1. YAZARLAR

  2. SİNAN ÖN

  3. Mobilize Olmuş İletişimin Neresindeyiz?
SİNAN ÖN

SİNAN ÖN

Yazarın Tüm Yazıları >

Mobilize Olmuş İletişimin Neresindeyiz?

23 Ocak 2018 Salı 11:58A+A-

Kürselleşme tartışmalarından, sanayileşme sonrası toplum tartışmalarına, bilgi toplumu argümanlarından, ağ toplumu kavramına kadar; son elli yılın tartışmalarının merkezinde elektronik iletişimde yaşanan değişimler ve ‘devrimsel’ nitelikteki toplumsal yansımalar yer alıyor. Ağ Toplumunun Yükselişi adlı kitabında Castells; ‘hangi devrim?’ sorusunu sorar ve içinde yaşadığımız değişimi önemsememiz gerektiğini anımsatarak, bu soruya yanıt arar.

Toplumsal değişimde iletişimin rolü yadsınamaz. Söz konusu teknolojilerin analizini yapmak, yaşadığımız toplumu anlama konusunda yardımcı olabilir. Ancak, teknoloji-toplum ilişkisini anlamak için; böylesi bir toplumsal dönüşümün merkezine teknolojiyi yerleştirdiğimiz zaman, diğer toplumsal değişkenleri göz ardı etmiş ya da indirgemiş olduğumuzu görmemiz lazım! Kaldı ki; teknolojinin ideolojisi salt belirleyici olma iddiasında!

Bu ideolojiye tarihsel olarak zemin arayanlar;  sözel iletişim,  yazının bulunuşu,  matbaanın icadı, kablolu iletişim ve bugün internet üzerinden ağ toplumu şeklinde tarihi parselliyor. Kuşkusuz bu gelişmeler önemli ve belirleyici ancak diğer gelişmelerden bağımsız olduğunu söylemek abartılı..

İletişim teknolojilerini insanlık tarihinde devrimsel birer adım olarak görenler yanında, kitle iletişim teknolojilerinin sorunlu yönlerine odaklananlar da mevcut.

Örn; 20.yy’ın en etkili kitle iletişim aracı olan Televizyon, kültürel açıdan son derece yoksul bir içeriğe hizmet eden ve katılım süreçlerini dışlayan bir iletişim biçimini dayattı dünyaya! Oysa  2.dünya savaşında özellikle Nazi ordusu’nun propaganda aracı olan Radyo’nun ‘işitsel’ iletişim tahtını sarsmış, dünyada hızla yayılarak iletişime ‘görsel’lik katmıştı. Artık sadece işittiğimize değil işiterek gördüğümüze ‘ikna olmaya’ başlamıştık! 

Çok kısa zamanda iletişim araçlarının karşısındaki kitlenin, homojen olmadığı anlaşıldı. Her  iletişim aracı, kitleyi benzer biçimde ve düzeyde etkilemiyordu. Çünkü teknoloji, kendisinin nasıl kullanılacağına dair bir öneride bulunabilir, ancak bunu önceden belirleme  ve sınırlama gücüne sahip değil. Yani teknoloji her ne kadar toplumu değiştirse de, kendisinin de toplumun arzularına göre şekillenmesi gerektiğini gördü. Bugün iletişimin etkileşimli, çok yönlü olması bu ideolojinin sonucu!

Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler, ortak bir sosyo-ekonomik, kültürel ve politik kimliği temsil etmeyen bireyler ve toplumlar üzerinde benzeştirici etkiye sahip; yeni medya, farklı toplum kesimlerinin, farklı bölgelerin, toplumların gündelik yaşamında büyük bir ivmeyle merkezi bir konum ediniyor. Bilgisayarların özerk bir gelişim çizgisinde, insanlık üzerinde dışarıdan etkide bulunduğunu söylemek mümkün. Yeni iletişim teknolojisi İnternet toplumsal hayatı yeniden yapılandırarak, insanlığı; çağdaş kapitalist toplumlardan başlayarak, ‘ağ toplumuna’ doğru dönüştürüyor! Ancak mobil iletişim teknolojilerine dair çalışmalarda, teknolojinin toplumsal olarak kullanımında ortaya çıkan farkların da altını çizmek gerekiyor.

Kablosuz iletişim teknolojileri, bugüne dek hiçbir iletişim teknolojisinin başaramadığı bir hızla gezegenin çevresinde yayılıyor. Çünkü iletişim, bütün alanlarda insan etkinliğinin kalbinde yer almaya başladı. Öte yandan bunların hangi koşullar altında, kim için, ne için ve ne tür etkiler doğurduğu tartışmaya açık. Çünkü; insanlar ve örgütler teknolojiyi, o teknolojiyi tasarlayanların hayal ettiklerinden çok farklı amaçlarla kullanabiliyorlar!  

Tam da bu nedenle yeni iletişim teknolojileri, yeni kaygılar yaratabiliyor! Modern toplumda kent yaşamının karmaşasında, samimi ilişkiler giderek önemini yitiriyor. İletişim teknolojisini yoğun biçimde kullanan ülkelerde, 2000’li yıllara gelindiğinde sosyal ilişkilerin ciddi biçimde gerilediğini, sosyal sermayede önemli bir düşüş yaşandığı görülüyor.

Bunun tersini düşünenler ise; 2000’li yıllarda ilişkilerde yüz yüze iletişimin gerilediğini kabul etmekle beraber; etkileşimli iletişim teknolojilerinin giderek ağırlık kazandığı, mobil telefon, e-posta, SMS, Facebook, Twitter, MySpace gibi hizmetlerin yaygınlaşmasıyla ilişkilerin artığı savunuyorlar.

Bu teknolojilere olan ilginin boyutları, günlük yaşamda ve sosyal ilişkilerimizde giderek artan vazgeçilmezliği göz önüne alındığında, söz konusu teknolojilerin yeni bir yakınlık/samimiyet tanımı ve kurgusu inşa ettiğini, söz konusu teknolojilerin yeni bir ilişki tarzını, teşvik ettiğini söylemek mümkün.

Bununla birlikte, yakın dönemde gerçekleştirilen bir çalışmada, internet kullanıcılarının kendilerine ait kişisel bilgilerin internet ortamında bulunmasından ve erişilebilir olmasından kaygı duyduklarını, kullanıcıların bu tür bilgilere erişimi sınırlamak için önlem almaya çalıştıklarını ortaya koyuyor. İnternetin haber ve eğlence endüstirisini tümüyle değiştiren gücünü, toplumsal ilişkiler üzerindeki beklenmedik etkilerini, ailenin ve günlük yaşamın bir parçasına dönüşme serüvenini, gerçekliğe ve dünyanın geri kalanına dair algımızı değiştirme potansiyeli üzerinden, dijital kültürün bugününü anlamaya çalışmak gerekiyor.

İngiliz edebiyatının önemli isimlerinden Eric Arthur Blair ya da bilinen müstear ismiyle George Orwell, 1984 adlı ünlü romanında, modern iletişim teknolojilerinin, totaliter bir iktidarın, ‘Big Brother’ elinde ürkütücü bir denetim mekanizmasına dönüştüğü, çarpıcı bir distopya yaratır. Uzun yıllar medya-iktidar ilişkisine dair eleştirel yaklaşımlara esin kaynağı olan bu son derece etkileyici roman, yeni iletişim teknolojilerinin hızlı yayılımı karşısında bir bakıma yeniden keşfedildi.

Bu yüzden günümüz mobil iletişim teknolojilerinin, sadece teknolojiden ibaret olmadıklarını sürekli anımsamamız gerekiyor. Bu da bir teknolojiyi işleyişinde, üretiminde, dağıtımında ve kullanımında ortaya çıkan farklılıkları ve iktidarla mesafesini göz ardı etmeden irdelemek anlamına geliyor.

Öte yandan kullanımlardaki dengesizliklere karşın, yeni bilgi ve iletişim teknolojilerinin toplumsal, bölgesel ve küresel yansımalarına baktığımızda, gün geçtikçe daha çok bireyin bu yeni iletişim ortamına eklemlendiğini gözlüyoruz. Etkileşimli, gerçek-zaman ilkesine göre çalışan, fiziksel mekândan bağımsız, kişiler/gruplar arası yatay bir iletişim biçimini öne çıkaran bu yeni iletişim ortamının, bireylerin ve toplumların yaşamı üzerindeki etkisi; sözlü, yazılı ve geleneksel medyanın etkisinden kat kat fazla.

Mobil iletişimin gelişim sürecine atfedilen, bu olumlu ya da olumsuz değerlerle ya da ‘twitter yaşam biçimimizi nasıl değiştirecek?’ vb. ifadelerle teknolojik belirlenimci anlayış bugün yeniden ve daha yüksek perdeden dile getiriliyor. Örn; ‘Arap baharı’ adıyla tanımlanan fakat çok kısa zamanda kışa çevrilen halk direnişlerinde, çevrimiçi sosyal ağların etkili biçimde kullanılması, yeni medyaya atfedilen özgürleşimci, ilerici politik kimliğe daha inandırıcı bir görünüm kazandırma konusunda kullanıldı. Yıllarca birikmiş öfkenin ve direniş bilincinin bir çırpıda sosyal medyaya indirgenmesi, herşeyden önce onurlu direnişleri gölgelemeye, basitleştirmeye yaradı! Öyle ya; ‘keserim internetinizi, biter direnişiz’ demezler mi?

Her yeni teknolojiyi, toplumsal yapının bağımsız bir bileşeni olarak görenler, sosyal medyayı da, toplumsal muhalefeti geliştiren, hatta ‘oluşturan’ araç olarak resmediyorlar. Sosyal medya ile yükselen aktivizm ve muhalif bilgi/iletişim oluşumları arasında kurulan ilişki son derece abartılı! Burada unutulmaması gereken, yaygın iletişim araçlarının sahipliğinin belirleyiciliği ve her türlü aracı kullanma beceri ve kapasitesinin yeterliliğidir. Kumandası elinde olanlar, televizyonda kanal belirleme yetkinliğine sahiptir!

İnternet’e atfedilen demokratik öz ve özgürleşim potansiyeli, gerçeği ya da en azından gerçeğin bazı boyutlarını yansıtmaktan uzak! İktidarların aynı teknolojiyi, toplumsal kontrol amacıyla anti-demokratik uygulamalarda nasıl kullandığını görmemiz lazım.

Blog yazarı Evgeny Morozov; Özgürlükler twit’le gelmez’ adlı söyleşisinde; internet’in sadece özgürleştiren bir doğası olduğuna inanarak, risklerini görmeyenleri siber ütopyacı olarak nitelendirirken, İnternet’in karanlık yönünü kavrayıp, Batılı şirketlerin sunduğu siber takip ve taciz teknolojilerinin, otoriter rejimlere satılmasını eleştirenleri ise siber gerçekçi olarak nitelendiriyor.

Gitikçe karmaşıklaşan dünyamızda insanlığın; anekdot düzeyindeki gözlemlerden, yaşanan gelişmelere dair sorunlu yaklaşımlardan, vaatlerde bulunan ‘gelecek bilimcilik’  hastalığı ve hayalperestlerin dayanaksız kehanetlerinden kurtulması lazım! Zaman için düşünmek, çözüm üretmek için ilk adım bu olsa gerek!..

YAZIYA YORUM KAT

4 Yorum