1. HABERLER

  2. ETKİNLİK-EYLEM

  3. Malatya’da "Konjonktürel Dindarlık" konuşuldu
Malatya’da "Konjonktürel Dindarlık" konuşuldu

Malatya’da "Konjonktürel Dindarlık" konuşuldu

İnönü Üniversitesi Bilgi ve Erdem Topluluğu  "Konjonktürel Dindarlık" başlıklı bir konferans gerçekleştirdi. Programa Prof. Dr. Abdurrahman Ateş konuşmacı olarak katıldı.

08 Mayıs 2025 Perşembe 10:28A+A-

İnönü Üniversitesi Bilgi ve Erdem Topluluğu, Prof. Dr. Abdurrahman Ateş'in sunumuyla "Konjonktürel Dindarlık" adlı bir program gerçekleştirdi.

İbrahim Ercan'ın sunuculuğunu üstlendiği program, İbrahim  Esat Erdem’in Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başladı.

Daha sonra konuşmasını yapmak üzere sözü Prof. Dr. Abdurrahman Ateş aldı:

Konjonktürel Dindarlık konusu özellikle modern dönemde yaşadığımız toplumun genel anlamda maruz kaldığı bir zaaftan dolayı tespit ettiğim bir başlık. Esen rüzgara göre, konjonktürel  göre, zemine göre, zamana göre müslüman bir tavır takınmayla ilgili hiç de Allah'ın ve peygamberin kabul etmediği bir müslüman kimliğin oluşması bu başlığın ortaya çıkmasına neden oldu. konjonktürel dindarlık dediğimiz zaman özellikle şu konuyu öncelikle ifade edeyim. İnsan her zaman aynı samimiyete, aynı düşünceye, aynı ihlasa sahip olmayabilir.  Her birimizin namaz kılarken, günlük beş vakit namazı kılarken her namazı aynı samimiyette olmayabilir bu normal. Her zaman aynı ihlas ve samimiyete sahip olamayabiliriz. Elbette bu normal. Normal olan bu durumun dışında bahsettiğimiz şey yani insanın iç dünyasından kaynaklanan farklılıklar değil dış dünyadan kaynaklanan farklılıklar yani türbünlere oynama anlamına gelebilecek zemin ve zaman neye müsaitse neyi gerektiriyorsa o anlamda bir samimi ya da samimi olmayan bir rol üstlenmek kastedilen durum bu. Mesela takiyye dediğimiz bir kavram var takiyye genelde şianın adeta bir temel ilke olarak hayatın temel ilkelerinden birisi olarak hatta dinin temel kurallarından birisi olarak benimsediği ve uyguladığı bir şeydir. Takiyye aslında islam'ın benimsemediği islam'ın sadece mesela Ali İmran suresinin 28. ayetinde vurgulanan bir kelimedir. O da şu insana canı ve malının tehlikeli olması durumunda verilen bir ruhsattır. Canı ve malı tehlikeye düşüren faktörlere uymak konusunda özellikle canı tehlikeye düşüren bir durumda , o tehlikeye sebep olan unsurların istediği şekilde hareket etmenin adı takiyyedir ve Ali İmran 28.ayette de bunu ortaya kor. Sadece hayati anlamda bir risk taşıdığı zaman Allah teala bunlara ruhsat verir. Bunun da esprisi şu aslında ilahi sistemde önce insan sonra islam gelir önce islam sonra insan değil. Yani önce insan sağlıklı olmalı,önce insan varlıklı, varlık sahibi olmalı. Ekonomik anlamda demiyor, biyolojik anlamda var olmalı insan. Var olan bu insan ondan sonra islamı hayatına yansıtabilmeli onun için insanın hayatı o insanın islami hayatından önceliklidir. Hayati tehlike söz konusu olduğu zaman onun için alimler 28. ayette vurgulanan bu takiyyenin bugün şianın benimsediği takiyye ile uzaktan yakından alakası yok yani hiçbir risk yokken istenilen şekle girmek istenilen kalıba sokulmak şeklinde değil elbette. Hatta Nahl suresinin 106. ayeti ki bu ayetin ilk uygulaması Yasir ailesi üzerinden yaşanmıştır. Yani Yasir ve Sümeyye şehit edildikten sonra çocukları Ammar bu baskıya dini değiştirme yönündeki müşriklerin baskısına dayanamadı ve onların istediği kelimeleri telaffuz etmek zorunda kalınca bunu Allah  Resulü intikal ettirdi. Acaba benim işim bitti mi diye Nahl suresi 106. ayetini Allah resulü ona öyle okudu ve ilk uygulaması adeta bu olaydı. Eğer insan hayatı bir tehlike söz konusu olduğu bir ortamda eğer imandan vazgeçme baskısıyla karşı karşıya gelirse o imandan vazgeçebilir yeter ki kalbi mutmain olsun. Bu elbette Allah teala'nın da ruhsat verdiği bir konudur dolayısıyla bunu haydi bir yere koymamız lazım Konjonktürel dindarlık dediğimiz nedir o zaman burada özellikle Hadid suresinin 10. ayetinin merkeze koymamız gerekir arkadaşlar Hadid suresinin 10. ayeti bu konuyla ilgili belki çıkış noktamız olmalı bu ayeti kerimede vurgulanan konu aslında içinizden fetihten  önce Allah yolunda harcayıp savaşanlarla, fetihten sonra harcayıp infak edip savaşanlar bir değildir der. İkisi aynı olmaz aynı seviyede değildir.  Fetihten önce infak ve savaşla fetihten sonra infak ve savaş asla aynı değildir. Fazilet itibariyle, derece itibariyle aynı değildir. Ayetin devamında fetihten sonra da infak ve savaşın içerisinde olanların ecri yok değil var ama fetihten önceki infak ve savaş tavrını ortaya koyanların mükafatına ulaşma imkanı yoktur. Bir defa Allah teala'nın kullandığı kelime fetihtir genel bir kavramdır. Bu Mekke'nin fethiyle ilişkilendirilir tarihsel anlamda fakat evrensel anlamda bu kelimenin herhangibir şekilde herhangibir olayla doğrudan ilişkilendirilmesi sadece o olaya tahsis edilmesi imkanı yoktur onun için gene bir ifade kullanılır. Fetihten önce fetih  nedir ? Fetih açılım demektir. Yani  bir sıkıntıdan sonra sıkıntının aşılması süreci bu anlamda fetihtir. İslam üzerine müslümanlar üzerine baskının bittiği noktadır.  Mekke'nin Fethi gibi öyle düşünelim. Dolayısıyla özelde Mekke’nin  Fethi genelde bütün zorluklardan sonra gelecek olan fetihlerden önceki mücadele biçimiyle, fedakarlık biçimiyle; fetihten sonraki mücadele, fedakarlık biçimi arasında fark vardır. Allah teala katında bu ikisi aynı değildir.Dolayısıyla burada her amelin müslümanın ortaya koyduğu her kulluk biriminin her zaman aynı değere sahip olması mümkün değildir. Amel aynı katsayıları farklı olacaktır, bu kural böyledir. Her amelin her ortamda katsayısı aynı değildir.  Birinin çarpanı birken öbürünün çarpanı 100 olabilir, 700 olabilir. Dolayısıyla amelin katsayısı yani kulluk biriminin katsayı ise o amelin işlendiği ortama bağlı ve o ortamın risk faktörüne bağlıdır.  konjonktürel dediğimiz şey burada devreye girmiş olur . Bu ayetten hareketle bu ayeti temel alarak konuşmamız gerekecek. Bütün konuyu bunun üzerine yoğunlaştırmam lazım. Fetihten önceki infak ve savaşla fetihten sonraki infak ve savaş. Bir insanın ortaya koyacağı fedakarlığın uç noktasıdır. Canından vazgeçen ve malından vazgeçen her şeyden vazgeçer zaten bu ikisidir.  Özellikle bu ikisinin alt birimi olarak aklınıza gelecek olanlar da zaten buna tabidir. Yani bu ikisini zaten ortaya koyan başkasına zaten ortaya koymaktan çekinmeyecek elbette bu anlamda bu iki özellik yoksa 3.4.5. eylem amel ortaya çıkabilir. elbette Bu yönüyle özellikle İslam'ın yükselen değer olduğu dönemlerde müslüman olmakla, müslüman görünmekle , müslüman olmanın dışlandığı dönemlerde müslüman olmak ve müslüman görünmek aynı değildir. Bu her zaman aynı olmaz asla ve kata İslam'ın ilk geldiği günden itibaren de bu böyledir. Bunu istersen tarihsel anlamda şöyle formül edebilirsiniz.  Mekke dönemde müslüman olmakla Medine döneminde müslüman olmanın fazileti aynı olmaz. Mekke’de müslüman olmak ateşten gömlek giymektir. Medine'de müslüman olmak avantajdır. Gençlerin belki doğum tarihleri bile o dönemden sonradır. 28 Şubat döneminde müslüman olmakla 2025'lerde müslüman görünmek elbette farklıdır. Çünkü 28 Şubat'ta müslüman görünmek müslüman bir kıyafete, bir kılığa,bir eyleme, bir konuşmayı bir söyleme sahip olmak ateşten gömlek giymektir. Ama bugün müslüman görülmek hatta müslüman bir cemaatin, müslüman bir vakfın , müslüman bir organizasyonun yönetim kurulunda üye olmak ve cvsine onun üyesi olduğunu ifade etmek bir avantajdır bir prestij üzerine. O yüzden İslam'ın değer kazandığı müslüman olmanın avantaja döndüğü dönemlerde erkekler sakal bırakır,  diğerleri örtünmeye çalışır tamamen hayat tarzı değişir. Bu konjonktürel dindarlıktır. Allah nezdinde bunun hiçbir karşılığı yok . Bu sadece türbinlere oynamanın adıdır.

Abdurrahman Ateş sözlerine şöyle devam etti:

Konjonktürel dindarlık dediğin işte bu yani bu yönüyle zor zamanlarda kullukla rahat zamanlardaki kulluk da çarpanları aynı değil, birim olarak da aynı fazilete tekabül etmez elbette bu anlamda zamanında ibadet önemlidir. Zamanı geçtikten sonra ibadet var mı ? Zamanı geçtikten sonra ibadet de şunu kastediyorum. İbadet etmekten başka seçeneği kalmayan insanların ibadete yönelenin fazilet tarafı yoktur. Ne gibi yani camilerimize gittiğimiz zaman yaş ortalaması 60'ın üstündedir. Zaten gidecek fazla yer yok emekli olduktan sonra nereye gidecek. Yakın zamanda birçok camide hala vardır,  arka son iki saf ya da son iki sıra böyle sıralar, sandalyenin ortopedi polikliniğidir sanki. İleride oturanlar da zaten işitme engelliler , konuşma engelliler,  görme engellilerin hepsi camidedir. Niye başka gidecek yeri yok zaten kahveye gidecek hali yok.  Hiç olmazsa ahir ömründe biraz Allah'a yaklaşmış olalım bu Allah nezdinde karşılığı olmayan bir kulluktur. Öncesi bozuksa sonrası böyle olsun olmasın bir anlamı yok önemli olan zamanında kulluk dediğimiz nedir? Nefse ağır gelen kişinin yapmakta zorlandığı yani normal bir insani bir beşeri nefisten bahsediyorum zorlandığı bir ibadeti zorlandığı anda yapmaktır. Fazilet olan odur onu yapmaktan başka çaremizin olmadığı bir dönemde o ibadeti yapmanın o anlamda bir erdemin bir fazileti elbette yok. Allah resulü aleyhissalatu vesselam'ın buyurduğu bir hadis vardır. Söylediği bir söz kıyamet gününde hiçbir gölgenin olmadığı Allah'ın gölgesinden başka gölgenin olmadığı bir gün de şu yedi kişi Allah'ın gölgesine gölgelenecektir. Bu yedi kişi Allah'ın gölgesinin dışında gölgen olmadı bugün de 7 kişinin gölgelendiği bir ortamda o sınıflardan bir tanesini nedir? Allah'ın ibadetiyle Allah'a kullukla yetişen genç Allah resulü şunu demedi Allah'a ibadetle yetişen insan değil, kişi değil, genç değil niye çünkü gençlikteki ibadet önemlidir. Yaşlılıkta zaten mecbur geleceksin başka çaren yok onun için orada  Allah'a kullukta yetişen yani gençliğinde o nefsini kırarak arzu ve istekleri bir tarafa bırakarak kafasına göre takılmayarak Allah'a kulluk yapmayı tercih eden genç o 7 kişiden gölgelenecek  birisidir. Aynı şey mesela sadaka infak konusunda da öyledir. Her  zaman aynı sadaka aynı çarpana, aynı kat sayıya sahip değildir. Allah resulün ifadesiyle ne diyordu özellikle verilen miktarla alakalı değil sadakanın fazileti verildiği anla verilme duygusuyla alakalıdır. Öüme doğru yaklaştığını bilen bir insanın verdiği sadakadan daha faziletli olan hangisi hiç ölüme emaresi yokken, hastane yüzü görmemişken verilen sadakadır. O durumda hastalığın özellikle hakim olduğu bir bedenin sahibi hastane köşelerinde mağdur olan bir insanın ortaya koyacağı infak elbette geçersiz değil ama diğer infak gibi değildir . O yüzden dikkat ederseniz hep hastane çıkışlarında dilenciler bulunur niye çünkü insanların duygularına hakim olamayıp sadakayı  en çok vermek zorunda kaldığı zaman dilimleridir. Allah için dediği zaman kimse reddetmez ya da şu anda var mı bilmiyorum. Eskiden üniversite duraklarında özellikle sınav zamanları sınav takvimlerini  de takip ederdi. Dilenciler hangi haftasında  varsa o hafta o kuyrukta otobüsü bekleyen öğrenci arkadaş el açarlar Allah rızası için Allah başarılar kılsın, Allah zihin açıklığı versin. Zor zamanlarda herkes infak eder önemli olan bol zamanlardadır,  önemli olan hiçbir sıkıntı yok yani hiçbir risk yokken o konjonktürel dindarlık dediğimiz bu mesela malını kullanmayacağını anlayınca infak etmenin bir anlamı yok. Ne demek yani bu Münafıkın suresinin son ayetlerini Allah teala bunu anlatır can boğaza gelip de ölmek üzereyken benim malımı dağıtın , şunu infak edin demeden önce keşke bana bir daha süre verseydin de infak etseydim demeden önce infak edin onu zaten herkes yapar.  Çünkü o kullanamayacağını anladı kullanamayacağın malı infak etmeye gerek yok israftır. Çünkü infak hayattayken yapılması gereken şeydir.Allah resulü ifadesiyle sadakanın en faziletlisi sağlıklı iken verilendir , insanın üzerinde cimrilik hissettiği dönemde yani eli cebine gittiği zaman akrep varmış gibi muamele edendir. O zaman verilen sadaka fazilettir ya da fakirlikten korktuğu ya verilse acaba açık kalır mıyım diye korktuğun zaman verdiğin sadaka faziletlidir veya çok yaşamayı umduğun bir zamanda verdiğin sadaka elbette en faziletli olandır. Bu anlamda özellikle bütün ibadetlerle alakalı sadece bunlar birer örnek numune olarak ortaya koyduğum şeyler bütün ibadetlerde böyledir. Nur suresinde müslüman erkeklerin ve müslüman kadınların tesettür örtünme ve bazı kuralları riayet etmeyle alakalı Allah teala'nın emir veya sakları vardır. Allah teala bu konuyu anlattıktan sonra 61. ayete gelir ve 61. ayette der ki; evlenme ümidi kalmamış olan kadınların dışarı çıkarken üzerlerine dış örtülerini almaları almamalarında dış örtülerini indirmelerinde dışarı çıkarken dış örtülerini bırakmalarında bir sakınca yoktur der. Bu sadece kimin için yaşı ilerlemiş evlenme ümidi beklentisi kalmamış olan bir kadının tesettür ya da kıyafet standardını Allah teala böyle belirliyor niye çünkü tesettür nefsi ağır gelen zaman genç zamandır. İhtiyarlık zamanında zaten mecburen bazı şeyleri örtbas etmek gerekecektir görünmemesi için İnsan çaba sarf edecektir. Elbette önemli olan insanın cazibesinin olduğu dönemde bunları tesettüre büründürmektir, koruyabilmektir hatta mesela kadının bedenini kimin yanında açacağını anlatıldığı ayette de 31. ayetin devamında da benzer bir ifade ile karşılaşıyoruz.  Diyoruz ki mesela herhangi bir yabancı erkeğin yani kocası değilse,babası değilse, kardeşi değilse, yeğeni değilse kayınpederi değilse bunların yanında bir kimse bir erkeğin yanında bir kadın bedenini açamaz belli yerlerini ama orada bir istisna der ki evlenme ümidi kalmamış evlenecek yaşı geçmiş olan erkeklerin yanında da rahat hareket edebilir. Bir kadının niye çünkü o artık o standardı aşmış durumdadır onun için kıyafet bile bu yönüyle zamana göre, zemine göre elbette önemi, fazileti, erdemi farklılaşacaktır. Benzer bir durumu mücadele ile alakalı Allah teala'nın mesele Fetih suresinde özellikle üzerinde durduğu birçok ayeti bunun üzerine yoğunlaştırarak anlattığı bir sure Fetih suresi. Fetih suresinin nüzulu  Hudeybiye ile sonuçlanan süreçtir. Biz de genelde zor zamanlarda, sınavlarda KPSS,  YKS’de hep lazım olan yeniden indirilen bir suredir Fetih suresi. Fetih suresi kaypak insanların durumundan bahseder daha çok. Savaş kaçkınlarından bahseder. Müslümanları arkadan hançerleyenlerden ihanet edenlerden bahseder, müslümanları yalnız bırakanlardan bahseder önce müslümanlara gaz verip sonra da geri çekilenlerden kendisini kamufle edenlerden bahseder. İşte bu bölümden bir ayeti bu çerçevede bilmeniz lazım. Fetih suresinin özellikle 15. ayetinden  Hudeybiye’den döndükten sonra, Hudeybiye ile sonuçlandı ama sefer neydi Mekke'ydi, Mekke de putlar var, putperestlik ve müşrikler hakimiyeti var, Medine de İslam hakimiyetinin henüz tam oturmadığı bir dönem. Müslümanları Umreye çağırıyor Allah Resulü tarafından, umreye gidecekler, neyine güveniyorlar, karşı tarafta bir güç bir otoriter bir rejim  var Mekke’de. Kabe'nin etrafı putlarla dolu ama umre ziyareti için gidecekler ve engellediler. O sefere katılma çağrısı anında Müslümanların bir çoğu katıldı 1500 gibi bir Müslüman katıldı. Orada Müslüman olduğunu söyleyen fakat riske girmek istemeyen bir kesim vardı ve dediler ki “kendi hayatımızı riske atmaya gerek yok, biz bekleyelim bakalım. Bunlar gittiler ama pişman olacaklar” beklentisinde olan onlarda Müslüman olduğunu söyleyen ama İslam'ı henüz sindirememiş olanlardır. Sonradan bunlara münafık demişler o dönem de deninmiyordu. Bu kesim Allah Resulü Hudeybiye Antlaşması ile döndükten sonra baktılar risk yok kimsenin burnu kanamadan geri döndü. Fetih suresinin 15. ayette bu tiplerden  bahseder “Gelirler peygambere derler ki; İslam fir lena bizim için bağışlanma dile biz bir defa gelemedik özür dileriz” yani bizim çoluk  çocuğumuz mallarımız bizi alı koydu gelemedik özür diliyoruz bizi bağışla çünkü çizilmiş olacaklar o riske girmemek adına sefere katılmamaları sebebiyle farklı bir statüde değerlendirilecek dediler ki özellikle bizim yani sizinle birlikte gelmediğimizden dolayı bizi bağışla dediler sonra bu süreç devam ederken sonraki ayetlerde bakıyoruz bir sonraki seferde bir sefer daha söz konusu yani Hudeybiye bitti 5. 6.  idda Allah Resulü bu sefer çağırdı bu sefer gidilen seferin şöyle bir özelliği var Hudeybiye gibi riskli değil tam tersine avantajlı bir sefer yani ganimet var yani şunun ucunda bir avantaj var bir koy, iki alacak öyle bir sefer söz konusu olduğu zaman bu kesin bir önceki kesimde katılmayanlar bir önceki kesimde peygamberin müslümanları yalnız bırakanlar bu sefer peygamberin yanına geliyor diyorlar ki ayeti Kerim'in ifadesiyle “Bizi bırakın da sizinle birlikte gelelim” niye, onlar bu amacı söylemiyor ama Allah bu amacı ortaya koyuyor çünkü bir ganimetin söz konusu oldu bir sefere çağrıldı zaman gelirler ve sana diyecekler; ki bizi bırak da bize izin ver de sizinle birlikte gelelim bu savaşa katılalım ayetin devamında diyor ki; “قُل لَّن تَتَّبِعُونَا”  Arapça'da ‘len tettebiûne’ ne anlama geldiğini çok iyi bilirsiniz, asla bizimle gelmeyeceksiniz ya bir savaşa gidiliyor adam lazım eleman lazım ama Peygambere Allah emrediyor bunlara deki siz bizimle gelmeyeceksin niye çünkü ilk çağrıldığınız zaman gelmediniz ya risk vardır diye gelmediniz ya şimdi risk yoktur ganimet vardır. Birincide dezavantajlıydı gelmediniz ikincide avantaj var geliyorsunuz. Gelmeyeceksiniz asla gelmeyeceksiniz ve kabul etmedi biliyor musunuz ya bir savaşa katılmayı ya geleceğiz hayır yok niye çünkü zor zamanlarda bizi yalnız bırakanların kolay zamanlarda bizimle birlikte olmasına gerek yok, bu ayetin türkçesi budur peki hiç mi, bunu  tek bir  şartı var daha sonraki ayette 16. ayette Allah Teala onlara diyor ki bir denemeden geçirilecek bir deneme şansı daha var size öyle bir kavimle karşılaşacaksınız ki bu kavim zorba bir kavim bu kavim despot, bu kavim güçlü bu kavim tuttuğunu koparan bir kavim onlarla savaş söz konusu olduğu zaman gelin o zaman görüşelim diyor anlatabilir miyim risk fazla olan bir savaş o zaman gelin, o zaman gelebilirsiniz ama işin ucunda ganimetin menfaatin avantajın olduğu bir sefer mi ona asla gelmeyeceksiniz der ve Allah Resulüne onları reddeder savaşa katılmasını istemez niye çünkü riskli zamanlarda ortada görünmek istemeyenlerin riskin gittiği zamanlarda ortada görünmesine taf atmasına Allah müsaade etmiyor, peygamber de bu anlamda müsaade etmiyor. Dolayısıyla burada özellikle bu savaşla alakalı zamanında mücadele ile alakalı mesela mazeretsiz geride duran zor zamanlarda mazeretsiz geride duran bugün için geçerli bu anlamda söylüyorum zor zamanlarda mazereti olmadığı halde geride duran ama kolay ve rahat zamanlara geldiğinde de ortalıkta görünmeye çalışan insanlara lütfen aldanmayın arkadaşlar. Bu her birimizin başına gelebilecek olan bir durumdur bunu bizatihi yaşamışızdır yaşıyoruzdur hala yaşamaya devam edebiliriz bunu özellikle söylüyorum. Yani zor zamanlarda neredeyse müslüman olduğunu bile kabul etmeyen tipler vardır ama müslüman olmanın müslüman görünmenin avantaja döndüğü dönemlerde neredeyse hep ön planda ön safta gövde gösterisi boy gösterisine bulunan insanlar olacaktır bunu müslüman yutmaması lazım. Bunun örneğini de Fetih suresinde bir cihada katılma isteğinden Allah Resulünün geri çevirdiği reddettiği insan modelinden anlayabiliriz. Onun için Müslüman bütün zamanlar için sadece mazereti olabilir başta da dediğim gibi insanın her zaman aynı duyguyla aynı samimiyetle bir ibadeti kulluğun bir birimini yerine getirmesi beklenmez beşer olarak bu tamam ama zamana ve zemine esen rüzgara göre tavır almak eser rüzgara göre pozisyon belirlemek gelecek istikbal kaygısıyla bir takım yerlerde bulunma efendim çabası bu nedir konjonktürel  dindarlıktır ve buna da müslüman aldanmamalıdır özellikle belirtelim.

Ateş sözlerine şöyle devam etti:

Bize benzeyenlerle birlikteyken samimiyetle bize benzeyen insanların olmadığı ortamdaki samimiyet aynı değilse burada ciddi bir problem var ne demek bu; bu şu demektir bir arkadaş grubu birbirimizi tanıdığımız hepimizin samimi olduğu bir ortamda iyi mücahit mücahide görülme çabası var ama yalnız başına kaldığı zaman ya da farklı bir ortamda bulunduğu zaman ortamın bütün müsait pozisyonlarına girebilecek durumda kıvamda kusura bakmayın bu dindarlık değildir samimiyet her zaman için bu anlamda geçerlidir yani bu türibinlere  oynamaktır  konjonktürel dindarlıktır bu ve bunun islami literatürdeki adı da bizim beşer olarak tanımladığımız şekil riyadır İslami terminolojide bunun adı da şirktir.  Şimdi riyayla  şirk öyle iç içe girmiş ki biz bunu konduramıyoruz anlatabiliyor muyum?  Mesela riyaya şirk deme cesaretimiz yok ama ben kendimden değil ama Allah Resulünün ifadelerinden ilk neslin ilk kuşağın ifadelerinden hareketle bunu cesaretle söyleyeceğim, riya ile şirk arasında bir fark yok. Mesela bir hadisten hareketle bunu söylüyorum Allah Resulü diyor ki; “Bir kişinin (gizli şirk) namaza durup da görüldüğü başka bir adamın kendisine bakmasından dolayı namazını güzelleştirmesidir.” Kimin lisanında gizli şirk böyle, Resulullah’ ın lisanında. O zaman riyayla şirk iç içe giriyor bu anlamda. Mesela bu formülü Fudayl bin İyaz bu konuyla alakalı diyorki; “ Riya insanların hatrı için ameli terk etmektir. Şirk ise insanların hatrı için amel işlemektir.” İnsanların hatrı için ameli terk etmek riya, insanların hatrı için amel işlemek şirktir. İhlas ise bu ikisinden kendini korumak. Şimdi nedir bu? Şirk neymiş bakın insanların hayrı için bir şey ortaya koymak, insanlar görüyor diye, insanlar bizimle birliktedir diye, bizi tanıyorlar diye  olumlu bir pozisyona girmektir aslında budur bizim riya dediğimiz ama terminalojik şirk de dahil edilen bu namazla alakalı tabir ötesi olmayan bir tabir. Namaz kılmayanlarla alakalı değil namaz kıldığı halde gizli şirktir, kılmadığı halde değil. Kıldığı halde birisinin kendisini görmesinden dolayı. Yalnız başınayken Kevser’i ikiye bölecek ama cemaatin içerisindeyken Bakara suresinin bir sayfasını okuyacak olmadı ki. İnsan bazen öyle bazen böyle olabilir tabiki ondan bahsetmiyorum. Sadece konjoktöre göre davranmaktan bahsediyorum. Yoksa her zaman uzun uzadıya secde edilmeyebilir  normal de bu beşer. Allah Resulünün bize de tarif ettiği şey zaten böyledir. Bahsettiğim bu değil mesela çevresi tarafından halim, selim, müttakim, ihlâslı ne kadar sıfat varsa sahiptir ama ailesiyle çocuklarıyla baş başa kalınca canavara dönüyor. Erkeği de kadınıda fark etmiyor. Olmaz, bu işte Allah'ın razı olmadığı bir dindarlık türüdür. Onu da özellikle söyleyeyim onun için burada riya ve şirk dediğimiz unsur yani başkalarına göre pozisyon takılmak, pozisyon belirlemek de aslında konjonktürel dindarlık kapsamına girdiği için reddedilir İslam tarafından.

Ateş sözlerine şu şekilde devam etti:

Fudayl bin İyaz’ın sözü belki ne anlama geldiğini şöyle ifade edeyim; “ Riya, insanların hatrı için bir ameli terk etmek. Şirk, insanların hatrı için amel işlemek.” Yani desinler diye infak etmek, görüyorlar diye namaz kılmak bu gibi. Peki insanlar için ameli terketmek ne demek, bunu ben iki şekilde anlaşılabileceğini düşünüyorum, birincisi mesela burada namaz kılmak istiyorum ama insanlar beni görür, gösteriş niyeti ile yapıyorum diye düşünüp namazı ertelemek. İnsanlara niye bakıyorsun farz et kimse yok orada. İnsanların sebebiyle bir ameli terk etmek. Ya böyle anlayacağız bunu ya da şöyle anlayacağız; mesela sigara içecek ama etrafında birileri var diye sigara içmekten vazgeçmek Allah için değil sırf birilerin hatrı için o kötü ameli terk etmesi de riyadır. Zaten yapacaktı ama insanların hatrı için o ameli terk etmesi anlamına gelir, işte bu riyadır. İyi ya da kötü ameli insanlar için terk etmektir riya. Dolayısıyla şirk de bir insanın hatırı için amel işlemektir. Mesela günah işlemenin de konjonktürel bir yanı vardır. Günah işlemenin de bir ahlakı vardır. Mesela günahı açık bir şekilde işlemek var, birde saklı yapmak var. Her ibadetin kat sayısı aynı değil, her günaha göre işlendiği yere göre konjonktürele göre aynı değildir. Bu sadece benim bir sözüm olarak değil, Allah Resulünün bir ifadesi mesela diyorki; “Kıyamet gününde Allah Teâlâ’nın kendisiyle konuşmayacağı üç kişi, zina eden yaşlı, yalan söyleyen yönetici,fakir kibir.”  Yalanı yönetici söylediği zaman çarpanı fazla çünkü bir toplumu yönetecek. Kibir başlı başına bir kötülüktür ama fakirin kibri hesabı daha zor niye? Ya yiyecek ekmeği yok iPhone alıyor. Birde neydi zina eden yaşlı, zina zaten başlı başına ama yaşlının zinası Allah affetmez. Allah özellikle bunları ortaya koymaya çalışmış.

Dolayısıyla burada günah işleme gücü fırsatı varken o fırsat elinden gittikten sonra günahtan uzak durmak da aynı değil. Günah işleme fırsatı varken günah işlememek erdemdir, bünah işleme fırsatı kalmadıktan sonra günahtan uzaklaşmanında bir alemi bir fazileti yoktur. Yani çaresiz kaldı hiçbir şey yok. Mesela cebinde para yok ben faize karşıyım,  cebi para gördükten sonra borsadan başka işi yok. Parası olduktan sonra normale dönüşüyor. Önemli olan haram işleme imkanı varken ondan uzak durmaktır. Ayrıca yaşlandıktan sonra ben zinadan uzak durucam denilmesi. Önemli olan bundan gençken vazgeçilmesidir. Dolayısıyla bu günahında zamana göre zemine göre konjonktürün bir karşılığı var. Riyazus Salih de bir hadis var, üç mağara arkadaşı var her birisi bir amel işlemiştir mağarada sıkıştıkları zaman. Herkes o amelini Allah'a vesile olsun diye ortaya koyar. Bir tanesi dikkat çeker amel değil, zina yapmak için bütün şartlar bütün zemin hazır ve gören razı olmaz diye vazgeçen bir gençte bahsediyor. Günahdan uzak durmayı bir amel olarak ortaya koyuyor. Günahdan uzak durmak kadar durulan dönemden önemlir yani aç kimse ile tok kimsenin hırsızlıkdan sakınması aynı değildir. Aç olanın hırsızlığı tolere edilebilir ama tok kimsenin hırsızlığı hiçbir zaman mazur görülemez. Had cezası her ikisine aynı şekilde uygulanamaz. Dolayısıyla zengin ile fakirin faizden uzak durması aynı değil.

Ateş sözlerine şu şekilde son verdi:

Asıl tövbe pişmanlık günah işleme imkanı varken ya da günah işleyemez hale gelmeden önce vazgeçmek erdemdir. Yaptığının yanlış olduğunu öğrenir öğrenmez şartlar ne olursa olsun o günahtan dönmek pişman olmaktır erdem olan. Yoksa mecburiyetten dolayı günahtan vazgeçmek değildir. Yani sigara içmek günah olduğu için değilde doktara gidip öleceğini öğrendiği için bırakmak. Allah istediği için değil öleceği için içmekten vazgeçmek haramdan vazgeçmek anlamına gelmez. Dolayısıyla tövbe o günahı işleme imkanı varken vazgeçmeyi gerektirir. Öbürü tövbe olmaz öbürü sadece mecburiyettir, zorunluluktur.

Burada konuştuklarımız burada kalmamalı burda olanlar burda olmayanlar daha güzel bir şekilde vesile olabilirler.

05bb2e61-2de2-4135-81fc-94f6bbc9801f.jpeg

596f5dc8-8be9-43ff-99a0-b4aa4172d762.jpeg

75e01599-a508-4843-93eb-c2fff7a6cba3.jpeg

792fb195-f05a-4f30-9f6b-0ad3f4ede27e.jpeg

f187f4cf-936b-4720-b397-e771ec1de1e4.jpeg

5d074955-a4fc-4839-a4a4-92ea61226807.jpeg

8410ca55-ffd2-4c92-b1d6-7d007c258b18.jpeg

Haber: Gülcan Canpolat / Rabia Ateş

 

 

HABERE YORUM KAT

2 Yorum