1. YAZARLAR

  2. Mümtazer Türköne

  3. Mankurtlar (I): Moğollar ve darbeciler
Mümtazer Türköne

Mümtazer Türköne

Yazarın Tüm Yazıları >

Mankurtlar (I): Moğollar ve darbeciler

10 Ağustos 2010 Salı 03:04A+A-

Sözüm efsaneler üzerine değil, 12 Eylül'de yapılacak referanduma dair. Efsaneler hep saklı kalanı, anlaşılamayanı anlamak içindir. At izi it izine, doğruyla yanlış birbirine karışınca, efsaneler imdada yetişir. Hatırlanması gerekeni hatırlatır. Gidilmesi gereken yolu gösterir.

27 Mayıs 1960'ta, tıpkı Moğol ordusunun çekirge sürüsü gibi Anadolu'yu istila etmesi gibi, darbeciler bu ülkenin üzerine karabasan gibi çöktüler. Moğol zulmüne rahmet okutacak bir pervasızlıkla ortalığa dehşet ve korku saldılar. Herkese gözdağı verdiler. Sonra bu zulmü daim kılacak bir düzen inşa ettiler. Zihnimizi esir almak için uyguladıkları psikolojik harekât teknikleri, Moğolların "mankurtlaştırma" yöntemlerini hiç aratmadı. Bizi bize düşman etmek için ellerindeki her aracı seferber ettiler. Biliyorlardı ki, eğer halk arasında düşmanlık yoksa onlara da gerek olmazdı. Kürt'ü Türk'e, Alevî'yi Sünni'ye karşılıklı olarak düşman etmek için her yolu denediler. Soğuk Savaş'ın ideolojik rekabetini Türkiye'de kardeş kavgasına dönüştürdüler ve sancılı bir değişim süreci yaşayan bu güzel ülkeyi kan gölüne çevirdiler. Yaraları kaşıyıp kanattılar, küllenmiş ateşin etrafına körükler kurup ortalığı yangın yerine çevirdiler. Sonra bir kısmımızı Mankurtlaştırdılar. O zulme maruz kalanlardan bazıları, hâlâ onların istediği gibi düşünüyor. Onların belirlediği hedefe koşuyor.

Moğollarla baş etmek artık kolay. Ya Mankurtlar? Onlar bizim birer parçamız değil mi?

İnsanlık tarihi boyunca insan eseri felaketler arasında, II. Dünya Savaşı'na denk bir kıyım 13. yüzyılda Moğol İstilası'nda vuku bulmuştur. Moğol istilası, tam anlamıyla korku ve dehşete dayalı bir katliamlar zinciridir. Ele geçirdikleri her şehirde, yaşlı, kadın ve çocuk demeden herkesi son ferdine kadar öldürerek, bütün dünyaya dehşet saçtılar. Kan dökme bir istila yöntemi olarak uygulandı. Katliam dehşetini öğrenen diğer şehirlerin bu yöntemle direnmeden teslim olmaları amaçlandı. Moğol İstilası boyunca öldürülen insan sayısının 30 ile 60 milyon arasında olduğu tahmin edilmektedir. Birçok kavim ve etnik grup bu katliamlarla ortadan kalkmıştır.

Bütün tarih boyunca, İslâm dünyasının başına gelen en büyük felaket de budur. 13. yüzyıl, İslâm medeniyetinin zirvesidir. Ne var ki Moğollar bu ileri medeniyeti yerle bir etmişler, adeta yok etmişlerdir. Göz kamaştıran İslâm medeniyeti, bu istiladan sonra bir daha eski parlak günlerine dönememiştir. Cengiz Han'ın torunu Hülagu'nun Bağdat'ta estirdiği dehşet, bugün Anadolu'da atasözlerinde yaşamaktadır. Karşısındakine haksızlığın, zulmün en yüksek mertebesini ifade etmek için "Hülagu musun bre kâfir?" sözü hâlâ kullanılır.

Moğol istilasının Anadolu'da yol açtığı yılgınlığı, o zamanlarda çok rastlanan şu olay özetler: Tek bir Moğol askeri bir köye giriyor ve bütün erkekleri peşine takıp, köyün dışına çıkartıyor. Sıra ile hepsini tek tek boğazlıyor. Dehşet o kadar büyük ki üç kişinin bir olup hakkından geleceği cellata, hepsi koyun gibi boyunlarını uzatıyor.

Bu manzaranın benzerlerini her darbe döneminde yaşamadık mı? 12 Eylül'den sonra haklarında tutuklama kararı verilen DİSK yöneticilerinin, Sıkıyönetim Komutanlığı önünde oluşturduğu uzun kuyruğun yedi asır öncesine ait manzaradan ne farkı vardı?

Her yanı kana bulayan, ortalığı yakıp yıkan ve taş üstünde taş bırakmayan Moğolların akıbeti ne oldu? Bu sorunun sarsıcı bir cevabı var: Önce Müslüman, sonra Türk oldular. Osmanlı'nın Tatar taifesi dediği Müslümanlar bunlardır. Moğol İstilası, vahşi bir istilacı gücün, ileri medeniyete sahip halklar arasında nasıl eriyip kaybolduğuna örnektir. Güçlü medeniyet ve kültür, kendisine galebe çalan halkları içine alıp asimile etmiştir. Bu örnek, aramızda yaşamaya devam eden Moğolların yani darbecilerin, nasıl hizaya geleceğini de anlatıyor.

Mankurtlaşma, Moğolların o zamanlar işkencelerle uyguladıkları bir "psikolojik harekât" tekniğidir. Sovyet döneminde komünist propaganda teknikleri ile yaratılan "homo sovyeticus"u eleştirmek için, Cengiz Aytmatov'un "Gün Uzar Yüzyıl Olur" romanında bir Kırgız efsanesi nakleder. Bu efsanedeki Mankurtları ve Nayman Ana'nın feryadını bugünün tartışmalarına gelecek yazıda yansıtalım.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT