1. HABERLER

  2. HABER

  3. BİYOGRAFİLER

  4. Nihal Atsız: Tanrı Dağı kadar ırkçı, Hira Dağı kadar İslam düşmanı
Nihal Atsız: Tanrı Dağı kadar ırkçı, Hira Dağı kadar İslam düşmanı

Nihal Atsız: Tanrı Dağı kadar ırkçı, Hira Dağı kadar İslam düşmanı

Nihal Atsız tutarsızlıklarla dolu yaşamının ardından 11 Aralık 1975 tarihinde öldü.

12 Aralık 2020 Cumartesi 16:35A+A-

Abdurrahman Güner / HAKSÖZ HABER

Nihal Atsız: Tanrı Dağı kadar ırkçı, Hira Dağı kadar İslam düşmanı

İdeolojiler ortaklaşa oluşturulan bir aldatmaca olmadan ayakta duramazlar. Kimi ekonomi-iktisad ilişkilerini merkezine almış kimi insanı maddi varlığından ibaret görerek yola çıkmış kimi de üst yapısını ırk ve hamaset üzerine inşa etmiştir. Her birisinin ortak noktası ise çarpıtılmış gerçeklik algısında yatmaktadır. İdeolojiler açısından ortaklık ruhunu oluşturmak adına hakikatin gözden çıkarılması kaçınılmazdır.

Hakikate karşı savaşım içeren ideolojik yaşamlar ise ifsadın en koyu temsilcilerini oluşturmaktadırlar. Böyleleri için çok üzülecek bir şey yoktur. Zira kendisinden oldukça emin olan bu tipler gözlerini karartmış bir şekilde kendileriyle birlikte nesilleri de aynı cehenneme sürükleme yolunu seçerler. Nihal Atsız’ın Türkçülük ideolojisi tam da bahsettiğimiz bu zeminden neşet ediyor.

nihal-atsiz-kimdir-huseyin-nihal-atsiz-nereli-12808540-amp.jpg

Tinin şad, durağın uçmağ olsun!?

Bir insanın hikâyesini anlamak için kendisinden sonra onun yolunu sürdürdüğü iddiasında bulunanların kullandıkları kavramlara, argümanlara bakmak önemli veriler sunabilir. Ara başlık olarak seçtiğimiz söz, “Tinin şad, durağın uçmağ olsun!” ‘Atsızcı’ hesaplardan ölüm yıldönümü sebebiyle yapılan paylaşımlarda sık kullanılan bir cümle. Dikkat edildiği vakit, bu cümlede İslam geleneğine dair bir şey bulmak pek mümkün gözükmüyor. Hâlbuki bir insanın ölümü üzerine konuşmak oldukça hassas bir meseledir. Herhalde bu konuda takipçileri Atsız adına hassasiyet gösterilecek bir durum görmüyorlar.

Nihal Atsız inanç konularındaki tutumu hep tartışıla gelmiş. Öyle sanıyoruz ki önceleri açıktan Şamanizm ile ilişkilendirilebilecek sözlerine karşı bir tavır değişikliği olmasa bile üslup değişikliğinden söz etmek mümkün. Zira Şamanist söylemlere milliyetçi çevrelerden dahi gösterilen tepkiler Atsız’daki üslup değişikliğini izah eder görünmektedir. Ancak üslupta yaşanan değişimin esasa ilişkin olduğunu söylemek oldukça zor gözüküyor.

Atsız düşünce dünyası aslında milliyetçiliğin amorf yapısına büyük benzerlik taşıyor. 'Her şeyden biraz ama bir şeyden her şey' şeklinde izah edilebilecek bu amorf/biçimsiz yapı haliyle ortaya üzerinde konuşulması bir nebze güç bir durum çıkartıyor. Aynı makale içerisinde birbirini naks eden hususlara rastlamak oldukça olağan bir şey haline geliyor. Nihal Atsız’ın, rahmetli Said Nursi ve Nurculuk hakkında yazdığı makale1 buna örnek gösterilebilir.

Atsız, Said Nursi’nin din değil millet davası güttüğünü iddia ediyor. Yani onun bir Kürt milliyetçisi olduğunu ispat etmek adına zorlama deliller öne sürüyor. Said Nursi’nin gençlik yıllarında yazdığı yazılarda kendi halkına hitap ederken kullandığı bazı terkiplere fazlasıyla anlam yükleyen Atsız, onun davasının milliyetçilik olduğunu kendince kanıtlamış oluyor. Ardından başlıyor ateş püskürmeye. Zira Said Nursi’nin Nurculuk davasının Türklerde de karşılık bulmasından oldukça rahatsız olduğu anlaşılıyor Atsız’ın. Şurası unutulmamalı ki Nurculuktan rahatsız olmak o dönem İslamcılıktan rahatsız olmak anlamına gelmektedir. Örgütlü İslami yapı olarak öne çıkan Nurculuk daha sonraki süreçte de alakalı alakasız tüm dindarlar için kullanılan suçlayıcı bir sıfat olmuştur. Artan İslami duyarlılığa duyulan rahatsızlık burada barizdir ki makalede Atsız’ın “onun bir İslâmcı değil, bir Kürtçü olduğunu kabule mecburdur.” ifadesi buradaki endişeyi açıktan göstermektedir. Atsız bu sefer de kendince Nursi’nin din anlayışındaki çarpıklıkları vurgulama yoluna gidiyor. Yani din değil milliyetçilik davası güttüğünü iddia ettiği kişinin din anlayışını eleştirmeye başlıyor. Atsız’ın bir başkasının ‘din anlayışını’ eleştirmesi ise oldukça komik kaçan bir durum. “Dinime dahleden bari müselman olsa” deyişini akıllara getiren bu durumu yakından incelemeye çalışacağız. Ondan evvel aynı makaledeki ırkçı teamüller hakkında da bir şeyler söyleme ihtiyacı hissediyoruz.

Said Nursi’nin kullandığı ağır ve ağdalı dili ‘iptidai Kürtçe’ olarak niteleyen Atsız, Kürtlüğü her zaman menfi anlama gelecek sıfatlar ile kullanıyor. Birkaç yerde Araplıkla ilgili olarak da benzer bir tavır gösteren Atsız, yazının sonunda siyahileri de unutmayarak ırkçılığın üç emrini de yerine getirmiş oluyor. Rumlar ve Ermeniler bu yazıdan nasiplerini alamamışlar. Ama eminiz ki ufak bir taramayla onlar hakkında da ‘inciler’ bulacağımıza şüphe yok. ‘İhtiyar, kör, çirkin zenci ile evlenen genç ve güzel kadının anormal zevkleri’ ifadesini kullanan Atsız; cahil Kürt, Kürt kılığı, cakacı Kürt, Kürt hamallarının fikir seviyesi, zavallı Kürtler ifadeleriyle(!) de kendi çapında bir rekora imza etmiş bile denebilir. Atsız vesilesiyle andığımız Said Nursi'yi de rahmetle yad ediyoruz... 

huseyin-nihal-atsiz-53.jpg

Şamanizm’den deizme Atsız’ın inanç dünyası

Nihal Atsız’ın özellikle Hz. Muhammed (s) üzerinden İslam inanç geleneği ile bir hesaplaşmaya giriştiği görülmektedir. Onun kabiliyetli bir insan olduğunu ifade eden Atsız, Hz. Muhammed’in dünya görüşünü gerçekleştirmek adına dini düşünceyi kullandığı kanaatindedir. Hz. Muhammed’in Araplara, ahlaki vb. bozukluklarını aşmak adına tek tanrılı din düşüncesini telkin ettiğini düşünmektedir. Burada vahiy ise fonksiyonunu kaybediyor haliyle. “Çevresindeki ahlâkî bozukluklara çâre aramak adına insanlardan uzakta yaşamış ve mağaralara çekilmiştir. Arap putçuluğuna karşı çıkmak adına eski Mısırlılardan Yahudilere geçen tek tanrı düşüncesini dikte ettirmiştir. Dolayısıyla eski Sümer ve Mısır masalları olan bu masallara ve bu medeniyetlerden gelen düşünceleri ilahî hakikat olarak sunmaya lüzum yoktur. Yahudi krallarını peygamber diye Türk milletine telkin ederek millî mefahiri unutturulmuştur. Levh-i Mahfuz'daki, yâni korunmuş levhadaki bilgiler İsrailiyyat'ın hayat ve ahlâk sistemidir.”2 Levh-i Mahfuz’u israiliyatın hayat ve ahlak sistemi olarak niteleyen Atsız, aslında Batı’da oryantalistler tarafından sık sık dile getirilen “Muhammed’in sapkın ve sahte peygamber”3 olduğu ön kabulüne göre hareket etmektedir.

Tanrı insan idrakinin dışındadır ve peygamberler de insandır. Muhammed' de peygamber olmadan önce Kureyş putlarına kurban kesmiştir.  Kur'ân, Muhammed'in talimatıdır. Kur'ân'ın birçok yerinde yemin ve and verilmesinin Tanrıya ait olmadığını, yeminin insanlar tarafından edileceğini, üstün bir varlık olan Tanrının yemin etmeyeceğini, yeminlerin bizzat Muhammed'in gönlünden ve beyninden doğduğunu ve yemin üslûbunun İslâm öncesi Arap döneminde kullanılan adapla aynı olduğunu söylüyor.” Yapılan alıntılardan açık bir şekilde görülen vahyin işlevsiz hale getirilmesi ve bu bağlamda Allah Resulü (s)’nün peygamberlik iddiasının da boşa çıkartıldığıdır. Dipnotta belirtilen çalışmalar incelendiğinde çok daha fazla örneğine şahit olunan bu hususun ortaya çıkarttığı sonuç,  “Bütün dünyayı ve beşeriyeti yaratan bir tanrı değil, Türk tanrısıdır. İşte Türklerin bu millî dinine Şamanizm diyoruz.” şeklinde başlayan arayışın deizmle neticelendiğidir.

Ölüm yıldönümünde İYİ Parti ve MHP’nin üst düzey isimleri tarafından ‘rahmetle’ anılan Nihal Atsız’ın ömrünün sonuna doğru ‘ihtida’ ettiği de dile getirilmektedir. Bu konuda oğlu Yağmur Atsız’ın görüşlerini aktararak incelememizi sonlandıralım: “Atsız Müslüman olarak tanımlanamazdı. Onun bu mevzudaki konumunu bence en iyi ‘lá-dînî' olarak tavsîf etmek yerinde olur. Evet, ‘Semâvî Dinler'le pek başı hoş değildi ama ‘tanrıtanımaz/ateist' de değildi. Káinátı yaratan bir güce inansa da bu gücün káinátı yaratdıkdan sonra ‘olaylar'a müdáhale ettiğine inanmazdı. Atsız'ın hayatının sonuna doğru, herhalde ‘hidâyete ererek' Müslümanlığa dönüşü palavradır. Bir kere bu, Atsız'ın karakterine aykırıdır. Onu zerre kadar tanıyanlar bilir ki farz-ı muhâl aklından geçmiş bulunsaydı bile sırf “yaklaşan ölümü hissetti de korkup döneklik etti” dedirtmemek için böyle bir şey yapmazdı.”4

 

[1] Nihal Atsız’ın 7 Mart 1964'de Ötüken dergisinin 109'uncu sayısında "Nurculuk Denen Sayıklama" başlıklı yazısı

[2] Atsız’ın din düşüncesine dair görüşlerini derleyen bir yazı: http://www.yenisoz.com.tr/samanizmden-deizme-evrilen-bir-turkcu-nihal-atsiz-2-%C2%A0%C2%A0-makale-42947

Aynı konu ile ilgili bir tez: Türkçülük Akımında Din Olgusu Üzerine Aykırı Bir Yaklaşım: H. Nihal Atsız ve Fikirleri, Ferit Salim Sanlı. Bu yazılardaki alıntılar Ötüken’de Atsız’a ait yazılardan alınmıştır. (Bizimle bunlar başta olmak üzere konu hakkında değerli bilgilerini paylaşan Zafer Ergat Ağabeye teşekkür ederiz.)

[3] Edward Said, Şarkiyatçılık, Metis Yayınları, s. 81-130

[4] Aksiyon - Mart 2008 sayısında yayımlanan röportaj

HABERE YORUM KAT

17 Yorum