1. YAZARLAR

  2. Güney Uzun

  3. Cahili Kuşatmalar Karşısında Eğitim Olgusu

Cahili Kuşatmalar Karşısında Eğitim Olgusu

Şubat 2006A+A-

Türkiye'de sosyoekonomik ve tüm toplumsal katmanları ilgilendiren belli başlı sorunlar nelerdir diye sorulacak olsa, ilk başta eğitim, sağlık ve işsizlik gibi belli başlı konular sıralanır. Sistemin kendisi ve muhalifleri için bu sorunlar arasında eğitim ise üzerinde önemle durulması gereken bir konudur.

 Eğitim olgusunun cahili kuşatmanın dışında bizim için kendine özgü bir durumu daha vardır: İslam'da eğitimin nasıl olması gerektiği, nasıl bir nesil yetiştirmek istediğimiz ve bunun yöntem ve ilkelerini konuşmanın bizim kendi duruşumuz ve kimliğimiz için önemli olmasıdır. Yani sadece dış bir etmenden dolayı eğitimi konuşuyor olmamalıyız.

Burada hemen hatırlatalım ki Amerikan emperyalizminin BOP kapsamında İslam coğrafyasını yeniden şekillendirme planlarının başında eğitim konusu vardır. Amerika kendisine karşı saldırıların eğitim sisteminden kaynaklandığını düşünmüş ve İslam ülkelerindeki müfredatın değiştirilmesi konusunda yoğun ikna ve baskı çalışmalarına girişmiştir.

İlk İnen Ayetler Işında Eğitime Bakış

İlk inen ayetlerden olan "Yaratan rabbin adı ile oku!"1 ve "Kalk ve uyar!"2 ayetleri bizleri düşünmeye sevkeden önemli ayetlerdir. Çünkü Rabbimiz, bu ayetlerle Hz. Peygamber ve ashabının tefekkür etmeleri için bir alan açmaktadır. Aslında bu ayetler bizim eğitim ile ilgili düşüncelerimizin de başlangıç noktasını oluşturur.

Kalkıp uyarmak en başta ferdin kendisinin eğitilmesini ya da bir bilgiye sahip olmasını beraberinde getirir. İslam'ın ilk mesajı ile birlikte başlayan tebliğ süreci, vahyin her zaman açık ve net şekilde topluma sunulmasını öngörür. Vahiy gizli olmadığı gibi ilk Müslümanlar da ne kendilerini nede mesajlarını ve bu mesajın gereği olan İslami kimliklerini gizlemişlerdir.

Bundan dört yıl önce Özgür-Der'in düzenlemiş olduğu bir panelde Hamza Türkmen, "Kur'an nesli" ile ilgili bir tebliğ sunmuştu.3 Bu tebliğde Müzemmil Suresine değinilerek "Kur'an nesli" oluşumundaki temel Kur'ani referanslar çıkarılıyordu.

Müzemmil Suresini okuduğumuzda -ki bu nüzul sırasına göre bazılarına göre üçüncü, bazılarına göre dördüncü suredir- Müslümanların eğitimi üzerine önemli esaslara rastlarız.

Gecenin bir vakti kalkmak... Bu ilk Müslümanlara bir sorumluluk olarak verilmiş ve belli bir süre bu şekilde devam etmiştir.

Kur'an okumak. Ağır ağır yani tertilen okumak. Belli bir düzen içerisinde, sakin ve ölçülü bir şekilde düşünerek okumak. Okunan ayetlerin hayatta karşılıklarını düşünmek...

"Biz sana ağır bir söz vahyedeceğiz!" ayetinde belirtildiği gibi Müslümanlara vahiyle beraber bir görev de veriliyor. Yani iman ettik demekle kurtulmanın mümkün olmadığı, belli sorumluluk ve görevlerin ardından zorlukların da beraberinde gelmesi söz konusu.

Hz. Peygamber'de bir öğretmen ve örnek alınacak bir rehber olarak karşımıza çıkmaktadır.

Müslümanların eğitimi yaygın eğitim şeklinde devam etmekte, Müslümanlar evlerinde toplanarak bu eğitimlerini sürdürmektedirler. Eğitimin amacı adanmış, inanmış sorumluluk alabilecek Müslümanlar yetiştirmektir.

Allah, insanın kendine kul olmasını, bu kulluğu yeryüzünde şahitler olarak temsil etmesini, son nefesini bu uğurda verene kadar bu kulluk ve şahitliğin her koşulda devam etmesini istemektedir. Rabbimiz Hz. Adem'i yaratıktan sonra ona eşyanın bilgisini öğretmiştir.4

İslam, eğitimi hem dünya hem de ahiret hayatı için gerekli bir olgu olarak ele alıp kaynağını ilahi vahiye dayandırmaktadır. Bu noktada "rab" kelimesi önemli bir Kur'ani kavramdır ve "eğiten, terbiye eden, hüküm koyan" anlamlarına gelmektedir.5 Buradan hareketle eğitim olgusu asla vahiyle zıtlaşamaz. Çünkü kaynağı vahiydir.

Müslümanların eğitim konusunda düşüncelerinin ve pratiklerinin temellerini vahiyde ve Kur'an-ı Kerim'de aramaları gerektiğinin altını çizmek gerekir. Bunu vurgulamanın nedeni eğitim çalışmaları adı altında İslami kesimlerde Batı düşüncelerinin etkisinde kalarak eğitim felsefeleri oluşturma çalışmalarıdır. Bu çalışmaları Yunan felsefesinden etkilenerek İslam'ı bu bağlamda anlamak isteyen Farabi, İbn Sina gibi Müslüman filozofları sayarak geriye götürebileceğimiz gibi İslam'ın yeniden diriliş filizleri verdiği son 200 yıla da getirebiliriz.6 Bu çağlarda Müslümanların yenilmesinin ve Batı'nın ilerlemesinin nedenini İslam'a ve Kur'an'a bağlayanlar, kendi toplumlarının ilerlemesi için kopuk, uzlaşmacı, sentezci, Batılı, rasyonalist bir felsefeyi koymayı amaçlamışlardır.

 Müslümanların 28 Şubat darbesi sonrasında İslami kimliklerinde vermiş oldukları tavizler ve mücadele alanını boşaltma kararı sonrası artık eğitim konusunda derin değişikliklere gittiklerini görürüz. Buna paralel olarak artık yerellikten, geleneksellikten ve devleti sahiplenmekten bahsederek bu fikriyata uygun nesiller yetiştirmenin yollarını aramaya çalışmışlardır.

Hem örgün hem de yaygın eğitim araçları ile bu bağlamda bir çalışma yürütmeye başlamışlardır. Kişisel gelişim adı altında Müslümanlar örgütlü mücadeleden uzaklaşmaya başlamış, bireyselleşmeye doğru adım atmış ve İslami referans ve kaynaklar yerine Batı düşüncesinin fikir adamlarının kitapları ile yoğrulmaya başlamışlardır. Kur'an-ı Kerim yerine Mevlana, Yunus Emre, İbn Arabi gibi sûfi ekolün önde gelen isimlerinin eserlerini temel eserler olarak kabul etmişlerdir.

Geleneksel cemaatlerde Kur'an-ı Kerim'i yüceltip saygıdan dokunmayıp okumayanlar ya da anlamadan, kendilerine verilen mesajı merak etmeden bu mesajı ağabeylerin, hoca efendilerin, mollaların filtresinden geçirerek almayı doğru bulanların olduğunu biliyoruz. Kur'an-ı Kerim'i okumayı, anlamayı ve bununla amel etmeyi telkin edeceklerine, bilinçli olarak Müslümanları Kur'an-ı Kerim'den uzaklaştırmak için ellerine cevşenler tutuşturmanın yollarını aramaktadırlar.

Eğitimin Tanımı ve Amacı Nedir?

Eğitim, kısaca insanda belli davranışların oluşturulmasını amaçlamak olarak tanımlanır. Öğretim ise bunun yöntemlerini ve çerçevesini çizer. Biz burada genel manada eğitimden bahsetmek yerine Müslümanlarla ilgili yönü üzerinde durmaya çalışacağız. Ancak bununla beraber hem genel olarak eğitimin hem de Türkiye'deki eğitim olgusunun tartışılmasında da yarar var.

Eğitim, statüko için genelde muhafaza edici, devrimciler için değiştiren, dönüştüren bir güçtür.7 Bu yüzden rejimlerin eğitim sistemleri, hem donuk hem de statükoyu korumanın derdinde olduğu için ölü organizmalar gibidir. Devrimci bir anlayış sahipleri için ise var olanın değiştirilmesi ve dönüştürülmesi için bir araçtır. Bu yüzden devrimci düşünce içerisinde eğitimin canlı, üretken ve zamanı kavrayan bir yapıda olması gerekir. Hem var olan toplumu hem de eğitim sistemini kuşatamayan bir anlayış kendisini ve toplumu dönüştüremez.

Devlet, eğitimle düzenin devamını sağlayacak kadroları yetiştirirken diğer yandan düzene başkaldırmayacak itaatkar bir halk oluşturmayı hedefler.8 İlkini örgün eğitim kurumları ile yaparken ikincisini de örgün kurumların yanında yaygın eğitim kurumlarını ve kitle iletişim araçlarını kullanarak gerçekleştirir.

Devlet, bireylere eğitimin maliyeti karşılığında düzenin temel parametrelerini içselleştirmiş bireylere sahip olmak ister. Eğitime ayrılan büyük bütçeler, sisteme sadık, tek tip insanların yetiştirilmesi ile geri dönmektedir. Böylece hakim kültürün oluşturulması ve gelecek nesillere aktarılması da sağlanmaktadır.9

Bizler İçin Eğitim Neyi İfade Eder?

Bizler aynı Hz. Peygamber ve ashabı örneğinde olduğu gibi ilk inen ayetlerle başlayan süreçle beraber verilmek istenen mesajı anlamalı ve bu doğrultuda İslami bir kimlik oluşturmanın çabasını göstermeliyiz.

Bu bağlamda bizde eğitim, Kur'an neslini oluşturmada temel araçtır. Siyere baktığımızda Hz. Peygamber ve ashabının, Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de belirttiği gibi gecenin belli vakitlerinde Kur'an okuyup tefekkür ettiklerini, Kur'an'ı içselleştirerek amelleştirme çabası içinde olduklarını görürüz. Yani ilk Müslümanların eğitim çalışmaları disiplinli, belli bir amaca yönelik ve yoğun bir şekilde sürmüştür. Amaçları Kuran neslini oluşturabilecek bir kadronun ortaya çıkması ve vahyin canlı şahitleri olmaktır. Bu eğitim süreci istenilen niteliklerde Müslüman'ın oluşmasından sonra yoğunlunu azaltmakla beraber devam etmiştir. İlk inen ayetle başlayan zamana ve hayata şahitlik etme görevi ise bu merhaleden sonra daha da yoğunlaşmıştır.

Burada iki noktanın altını çizmek gerekir:

Birincisi ilk yoğun eğitimin amacı Kur'an neslini oluşturmak kadar Kur'an neslini oluşturacak nitelikteki ilk öncü, örnek kadronun oluşmasıdır.

İkincisi ise özellikle günümüz Müslümanlarında sıkça karşılaştığımız bir sorun olarak görülen yoğun eğitim sürecinin bir merhaleden sonra bırakılarak farklı bir merhaleye geçilmesidir.

Günümüzde hem fert hem de cemaat olarak birçok örnekte görebileceğimiz gibi ertelemeci ve mükemmeliyetçi yaklaşımlardaki İslami eğitim anlayışının son kertede zaman içerisinde sönüp gittiğini ya da başlangıç amacından çıkıp bir yerlere eklemlendiğini görmekteyiz.

Eğitimin Hedefi Nedir?

Müslümanlar kendi İslami kimliklerini oluşturup hayata şahitlik görevlerini yerine getirmelidirler. Eğitimin temel amacı Müslüman ferdin kendi İslami kimliğini oluşturması ve bu kimlikle dünya ve ahiret hayatını garanti etmesidir. İstenilen nitelikteki bir İslami kimliğe sahip Müslümanlar içinse yaşadıkları cahiliyeye karşı toplumsal mesajlarının ve buna paralel olarak değişim ve dönüştürme niyetlerinin olması gerekmektedir.

 Malik Bin Nebi'nin dediği gibi bu toplumsal değişimin ilk ve temel öğesi Müslüman ferttir.10 Toplumsal değişimin temelinde siyasi ya da ırkî nedenler yoktur. Bir kurum ya da sisteme yönelik toplumsal değişim çabalarının, ferdin değişiminden başlamadıkça ütopik olması kaçınılmazdır. Ferdin değişimi ise eğitimden geçer. Bu bağlamda bizde eğitimin diğer bir yönü toplumsal değişimi sağlayacak fertlerin eğitimi olmalıdır. Eğitimi toplumsal bir dönüşüm için araç olarak kullanmalıyız. Eğer eğitim araçlıktan çıkar ve amaç haline gelirse hep fert boyutunda kalır böylece mesajın sosyalleştirilmesi imkansızlaşır.

Bu olumsuz durumun somut örneği, 28 Şubat sürecinde ellerinde olan imkanları kaybetmemek isteyenlerin eğittikleri insanları darbe sürecine ve zulme karşı eylemselliğe dönük bir aşamaya getirememeleridir. Eğitim kurumlarını ve öğrencilerini kaybetmemeyi tercih ederek mücadeleden kaçanlar, aslında bu eğitimin neden, niçin, hangi amaçlara matuf yapıldığı gibi soruları cevaplamak durumundadırlar.

Eğitim ve Kapitalizm

Türkiye'de eğitim olgusu tartışılırken eğitimin parasız ve herkese eşit şekilde ulaşması konusundaki taleplere de değinmek gerekir.

Anaokulundan başlayıp üniversitelere kadar uzanan geniş bir yelpazede faaliyet gösteren özel kurumlar, eğitimin özelleştirilmesi ve parası olanın diploma sahibi olabileceği eğitim anlayışını sergilemektedir. Bu eğitim sistemiyle kapitalist sermayenin, kendi varisleri dışındaki alt ve orta sosyoekonomik katmanlardan gelenleri baştan tasfiye etmeyi amaçladığını da gözden kaçırmamak gerekir.

Kapitalizmin özellikle fakir ülkelerde uygulatmaya çalıştığı eğitim politikalarının temel mantığı, ucuz işgücüne olan ihtiyacın karşılanmasıdır. Eğitim parası olana sunulurken geri kalanlar sermaye sahiplerine ucuz iş gücü olmak zorunda bırakılmaktadır.11

Eğitimin paralı hale getirilmesi, ilkokuldan başlayarak kayıt parası altında üniversiteye kadar uzanan harç-haraç toplama uygulamaları devletin asli görevi olan halkına eğitimi sağlamayı ticarete döktüğünü göstermektedir.

Devletin öğretmen açığına rağmen öğretmen almayıp taşeron patron gibi sözleşmeli öğretmen tahsis etme çabaları ise devletin eğitime ne gözle baktığını dışa vurmaktadır.

Yine devlet, özellikle zengin semtlerdeki okullara okul-aile birlikleri aracılığıyla imkanların aktarılmasını sağlamakta. Bu şekilde bir yolun iki tarafındaki iki devlet okulu arasında dağlar kadar fark oluşturmaktadır. Bu ise eğitimde adalet ve eşitliğin devlet okulları arasında bile sağlanamadığını göstermektedir. İstanbul'da iki komşu semt arasındaki bu tezat, Türkiye genelinde bölgeler arasında daha fazla hissedilmektedir.

Müslümanlar ve Özel Okul

Müslümanlar önceleri samimi diyebileceğimiz şekilde dini hassasiyetlerinden ötürü çocuklarını özel okullara gönderiyorlardı. Hem iyi bir eğitim alıp hem de toplumdaki bozulmuşluktan uzak tutmak düşüncesi ile gönderilen özel okullar, şimdilerde marka ve kolej havasıyla Batılı eğitim kurumlarına dönüşmeye başlamıştır.

Özel eğitim kurumlarının müfredatı diğer eğitim kurumlarıyla aynıdır. Fark ise öğrenciye biraz daha ilgi ve alaka, mekan ve araç imkanlarının fazlalığıdır. Çoğu ebeveyn aslında özel eğitim kurumunu tercih ederek kendi sorumluklarını bir kuruma yükleme kolaylığına kaçmaktadır.

Başörtüsü yasağı için hiçbir mücadele vermeyen anne-babalar, çocuklarını başörtülü olarak okutabilecekleri özel okullara vererek hem İslami hem de anne-baba sorumluklarını yerine getirdiklerini sanmaktadırlar.

Benzer şekilde normal okullarda kötü arkadaşlardan ve kötü fiziki şartlardan korunmak amacıyla özel okullarda okutulan ve eğitim süreçleri anaokulundan üniversiteye kadar hep özel eğitim kurumlarında sürdürenler, sürekli aynı sosyoekonomik çevrede bulunduklarından zamanla farklı katmanlardaki insanlardan izole olarak bir elit tabakanın oluşmasına kapı aralamaktadırlar.

Ailelerin çocuğunu kötü arkadaş, çevre ve okul şartlarından kurtarırken yine bu olumsuzluklarla mücadele etme sorumluğundan kaçtıklarını ve bunu kendi özellerinde hallettiklerini düşünerek bireyci, konformist bir yaklaşımı tercih ettiklerini söyleyebiliriz. Bu şekilde her olumsuz ve kötü şarttan çocuklarını kaçırarak onlara iyilik ettiklerini düşünenler, aslında çocuğun sağlıklı gelişmesini engellemiş olmaktadırlar.

Eğitim Bizler İçin Her Şey midir?

Eğitimin hem İslami kimliğe sahip fertlerin oluşmasında hem de toplumsal bir dönüşümün ya da vahyin sosyalleştirilmesi ve zamana şahitler kılınmasında ilk ve önemli bir olgu olduğunu söylemiştik.

 Ancak bunun mevcut şartlarda yani içinde bulunduğumuz cahili sistemin örgün eğitim kurumları ile yapılması imkansızdır. Çünkü rejim kendisini değiştirmeyi amaçlayan bir muhalif anlayışın bırakın örgün eğitim kurumları ile fertlerini yetiştirmesi onların buralarda bulunmasına bile tahammül edemez. Bu yüzden İslami mücadele içerisinde bu şartlar altında eğitimin örgün olma şansı yoktur. Bir Müslüman olarak temel amacımız eğer İslami kimliğe sahip olmak, dünya ve ahiretimizi kazanmak ise bunun için rejimin eğitim kurumları olmazsa olmaz değildir.

Rejim Okullarını Reddetmek Sorunu Çözüyor mu?

 Resmi ideoloji zorunlu eğitim ile kendi ulus-devlet anlayışına göre vatandaşlar yetiştirmek isterken çocukları o yaşlarda tümü ile kuşatmayı amaçlamaktadır. Ancak hem okul dışı ve aile ortamlarında öğrenciyi tam kuşatamadığından hem de eğitim sistemi çarpık ve çelişkilerle dolu olup gayri İslami ve gayri insani olduğundan tek tip vatandaş yetiştirme ihtimali gittikçe düşmektedir.

Örgün eğitim kurumları dışında eğer bizler çocuklarımızı hem evlerimizde hem de oluşturabileceğimiz eğitim alanlarımızda kuşatabiliyorsak sorunu büyük ölçüde aşma şansımız vardır.

Mevcut cahili eğitim sistemini gayri İslami olarak gördükten sonra eğitim konusunda Müslümanların cahiliye karşısında verebilecekleri mücadele bağlamında bir iki şey sıralamakta yarar var. Özellikle müfredat konusunda İslam'a ters ve çocukların menfi etkilenebileceği konuların çıkartılması talep edilebilir. Yine resmi ideolojinin totaliter yüzünü simgeleyen "Ne Mutlu Türküm Diyene!" şeklinde ant içme gibi kişilik oluşma sürecinde çocuğu olumsuz etkileyen etmenler ile Milli Güvenlik dersi gibi derslerin kaldırılması istenebilir. Bu ve buna benzer talepler, sistemin bütününe yöneltilen eleştirilerle beraber yapılır ise değişik kazanımları elde etme şansı doğabilir.

