Kürtlerin Şovenlerle Paralelliği Korkutucu
“BDP'nin AKP'ye mutlak muhalefet konusunda Kürt düşmanı şovenlerle aynı tarafta durması korku verici. Kürtler, değişim şartıyla referandumda 'evet' demeliydiler.”
Kürdistan'daki insanların savaşsız bir hayatı denemesinin vaktinin geldiğini belirten el-Hayat gazetesi yazarı Bedirhan Ali, AK Parti'nin Kürt açılımı politikası karşısında BDP'nin referandumdaki tavrını eleştiriye tabi tutuyor. . Tüm zorluklarına rağmen, sorunun çözümünün savaş ve şiddette değil, siyasette olduğunu ifade eden Ali, Kürt sorunu bağlamında gelecekte kapsamlı değişiklikler yapılması şartıyla Kürtlerin referandumda 'evet' oyu vermelerinin, boykottan daha yararlı olacağı kanaatinde:
Kürtlerin şovenlerle paralelliği korkutucu
Bedirhan Ali / Al-Hayat
AKP tarafından önerilen anayasa değişiklerinin halk oylamasına götürülmesi, iktidar partisinin siyasi çekişmedeki konumunu ve ülkedeki keskin kutuplaşmanın yarattığı hassasiyeti ortaya koydu. Bu önerilere 'evet' demek, iktidar partisini iç ve dış politikalarını canlandırmaya sevk etmek anlamına gelecekti. 'Hayır' demekse en azından partiye savunmaya geçmesi yönünde uyarıda bulunacaktı. Bu da, Türk siyasetinde ve toplumunda yapısal değişimler meydana getirme misyonunu üstlenen iktidar partisi için siyasi ve manevi bir kayıp olacaktı.
Türkiye'de, AKP'nin sekiz yıllık iktidarı boyunca yaptığı değişiklikler konusunda bir hassasiyet söz konusu. Değişiklikler devletin ve cumhuriyetin, Türk milliyetçiliğiyle iç içe geçmiş derin Türk laikliği bağlamındaki klasik imajını sarstı. Bu durum AKP'yi, yönetimdeki gizli veya aleni gücüyle bilinen derin devletle karşı karşıya getirdi. AKP halkçı ve geniş bir toplumsal tabana sahip. Bu taban partinin güçlü yönetim kurmasına imkân sağladı, ki devletin gizli kollarının müdahale gücü dikkate alındığında 2002'den bu yana Türkiye'de iktidarda kalmak kolay bir iş değildi. AKP'yse, ülkenin hukuk sisteminin hassas güç dengelerinin gölgesinde bürokratik ve siyasi engeller oluşturması durumunda bu halk korumasını muhafaza etmek zorunda olduğunun farkında.
Derinlikli girişimler gerekiyor
Hükümetin Kürt sorununa dair demokratik açılım planında kararlı davranmakta tereddüt etmesi ve bu bağlamda cesur maddelerin referandumuna sunulmamasıysa, milliyetçilerin ve askerin kökleşmiş şovenliğini dikkate alarak çekişme cephesini kızdırmama girişimiydi. Bu nedenle iktidar partisi Kürt halkının en büyük kesimini temsil eden Kürt hareketinin desteğini alamadı.
Kürt meselesinde kısmi girişimlerde bulunup genel başlıklar sunmakla yetinmek başlangıç itibariyle iyi ve kabul edilebilir. Ancak Kürt halkı Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından bu yana maruz kaldıkları sınırsız şiddetin ve mahrumiyetin dikkate alınmasını, somut ve köklü adımlar atılmasını, daha derinlikli girişimlerde bulunulmasını istiyor.
Kürtlerin genel olarak hükümetlerin vaatlerine yönelik kronik güvensizliği sadece Türkiye için geçerli değil ve AKP'nin politikalarına karşı bir kısmı ikna edici olmayan sebeplerden ötürü artan bir Kürt kampanyası var. Kürt hareketiyle, Kürtlere ve Kürt haklarına düşman şoven güçler arasında birçok noktada AKP'ye mutlak muhalefet konusundaki paralellik biraz korku verici. BDP, anayasa değişiklikleri mecliste oylanırken, siyasi partiler üzerindeki kısıtlamaların kaldırılmasıyla ilgili oylamaya katılmadı; ki tutucu milliyetçiler, bu önerilerin 'ayrılıkçı' Kürtlere daha fazla hak verdiğini düşünüyordu.
Bu paralellik, toplumsal denge ve siyaset üzerine dönen çekişmenin sayesinde her geçen gün demokratikleşen anayasada Kürtler için haklar kazanması beklenen Kürt politikasına hizmet etmeyecektir. Türk siyaseti, birbiriyle yarışan yeni güçlerin ortaya çıkması sayesinde yeni bir döneme girdi. Bu durum, devlet ve toplumun idaresine dair kronik Türk geleneğinin kırılmasına yol açıyor.
Kürtler, Kürt sorunu bağlamında gelecekte kapsamlı değişiklikler yapılması şartıyla referandumda 'evet' oyu verseydi, boykottan daha yararlı bir iş yapmış olurlardı. Kürt sorunu kadar büyük bir sorunun 'demokratik açılım'la çözülemeyeceği doğru. Açılım sadece çözümün girizgâhı. Fakat açılımın çözümün sadece başlangıcı olması, hükümetle olumlu etkileşim kurmayı, anlaşmazlık ve eleştiri zemininde çatışmayı gerektirir.
Gelecek, savaşta değil siyasette
AKP hükümetinin 'demokratik açılım'ına dair bütün söylenenler, eğer açılıma yıllardır devam eden Türk politikalarının Kürt toplumu üzerinde bıraktığı yıkımın etkilerini ortadan kaldırma amaçlı uzun soluklu bir program eşlik etmezse kısır kalacaktır. Yeni anayasada Kürt milletinin varlığına yer verilmesi de kaçınılmaz. Birkaç yıl önce hazırlanan anayasa taslağının Kürt sorunu konusunda açılımcı olduğu söyleniyor.
Her halükarda, Kürt haklarını kazanma meselesinin son derece son derece acil olmasının etkisiyle, Kürt sorunu Türkiye'de inkâr ve ihmal edilemez bir mesele haline geldi. Tüm zorluklarına rağmen, Türkiye'de gelecek savaş ve şiddette değil, siyasettedir. Savaş kabusunun Kürt toplumunun omuzlarından uzaklaştırılmasının ardından, Kürdistan'daki insanların savaşsız bir hayatı denemesinin vakti geldi.
(Londra'da Arapça yayımlanan Hayat gazetesi, 19 Eylül 2010 / Çev: Radikal)
HABERE YORUM KAT