sadece bir sefer "izleme kurulu"nun daha önce kaldığım Adıyaman E tipi Cezaevine geldiğini duydum. F Tipi cezaevlerinde olduğu gibi E Tipi cezaevlerinde hak ihlalleri yapılamıyordu (istisnalar hariç). Zaten F tipi c.evlerinin yapılış amacı insan fıtratına aykırıdır. İnsan sosyal bir varlık olduğu halde F tipi c.evlerinde mahkum, yalnızlaştırılarak tecrit edilmektedir. Hukuk ihlallerinin yapılması ve keyfi muamele edilmesi için  F tipi cezaevleri çok elverişlidir.

Gerek geçmişte ve gerekse şimdi çok büyük zulümler, dayatmalar yapıldığından ve bu haksızlıklar medyaya ve kamuoyuna yansıdığından dolayı ve bu haklı talepleri (tepkileri) dindirmek için Cezaevleri İzleme Kurulu oluşturuldu. Bu izleme kurulları oluşturulduktan sonra bazı cezaevleri kontrol ettiler. Bu göstermelik durum o zamanlar medyaya da yansımış, övülmüş ve biraz da şişirilmişti. Kısa bir süre sonra bu izleme kurullarının adı-sanı duyulmamaya başlandı. Sanki yer yarılıp içine girdiler! Şüphesiz bu izleme kurulları eğer asli görevlerini yapsalardı –yapabilselerdi- bugüne kadar onlarca, yüzlerce kişi ölmez ve insanlık dışı muamelelere maruz kalmazdı. Bizler izleme kurullarını görevlerini yapmaya davet ediyoruz. Bizzat dile getirdiğimiz bu hukuksuzlukları, keyfi uygulamaları ve çarpıklıkları yerinde incelemeleri, gözleri ile müşahede etmeleri daha yararlı ve faydalı olacaktır.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR