1. YAZARLAR

  2. Yavuz Bahadıroğlu

  3. Mutluluğun yolu “fark” etmekten geçer
Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Mutluluğun yolu “fark” etmekten geçer

25 Haziran 2011 Cumartesi 00:22A+A-

Bence mutluluk “fark” etmektir...

Elinizde var olan mutluluk kaynaklarını fark edip değerlendirebilme yeteneğiniz kadar hayatı kavrayabilir ve mutlu olabilirsiniz.

Eğer böyle bir çabanız yoksa, bir gün hayat yine kendini fark ettirecektir, ama bu fark ediş çoğunlukla bir musibet eşliğinde gelecektir.

Bir gün amansız bir hastalığın pençesine düşüp günbegün ölüme yaklaşmaya başladığınızda, gerçek mutsuzlukla tanışırsınız...

O zaman anlarsınız ki, daha önce sizi mutsuz eden kimi gelişmeler (olumsuzluk gibi görünen bazı olaylar) hakikatte sizi mutlu etme potansiyeli taşıyan ikazlarmış...

Birden o günlerin değerini kavrarsınız...

Ağır tedavi şartlarında uzun süreli bir mutluluğunuz olmaz hiç.

Tedavinize ilişkin gelişmeye bağlı olarak bazen bir an, bazen bir saat, bazen bir kaç saat ancak mutlu olabilirsiniz...

O an ağrıdan kıvranmıyorsanız, hayata yeniden bağlanır, tekrar hayatı iliklerinizde hissedersiniz..

Sonra tekrar kötü haberler, mutsuzluklar, hayal kırıklıkları...

Uzun süren stres ve mutsuzluk sebebiyle hem ruhsal, hem de fiziksel açıdan tahrip olmaya başlarsınız.

Derken, o süreçte anlık mutlulukları yakalayıp yaşamayı öğrenirsiniz.

Şunu söylemeye çalışıyorum ki, içinde bulunduğunuz tablo, genel olarak mutsuzluk yaysa bile (bu tespit “sonsuz mutluluk yok” gerçeğinin ışığında yapıldı) mutlaka hayatın bir yerlerinde bir umut ışığı, bir mutluluk parıltısı vardır...

İnsan onu yakalamayı başarmalı.

Mutlu olmak için, tüm şikâyetlerimizin ortadan kalkmasını beklersek, kıyamete kadar bekleriz... Hem de mutsuz ve umutsuz halde bekleriz.

Yaşadıklarım, beni, anlık (kısacık) mutlulukları keşfedip ucundan yakalamayı öğretti. Hayata daha olumlu bakmaya, olayların olumlu ve güzel yönlerini de keşfetmeye yöneltti. “Şer” gibi görünen şeylerden bile bazen “hayır” fışkırdığını gözlemledim.

Bediüzzaman’ın deyişiyle, hepimiz dünya denilen bir “Sefine-i Rabbanî”deyiz (Allah’ın gemisi). Ama kimimiz -yine Bediüzzaman’ın verdiği misalle- yükümüzü sırtımızdan indirip üzerine oturduk, rahatımıza bakıyoruz; kimimiz ise-belki gemiye, belki kaptana güvenemediğimizden, yükümüz (dünya ve olaylar anlamında) sırtımızda seyahat ediyoruz.

Sonuçta gemi aynı yere gidiyor.

Bu yolculuğun tadına varmak lâzım.

¥

Kimimiz çok zengin olunca mutluluğu yakalayacağını sanıyor, kimimiz bilmem kim kadar meşhur olunca...

Sonra bakıyoruz ki, çok zenginlerden biri doğduğundan beri tekerlekli sandalyeye bağımlı yaşayan spastik oğlunu yürürken görmeye tüm servetini verebileceğini söylüyor...

Çok meşhur bir şarkıcı, bizim yaşadığımız sıradan hayatı özlüyor ve ancak böyle bir hayatın içinde mutlu olabileceğini söylüyor...

Yatağa bağımlı zengin bir hasta servetinden, şöhretinden değil ağrılarından, ilaçlarından, doktorlarından söz ediyor.

Birden zengin olduğumuzu fark ediyoruz!

Anlıyoruz ki, mutluluk hiç kimse için bazı şartlara (servet, şöhret, vesaire) bağlı değildir.

Mutluluk, kendinde olanı fark etme sanatıdır.

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT