1. YAZARLAR

  2. ŞUAYB MEKEÇ

  3. İzzet Allah’a, Resulüne ve müminlere aittir!
ŞUAYB MEKEÇ

ŞUAYB MEKEÇ

Yazarın Tüm Yazıları >

İzzet Allah’a, Resulüne ve müminlere aittir!

05 Nisan 2023 Çarşamba 15:30A+A-

İzzet müminlere Rabbimizin bir lütfudur. İzzet önce Allah’a sonra resulüne ve sonra müminlere ait kesintisiz bir üstünlüğü, güçlü olmayı ve itibarı ifade eder. Rabbimize ait saygınlık anlamlarının hepsine birden  “hakiki izzet’’, kişilerin kişisel vehimlerine göre kendilerine vehmettikleri izzete ise “sun‘î izzet” denmiştir (‘İzzet’, DİA).

“(İkiyüzlüler) ‘Medine’ye bir dönelim, o zaman güçlü olan zayıf olanı oradan çıkaracak!’ (dediler), (Oysa) İzzet (itibar ve üstünlük) yalnızca Allah’a, resulüne ve müminlere aittir fakat ikiyüzlüler (bunu) bilmezler! (Münafıkun 8). Bu ayetin esbabı nüzulü olarak şu rivayet aktarılır: ‘’Benî Mustalik seferinde aralarında tartışan Muhacir ve Ensar’dan iki kişinin kendi topluluklarını yardıma çağırması üzerine onların yanına gelen Rasulullah (sav) bu davranışlarını ‘cahiliye geleneğine dönmek’ olarak niteleyerek sert bir şekilde bu şahısları kınıyor. Konuyu, kalbi nifak dolu Abdullah b. Übey işitiyor ve “bunlar (muhacir) bizim beldemizde bize kafa tutuyorlar, Medine’ye varalım, göreceksiniz güçlü olanlar zayıf olanları oradan nasıl çıkaracak!’’ diyerek ortalığı kışkırtmaya çalışıyor. Onun bu sözlerini genç sahabe Zeyd b. Erkam işitiyor ve Rasulullah’a (sav) haber veriyor. Bunun üzerine Ömer (ra), Abdullah’ın derhal boynunun vurulmasını istiyor ama Rasulullah (sav) bunu kabul etmiyor ve Abdullah’ı çağırtıp, “Bana şöyle bir söz ulaştı; bu sözün sahibi sen misin?” diye soruyor. O, ‘Sana kitabı indiren Allah’a yemin ederim ki böyle şeyler söylemedim’ deyince Rasulullah’ın ona müeyyide uygulamayıp sessiz kalması üzerine Zeyd yalancı konumuna düşüyor. Bunun üzerine Allah Teâlâ’nın Münafıkun Suresini inzal etmesi üzerine Allah’ın Nebisi (sav) sevinerek Zeyd’e, ‘Allah seni doğruladı ve tanıklığının hakkını verdi’ diye iltifat ediyor’’ (Münafıkun 8, Tefsir DİA).

Bu çerçeveye göre, kişinin izzet sahibi olup olmadığına toplum veya yakınları karar veremiyorlar; dünyalık makam ve maddi konum da bunda etkili olmuyor. Kişinin izzet sahibi olmasına ancak Allah karar veriyor, O’nun da şartı ‘mümin’ olmayı hak etmektir! Cahiliye asabiyesini savunmak, taraf olmak veya her türlü cahili eğilimlerden medet ummakla izzetli olmak bir arada bulunmaz, bu hal olsa olsa zillet halidir. Peki, Allah’ın Rasulünün cahiliye hastalığı olarak adlandırdığı şeyler neydi? Bu olaydan ve diğer hadislerden öğrendiğimize göre; kavmiyetçilik, ırkçılık, yalancıya itibar etmek, statücülük, zengin fakir ayrımı yapmak, Müslüman kimliğe sahip olmayan kişilerle dostluk-sırdaşlık-güç birliği yapmak Allah’ın katında ve Rasulünün örnekliği nezdinde değerli vasıflarından değildirler.

Güzel söz Allah’a yükselir; Allah rızâsına uygun ameller sahibini yüceltir (İzzetli; değerli kılar): ‘’Kim izzet isterse bilsin ki izzet tamamıyla Allah’a aittir. Güzel sözler O’na yükselir; rızâsına uygun amel sahiplerini O yüceltir. Sinsi sinsi kötülük tasarlayanlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzakları altüst olur’’(Fatır 10). Müslümanların maslahatına fayda sağlamayan düşüncelerle, boş sözlerle ve planlarla (sinsice hesap) izzet ve itibar elde edilemiyormuş!

Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah, sadece kendi rızası için tevazu içinde olanın itibarını yükseltir." (Müsned). Ömer (ra) şöyle demiştir: “İnsanların en cahili kendi ahiretini başkasının dünyası için satan; Allah rızası yerine kul rızâsına meyledendir.”

İzzeti mümin olmayanların yanında aramak kınanıyor: "Mü'minleri bırakıp inkarcıları dost edinerek izzeti onların yanında mı arıyorlar? Gerçekten izzet bü­tünüyle Allah'ındır"(Nisa 139). Müminleri bırakıp İslam düşmanlarını dost edinmek, güçlü olmak için onların birlikteliğine dâhil olmak, onlarla bir olup Müslümanlara karşı ortak hareket etmek ancak kalbi nifak dolu kimselerin özelliklerdendir.

Başka din ve ideoloji mensuplarına güvenip onlarla işbirliği yapmanın Kitabımızda bir karşılığı yoktur: Müminler her işte sadece Allah’a güvendikleri, O’na sığındıkları için izzet sahibi ve itibarlıdırlar. Allah’ın Rasulü (sav)  şöyle buyurmuştur; "Her kim dünya ve âhirette izzetli olmak istiyorsa, sadece aziz olan Allah’a itaat etsin" (Deylemi). İslam hayatın hiçbir alanında kendinin olmadığı boşluk bırakmayan bir din olduğundan dost ve dost olunmayacak kişiler tercihine dair ölçüler beyan ediyor.

Toplumda Kurani ölçüler ve İslam ilkeleri yerine popüler alışkanlıklar, modern ölçüler tercih edilir oluyor! İslam dünyasında son yüzyılda kurulan modern ulus devletler; siyasetten hukuka, ahlaktan bilime tüm alanlarda batıcı aydınlanma tezleriyle ve ulusçu ideolojiler temelinde yapılandıkları için bu toplumların dindarlarında sağcı, milliyetçi kabullerin etkisi olaylar karşısında kendini belli ediverir. Mesela girilen seçim sürecinde; muhacir düşmanlıkları bilinen, aynı zamanda laik ve Kemalist ideolojinin varlık nedenlerini oluşturduğu partilerle aynı zeminde iş birliği yapmak, İslam’ın inanç ve değerler sistemiyle uyum sağlamaz. Dinin iyi ve itibarlı davranış olarak tanımladığı, Kuran ve Sünneti esas alan temel ilkeler düzleminde bu kabullerin yeri yoktur!

Rabbimiz Allah yerin ve göğün rabbidir, Onun hâkimiyeti hayatımızda mutlak otoritedir. Sosyal siyasal ahlaki ekonomik her ayrıntıda hâkim olan Onun yasalarıdır ki bu konuda tevil de olmaz. ‘’Yerde ve gökte hakim olan O’dur’’(Bakara 107)

Rasullerin (as) hayatları izzet mücadelesiyle doludur! Firavun yönetimini ayakta tutan faktörlerden biri sihirbazlar topluluğuydu. Onlar, sözde güçlü ve ulaşılmaz olan kehanetleriyle ve sahip oldukları yüksek mevki ve sükseyle toplum üzerinde algı inşa ederlerdi. Günümüzün medya gücü, sanat çevreleri, dizi oyuncuları onlara ne kadar da benzer. Onlar, bilhassa gençler üzerinde etkili olurlardı; topluma yaşam imgeleri sunan; işlerine geldiğinde yalan algı yayan toplum simsarlarıydılar. İktidardan nemalandıkları için devlet ideolojisini, devletin dayandığı kutsalları halka mutlak hakikat gibi göstermeye çalışan ruhsuz, izzetsiz, hikmetsiz kimselerdi.

Allah Teâla; egemenliği temsil ettiğini her fırsatta söyleyen tuğyan sahibi Firavuna ve azmış toplumuna Musa (as)’ı gönderdi. Firavun Allah Teâlâ’ya ve nebisine meydan okudu, Musa (as)’a çok güvendiği sihirbazlarıyla karşılaşmasını emretti. Karşılaşma gününde sihirbazlar yüce rabbimizin gücünü gördüler ve iman ettiler. Firavun debelenmeyi sürdürdü, tehdit etti, Müslümanları korkutarak onlara boyun eğdireceğini zannetti. Ordusunun gücüyle Musa (as) ve müminleri yok edeceğini düşündü ama yanıldı. Bu diklenme onun sonunu hazırladı. Bir çoban asası ile o ve sistemi devrildi gitti.  Çünkü müminler sadece Allah dayandılar. Onlar izzeti, şerefi, haysiyeti, itibarı sadece rablerinin yanında aradılar, O’na tevekkül ettiler ve Allah’ın izniyle Müminler kazandılar. 

‘’Zalimlerden yana olmayın. Yoksa ateş size de dokunur ve (o gün) Allah’tan başka dostunuz olamayacağına göre, o zaman size yardım edilmez!’’ (Hud, 113). Rasulullah (sav) müminleri hayırsız dostluğa karşı uyarıyor: ‘’Hayırsız dost demirci körüğü gibidir. Üflenildiğinde ateş kıvılcımları seni yakmazsa da kokusu seni rahatsız eder’’ (Buhari). “Münafığa, ‘efendi’ demeyiniz. Eğer onu efendi kabul edecek olursanız, Rabbinizin gazabını üzerinize çekmiş olursunuz.” (Ebû Dâvûd, Ahmed b. Hanbel)

Ömer (ra)’ın şöyle dediği rivayet olunur: “İnsanların en cahili; kendi ahiretini başkasının dünyası için satandır. Yani Allah rızası yerine kul rızâsına meyledendir.” ‘’Abdullah bin Mesud (ra) bir düğün yemeğine davet edilir. Düğün evinde takvâ hassasiyetiyle bağdaşmayan bir durumla karşılaşır ve dışarıya yönelir. Ev sahibi ‘Ne oldu, niçin girmiyorsunuz?’ deyince İbni Mesud (ra) şöyle der: ‘Rasulullah (sav)’den işittim: ‘Kim İslami olamayan davranışlarda bulunan bir topluluğa yaptıklarına razı olarak katılırsa o işi yapanlarla ortak olur” (İbni Hacer).

Sözlerin en güzeliyle bitirelim: ‘’Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun’’(Tevbe 119)

YAZIYA YORUM KAT

4 Yorum