1. YAZARLAR

  2. BAHADIR KURBANOĞLU

  3. Köklü Değişim’e Yönelik Hukuksuzluk ve Hükümetin Sorumlulukları
BAHADIR KURBANOĞLU

BAHADIR KURBANOĞLU

Yazarın Tüm Yazıları >

Köklü Değişim’e Yönelik Hukuksuzluk ve Hükümetin Sorumlulukları

07 Temmuz 2011 Perşembe 14:05A+A-

İki hafta önce Köklü Değişim dergisinin Ankara’da gerçekleştirmeyi planladığı “Ortadoğu’da Neler Oluyor?” başlıklı konferansın valilik kararınca iptal edilmesinin ardından dergi mensuplarına yönelik 6 ilde gerçekleştirilen bir dizi operasyon söz konusu olmuştu. Gözaltına alınan 18 kişiden 12’si de tutuklanmıştı. Tutuklanma sebepleri resmi kanallardan öğrenilememiş, sadece tutuklu yakınlarına yapılan gayrı resmi açıklamalardan “Seminer düzenlemek”; “Gösteriye katılmak” gibi gayr-ı hukuki nedenlere dayanıldığı öğrenilmişti. Kurdun kuzuyu yemeye niyetlendiği durumlarda -tıpkı İhya-Der olayında görüldüğü üzere- kanunların hukuksuzluğa kılıf yapılma, yapılamadığı durumlarda ise hukuksuzluğu detaylara gizleme örneklerini gözler önüne sermektedir. Konunun detayları sürecin nasıl işletildiğine ilişkin tabloyu önümüze serecektir:

Açılım sürecinde gerçekleştirilen yeni yasal düzenlemelerin ardından, normal şartlarda artık konferans düzenlemek için herhangi bir kurumdan izin almaya gerek yoktur. Lakin, Köklü Değişim mensuplarına emniyet personelinin yaptığı açıklamaya göre “Sadece toplantıdan en az iki gün öncesinden Valiliğe bilgilendirme yapılması zorunludur.” Bu da izin değil, sadece bilgilendirme amaçlıdır.

Toplantı düzenleyecek olan kişi ve kurumlar, eğer “emniyet tedbiri” talep ederlerse bu durumda, ancak 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun gereklerine (7 Kişilik Tertip Komitesi oluşturulması v.s.) göre toplantılarını düzenleyebilirler.

Halihazırdaki verili yasalar ve uygulamadaki normal prosedür bu şekilde işlemekte iken, “Ortadoğu’da Neler Oluyor?” konferansının engellenebilmesi amacıyla farklı bir sürecin işletildiğine şahit olundu.

Legal bir dergi konumundaki Köklü Değişim’in konferans hazırlıkları konferansın yapılacağı 26.06.2011 tarihinden yaklaşık üç hafta önce başlamış ve on günden fazla bir zaman önce de www.kokludegisim.net ve benzeri iletişim kanalları üzerinden ilan edilmişti. Son hafta içerisinde ise el broşürleri, duvar afişleri ve özel davetiyeler bastırılıp dağıtılmıştı. Dergi mensuplarının bildirdiklerine göre, yine son hafta içerisinde Ankara Valiliği'ne bildirimde bulunmak suretiyle ilgili hususları içeren bir dilekçe ile başvurulmak istenmişti. Başvuru esnasında valilik memurları "bilgisayar sistemlerinin arızalı olduğu, Ankara Emniyeti’nin ilgili birimlerine dilekçenin elden verilebileceğini" ifade etmişlerdi. (Kendilerinin de zaten dilekçeyi Emniyet'e göndereceklerini de ekleyerek)

Ankara Emniyeti'ne ulaşıldığında, ilgili emniyet amiri tarafından önce "Normalde konferans düzenlemek izin alınması gerekmediği yalnızca bilgilendirmede bulunulmasının yeterli olduğu" hususları dergi mensuplarına hatırlatılmasına ve onların da "Biliyoruz, zaten izin almak için değil, bilgilendirmede bulunmak için geldik" demelerine rağmen, bir oyalama furyasıdır başlıyor. Dilekçeyi veren Köklü Değişim dergisi yetkilisi Ahmet Sivren'in dergideki pozisyonunu belirtir bir evrak ve konferansın yapılacağı mekân (Anadolu Gösteri Merkezi) ile yapılmış kira kontratının eklenmesi halinde dilekçeyi kabul edebilecekleri ilgili amir tarafından isteniyor. Ertesi gün, dergi yetkilileri evraklarla birlikte, -bir önceki gün görüştükleri amir o esnada orada bulunmadığından- o birimdeki ilgili bir memura dilekçelerini teslim etmek istiyorlar. Önce kabul edilmek istenmiyor, zira bir başka mevzuata/ya da yasaya binaen konuşmacıların kimlik bilgilerinin gerektiğini söyleniyor. Fakat "Siz alın şu dilekçeyi biz bilgilendirmemizi yapalım; eksikleri bildirirsiniz sonra tamamlarız" dendikten sonra dilekçe kabul ettiriliyor. Aynı günün akşamı Emniyet’ten dergiyi telefonla arayıp "Siz, 2911 sayılı yasaya göre evrak hazırlayacaksınız; Yukarı(!) dan öyle isteniyor" denilerek yasanın içeriğini fakslıyorlar. Dergi mensupları bunları da yerine getirmelerine rağmen (2911 sayılı yasa gereklerini yedi kişilik tertip komitesi, bu kişilere ait ikametgâh, adlî sicil kaydı vs. evraklar) Ankara Valiliği'ne dilekçeyle beraber götürülmesine rağmen Valilik tarafından dilekçe kabul edilmiyor. Bahane olarak da artık dilekçelerin Emniyet'e verileceği söyleniyor. Nihayet dilekçeler emniyete ulaştırılıyor ve bir gün sonra aralarında dergi il temsilcileri, yazarları, okurları ve konferans komitesi üyelerinin de olduğu bazı kişilerin gözaltına alınmasına yönelik operasyonlar başlıyor. Konferans hakkındaki valilik kararı ise kendilerine Cuma akşamı saat 16:30 civarında yani mesai bitimine yarım saat kala tebliğ edilmek isteniyor. (Böylelikle konferansa ilişkin olarak öğrenecekleri menfî karara -araya hafta sonu girdiği için- o saatten sonra itiraz etmeleri de engellenmiş oluyor.)

Kısacası yasallık kılıfına uydurulmaya çalışılan hakkaniyetsiz ve hukuksuz bir süreç, Köklü Değişim Dergisi'ne özel olarak işletilmiş oluyordu. Ardından hukuksuz bir şekilde yazarlara, il temsilcilerine ve konferans tertip komitesi üyelerine yönelik malum tutuklama furyası başlatılıyor. O günden bu yana da herhangi bir gelişme söz konusu olmadı. Mağduriyetler devam etmekte.

Bu Ülkede Açılımın Öncelikli Öznesi ve Hedefi Müslümanlar Olmalıdır

Şunu özellikle vurgulamak gerekir ki, İslami kesimlere yönelik geçmişlerine ilişkin “devlet bakışı” ne olursa olsun; açılım ve yeni anayasanın oluşturulması sürecinde mezkur bakışın değiştirilmesi elzemdir. Bu değişmediği müddetçe silahın ve şiddetin bir yöntem olarak benimsenmediği ve siyasal sosyal faaliyetlerin -tıpkı seküler kesimlerde olduğu gibi- legal ortamlarda gerçekleştirildiği bu oluşumlara “Her ne kadar legallik zırhına bürünseniz de toplum nezdinde meşruiyet kazanmanıza sebebiyet verecek, görünürlüğünüzü artıracak faaliyetlerinize izin vermeyeceğiz” mantığıyla hem Evrensel insan hakları normlarına, hem ülkenin değiştirilmesi istenen makus talihine yönelik darbeler vurulmaya devam edilecektir. Yasalar sözde değişmiş olacak; yasa uygulayıcılarının zihin yapıları yerinde sayacak; hukuksuzluklara kılıf bulma refleksleri her daim bu oluşumlar üzerinde demokles kılıcı gibi işleyecektir.

Oysa her fikrin, her görüşün –şiddete ve silaha başvurmadığı müddetçe- kendisini ifade etme özgürlüğü günümüzde evrensel bir norm haline gelmiştir. Bu normlar işletilmeyecek, sadece yandaşlar kayrılacak, kendisinden korkulan/ürkülen, arkalarında uluslar arası güçlerin varolduğu seküler yapılar süreçten nimetlendirilecek, tatmin olmadıklarında tehditlerine boyun eğilecek; yükler arttığında da her çözümsüzlük sürecinde olduğu gibi klasik devlet refleksleri, milliyetçi dürtüler, resmi ideoloji ve uygulamalarına göz kırpan siyasi süreçler “tarih tekerrürden ibarettir” galatı meşhurunu haklı çıkarır bir tarzda işletilmek zorunda kalınacaksa; yüz yıllık bu darbeci düzenin geriletilmesi yolunda atılan adımlar da akamete uğrayacak; bürokratik oligarşinin bir yay gibi gerilip yeniden özgüvene kavuşması durumu hasıl olacaktır.

Bugün açılımın en önemli öznesi, hedef kitlesi olması gereken ve bu ülkenin çoğunluğunu oluşturan Müslüman kitlelerin desteğine mazhar olan İslami oluşumlara vebalı, gayrı meşru, iflah olmaz muamelesi görecekse, bu durumun bir sonraki aşaması, İslami kesimlere yönelik hukuksuzlukların hesabını veremeyen, onların açılıma yönelik iyi niyetli desteklerini kaybeden bir siyasi yapılanmanın aynaya bakıp, kendisine bir ömür biçmesi kaçınılmaz olacaktır.

Darbeci zihniyet kadar, onun kurumlar içerisine yayılmış mantalitesini klasik “devlet refleksi” ile sürdürme azminde olan kişilerin de “Evrensel normlardan ve insan hakları kültürü”nden nasibini almış olanlardan seçilmesi, memurların böylesi bir eğitim sürecinden geçirilmesi elzemdir. Eğer durumdan vazife çıkarma mantığını sürdürenlerin hukuksuzluklara kılıf bulma becerilerinin önü tıkanmaz; hukuk yegane terazi haline getirilmez; teraziyi bozan yasalar hukukileştirilip uygulayıcıları bu minval üzere eğitilip seçilmezse açılım olgusu ve yeni anayasal düzenlemeler de yorumcularına ve alandaki uygulayıcılarına kurban edilmiş olacaktır. Kimseye zorla “Allah’tan korkun hesap vereceksiniz; yapacağınız yasalar da, bunları uygulayanlar da bu menşe üzere olmalı!” demiyoruz! “Zorla” demiyoruz ama en güzel şekilde uyarı vazifemizi de yerine getirmenin bize Allah’ın emrettiği bir üslup ve yöntem olduğunu hatırlatarak diyoruz ki “Allah’a verilecek hesaptan korkmayanların arkasında Rabbimiz, kirli siyasanın zorlu oyunlarına dayanacak gücü bir yere kadar verir. Hepimiz imtihan oluyoruz ve açılımın yönü imtihanın başarılabilmesinin önündeki engellerin kaldırılması istikametinde olmalıdır… 

YAZIYA YORUM KAT

8 Yorum