1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. İsrail’in savaş stratejisinde kültürel hafızanın imhası
İsrail’in savaş stratejisinde kültürel hafızanın imhası

İsrail’in savaş stratejisinde kültürel hafızanın imhası

Halim Gençoğlu, İsrail’in Gazze’de Osmanlı arşivlerini ve kültürel mirası hedef alan saldırılarının Filistin’in kolektif hafızasını silmeyi amaçlayan sistematik bir kültürel soykırım politikasını yansıttığını savunuyor.

15 Aralık 2025 Pazartesi 16:33A+A-

Halim Gençoğlu/Fokusplus

İsrail’in Kültürel Mirası Yok Etme Politikası: Osmanlı Arşivinin Bombalanması

İsrail’in 2023-2025 yılları arasında Gazze Şeridi’ne yönelik askeri müdahalesi sırasında, yüzlerce kültürel miras alanı tahrip edilmiş hatta yok edilmiştir. Bu yıkım, Osmanlı dönemine ait arşivlerin bombalanması gibi spesifik olaylarla somutlaşmakta ve kültürel soykırım olarak nitelendirilmektedir. Makalede, bu politikayı tarihsel bağlamda uluslararası hukuk ihlalleri ve soykırım zihniyeti çerçevesinde inceleyecek; Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’ndaki (ICJ) davası gibi örnekler üzerinden İsrail’in sistematik kültürel silme stratejisini analiz etmeye çalışacağız.  

Bilindiği üzere İsrail’in Gazze’ye yönelik askeri operasyonları, yalnızca insani bir kriz doğurmakla kalmamış, aynı zamanda Filistin’in kültürel mirasını sistematik bir biçimde hedef almıştır. 2023 Ekim’inde başlayan ve 2025’e uzanan işgal sürecinde, UNESCO’nun raporlarına göre 200’den fazla kültürel ve tarihi mekan hasar görmüş veya tamamen yok edilmiştir. Bu yıkım, Osmanlı İmparatorluğu dönemine ait arşivlerin bombalanması gibi olaylarla öne çıkmakta ve uluslararası toplum tarafından kültürel soykırım olarak tanımlanmaktadır.  

Filistin’de kültürel mirasın sistemli yok edilişi 

Filistin topraklarındaki kültürel mirasın yok edilmesi, İsrail devletinin kuruluşundan bu yana devam eden bir süreçtir. 1948 Nakba’sından itibaren, yüzlerce Filistin köyü ve tarihi yapısı silinmiş, bu hadise kültürel apartheid olarak adlandırılan bir politika çerçevesinde yürütülmüştür. Osmanlı dönemi, Filistin’in zengin kültürel dokusunun önemli bir parçasını oluşturur. 1516-1917 yılları arasında Osmanlı idaresi altında kalan bölge, mimari, arşiv ve el yazması koleksiyonları bakımından zenginleşmiştir.  

1940’larda artık bir İngiliz kolonisi olarak Avrupa’dan 100.000 Yahudi'nin acele Filistin'e götürüldüğü Güney Afrika arşiv belgelerinde geçmektedir. Hakikaten 75 yıl önce Filistin’e ulaşan Yahudilerin bir gün sığındıkları o limanı işgal edip Amerikalı yağmacıların Kızılderili dedikleri yerli halka yaptığını Filistinlilere yapacağını o zaman kimse tahmin etmiyordu. ABD Başkanı Harry S. Truman 1948 yılında yaptığı bir açıklamada “Yahudiler Filistin'in tamamını istiyorlardı. Tüm Arapları Dicle ve Fırat nehirlerine sürmek istiyorlardı. Bu yapılamazdı, bunu küçük dozlarda yapmak zorundaydık” demişti. Bahse konu tarihten sonra Filistin halkı var olma savaşı vermektedir. Öyle ki İsrail’in kültürel yıkım politikası, 1967 Altı Gün Savaşı’ndan beri sistematikleşmiştir. Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da arkeolojik kazılarla Filistin tarihi Yahudileştirilmiş, Gazze’de ise bombardımanlar yoluyla silinmiştir. 2023-2025 Gazze işgali, bu politikanın zirvesini temsil eder ki, UNESCO’nun uydu görüntülerine dayalı ön hasar değerlendirmesine göre, camiler, kiliseler, müzeler ve arşivler hedef alınmıştı.  Bu eylemler, yalnızca askeri hedeflerle sınırlı kalmamış, Filistin’in kolektif hafızasını yok etmeyi amaçlamıştır. Bu miras, Filistin halkının İslam kimliğinin somut taşıyıcısıdır. 

Gazze’deki Osmanlı arşivinin bombalanması  

Gazze’deki Osmanlı arşivleri, 19. ve 20. yüzyıl başlarına ait tapu kayıtları, idari belgeler ve el yazmalarından oluşmaktadır. Bu arşivler, Filistin Ulusal Kütüphanesi ve Ahmed Baba Enstitüsü benzeri kurumlar tarafından korunmaktaydı. İsrail’in 2023-2025 bombardımanlarında, bu arşivlerin büyük kısmı yok edilmiştir. Özellikle Gazze Şehri’nde yer alan Osmanlı dönemi arşiv koleksiyonu, İsrail hava saldırılarıyla tahrip edilmiş ve bu, ciddi bir ihlal ve Filistin mirasına saldırı olarak nitelendirilmiştir.  Al Jazeera ve Le Monde gibi kaynaklar, bu yıkımın 200’den fazla kültürel siteyi kapsadığını belirtirken Osmanlı yapısı Katib al-Wilaya Camii gibi mekanlar da hasar görmüştür. Bu olay, İsrail’in tünel şaftı ve terör tüneli bahanesiyle meşrulaştırdığı bombardımanlar sırasında gerçekleşmiştir. Ancak, uluslararası gözlemciler, bu iddiaların kültürel siteleri hedef alma stratejisinin bir parçası olduğunu savunmaktadır. Arşivlerin yok edilmesi, Filistin’in Osmanlı dönemindeki toprak haklarını belgeleyen kayıtların silinmesi anlamına gelmekte ve bu, İsrail’in yerleşimci kolonyalizm politikasıyla doğrudan bağlantılıdır. PEN America gibi kuruluşlar, bu yıkımı savaş suçu ve insanlığa karşı suç olarak değerlendirmektedirler.  

Osmanlı döneminden gelen tapu ve mülkiyet kayıtlarının günümüzde Filistin mülkiyet davalarında hala kullanıldığı belgeleniyor. Bu da arşivin hala mevcut olduğu anlamına gelmektedir. Örneğin bir köyün yıkım kararının durdurulmasında, 1881 tarihli Osmanlı dönemi tapu senedinin geçerli sayıldığı ve arşivin kullanıldığı dair örnekler vardır. Bunun yanında, savaş ve işgal gibi bazı sorunlar nedeniyle belgelerin ulaşılabilirliği, korunması ve kullanımı zor olabilmektedir. Bu da arşivin varlığı ama erişilemezliği gibi bir durumu ortaya koymaktadır. 

Uluslararası hukuk ihlalleri ve kültürel soykırım 

Kültürel mirasın yok edilmesi, 1954 Lahey Sözleşmesi ve 1972 UNESCO Dünya Mirası Sözleşmesi gibi uluslararası anlaşmalarla yasaklanmıştır. İsrail’in eylemleri, bu sözleşmelerin ihlali olarak görülmekte ve UNESCO, Gazze’deki yıkımı cultural obliteration yani kültürel silme olarak tanımlamaktadır. Güney Afrika’nın ICJ’deki davasında, kültürel mirasın tahribi, 1948 tarihli Soykırım Sözleşmesi’nin 2. maddesi kapsamında delil olarak sunulmuştur: Grup üyelerine ciddi bedensel veya zihinsel zarar verme ve grubun fiziksel varlığını kısmen veya tamamen yok etme niyeti meseleyi açıkça izah etmektedir. 

ICJ’nin 26 Ocak 2024 geçici tedbir kararı, İsrail’i soykırım eylemlerini önleme yükümlülüğüyle bağlamış ancak yıkım devam etmiştir. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), bu politikayı zorla yerinden etme ve açlık stratejisinin parçası olarak ele almakta ve kültürel yıkım, Filistinlilerin kolektif kimliğini hedefleyen bir araç olarak tanımlamaktadır. Bu bağlamda, İsrail’in eylemleri, kültürel soykırım kavramıyla örtüşmekte ve zaten Raphael Lemkin’in soykırım tanımı da kültürel unsurların yok edilmesini içermektedir. 

İşgalin ideolojik temelleri ve psikolojik boyut 

Bu zihniyet, Filistinlileri ezeli düşman olarak dehumanize eden bir ideolojiye dayanır. Aşırı güç kullanımı, onları düşman olarak etiketlenenlere karşı meşrulaştırılır. Tarihçi Ilan Pappé, bunu etnik temizlik stratejisinin devamı olarak görür ve kültürel mirasın silinmesi, Filistin tarihini Yahudi tarihiyle değiştirmeyi amaçladığını ifade eder.  

Gazze’deki yıkım, eğitim kurumlarının (üniversiteler, kütüphaneler) hedef alınmasıyla da bağlantılıdır. Filistin’in bilgi ve kültür üretimini engellemektedir. Jewish Voice for Peace gibi örgütler, bunu kültürel soykırım rehberi olarak nitelendirirken İsrail ordusunun tarihi siteleri kasıtlı bombalaması zaten kolektif cezalandırma zihniyetini yansıtmaktadır. Bu zihniyet, Siyonist ideolojinin “terra nullius” denilen boş toprak hikayesinden beslenir ve Filistin mirası, bu narratifi çürüttüğü için hedeflenir. 

Hakikaten İsrail’in Gazze’deki Osmanlı arşivini bombalaması, kültürel yıkım politikasının ve soykırım zihniyetinin somut bir örneğidir. Bu eylemler, Filistin halkının hafızasını silerek, onların varlığını inkar etmeyi amaçlamakta ve uluslararası toplumun müdahalesini gerektirmektedir. ICJ kararlarının uygulanması için BM Güvenlik Konseyi’nin harekete geçirilmesi gibi Dijital arşivleme projelerinin desteklenmesi bu mirasın restorasyonu için uluslararası fonlar oluşturulması açısından çok önemlidir. Kültürel soykırımın önlenmesi, yalnızca Filistin için değil, şüphesiz insanlık mirası için zorunludur. 

Hakikaten savaş ve bombardımanlar sırasında Büyük Omari Camii gibi eski şehir merkezi, arkeolojik sit alanları, müzeler, kütüphaneler, arşivler gibi çok sayıda tarihi yapı ve miras alanı ağır hasar aldı veya yok edildiler.  Binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini taşıyan arkeolojik eserler, yapı ve koleksiyonlar tahrip oldu.  

Bazı dini ve toplumsal miras mekanları da zarar gördü: Sadece camiler değil, hamamlar, eski pazar yerleri, arkeolojik alanlar, mezarlıklar gibi sivil yaşamın kültürel belleğin parçaları olarak hedef alındılar.  

Bu saldırılar Gazze’nin tarihine, kimliğine, kolektif hafızasına yönelmiş ve dolayısıyla birçok gözlemci tarafından kültürel hafıza katliamı olarak tanımlanmıştır. Bu kayıplar, sadece fiziksel yıkım değil, toplumsal belleğin, tarihi kimliğin, kolektif hafızanın da zarar görmesi anlamına gelmektedir. Bu yüzden Siyonist İsrail saldırıları kültürel soykırım ve hafıza katliamı olarak nitelendirilmektedir. 

HABERE YORUM KAT