Ahmet Başpehlivan

Yazarın Tüm Yazıları >

Ayna

Eylül 1998A+A-

Uykusundan belli belirsiz vicdan azabıyla uyandığında saat tam 14.35'ti. Kafasını biraz toparlayınca bir ara telefon sesiyle uyandığını, ama rahatını bozup cevap vermediğini hatırladı.

Hay Allah diye hayıflandı, 12.°°'de olması gerektiği yer, verdiği buluşma sözü çınladı zihninde.

Dün akşamı, yani sabahın altısını hatırladı. Sabaha kadar sohbet, şamata, geyik, (Almanya'ya göçmüş bir arkadaşının deyimiyle müslüman şarabı) çay derken... Saat 14.37. Suçluluk sıkıntısı.

Yüreği sızlaya sızlaya gitti yüzünü yıkadı, bulaşıkların tepeleme durduğu mutfakta çay suyunu koydu.

Ah benim kaz kafam diye söylendi. Kaç defa söz vermişti kendi kendine erken kalkmaya, ertelediği sorumlulukları yüklenmeye, yapması gerekip de bir türlü konsantre olamayıp savsakladığı işleri halletmeye.,.

Sorun yetiştiği ortamdan mı kaynaklanıyordu? Öyle ya bu toplumda var olan bir çeşit sosyal sigorta mekanizması -ailelerin oğlum okusun diye onlara gösterdikleri sonsuz destek- öğrencilik yıllarının sorumsuzluk içinde yitip gitmesine, hayatı tanımadan, sorumluluk almayı çok geç yaşlara erteleyici bir sonuç üretmekteydi. Bu süreçte edinilmiş disiplinsizlik, rahatlık ve sorumsuzluk alışkanlıklarıyla yeni hayatı sudan çıkmış balığın halini çağrıştırmaktaydı.

Bu sosyal durumla, çokça dinlediği üniversite yıllarında aktif mücadele içinde olup okul sonrasında emekliye ayrılan; buna da binbir çeşit mazeret ve meşruiyet kılıfı üreten abileri arasında bir ilinti var mıydı?

Ailelerin belli bir yaştan sonra, hatta ilk baştan çocuklarını kendi ayakları üzerinde durmaya yönlendirmeleri, nicelik olarak ülkenin en kalabalık ideolojik grubunu oluşturan, ama nicelikle niteliğin ters orantı halinde bulunduğu müslüman camiaya ufak da olsa -diğer çözülmesi gereken problemlerden bağımsız- bir katkı olur muydu?

Annesinin gözyaşları ile uğurladığı memleketinden okumak için geldiği bu kentte dört defa mevsimlerin değişimine şahit olmuştu.

Bir dönem İngilizce'ye merak sarmış, disiplinize olamayıp, dil çalışmayı rahat arkadaş ortamlarına tercih ettiğinden beri İngilizce burada öğrenilmez, yurtdışına çıkmak gerekir avuntusu ağır basmıştı.

Doğru dürüst kitap da okumuyordu artık. Büyük şehrin hızlı yaşam trafiği akıntıya karşı kürek çekme dertleri olmayanları, bilinçli tercihlerle kendilerini belirlemeyenleri belirliyordu zaten. Modern batılı üretim tüketim ilişkileri çerçevesinde...

Niçin motivasyon ve harekete geçmek için genellikle dış etkiye ihtiyaç duyuluyordu. Dış etkiler düzenli ve sürekli olmadığı için hayat med-cezirlerden oluşmaz mıydı. Hem şimdi çevresinde doğal bir motive unsuru olan arkadaşları vardı. Ya okul sonrası her biri bir yere dağılınca ne olacaktı?

Toplumun ezici çoğunluğunun bu karaktere sahip olmasında Moğol istilalarının, Nizamiye Medreselerinin, baskıcı, zorba sultanların etkisiyle nesiller boyu süren sinikliğin, her şeyiyle boyun eğmişliğin arasındaki bağlantı ne idi? Yoksa Doğu'nun mistik anlayışlarının İslam dünyasına sızmasıyla gelenek haline gelen gevşekliğin, vurdumduymazlığın sonucu muydu tüm bunlar?

Okulun ilk yıllarında tanıştığı, kendisine yol gösteren insanları düşündü. Yaptıkları fedakarlıkları, bilgi birikimlerini... Şimdiki jenerasyon daha mı az okuyordu?

Oysa öğrenci değil de işçi olsalar 8 -10 saatleri çalışmakla geçecekti. Okul yıllarını hayata,


ölüme ve sonsuzluğa dair birikim elde edebilecekleri, son kulvar olduğunu yaşamadan bilselerdi ne olurdu acaba?

Ayrıca öncekilere ödemeleri gereken bir borç vardı. Diğer insanlara karşı olan sorumlulukların bilincinde olmak ve ona göre davranmak.

Kaynayan suyun fokurtusu daldığı düşüncelerle arasına girdi. Çay doldurduğu süzgeci doğrudan bardağın üzerine koyarak çiğ bir çay demledi. Kahvaltısını yaparken diğerlerini uyandırıp uyandırmama arasındaki tereddütü kısa sürdü.

Acelesi vardı. Kalktı, ütüsüz gömleğinin, kirden mutasyona uğramış kotunun farkına bile varmadan giyindi. Merdivenlerden inerken tam minibüs yoluna vardığında bitecek olan sigarasını tutuşturuyordu.

Aynalı bir vitrinin önünden geçerken yavaşladı.

Altı dakika sonra tekrar evdeydi. Saçını yıkadı, üstünü değişti, kapıyı çekerken dışarıdan uzun uzun zile bastı.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR