1. YAZARLAR

  2. Gülay Göktürk

  3. Katsayı kırımı bitti, darısı türbanın başına
Gülay Göktürk

Gülay Göktürk

Yazarın Tüm Yazıları >

Katsayı kırımı bitti, darısı türbanın başına

26 Temmuz 2009 Pazar 23:27A+A-

İleride birileri Türkiye'de gençliğin tarihini yazmaya kalkarsa, 1999 yılında üniversite sınavına giren gençleri "kayıp kuşak" olarak adlandıracak herhalde...

Felaket 1998 yılı Temmuz ayında geldi başlarına. Büyük depremin tarihi YÖK'ün 1998 Temmuz toplantısıydı.

28 Şubat'ın paşaları buyurmuşlardı ya, lafı mı olurdu; yüksek öğretim kurumumuzun saygıdeğer üyeleri toplandılar ve birkaç saat içinde on binlerce gencin geleceğini ellerinden aldılar.

O gün o toplantıda yapılan değişikliklerin hepsi korkunç derecede yanlıştı; orta öğrenim başarı puanının olağanüstü etkili hale getirilmesi, çift aşamadan tek aşamaya geçilmesi...

Ve malum katsayı kıyımı...

Evet, yeni sistemin en gaddarca ezdiği kesim meslek okulu mezunlarıydı. YÖK'ün tamamen politik nedenlerle -İmam Hatip mezunlarının önünü kesmek için- yaptığı değişiklikle (orta öğrenim başarı puanı katsayısını 0.5'ten 0.2'ye indirivermesiyle) binlerce meslek okulu mezununu "ağızlarıyla kuş tutsalar" dört yıllık bir fakülteye giremez hale getirmek, hiçbir vicdanın kabul edemeyeceği kadar büyük bir haksızlıktı. Ve en akıl almazı da bu değişikliğin önceden uyarılmadan, geçmişe dönük bir biçimde yapılmasıydı.

Yapılan korkunç yanlışlar on yıl boyunca milyonlarca genci kırdı geçirdi. Geleceklerini kararttı, bütün hayallerini, devlete olan güvenlerini yok etti. O gençler hayatlarının en önemli dönemecinde, henüz on sekizinde devlet babadan yedikleri bu şiddetli tokadı hayatlarının sonuna kadar unutmayacak, hep bu güvensizlik ve kahır içinde yaşayacaklar.

Tarihe not düşelim: YÖK'ün başında Kemal Gürüz, Milli Eğitim Bakanlığı koltuğunda Hikmet Uluğbay, Başbakanlık koltuğunda da Ecevit oturuyordu. Gürüz 28 Şubat'a çoktan gönüllü yazılmıştı zaten. Ne Uluğbay, ne de halkçı Ecevit, halk çocuklarına karşı girişilen bu düşmanca saldırıya ses çıkardılar.

Bu sorumlular yüz binlerce gence karşı suç işlediler.

Eğer Türkiye'de birey haklarının zerre kadar değeri olsaydı, o gün bu ülkede yer yerinden oynardı. Ama hiçbir şey olmadı. Yüz binlerce gence konan ömür boyu üniversite yasağı gazetelerde küçük bir haber olarak geçti.

Neden biliyor musunuz?

Bunun cevabını kararın hemen ardından 1998'de yazdığım bir yazıda şöyle vermiştim:

"Eğer bu sistem, Robert Kolej, Alman, Avusturya Lisesi, Kadıköy ya da Anadolu Lisesi gibi İstanbul'un seçkin okullarını vursaydı, siz o zaman seyredecektiniz gümbürtüyü...

Şu anda, böylesine ağır ve böylesine kitlesel bir haksızlığa karşı pek ses soluk çıkmıyorsa, yeni uygulama gariban okulları vurduğu içindir. O gariban okulların velilerinin güçlü lobileri olmadığı içindir."

X x x

Bazıları bugün hâlâ utanmadan, yapılan değişikliğin imam hatip mezunlarının önünü açtığını söyleyerek akıllarınca "değişikliğin ardındaki gizli amacı" deşifre ediyor.

Onların gözünde, imam hatipli çocuğun önünü kesmek o kadar meşru bir tutum ki, önünü açanları "suç üstü" yakalamış gibi davranabiliyorlar.

Sanki imam hatipler illegal bir biçimde faaliyet gösteren okullar! Sanki bu okullara giden çocuklar (28 Şubat'ın jargonuyla söyleyecek olursak) "İç düşman" ve sanki bu çocukların üniversiteleri bitirip bürokrasi içinde yükselmeleri, düşman ajanlarının devleti içeriden ele geçirmelerine eşdeğer bir tehlike...

Kanadoğlu gibi kimileri kalkmış yapılan değişikliğin yasalara ve Anayasa'ya uygun olmadığından, Danıştay'a götürülmesi gerektiğinden söz ediyor.

Aslında bu başvurunun şimdi değil, 1998'de yapılması gerekiyordu. Çünkü asıl Anayasa'da yer alan eğitimde fırsat eşitliği ilkesini yerle bir eden, o değişiklikti. Bazı okulların -çoğunlukla da yoksul halk çocuklarının gittiği okulların- mezunlarını diğerleri karşısında baştan yenik hale getirmekti asıl eğitimde fırsat eşitliğini ayaklar altına alan...

Neyse, böylece 28 Şubat'ın bir tahribatı daha onarılmış oldu; geride kanadı kırık kuşlar gibi umutsuz bir yığın genç bırakarak...

Ne diyelim; darısı üniversite bahçelerinin demir parmaklıkları dışında çaresiz bir halde bir gün o binalara girebilmeyi hayal eden türbanlı kızların başına...

BUGÜN

YAZIYA YORUM KAT