Eğitim Bize Hayatta Kalmak İçin Tüm Donanımları Sağlamakta mıdır?

İyi bir eğitim sürecinden geçmiş birisi artık hayata bütünüyle hazır mıdır? Bunu hem resmi eğitim tezgahından geçenler hem de Müslümanların kendi eğitim sürecinden geçenler için sormak lazım. Resmi eğitim kurumları bizlere zaruri olan bilgiyi bile vermekten aciz iken bizi hayata hazırlamak konusunda ondan medet ummak herhalde hayalcilik olur. Müslümanların kendi eğitim süreçlerinden geçenlerinin ise hayatta bocalamayacağını garanti etmek, eğitime haddinden fazla anlam ve güç yüklemek olur.

İkinci olarak İslamî bir bilince sahip ve İslami literatüre hakim okumuş yazmış, pek çok iyi eğitim sahibi kişilerin eğitim süreçleri sonunda ya da akademik kariyer, makam, mevki peşinde koşarken İslamî kimliklerini tozlu raflara koyduklarını, Müslümanlıklarını muhafazakarlığa ya da sırf şekli ibadet boyutuna indirgediklerini görmekteyiz. Mücadeleden uzak, reel hayatı bilmeyen, bir vizyonu ve amacı olmayan, dava adamlığını bırakmış kişilerin en iyi eğitimi alsalar bile hayatta tutunmaları zor olmaktadır.

Eğitim Sisteminin Bizi İlgilendiren Açmazları

Son zamanlarda uzman öğretmen, baş öğretmen şeklinde öğretmenlere rütbeler verilerek performans değerlendirmeleri ile rütbelerin belirlenmesiyle eğitimde kalitenin artırılacağı düşünülmektedir. Ancak bu eğitimde zaten var olan ve kendisini her sabah söylenen öğrenci andı, resmi bayram geçitleri, askeri konutların öğretildiği beden eğitim dersleri şeklinde gösteren otoriter, bir eğitim anlayışının öğretmenler arasında gerçekleştirilmesinden başka bir şey değildir.

Okulların dizaynları bile baskıcı rejimin kendisini ele vermektedir. Atatürk köşesi, müdür ve yardımcılarının odalarını ayrı olması, öğrencinin bu mekanlara girmemesi, girince önünü ilikleyip saygı belirtisine kendini zorunlu hissetmesi vb. uygulamalar, öğrenciyi okul dışındaki kamusal alan denilen rejimin kendisini hissettirdiği alanlara hazırlamaktan başka bir şey değildir. Halk, devlete hizmet etmesi geren, verdiği vergilerle çalışan memurların karşısında iki büklüm durması ve kendini acz içinde hissetmesi gereken bir yığındır.

Okullar ise halkın devlet karşısındaki aczinin öğretildiği mekanlardır.

Kaldı ki eğitimde kalite artırımının aslında kimi eğitmenlerce, maaşlarda bir artış şeklinde algılandığını belirtmek gerekir. Tabii burada özellikle devlet okullarında etüt şeklinde sürdürülen ve normal ders saatleri içerisinde verilmesi gereken şeylerin ek bir zamanda ve ücret karşılığı verilmesi çelişkisi üzerinde de durulması gerekmektedir.

Özel üniversitelerin görkemli yıl dönümü kutlamaları, gösterişli tanıtım broşürleri, popülist isimleri, gelenek oluşturma çabalarının ürünü olan mezuniyet törenleri birer semboldürler. Burada dikkat edilecek husus sembollerin asıl kavramları gizlemesi için seçildiğidir. İçeriği boş, hiçbir akademik çalışma yapmayan üniversiteler varmış gibi gösterilmek istenmektedir. İstanbul'da gördüğümüz gibi kullanılmayan okullardan ya da iş hanlarından bozma özel üniversiteler, yetersiz eğitimci kadrosu ile görkemli adlarla ve açılışlarla ticari olarak müşteri çekme yarışına girmişlerdir. Devlet üniversitelerinde ise durum farklı değildir.

Çevremizde bilgi edinmek yerine her şey hakkında malumat sahibi olmanın ve bu bilginin künhüne varmak yerine sırf kişiden kişiye taşımak şeklinde aktarma halini aldığını, çok şeyden haberdar olanın çok bilgili ve eğitimli olduğu kanısının yaygınlaştığını görmekteyiz. Sanki bu teknoloji çağında herkesin her şey hakkında çok detaylı bilgi sahibi olması gibi bir zorunluluk varmış gibi hareket edilmektedir. Teknolojik gelişmeler sayesinde bilgiyi bir iki tuşla ekrana getirenlerin vakayı aynı hızla kavradıklarını söylememiz zordur. Kontrolsüz ve belli bir sistematiği olmayan öğrenmenin yarardan çok zarar getireceği aşikardır.

 Eğitimde Parçacı Yaklaşımlar

Eğitim konusunda önemli bir husus ise eğitimin bir bütün olarak ele alınmasıdır. Eğitim maddi-manevi ya da çocuk, genç, kadın, erkek eğitimi şeklinde indirgemeye tabi tutulamaz. İnsanların sırf ruhsal ya da manevi alanları ile ilgilenenlerin hayattan kopuk bir insan yetiştirdiklerini, insanı sırf madde olarak görüp onun fiziksel ihtiyaçlarını giderme konusunda ona yön verenlerin ise materyalizmin koyu dehlizlerinde kaybolduklarını görüyoruz.

Yine benzer şekilde eğitim çalışmalarında sırf çocuğu veya sırf kadını önceleyen, toplumun ve ailenin bütünü üzerine genel bir söylemi olamayan çalışmaların lokal kaldığını görmekteyiz. Hayattan kopuk bir eğitim çalışması bir de parçacı olduğunda nitelik olarak sorunlu olmaya başlamaktadır. Örneğin üniversitedeki İslamî çalışmaların kendisi tek başına bir şey ifade etmez. Ancak bu çalışmalar, üniversite öncesi ve sonrası ile bir bütünlük arz ediyorsa anlamlıdır. Ne kadar iyi bilince sahip olsak da, kendi lokal alanımızda İslam'ı yaşamaya çalışsak da bunu toplumun tüm alanlarına ve katmanlarına yansıtmadıkça verim alamayız. Üniversitelerdeki çalışmalar da ancak belli ilkeli ve tutarlı bir yapının uzantısı olurlarsa fayda verirler. Yoksa zaten içinde bulundukları sorunlu yapılar, onları üniversite sonrası kanalize etmede ve kuşatma noktasında sorunlar yaşayacaktır. Buna benzer olarak kadına, çocuğa yönelik çalışmalar da bazen sırf kadın veya çocuk eksenli kalmakta ve genele inememektedir. Çocuk eğitimi ya da aile eğitimi, bir bütünün parçaları şeklinde organize bir eğitim anlayışı içinde değer bulur.

Tabii tüm bu eğitim çalışmaları, bu eğitim faaliyetlerini sürdürenlerin bir mücadele içerisinde olması ile anlamlı kılınabilinir.

Dipnotlar:

1- Alak, 1.

2- Müzemmil, 1-2.

3- Hamza Türkmen, Kur'an Neslini İnşa Sorumluluğu içinde "Kur'an Nesli ve Tarih Perspektifi", Özgür-Der Yayınları.

4- Bakara, 31.

5- Mevdudi, Kur'an'a Göre Dört Terim.

6- Necmettin Tozlu, İnsandan Devlete Eğitim, Yeni Türkiye Yayınları.

7- Paulo Freire, Ezilenlerin Pedagojisi, Ayrıntı Yayınları.

8- E. A. Rauter, Düzene Uygun Kafalar Nasıl Oluşur?, Bakış Yayınları

9- Mete K. Kaynar, "Türk Milli Talim ve Terbiye Sistemi: Eğitim Neye Yarar?" Özgür Üniversite Forumu, Sayı: 23.

10- Ali Kureyşi, Malik Bin Nebi'ye Göre Toplumsal Değişim, Ekin Yayınları

11- Doğan Tişkaya, "Eğitim Üzerine: Eğitim Neye Yarar?", Özgür Üniversite Forumu, Sayı: 23.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR