1. YAZARLAR

  2. MURAT AYDOĞDU

  3. Küreselleşme Üzerine
MURAT AYDOĞDU

MURAT AYDOĞDU

Yazarın Tüm Yazıları >

Küreselleşme Üzerine

12 Temmuz 2016 Salı 17:41A+A-

Düşünce kalıplarını zorlayan, değiştiren, oluşturan sonuçları,ekonomik, siyasi, kültürel ve tarihi boyutları ile Küreselleşme; kadim kökleri olan bir etkileşim biçimidir.

Aslında küreselleşme çok kimsenin Perestroyka, Glasnost sonrasına endeksledikleri gibi yeni bir olgu değil, sadece biraz daha etkinleşen karşılıklı bir etkileşim.

İnsanlık tarihi birbirinden kopuk, soyut toplulukların tarihi değil. İnsanlık tarihi, ister dini metinler, kabuller, ister arkeolojik veriler, isterse da materyalist formdaki Batı düşüncesine göre olsun, tek bir atadan/ türden gelen ortak özelliklere sahip ve birbiri ile etkileşen toplulukların tarihi. Bundan soyutlanan topluluklar da tarihin dışına itilmiş ve tekrar iletişime geçtiklerinde diğer etkileşimli toplulukların tahakkümüne, işgaline uğramışlar.

Dünyadaki belirgin ve etkin bütün medeniyetler, kavşak noktalarında, birbiri ile etkileşen hatta daha da ileri, karışan topluluklardan oluşuyor.

Batı kendini Yunan medeniyeti kaynağına, bundan gelişen Roma, içselleştirip entegre ettiği, yozlaştırdığı Hristiyan, Ortaçağ, Emperyal çağ ve Aydınlanma çağı diye ilerlemeci bir sürece bağlar. Ve egosantrik bir şekilde Yunan Medeniyetini soyutlar, kendinden menkulmüş gibi düşünür. İç muhalif Marks bile tarih diyalektiğinde Yunan Medeniyetini, “ ilerleme içerisinde istisnai bir üst medeniyet” olarak tanımlar. Oysa gerçek hiç te öyle değil. Yunan Medeniyeti Mezopotamya kökenli Yazı Kültürü, Tarım kültürü, Hermetik düşünce ve ticari İlişkilerin ürünüdür.

İslam Kültürü bu egosantrik kültüre biraz daha uzak, İbrahimi geleneğe ve Adem’den beri süregelen kesintisiz tarihe, inançlara, örflere vurgu yapar. Kendi Orijininin kısmen farklılaşmış Mısır, Yunan, İran, Hint ya da Uzak Doğu kültürleri ile karşılaşmasında da; bunları alır, inceler, geliştirir.

Yine Dünya siyasetindeAvrupa Kavimler Göçlerinden, Orta Asya Bozkır kavimlerini göçüne, İpek Yolu ticaretine, hatta İslam fetihlerinden, Haçlı seferlerine kadar birçok etkileşim dönemin Küresel/Global etkileridir ve bu etkiler İnsanlık Tarihini toplulukların iç dinamiklerinden daha kuvvetlidir.

ImmanuelWalerstein Küreselleşmeyi 15 yüzyıl Avrupa fetihler çağına, bunun ekonomik ihtiyaç ve siyasal yapılanmalarına bağlar. Bence bu bile az kırılmış Batı Egosantrizmi.

İslami Uyanışın geçen yüzyıl başlayan hareketlenmesi de çoğu araştırmacı tarafından Batı etkileşimine dayandırılır.

Biz buna daha da katkı yapalım(!):  Entelektüel kompleksin derinliklerinde ki Ali Şeriati’ye sarılmalar dahi bu minvalde.

Ali Şeriati iyi bir hatiptir, lakin etkili düşünceleri genelde İslam, özelde Şia coğrafyasından uzaklaşıp Fransa’ya geçişi ile oluşur, olgunlaşır, özgünleşir. Sartre’nin “Bir Yaratıcıya inanacak olsaydım, bu Ali Şeriati’nin Allah’ı olurdu” dediği söylenir. Bize hoş gelen bu ajitatif cümleyi bir kenara koyalım ve Ali Şeriati’nin Sartre’den ne kadar etkilendiğini konuşalım. Bence bu çok daha özeleştirel olur. Yine Ali Şeriti’nin “İnsanın dört Zindanı” eserindeki fikirlerini (bence uyarladığı) Bacon’un “İnsanın dört İdollü” ile karşılaştırmak cesaretini gösterelim.

Yanlış anlaşılmasın, etkileşim ille de taklit değildir, yukarıda da değindiğim doğaldır, yeter ki kompleksif olmasın. Ayrıca Şeriati’nin uyarlamaları yabana atılmayacak rötuşlar, müdahaleler, şekillendirmeler içerir. Buna Batı’nın fasit, ifsat içeren etkileri yerine, fıtri eğilimler ve kökenindeki bazı doğruların uyandırılması, uyarlanması, takdir edilip İslamileştirilmesi de diyebiliriz. İslamileştirmeye bizatihi İnsanlık tarihinin fıtri yönlerinin ortaya çıkarılması da dâhil. Bazı lafzi ve sadece kendine ait metne bağlı rivayet ekollerine bakarak bunun daha öncede gerçekleştiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Şimdi kapıyı hafif arayalım ve işlenmek için açık bırakalım:

Küreselleşmenin etkileri nereye kadar varacak?

Aslında bu etkiler birçok alanda başladı bile.

Evet, nahda/uyanış etkileşimle başlamış olabilir. Daha önceki kadim etkileşimlere ya da kendi içerisindeki daha etkin olan Usuli-Ahbari tartışmalarına kadar da bağlayabiliriz. Tekrar vurgulayalım; “hiçbir sosyal olgu soyut olmadığı gibi, İnsanlık tarihi içerisinde süreklik arz eder, Vahiy bunu düzeltir ve Furkan vasfı ile tasnif eder.”

İçeride Arap Baharı denilen hareketi sadece Küreselleşmeye bağlayanlar kadar, buna ısrarla karşı çıkanlarda da bir problem var. Özellikle git gide belirginleşen; Islah Hareketlerinin temsilcileri ile Selefi ekolün belirginleşen çatışması da bu minvalde okunmalı. İntifadalar zinciri tam da bu noktadan içeriden akamete uğratılıyor.

Kısa bir kanaatimi söyleyerek bu konuyu (tekrar tekrar açmak üzere) basitçe geçiştireceğim:

Müslüman kitleler ve kanaat önderleri sıkan bir gömlek gibi durağan/entegrist düşüncelerden sıyrıldı,travmatik yenilgi hisleri ile suçu (kısmen haklı olarak) Batılılaşmaya attı ve muhafazakâr bir tavır geliştirdi.

Güdük Batılılaşma, Kaddafi, Baas, Nasırcılık, Kemalizm gibi çakma despotlarını, Güdük bir anti-emperyalizm/ muhafazakâr direniş ise İran Mollarşisi gibi kendi despotlarını üretti.

Kitlelerin bu despotlara karşı; İran’da Yeşil Hareket, Arap Dünyasında Arap Baharı denilen, Türkiye’de ise sistem içi araçların kullanımı ile 1950’lerden beri çok adımlı değişimi gerçekleşti.

Altı tam doldurulmamış hareketler çok farklı şekillerde okunsa da; kitleler İslami aidiyetler sarıldılar.

İslami aidiyetler kendi içerisinde Selefi, Şia ya da Sufi muhafazakârlar tarafından akamete uğratılmaya çalışılıyor. Kendi dışında ise Kültür emperyalizminin ve global ekonomik şartların dayatmaları ile yine akamete uğratılmaya çalışılıyor.

Kitlelerin o çok kızdığımız Batı paradigması ile şekillenmiş çözüm önerilerine yanaşması diğer yandan kendi içerisine kapanıp muhafazakârlaşması bu krizlerin iki önemli sonucu olacak gibi.

Birde Islah ekollerinin sabiteleri tanımlayarak çözümlemeci, kendini yeniden üreten, uzun vadeli olduğu kadar kısa vadeli reel politik okumaları var. Sistem içi araçlar tartışmasından daha da derine sızan çok daha kritik modernist bir Demokrasi, postmodernist bir Tarihselcilik tartışmaları da bu minvalde.

Şimdi çok kimse ya kaçıyor ya da geçiştirip karnından konuşuyor ya! 

Daha neler göreceğiz neler….

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum