1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. Mavi Marmara ve Siyonizm Terörünün Tarihi
Mavi Marmara ve Siyonizm Terörünün Tarihi

Mavi Marmara ve Siyonizm Terörünün Tarihi

Amasya Özgür-Der’de bu hafta “Mavi Marmara Olayı Ekseninde Siyonizm Terörünün Tarihi Arka Planı” konuşuldu.

29 Ocak 2012 Pazar 23:04A+A-

Amasya Özgür-Der Temsilciliğinin bu haftaki seminer konusu “Mavi Marmara Olayı Ekseninde Siyonizm Terörünün Tarihi Arka Planı” idi. Seminere konuşmacı olarak Mavi Marmara gazisi olan Çorum İHH İl Temsilcisi ve aynı zamanda Çorum İlke-Der Derneği Başkanı Selim ÖZKABAKÇI katıldı.

Program Özgür-Der Amasya Temsilcisi Serdal BENLİ’ nin açılışı konuşmasıyla başladı. Daha sonra İnsani Yardım Vakfını (İHH) tanıtan ve çalışmalarını anlatan sinevizyon gösteri ardından Filistin’e yol açık konvoyu ve Mavi Marmara saldırısının da gerçekleştiği Rotamız Filistin yolculuğunu anlatan sinevizyon gösterileriyle devam etti. Programa Selim ÖZKABAKÇI’ sunumuyla devam edildi. Selim ÖZKABAKÇI konuşmasında özetle şunları dile getirdi.

“Mavi Marmara olayı ve Siyonizm’i anlayabilmek için Ben-i İsrail’in bu günkü zalimliğinin, gaddarlığının ve vahşiliğinin tarihi arka planını görmek gerekir.  Esasında bazı insanlar İsrail oğullarının ıslah edilebileceği noktasında iyi niyetler taşıyorlar. Hâlbuki olay böyle değil. Onları bu noktaya getiren onların bozuk inançlarıdır. İsrail oğullarının inanç sistemlerini ve algılama biçimlerini çok özel bir şekilde incelemedikten sonra bugünün İsrail’inin ne olduğunu anlamak mümkün olmaz.

İsrail, Hz. Yakup’un lakabıdır. Hz. Yakup’un on iki oğlunun soyundan gelenlere Ben-i İsrail denir. "Ben-i İsrail" ifadesi, Kur'an-ı Kerim'de kırk bir yerde geçer. Kur'an'da Beni İsrail’in Yahudileşme sürecini anlatan ayetlerin sayısı ise 712'dir.

Beni İsrail’den bahseden bu 712 ayet, Kur'an'ın tamamı göz önüne alındığında Kur’an’ın yüzde onunu aşan bir durumla karşılaşılır. İsrail kelimesi, iki ayette (3/Al-i İmran, 93; 19/Meryem, 58) şahıs ismi olarak Hz. Yakup için kullanılır. Ben-i İsrail Kur'an'da Yakup oğulları anlamındadır.

İbrani kelimesi ise İsrail’in eş anlamlısıdır. Kelime olarak İbrani, "öte tarafın adamları" anlamına gelir. İsrail oğullarına Fırat veya Ürdün nehrinin öbür tarafından geldikleri için İbrani denmiştir. Bu ismi Yahudilere Kenan ülkesinin yerlileri verdi. Yani Kenanlılar bu ismi göçmen olanlar için kullanıyorlardı. Dahası şu: Bugün kendilerine Yahudi dediğimiz kavmin ilk adı İbrani idi. İsrail oğullarına İbrani adının verilmesi, onların göçebe bir kavim olduklarını ve üzerinde bulundukları toprakların gerçek sahipleri olmadıklarının ispatıdır.

Ayrıca birde Yahudi kelimesi var. Yahudi, tövbe etti, hakka döndü anlamındadır. Yahudi adı, Peygamberimizin Risâlet’inden önce de Arabistan'da biliniyor ve kullanılıyordu.

