1. YAZARLAR

  2. Murat Ural

  3. “Adam Gibi” Olmanın Bedeli

“Adam Gibi” Olmanın Bedeli

Kasım 1998A+A-

İbrahim Sadri'nin altısı kendine ait sekiz şiir seslendirdiği "Adam Gibi" kaseti hem gördüğü büyük ilgi -şu ana kadar 300 bin civarında satış yaptığı belirtiliyor- hem de yapımcısının kişisel serüveninde edindiği yer itibariyle üzerinde durulmaya değer bir çalışma. Aslında İbrahim Sadri'nin şahsında İslami kesimdeki sosyal ve kültürel faaliyetlerin geçirdiği değişim sürecini değerlendirme noktasında da bu kasetten istifade etmek mümkün gözükmekte.

"Adam Gibi" teknik olarak güzel bir çalışma. Özel olarak bestelenilen ve canlı estrümanlarla seslendirilen fon müzikleri ve bazı şiirlerde araya giren vokaller kasete özgün bir hava kazandırmışlar. Şiirler ise genelde nostaljik bir içeriğe ve duygusal tonlara sahip. Kullanılan dil, geniş kesimlerin ilgisini çekecek şekilde yalın ve lirik. Kasetin gördüğü yoğun ilginin sebepleri sadece bu özellikleri değil şüphesiz. Bunun yanısıra iyi bir pazarlama stratejisini ve şiirlerden birisi için profesyonel biçimde çekilmiş klibi de bu ilgi patlamasının sebepleri arasında sayabiliriz. Dağıtımı bütün müzik marketlerde yapılan, müzik endüstrisinin kurallarına uyup binlerce dolar ödenerek klibinin bir müzik kanalında yayınlanması sağlanan "Adam Gibi", kısa sürede diğer müzik kanallarının ve çok sayıda radyonun, ortamı romantikleştirmek istediklerinde sıkça kullandıkları ve listelerinin üst sıralarına aldıkları bir çalışma oluverdi. Bu durum, yani bir şiir kasetine gösterilen yoğun ilgi, hem genel kaset piyasası için, hem de İbrahim Sadri'nin bu kasetten önceki çalışmalarıyla hitap ettiği İslami kesim için yeni ve şaşırtıcı bir gelişme oldu. Bu noktada kasetin gördüğü ilgiyi değerlendirmeye ara vererek daha önce İslami kesime hitap eden ya da daha doğrusu yankısı İslami kesimle sınırlı kalan çalışmalar gerçekleştiren bir sanatçı olarak İbrahim Sadri'nin kişisel serüvenine geçmek istiyoruz.

80'li yılların ortalarında bant tiyatrosu şeklinde yayınlanmış ürünlerini görüyoruz ilk önce. Hem seslendirmeci hem de metin yazarı olarak birçok çalışmaya imzasını atıyor o yıllarda. Samimi, İslami kaygılara sahip bant tiyatrosu çalışmaları hitap ettiği kitle içinde seviliyor ama hiçbir zaman 10-15 binden fazla satmıyor. Daha sonra piyasa çıkacak müzik kasetleri için de geçerli olacak bir ortalama bu. Bir süre sonra özel radyolar açılıyor ve bant tiyatroları tarihe karışıyor. Bu aşamada İbrahim Sadri'yi yine İslami kesime hitap eden bir radyoda görüyoruz. "Eşref Saati" isimli programıyla dikkat çeken Sadri, bu programa bant tiyatrolarındaki gibi, samimi ve İslami kaygılarını dışavuran bunun yanısıra duygusal bir atmosferde yoğrulmuş espriler üreten bir performansla başlıyor. Ancak zaman içinde programda espri boyutu hakimiyet kazanıyor ve İbrahim Sadri'nin üzerindeki ağırlıklardan kurtularak yükselme serüveni de başlamış oluyor. Bu serüvenin ikinci ayağı olan Kanal 7 televizyonundaki programlarında, sınırlı da olsa her kesimden insana hitap etme imkanı bulan Sadri mizah ağırlıklı ama zaman zaman duygusal yoğunlaşmaları da olan ve kesinlikle ideolojik-dini söylemlerden arındırılmış bir tarzı inşa etmeye devam ediyor. Kanal 7'nin "dışa" açık programlarından biri haline gelen Eşref Saati kısa sürede geniş bir seyirci profiline ulaşmayı başarıyor. Ancak programın dini-ideolojik söylemden mümkün olduğunca arındırılmış olmasına karşın yer aldığı kanalın kamuoyunda bilinen kimliği O'nun istediği ölçüde bir dışa açılmayı engelliyor. Tam da bu sırada İbrahim Sadri gibi artık dini söylemlerden sıyrılarak geniş halk kitlelerine hitap etme atağına kalkan TGRT yeni bir basamak oluveriyor. TGRT'de daha zengin imkanlarla, daha zengin bir izleyici profiline kavuşan İbrahim Sadri yine de sınırlandırılmış hissediyor kendisini olsa gerek ki, oradan da sınırlandırıcı hiçbir kimlik ögesi taşımayan Kanal 6'ya geçiveriyor. Kanal 6, İbrahim Sadri'nin geniş kitlelere ulaşmak ve kendini herkese ispat etmek açısından doyuma ulaştığı son noktadır artık. Bu son noktada her türlü İslami kimlik belirten unsurdan sıyrılmış ve bununla birlikte geniş halk kitlelerinin beğenisi kazanmaya başlamış bir programcı olarak, "Adam Gibi" bir kaset çıkartmanın alt yapısını da hazırlamıştır. Kendisi için fonksiyonunu tamamlayan Kanal 6'dan ayrılarak geçirdiği son değişimle iyice kimliksizleşen TGRT'ye geri dönen Sadri, amaçladığı noktaya ulaşmanın rahatlığıyla mizah ağırlıklı program tarzında da köklü bir değişiklik yapar. Artık o, bütün Türkiye'nin kadife sesinden romantik şiirler dinlemekten zevk duyduğu, magazin programlarına konu olmaya başlamış bir gece programcısı; kasete de adını veren ve klibiyle büyük ilgi toplayan "Adam Gibi" şiirindeki gibi "imkansız aşklarla" kalpleri kırılmış yüzbinlerce genç için de acılarını unutturacak bir kırık kalpler doktorudur. Yürekleri fethetmek gayesiyle başlayan, en azından öyle olduğuna inanmak istediğimiz bir yürüyüşün "Kırık Kalpler Kulübü"nde son buluşu Türkiye'de İslami kesimin sosyal ve kültürel çalışmalarının geçirdiği değişim süreci hakkında da bir fikir vermekte.

80'li yılların ortalarında kendini göstermeye başlayan, İslami kaygıların ağır bastığı, söylemin de buna göre şekillendiği çalışmalar oldukça sınırlı bir muhatap kitle bulabildi. İslami kesimin genel olarak bu tür sosyal-kültürel faaliyetlere ilgisizliği ve kullanılan dilin halkın diğer kesimlerini de kuşatabilecek yeterlilikte olmayışı, niteliksel ve niceliksel büyümenin bir türlü gerçekleştirilemeyişi bir kısır döngüyü beraberinde getirdi. Bu kısır döngü ile birlikte yumuşama olarak değerlendirilen bir değişim göze çarpmaya başladı. İlk dönem çalışmaları radikal ve hamasi olarak değerlendirilip yavaş yavaş sevgi, aşk, yalnızlık, özlem gibi temalara ağırlık verilmeye başlandı. Kitleselleşme ve kabukları kırma adına ideolojik kimlikten ve söylemden neredeyse tümüyle vazgeçildi. Özellikle 90'lı yıllardan itibaren kendini gösteren bireyci yaklaşım kültür-sanat alanındaki çalışmalarda da etkisini hissettirdi. İbrahim Sadri'nin Adam Gibi kasetinde yer alan kendine ait "İstanbul'a Kar Yağıyordu" şiiri ideolojik kaygıların önemsendiği dönemlerin nasıl küçümsenerek sorgulandığını, bireysel değerlerin ise önplana çıkarıldığını göstermesi açısından güzel bir örnek.  Sizin evin duvarına kahrolsun diye yazıyordum / ve hızla kaçıyordum / sizin evin duvarına bir kez olsun / seni seviyorum, diye yazamadım / o zaman duvarlara öyle şeyler yazılmıyordu... Ne senin haberin oluyordu şiirlerimden / ne de birileri kahroluyordu...

Artık duvarlara kimse "kahrolsun" yazmıyordu. Devir o dönem yazılamayanları yazma, kendini yeniden keşfetme devriydi. Ve böylesi bir değişim sonucunda oluşacak yeni bir söylemle eski hatalardan uzaklaşarak kitlelere ulaşmak çok daha kolay olabilecekti. Bu tavır yani ideolojik kimlikten soyutlanarak kitleselleşme tavrı sadece İbrahim Sadri'nin şahsında ve sanat alanında değil, siyasi ve sosyal alanlarda da kendini göstermekte.

İslami hassasiyetlerin suladığı bir zeminde yeşeren, belli bir seviyeye gelen sanatçılar, siyasetçiler, kurumlar bu toprakta yeterince kök salıp gelişemedikleri gerekçesiyle kendilerine farklı bir zemin aramakta, kendi topraklarını geliştirip verimlileştirme çabasına girmek yerine, gözlerini bol gübreli geniş arazilere dikmekteler. "Adam gibi" işler yapabilmek için kendi toprağını yetersiz bulan ve şimdiye kadar beslendiği kökünü ayak bağı gören zihniyet, "Adam Gibi" olmanın bedelini kökünden koparak ödemekte. İdeolojik kimlikten soyutlanarak kitleselleşmenin bir başka ifadesi de artık başka topraklara ait olmak olsa gerek.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR