1. YAZARLAR

  2. CENGİZ DUMAN

  3. Kur'an Kıssaları Hakkında Sıkça Sorulan Sorular
CENGİZ DUMAN

CENGİZ DUMAN

Yazarın Tüm Yazıları >

Kur'an Kıssaları Hakkında Sıkça Sorulan Sorular

04 Şubat 2010 Perşembe 06:03A+A-

1- “Kur’an’ı Kerim içerisinde yer alan kıssalar, oransal olarak ne kadardır ve neden bu kadar büyük oranda Kur'an'da yer almıştır?”

Kur’an kıssaları, Kur’an’ın azımsanmayacak kadar büyük bir kısmını teşkil etmektedir. Ancak bu sorunun net bir cevabı yoktur. Kur'an kıssalarının, Kur'an'ın ne kadarını kapladığının sorusuna Hicri üçüncü asırda yaşamış olan Taberi'nin cevabı; Kur’an’ın üçte biri şeklindedir. Yakın dönem tefsir âlimlerinden M. Reşit Rıza’ya göre bu miktar, Kur'an'ın dörtte üçü kadardır.

Bu görüşlerin yanı sıra Kur'an'da yer alan Hz. Muhammed dönemindeki bazı olayların da kadim kıssalara eklenmesiyle, Kur'an'ın yarısının, kıssalardan oluştuğu yorumları da vardır. Şayet Hz. Peygamber dönemi olaylarının anlatıldığı ayetler baz alınmazsa bu miktar yaklaşık 1700 ayeti yani yaklaşık olarak Kur'an'ın üçte birini kapsadığı yorumları da yapılmaktadır.

Görüldüğü gibi Kur'an muhtevası içerisinde çok mühim bir yer kapsadığı yorumlandığı halde kıssalara yeterince önem verilmemiştir ki, Kur'an'ın ne kadarının kıssalardan müteşekkil olduğu sorusunun cevabı bile tam değil nisbî olarak verilebilmektedir. Buna rağmen kesin olan bir durum vardır ki, o da kıssaların, Kur’an’ı Kerim'in gene muhtevası içerisinde çok büyük bir alan kapsadığıdır.

 Kur’an anlatımında kıssa yöntemli anlatımın ne kadar önemli olduğu Kur’an muhtevası içerisinde kıssaların yer aldığı yoğunluktan belli olmaktadır. Buna rağmen ne yazık ki, Kur’an’ın anlaşılmasında kıssaları özellikle inceleyen bağımsız bir ilim dalı yoktur.

Tefsir ilmi içerisine sıkışan bir anlatım yöntemi ile kıssaların anlaşılmasında gerekli açılım sağlanamamış hatta geçmişten günümüze aktarıldığı gibi “israiliyat”la dolmasının önünü açmıştır. Bu olumsuz duruma itiraz edenler ise kıssaların mecazi ve rasyonel yorumlarına yönelerek bir başka aşırılığa neden olmuşlardır.

Kıssaların anlaşılmasındaki bu kaotik durum; kıssaları tefsir eden tefsir âlimlerinin, tarih, coğrafya, astronomi, arkeoloji gibi ilim veya disiplinlerden ya yoksun veya cüzi bilgi sahibi olmalarından kaynaklanmaktadır. Oysa kıssaların mufassal anlaşılmasında bu ilim veya disiplinlerin yardımı gereklidir. Bu yüzden tefsir, kelam, fıkıh, v.s gibi ilim dalları yanında bağımsız olarak kıssa ana ilim dalı kurulması elzemdir.

Kurulacak bu ilim dalı; tarih, coğrafya, biyografi, arkeoloji, antropoloji, astronomi, etimoloji v.s gibi yan dal ve disiplinler eşliğinde Kur’an, Tevrat, İncil ve diğer malumatlar nezdinde Kur’an kıssalarının anlaşılması açısından yeni anlayışlar sunmalıdır.

2- Kur'an kıssalarının mufassallaştırılması

Kur'an kıssalarının anlaşılmasında hemen her zaman şu olgunun göz ardı edildiğini gözlemlemekteyiz. Kur'an, kendisinden önce nazil olan Tevrat, Zebur ve İncil gibi Semavî/Sami/İlahi menşeli kitaplar üzerine vahyedilmeye başlanmıştır. Bilindiği gibi Kur'an 23 yıllık bir süreç içerisinde aşama aşama nazil olmuştur. Gerektikçe, ihtiyaç hâsıl olduğunda, sorular sorulduğunda v.b durumlara binaen inmiştir. Dolayısıyla öncelikle Kur'an nazil olurken cahiliye Arap toplumunun; kültürel ve tecrübî bir arka planı mevcuttu. Yani Kur'an "sıfır" bilgi seviyesinde bir topluma inmemiştir.

İşte Kur'an kıssaları da cahiliye Araplarının bu arka planı yani bilgi birikimleri üzerine nazil olmuştur. Bu birikim, atalarından intikal eden tevatürleri kapsadığı gibi gerek Mekke ve Medine de yaşayan gerekse ticaret yolları üzerindeki Yahudi ve Hıristiyan toplumlardan edindikleri yazılı vesikalara ve bunların temsilcilerinin bilgilerine dayanmaktaydı.  

Bundan dolayı Kur'an kendinden evvel inen Tevrat ve İncil'de bulunan kıssaların onlardaki detaylarını aktarmamıştır. Kur'an muharref olan bu kitaplardaki tevhid ve hidayet içeriği muharref hale gelmiş yönlerini tashih ederek kısmi olarak beyanlarda bulunmuştur. Müfessirler Kur'an'daki kıssalar hakkındaki bu önemli olguyu "mücmel" olarak vasıflandırmışlardır. Ancak kıssalardaki bu mücmelliği açıklamakta zorlanmışlar ve kâmil manada izah edememişlerdir.

Kur'an kıssalarının mücmel vasfı, kendinden evvel nazil olan kitaplarda da bu kıssaların hem de detaylarıyla bulunması dolayısıyladır. Kur'an onlardaki muharref yönleri tashih ederek, mucize oluşuna delalet eden; fesahat, belagat ve icazât yüklü bir mücmellikle bu kıssaları, muhataplara aktarmıştır.

Bundan dolayı Kur'an'da "mücmel" kısa olarak vazedilen kıssalar Tevrat ve İncil kıssaları ile mufassallaştırarak anlaşılmalıdır. Kadim tefsirlerde yer alan İsrailiyat olgusu da bu yüzden tefsir ve tarih kitaplarında yer almıştır. Çünkü kadim İslam kaynaklarının müellifi âlimler Kur'an kıssalarının mufassallaştırılması gereğine inanmışlar ve de bunu Tevrat, İncil anlatımlarıyla gerçekleştirmişlerdir. Bu olguda olumsuz olan taraf ise mufassallaştırmanın metodunun oluşturulamamasıdır ki, bu yüzden olumsuzluk arz eden İsrailiyat denen zararlı olgu ortaya çıkmıştır.

3- "Bu kıssaların önceki kutsal kitaplarda da yer almasını nasıl değerlendirmeliyiz?"

Allah, kıssalar hususunda; “Andolsun biz bu Kuran’da insanlara her çeşit örneği ayrıntılı bir biçimde anlattık.”(18/54) “Resullerin kıssalarında aklı olanlar için bir ibret vardır. Kur’an uydurulacak bir söz değildir. Fakat o, kendinden öncekilerin doğrulanması, her şeyin açıklanması ve inanan bir toplum için bir rehber ve rahmettir.”(12/111) diyerek; İnsanın yaratılışı ile başlayan süreçte, insanlar için öğüt ve ibret olacak kıssaları son inen Vahiy, Kur’an içersinde çeşitli versiyonlarda anlatarak, vahiy muhataplarının onlardan ders almalarını istemiştir.

Binaenaleyh belli bir kıssanın Tevrat ve İncil gibi kutsal kitaplarda yer almış olup daha sonra Kur’an-ı Kerim’de de yer alması, Kur’an’ın ve onu getiren elçinin değerinden bir şey eksiltmez. Aksine Kur’an ve diğer kitapların aynı doğrultuda aynı yaratıcı tarafından indirildiği tescil edilmiş olur. Bu hususta Kur’an şöyle beyanda bulunmaktadır: “Biz sana da kendinden önce gelmiş olan kitapları doğrulamak ve böylece onları koruma altına almak üzere, gerçeği bildiren kitabı indirdik. ”(5/48)  

Bu aşamada şöyle denilebilir: Neden, Kur’an’da geçen kıssaların anlatım metinleri, diğer kutsal kitaplardaki kıssaların anlatım metinleri gibi aynı değil de, değişik anlatım şekilleriyle veya bir kısım değişiklerle yer almıştır? Esasen bu soruya verilecek cevap Kur’an ve muharref diğer kutsal kitaplar arasındaki, tahrif edilmelerinden doğan farkı gösterecektir. Muharref kutsal kitaplarda yer alan kıssalar, kıssalar dışındaki diğer dini metinler gibi tahrife uğramış olduğundan; vermek istedikleri mesajlar gerek daha sonraki katkılardan, gerek içerisinde yer alan ifadelerin eksiltilerek değiştirilmesinden, gerekse dilden dile aktarılırken yapılan hatalı tercümelerden v.s dolayı Allah’ın vermek istediği asıl mesajdan saparak; mitolojik, efsanevî, tarihi, biyografik, coğrafi ve edebî metinler haline dönüşmüştür.

Dolayısıyla muharref kitaplarda yer alan bu kıssaların öğüt ve ibret olma vasıfları kaybolmuş ya da daha hafif bir ifadeyle öğüt ve ibret alma vasıfları azaltılmış, mesajının yönü değiştirilmiştir. Bundan dolayı Kur’an, diğer kutsal kitaplardaki muharref kıssa anlatımlarının üzerine, onların doğrularını bina ederek, muhatap toplum ve kişileri, tevhid ve hidayete sevk eden mesajlar içeren Kur’an kıssalarını beyan etmiştir.

4- "Kur’an’da anlatılan kıssalar ile Hz. Peygamber döneminde yaşanan bazı olayların örtüşmesi veya benzeşmesi söz konusu olabilir mi? Belki de bu benzerlikler sebebiyle Kur’an’da kıssalar örnek olması kabilinden gönderilmiş olabilir mi?"

Kıssaların nuzülü altında yatan ana etmen Hz. Peygamber dönemi dâhil, kıyamete kadar tüm zamanlardaki olaylarda benzeşen taraflardan, Kur’an kıssaları bazında ders alınması isteğidir. Kur’an kıssaları, öncelikle Hz. Muhammed ve sahabesi ile birlikte o dönem cahiliye ve Ehl-i kitap müntesiplerini eğitmeyi ve öğretmeyi amaçlamıştır. Bundan sonra kıyamete kadar tüm muhataplarına uyarı, ibret ve öğüt olarak eğitim ve öğretimini sürdürecektir. 

Peygamber dönemi için bir örnekle bunu açıklayalım: “ 0 şehirde dokuz kişi vardı ki, bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar, iyilik tarafına hiç yanaşmıyorlardı. Allah’a and içerek birbirlerine şöyle dediler: Gece ona ve ailesine baskın yapalım, sonra da velisine ‘ biz ailesinin yok edilişi sırasında orada değildik, inanın ki doğru söylüyoruz ’ diyelim. Onlar öyle bir tuzak kurdular. Biz de kendileri farkında olmadan, onların planlarını alt­üst ettik. ” (27/48-50) İnkarcıların vardığı son nokta, Salih peygamberi ortadan kaldır­ma fikri olmuştur. Aynı düşünce tüm inkârcı toplumlarda görülür. Peygambe­rimiz Hz. Muhammed (s) için de, Mekkeli müşriklerin aynı tuzağı kurdukları nazarı dikkate alınmalıdır. “Kabilecilik anlayışının o dönemdeki bir yansıma­sı olan öldürme planındaki ortak ey­lem ve sonucunda kimsenin eylemi üstüne almaması neticesi maktulün velisinin karşısında birden fazla hasım çıkarılarak onun kısastan vazgeçiril­mesi anlayışı görülmektedir. Müşrikle­rin kabilecilik anlayışının bir gereği olan bu zihniyetin, Peygamberimiz zamanındaki versiyonu, Cahiliyye Araplarının “ileri gelenler”i benzeri  bir eylemi gerçekleştirmeye kalkışmışlar ve Salih peygamber de olduğu gibi tuzakları geri tepmişti. Salih’in (a) kıssasının anlatılma sebeplerinden biri de budur. Yani kıssa ile beraber Hz. Muhammed, Mekke ileri gelenlerinin ölüm tuzağına karşı uyarılmaktaydı.

5- "Kıssaları nasıl hangi metotla okumalıyız?"

Kur’an-ı Kerim, kıssalarını tarihi, coğrafi, arkeolojik ve biyografik açılardan okumaya çalışmamalıyız. Bunun nedeni Kur’an bu perspektiflerin her birinden bahsetmiş olsa da onun ana hedefi öğüt ve ibret olmasıdır. Bundan dolayı ne tam bir tarih ne de diğer ilim ve disiplinler nezdinde dokümanlar sunmaz. Kur’an’ın, kıssaları vazetmedeki amacı, muhatapların geçmişin gerçekliğinde, yaşanılan anın realitesini tevhidi açıdan algılamak ve buna göre kendilerini konumlandırmalarını sağlamaktır.   Kıssalar bilgilenip bir dekor! Olarak bir kenara konulmak için değil, bizatihi yaşama uygulanmak için nazil olmuştur. Bu yüzden her an onlardan, yaşamımız açısından yararlanmak amacıyla okumalar yapmalıyız. Kıssalar, bir kimya laboratuarındaki deneyler gibi canlı, yaşanması, gözlemlenmesi ve benzer olumlu davranışların tekraren yerine getirilmesi, olumsuzlukların ise terk edilmesi gereken örneklikler olarak yorumlanmalıdırlar.

6- "Aynı peygamberle ilgili Kur’an’ın farklı yerlerinde farklı telaffuzlarla farklı kıssa bilgileri aktarılmaktadır. Bundan gözetlenen amaç ne olabilir. Mesela Âdem kıssası Kur’an’ın bir kaç yerinde geçmesine rağmen, her geçtiği yerde aynı ifadeler kullanılmamış, farklı ifade ve hadiseler aktarılmış. Bunları birleştirerek mi okumalıyız, yoksa aynı hadisenin farklı boyutlarının aktarıldığını mı düşünmeliyiz. Musa ve İbrahim kıssalarında da buna benzer şeyler yer almakta…"

Bazı Kur’ân kıssaları, Kur’an’da sadece bir kere geçmektedir. Mesela Lokman kıssası, Zülkarneyn, Ashâb-ı Kehf kıssası gibi. Bazı kıssalar da ihtiyaca ve maslahata binaen çeşitli defalar tekrar edilmektedir. Bunun bir nedeni yukarıda değindiğimiz sebepten yani Kur'an kıssalarının aynı zamanda Tevrat ve İncil'de de yer almasından dolayıdır.

Kendinden önce nazil olan bu kitaplardaki detaylı –tarihi, biyografik, kronolojik, coğrafi- anlatımları aynen tekrar etmeyen Kur'an, bu kıssaların dikkat çekmek istediği yön ve sahnelerini vazeder. İşte bundan ötürü kronolojiye, biyografiye, tarihe, coğrafyaya önem vermez. Bunlar zaten Tevrat ve İncil'de vardır. Bu yüzden Kur'an, İsmail'in doğumunu büyümesini anlatmadan, Mekke'ye göç anından itibaren kıssa etmeye başlar. Neden çünkü bu malumat zaten Tevrat'ta vardır. Nitekim bizler onun annesi Hacer, yaşadığı Filistindeki mevkiler ve yaşı ile ilgili bilgileri Tevrat kaynaklı olarak bilmekteyiz.

Kur'an, Kâbe'nin kuruluşuna dikkat çekmek istediği için sadece İsmail kıssasında o sahneyi detayları ile anlatır. Ya da Musa kıssasında, Musa'nın(a.s) Asa'sının, yılan olma sahnesini üç ayrı biçimde kıssa eder. Lut kısasında Meleklerin Lut'a gelişi iki ayrı cepheden; Hz. İbrahim'e gelen meleklerin müjdesi ise hem İbrahim hem karısı zaviyesinden iki ayrı biçimde anlatılır.

Diğer taraftan kıssanın bazı yönleri bir surede zikredilirken, diğer yönleri bir başka surede söz konusu edilmektedir. Kur’an kıssalarındaki tekrarlar Kur’an’ın, kendinden evvelki kutsal kitapları ve bu kitaplardaki kıssa bilgilerini tamamen nesh etmemesinden kaynaklanmaktadır. Kur’an, bu kitaplardaki eski kıssaların üzerine gerekli düzeltme ve açıklamaları ve istediği perspektif ve açılardan ele alarak beyan eder. Kur’an inmeden ve inerken Mekke ve Medine Arap cahiliye toplumunda yaşayan Müşrik, Yahudi ve Hıristiyan topluluklar gerek kendi kutsal kitapları gerekse ticaret yolları üzerindeki harabeler ve kültürel-dini alışverişler vesilesi ile bilgi sahibiydiler. Kur’an kıssaları bu bilinenler üzerine nazil olmuştur.

Bu yüzden çoğu kıssalar aynı konudan bahsediyor olsa da Tevrat ve İncil’de anlatılanlarla bire bir aynı vazedilmemiştir. Hatta fragmanlar(parçalar) halinde ve Cenab-ı Hakk’ın gerekli gördüğü bakış açıları ile beyan edilmiştir. Bu Kur'an'ın fesahat, belagat ve icazât yüklü mücmel anlatımının uslubu gereğidir. Eğer bu olayları; fesahat, belagat ve icazât yoksunu olarak okumak isterseniz Tevrat'ta zaten vardır. Hem de Kronolojik, biyografik, coğrafik ve tarihi malzeme ile beraber. Ancak Tevrat'ta olan bu mufassal anlatımda muharreflik unsuru vardır ki, Kur'an'ın nazil olma sebebi de budur.

Kıssaların vazedilmesindeki bu yöntem hem Yahudi ve Hıristiyanları, yeni gelen peygamber ve vahye ısındırma ve hem de bu kitapların, Kur’an ile aynı paralel de aynı yaratıcı tarafından inzal olduğunu bildirme amaçlı olmuştur. Kur’an’daki kıssalarda mevcut bu parçalı anlatım yönteminden gerek her parçadan gerekse bu parçaları birleştirerek de dersler çıkarmak mümkündür. Hatta Tevrat ve İncil kıssaları ile birlikte ele alarak mufassal okumalar Kıssaların anlaşılmasında çok olumlu yararlar sağlayacaktır kanaatindeyiz.

7- "Kur’an’da kıssaların tam bir olay örgüsü biçiminde verilmediğini de görüyoruz. Bu sebeple İslam âlimleri olaylar arasında bağıntıyı kurmak için Tevrat’a yönelmişlerdir. Acaba neden Kur’an böyle bir aktarımı seçmiştir. Nasıl olsa bu bilgiler Tevrat’ta geçiyor tekrarlamaya gerek yok diye düşünülmüş olabilir mi? Bu takdirde Tevrat verilerini doğru bilgiler olarak kabul etmek zorunda kalırız ki, Kur’an’ın kendinden öncekileri doğrulayıcı olarak gönderilmiş olduğu tezine aykırı düşmez mi?"

Bir evvelki soruya cevabımızda bu konunun bazı hatlarını işledik ancak daha kapsayıcı olarak yeniden değerlendirelim. Kur’an’ın kıssalarında olayların tarihi, kronolojik, biyografik ve diğer benzer yaklaşımları göz ardı edici tavrı, Kur’an’ın diğer kutsal kitapları tasdik etme ilkesinden kaynaklanmaktadır. Kur’an Tevrat ve İncil’i tasdik ederken onların Allah tarafından yollandığını tasdik eder. İçindeki tüm anlatımların doğru olduğunu değil…

Bu yüzden aynı zamanda Ehli kitabın tahrif olgusunu dile getirir. Kıssalarda da bu ayniyle vakidir. Kur’an Tevrat ve İncil’deki kıssaların tümünü reddetmez. Bundan dolayı Kur’an, anlattığı kıssalarda geçmiş kitaplarda bulunan tarih, kronoloji, biyografi ve coğrafya ile ilgili malumatı toptan reddetmemektedir. Kur’an geçmiş kitaplardaki tevhid ve hidayet eksenindeki mesajlarda meydana gelen muharref olguların doğrularını beyan eder. Bu yüzden parçalar, bölümler halinde tarihsel malumatı göz ardı ederek kıssaları sunar.

Nitekim Tevrat’ta yer alan peygamberler silsilesine ait biyografik bilgiler ile Kur’an’daki parçalı bilgiler bir araya getirildiğinde aralarında tenakuz oluşmaz. Tevrat ve İncil resulleri Kur’an’da da aynen ve aynı toplum ve olaylarla birlikte verilir. Dolayısıyla geçmiş ulemanın yaptığı gibi günümüzde de mücmel olan Kur’an kıssalarının, Tevrat ve İncil kıssaları ile mufassallaştırılarak yeni anlam ve idrakler oluşturulması, Kur’an’ın kıssa anlatım vizyonuna aykırı olmayan bilakis tasdik ettiği bir yöntem olarak karşımızdadır. Bu yöntemde dikkat edilmesi gereken önemli nokta; “İsrailiyat” denen Kur’an perspektifine aykırı ve Kur’an kıssalarının mesajını örten, anlatım ve rivayetlere dalmamaktır.

YAZIYA YORUM KAT

100 Yorum