İsrail oğulları çok eski bir kavimdir. Hz. Yakup, Hz. İbrahim’in Hz. İshak'tan olma torunudur. İsrail oğulları, Hz. Yakup’un on iki oğlunun neslinden gelenlerin tümüne verilen ortak addır. Hz. Yakup’un büyük atası Hz. İbrahim, Sümer'deki Ur şehrinden gelmiş ve Hz. Musa'dan 1000 yıl önce Filistin'e yerleşmiştir. İsrail oğullarından Mısır'a ilk yerleşen Hz. Yusuf'tur.

Allah, İsrail oğullarına birçok peygamber gönderdi. Peygamberler onları yalnız Allah'a kulluk etmeye, ataları İbrahim'in "Hanif" yoluna döndürmeye çalıştı. Fakat İsrail oğullarının, peygamberleriyle araları genellikle kötü gitti. Peygamberlerini yalanladılar, yalnız bıraktılar, öldürdüler. Kur'an'ın anlatımıyla, Onlara ne zaman bir peygamber, hoşlarına gitmeyen bir şey getirse büyüklük tasladılar, kimini yalanladılar, kimini de öldürdüler." (2/Bakara, 87; 5/Maide, 70)

İsrail oğulları, son peygamber Hz. Muhammed'in Resul olarak gönderildiği günlerde de aynı minval üzere yaşamaya devam ediyorlardı. Onlardan pek azı hariç diğerleri fesat, isyan ve azgınlıkla anılmıştır.

Kur’an İsrail oğullarını şöyle tarif ediyor:

1- Onlar Allah'a vermiş oldukları sözü bozarlar.

2- Maymunlaşırlar.

3- Kör ve sağır kesilirler.

4- Altın buzağıya taptılar.

5- Nankördürler.

6- Bozguncudurlar.

7- Allah'ın hükümleriyle hükmetmezler.

8- Peygamberleri yalanladılar ve öldürdüler.

9- Dünyayı ahirete tercih ederler.

10- "İşittik ve isyan ettik" diyecek kadar küstahtırlar.

11- Yalan söylerler.

12- Rüşvet alıp verirler.

13- Fâiz yerler.

14- Kendi mallarında cimri, başkasının malında müsriftirler.

15- Zalimdirler.

16- Kalplerimiz perdelidir derler.

17- Mü’minleri saptırmaya çalışırlar.

18- Haindirler.

19- Antlaşmalara uymazlar.

20- Dostlukları yoktur.

Ve nihayet yukarıda anlatılan Yahudilerin bu temel sapkınlıkları 1400 yıl içinde katmerleşerek gelişti ve bu gün son haddine ulaştı. İsrail oğullarının bu tarihi sapkınlıkları onları Mavi Marmara ve Gazze’yi yok etmeye sevk etti.

Irkçılık bu konuda çok etkilidir. Çünkü ırkçılık iblisin icadıdır. İblis şöyle diyordu: Beni ateşten Âdem’i ise çamurdan yarattın. Ateşten yaratılanın çamurdan yaratılana secdesi doğru değildir. İsrailliler kendilerini iblis gibi Allah’ın özel yarattığını düşünüyorlar. Dolayısı ile kendilerini diğer insanlardan üstün görüyorlar. Irkçılığın temelinde iblisin yukarıdaki sözü yatmaktadır. Tüm ırkçılar diğer insanlardan üstün olduklarını ve insanlığın kendilerine hizmet etmesi gerektiğine inanmışlardır. Bu inanç onları diğer insanların yok edilmesinde bir sakınca olmadığı kanaatine götürmüştür.

Yahudiler kendilerine Allah’ın oğulları derler.  Allah’ın kendilerine tanıdığı bu imtiyaza karşı gelenleri Allah’a karşı gelenler olarak algılarlar.

Bu inanç onları kendi nefislerinde haklı çıkarıyor ve yaptıkları tüm bu caniliklere imkân hazırlıyor.

İsraillilerin ahiret inancı da çok farklıdır. İsrailliler İslam’ın en eski kavmi olmasına ve birçok peygamber onlara ölüp dirileceklerini hesaba çekileceklerini defalarca anlatmalarına rağmen onlar sonunda ahiret inancını komple reddeden bir anlayış geliştirdiler. Şimdiki İsraillilere göre dirilme olmayacak sonunda yeryüzü İsraillilerin cenneti diğerlerinin de cehennemi olacak.

İsrail oğulları her türlü nimetin tadılacağı bir cennet krallığında yaşayacak diğer insanlar ise onlara hizmet edecek. İsraillilere göre Allah ilk yaratılıştan beri bu durumu gerçekleştirmek için hayat sürecini devam ettiriyormuş ve tüm mevcudat İsraillilere hazırlanan bu son için devam ettirilmektedir. İsraillilerce Melekler bu iş içinmiş, insanlar bu iş içinmiş, hayvanlar, dağ, taş her şey İsrail’in son mutluluğu içinmiş.

İşte bu sapkın anlayış İsraillileri canileştirmekte kimseyi takmaz tavırlara yöneltmektedir. Onlara göre Gazze’ye insani yardım götüren Mavi Marmara Gemisi bu mutlu sonu geciktiren hadisedir öyleyse her ne pahasına olursa olsun bu tür hareketler durdurulmalıdır ya da yok edilmelidir. Zaten yaptıkları da bundan başka bir şey değil. Bundan dolayı masum insanları, çocukları katleden askerlerini ödüllendiriyorlar. İsrailliler çocuk öldürmeyi, masum insanlara işkence etmeyi, toptan insanları yok etmeyi Allahın onlar için başlattığı süreci hızlandırmak olarak görüyorlar.

Yine şu da bir gerçek ki kendini Allah’ın özel yaratığı olduğuna iman eden kimse yaptığından pişmanlık duymaz. Çünkü o büyüklenmektedir. Büyüklenenler büyüklüğü kendilerinin hakkı olarak görürler. Böyleleri ırkçıdırlar, böyleleri iblisidirler. İblis de gerçeği gördüğü halde yaptığından pişman olmamıştır. İblis hiç kendisini hatalı görmüyor dolayısı ile özür dilemeye bile gerek duymuyor. İsrail’in yaptığı da aynı…

Tarih boyunca ırkçılık hep böyle devam etmiştir. Açıkçası ırkçılığın babası iblis, oğlu İsrail’dir. Bu baba oğul hiçbir zaman yaptıklarından pişmanlık duyup tövbe etmemiştir. Tövbe etti gibi görünseler dahi aslında onlar gerçeği örtmek için yaparlar bu işi.

İsrail’in sapkınlığına neden olan inanç aynı zamanda onun pişmanlık duymasını da engellemektedir. Allah’ın fıtratının kendisi üzerinde döndüğünü zanneden ve bu zannı iman haline getiren bir kimsenin pişmanlık duyması düşünülemez çünkü ona göre bu hayat onun cennet krallığının oluşmasına hizmet eden bir süreçtir. Bu sürecin engellenmesine karşı çıkmanın neresi pişmanlık gerektirir onlara göre. Birileri gemiye binecek Gazze’ye gidecek İsrail’in cennet krallığı ahiret inancını engelleyecek. İsrail’de bu pervasızlığı hoş görecek öyle mi? Tabii ki hoş görmeyecek iç tutarlılığının gereğini yapıp vurup kıracaktır ve hiçte pişmanlık duymayacaktır. Bu onun doğasının gereğidir.

Komünizmin Allah’ın varlığını inkâr etmesi dirilme ve hesap gününe ihtimal bile vermemesi komünistleri kanlı mücadeleye sevk etmiştir. Dünyada başka umudu olmayan kimseler çok gaddar olurlar. Sevgi ve şefkat bilmezler nefislerinin gereğini doğru görürler. Yaşamayı her şey bilirler. Bu uğurda mücadele ederler ve yaşamak için öldürürler, tabiî ki bu arada da ölürler. Pişmanlık da duymazlar.

Beni-i İsrail’in de Kur’an’ın indiği dönemdeki anlayışında ırkçılığa dayalı bir ahiret inancı vardı ve onlar biz özel kuluz Allah bizden yana. Biz ateşte yanmayacağız, yansak bile sayılı birkaç gün yanacağız diyorlardı.

Böyle bir anlayış dahi o zamanlar bir vicdan muhasebesine neden oluyordu. Ancak bu anlayış zamanla Allah’tan umudu kesme durumuna vardı. Son peygamberin getirdiği ayetlerden Allah’ın Ben-i İsrail’den yana olmadığını kesin kes anlamalarından sonra işi daha ileri götürüp yeni bir anlayış icat ettiler. Onların icat ettiği bu anlayışa göre kıyamet kopmayacak.

Diriliş olmayacak hesaba çekilme olayı olmayacak. Ölen ölecek Allah sonuçta İsrail oğullarına bir cennet krallığı kuracak. Tüm mahlûkat onlara hizmet edecek.

Bu anlayış Kur’an’dan sonra Yahudilerin geliştirdiği bir anlayıştır. Aslında bu anlayışla komünizm arasında pek fark yoktur. Zaten komünizmin mucitleri de modern çağın Yahudilerinden başkası değil. İşte Yahudilerin Kur’an’ın inişinden bu güne kadar geliştirdikleri öbür dünyadan umudunu kesme anlayışı onların pişman olmalarını engelleyen bir durumdur. Komünistler de pişman olmaz yaptıklarından, İsrailliler de. Çünkü pişmanlığın sonucu tövbedir. Tövbe etmek ise Allah ile bağ kurmakla meydana gelir. Allah’tan umudunu kesenler ne pişman olurlar, ne de tövbe ederler.

Ben-i İsrail yaptığı pis işlerden dolayı tarih boyunca hep altta kalmıştır. Kardeşleri Yusuf’u kuyuya attılar öldürdüklerini sandılar. Yusuf ölmedi Mısır kralının veziri olarak karşılarına çıktı. Kendi kendilerini aşağıladılar. Sonradan Firavunlara kazık attılar bunun yüzünden saraylardan atıldılar, köleleştirildiler. İkinci kez kendilerini aşağıladılar. Yine buzağı meselesinde yaptıklarından dolayı azarlandılar cezalandırıldılar bu onların üçüncü kez kendilerini aşağılamaları oldu. Dahası bu kavim birkaç kez yeryüzüne dağıtıldı. En son olarak İsrailliler Asya’da, Avrupa’da daha birçok yerde sürgün hayatı yaşadı. Sürgün yaşadığı yerlerde İsrailliler kendilerini üstün ırk gördüler ve insanlarla kaynaşamadılar. Kendilerinden olmayanları küçümsediler akrabalık kurmadılar. Bu da onları küçülttü ve yalnızlaştırdı. Bu yabanilik ve kendini beğenmişlik Yahudilerde aşağılık kompleksini son hadde ulaştırdı.

Aşağılık kompleksine tutulanlar, kimseyle dost olamazlar. Tüm dünya onlar için düşmandır. Herkesi intikam alınacak olarak görürler. Kimseye güvenmezler. Kendilerine güvenenlere kazık atmayı maharet sayarlar. Korku içindedirler. Herkesi ve her şeyi kendilerine yönelik tehlike görürler.

İşte bu yapılarından dolayı İsrailliler yaptıklarından pişmanlık duymazlar. Çünkü aşağılık duygusu pişmanlığa engeldir. Pişmanlık tövbeyi gerektirir. Aşağılık duygusu psikolojik bir sapmadır. Tüm sapıklıkların, sakatlıkların temel nedenidir.

Irkçılık, İsraillilerin ahiret inancı ve aşağılık duygusu İsraillilerin pişmanlık duymasına, tövbe etmesine her zaman engel olacaktır. Şu da bir gerçek ki Mavi Marmara saldırısındaki başarısızlıkları yeniden aşağıların daha aşağısına düşürdü. Komplekslerini artırdı.

Aslında Kur’an Ben-i İsrail’in peygamberimizden önceki dönemlerde kazandığı kötü yapıyı bize anlatmaktadır. Müslümanların en büyük hatası bu İsrail oğullarını Kur’an’ın anlattığı anlamda yeterince kavrayamamalarıdır.

Allah İsrail oğullarını çok daha büyük sapkınlıklar icat edeceklerini ve yeryüzünü fesada vereceklerini bize haber vermiştir. İnsanlığın dikkatini çekmiştir. Kur’an İsrail oğullarının dünyanın başına bela olacağını bin dört yüz yıl önceden haber vermiştir.

Ne yazık ki insanlık bu uyarıyı yeteri kadar kavrayamadı ve İsrail oğullarının hegemonyasına imkân sundu. İnsanlığın bu aymazlığı İsrail oğullarını şımarttı ve fesadını artırdı. İnsanlık artık uyanmalıdır. İsrail’i Filistin’den kovmalı. Devletleri ellerinden alınmalı. Yahudiler eskiden olduğu gibi dünyanın her tarafına sürülmeli. Ancak o zaman insanlık rahat nefes alacaktır.

İsrail oğullarından başka Siyonist yapıyı kurabilecek bir kavim yoktur yeryüzünde. İsrail oğulları Hz. Peygamberden sonra öyle sapkın fikirler ürettiler ki bu fikirler hayata geçirildiğinde bu günkü tablo ortaya çıktı. Siyonizm’in esasları ve Siyonistlerin tavırları ile kitaplarında yazan şu cümleler bir birine çok uygundur.

“O zaman Rab bütün milletleri önünden kovacak ve sizden büyük milletlerin mülkünü alacaksınız. Ayak tabanınızın bastığı her yer sizin olacak. Sınırınız çölden, Fırat ırmağından, Lübnan’dan, garp denizine kadar olacaktır. Önünüzde kimse duramayacak Allah’ınız Rab size söylediği gibi dehşetinizin ve korkunuzu ayak basacağınız bütün diyarlar üzerine koyacaktır.” (Tevrat Tesniye Bölümü - 12/25)

İsrail oğulları 1945 li yıllarda Filistin’e ayakbastılar ve Filistin’i muharref Tevrat’ın gereği olarak mahvettiler.

“Ve Allah’ın Rab onları, senin önünde ele vereceğin ve sen onları vuracağın zaman onları tamamen yok edeceksin; onlarla ahd etmeyeceksin ve onlara acımayacaksın.”  (Tevrat Tesniye Bölümü - 7/3)

Siyonistlerin Gazze’yi yok etmek istemelerinin ve hiçbir anlaşmaya yanaşmamalarının temelinde Tevrat’ın olmadığı söylenebilir mi?

“Şimdi git. Onların her şeylerini tamamen yok et ve onları esirgeme; erkekten kadına, çocuktan emzikte olana kadar hepsini öldür.”  (Tevrat Birinci Samuel Bölümü – 15/3)

Bir ay boyunca Filistinlileri ve Lübnanlıları çoluk çocuk demeden bombalamak ancak böyle bir kitaptan beslenen Siyonistler tarafından gerçekleştirilebilir.

“Onları ateş yakacak alevlerin elinden canlarını kurtaramayacaklar.” (Tevrat İşaya – 47/14)

Bu muharref Tevrat’ın ayetleri ile Gazze’deki ateş topları karşılaştırıldığında kendi tahrif ettikleri kitaplarına Siyonistlerin ne kadar bağlı kaldıkları görülebilir.

“Et yiyin ve kan için. Yiğitlerin etini yiyeceksiniz ve dünya beylerinin kanını içeceksiniz. Sarhoş oluncaya kadar kan içeceksiniz.” (Tevrat Hezekiel Bölümü – 39/18-20)

“Onları kasaplık koyunlar gibi ayır ve öldürme günü için onları hazırla.” (Tevrat Yeremya Bölümü – 12/3)

Siyonistlerin cenneti onlara göre öbür dünyada değil bu dünyadadır. Tarif ettikleri cennet de insan eti yemek, kan içmek, kan içerek sarhoş olmak gibi kendilerince güzel nimetler tasarlıyorlar. Zaten İsrailli Siyonistler şu an Müslüman kanı dökmekten ve içmekten sarhoş.

“Ve onun içine veba ve sokaklarına kan göndereceğim ve çepeçevre onun üzerine gelen kılıçla içindeki yaralılar düşecekler ve bilecekler ki ben Rabbim.” (Tevrat Hezekiel Bölümü – 28/23)

On dördüncü yüz yılda Avrupa da çok büyük ölümlere sebep olan veba salgınları yaşandı. Özellikle Almanya’da 1348 – 1349 yılları arasında vebadan ölenlerin sayısı oldukça arttı. Bu durum karşısında Papaz Clemens VI. Von Avignon vebanın nereden kaynaklandığını öğrenmek ve hastalığın yayılması karşısında tedbir almak için soruşturma açtı. Soruşturma sonucu gerçek bir vahşeti ortaya koyuyordu. Milyonlarca insanın ölümüne neden olan vebayı Yahudiler kasıtlı olarak yaymıştı. Vebayı yaymak için kuyu sularına veba mikrobu atmışlar ve Yahudi olmayanların evlerinin duvarlarına içinde veba mikrobu bulunan mürekkep sürmüşlerdi.

Yahudi Hanovreli Salomon’un oğlu Aaron’dan Hanovre şehrinin kıyılarına atılmak üzere 300 tane veba mikrobu bulunan zehir torbası aldığını ve bunlarla hem şehrin kıyısını hem de diğer bazı şehirlerin kuyularını zehirlediğini itiraf etmişti.

Dünyada ikide bir kuş gribi, domuz gribi, sars hastalığı, kanamalı Kırım-Kongo hastalığı gibi daha bir sürü bulaşıcı hastalığın Siyonistlerin etkin olduğu ABD laboratuvarlarında üretildiği iddia ediliyor. Demek ki Siyonistler kitapları gereği böylesi pis işleri eskiden beri yapıyorlardı. Bu durumda Siyonistlerin fosfor ve kimyasal bombalar kullanması doğal değil mi? Onların genleri değiştirmeleri tahrif ettikleri kitaplarının gereğini adım adım gerçekleştirdikleri anlamına gelmez mi? Böylece onlar dünyayı kan ve gözyaşına boğmuyorlar mı?

İnsanlık bu kavmi hakkıyla anlayana kadar rahat yüzü görmeyecek ve bir müddet daha Siyonistlerin yeryüzünü fesada verişine şahit olacaktır. Ancak Siyonistlerin de bir kara günü vardır. Onlar bir kez daha sürüleceklerdir.

* Şöyle de diyebiliriz: Armudun sapı, üzümün çöpü gibidir İsrailliler. Onlar Peygamber ocağının artığıdırlar. Onlar altını ve gümüşü topraktan ayırdıktan sonra kalan ve çevreyi zehirleyen siyanürlü topraklar gibidirler.

* İnsanlık Kur’an’ı okudukça Siyonistleri tanıyacaktır. Siyonistler tanındıkça da bozgunculuk azalır ve yeryüzünde bir daha Gazze, Şatilla kampı katliamları gibi soykırımlar yaşanmaz, Mavi Marmaralar amacına ulaşır.” Diyerek sözlerini tamamladı.

selim_ozkabakci-20120129-02.jpg

HABERE YORUM KAT

1 Yorum