
İsrail'in gazetecilere yönelik katliamlarına sessiz kalmak herkes için tehlikelidir
Uluslararası medyanın Filistinli gazetecilerle dayanışma gösterme konusundaki isteksizliği geri tepebilir.
Daoud Kuttab’ın aljazeera’de yayınlanan makalesi Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.
İsrail ordusu tarafından 26 Aralık'ta yapılan basın açıklaması bir savaş suçunu meşrulaştırmaya çalıştı. Ordu, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında bulunan El Avda Hastanesi'nin dışında, - açıkça gazeteci oldukları yazılmış - bir basın aracında bulunan beş Filistinli gazeteciyi yakarak öldürdüğünü utanmadan itiraf etti.
Beş kurban İbrahim Şeyh Ali, Faysal Ebu el-Kumsan, Muhammed el-Ladaa, Fadi Hassouna ve Eymen el-Gedi idi. Eymen, ilk bebekleri dünyaya geleceği için eşiyle birlikte hastaneye gelmişti; vurulduğu sırada araçtaki meslektaşlarını ziyaret ediyordu. Birkaç saat sonra doğan erkek bebek, doğumunu kutlayacak kadar uzun yaşamasına izin verilmeyen babasının adını taşıyor.
İsrail ordusunun açıklamasında beş Filistinlinin “gazeteci kılığına girmiş ajanlar” olduğu ve Filistin İslami Cihad hareketine bağlı Al-Quds Al-Youm TV'de çalıştıkları için “savaş propagandası” yaptıkları iddia edildi. İsrail ordusu bu kişilerin gerçekten silah taşıdıklarına ya da herhangi bir silahlı eyleme karıştıklarına dair bir iddiada bulunmadı.
Pek çok Batılı yayın, İsrail ordusunun açıklamasını sanki bir savaş suçunu aklayan bir propaganda değil de tarafsız bir tutummuş gibi aktardı. İzleyicilerine, “propaganda” yapmakla suçlanabilecek gazeteciler de dahil olmak üzere gazetecilere saldırmanın bir savaş suçu olduğunu; orduların haberlerini beğenip beğenmediğine bakılmaksızın tüm gazetecilerin uluslararası insancıl hukuk kapsamında korunduğunu açıklayamadılar.
Cenevre Sözleşmeleri Ek Protokol'ün 79. Maddesi “silahlı çatışma bölgelerinde tehlikeli mesleki görevlerde bulunan tüm gazetecilerin sivil olarak kabul edileceğini... [ve] silahlı kuvvetlere akredite savaş muhabirlerinin hakları saklı kalmak kaydıyla [...] korunacaklarını” belirtmektedir.
Uluslararası hukukun bu hükümlerini tamamen göz ardı eden İsrail ordusu, son 15 aydır Filistinli gazetecileri öldürmeye devam ediyor. Gazze Hükümeti Medya Ofisi'ne göre 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze'de 201 gazeteci öldürüldü. Diğer sayımlara göre bu sayı 217'dir.
New York merkezli Gazetecileri Koruma Komitesi'ne (CPJ) göre, 7 Ekim 2023 ile 31 Aralık 2024 tarihleri arasında Gazze ve işgal altındaki Batı Şeria'da yaklaşık 138 Filistinli gazeteci öldürüldü. Örgüt, İsrail ordusunun 26 Aralık'ta düzenlediği saldırıda hayatını kaybeden beş kişiyi de bu sayıya dahil etti.
Paris merkezli Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, İsrail'in gazetecileri öldürmesini “eşi benzeri görülmemiş bir katliam”, Filistin'i ise “gazeteciler için en tehlikeli ülke” olarak tanımladı. CPJ ayrıca İsrail'i “gazetecileri hapse atan” ülkeler arasında ilk sıralarda gösterdi.
İsrail sadece Filistinli medya çalışanlarını koruma altına almayı reddetmekle kalmıyor, aynı zamanda yabancı gazetecilerin Gazze'ye girişini de yasaklıyor.
Uluslararası medyanın bu yasağı protesto etmek için çok az şey yapmış olması gerçekten rahatsız edici. Yaz aylarında 60 medya kuruluşu tarafından imzalanan bir dilekçe dışında, uluslararası medya 15 ay boyunca bu tür talepleri tutarlı bir şekilde takip etmedi.
Eğer büyük bir medya kuruluşuna belirli bir yere erişim izni verilmiyorsa, bu yasağa ilişkin bir ibare protesto amacıyla sık sık haberlere eklenir. Ancak Gazze söz konusu olduğunda, özellikle ana akım Batı medyası tarafından İsrail'e geçiş izni verilmekte ve İsrail basın bültenleri düzenli olarak gerçekmiş gibi aktarılmaktadır.
Bu kayıtsızlık İsrail'in anlatıyı kontrol etmesine ve bunun uluslararası hukuk parametreleri çerçevesinde dünyanın “en ahlaklı ordusu” tarafından yürütülen bir savunma savaşı olduğu iddiasını yaymasına izin verdi.
Birleşmiş Milletler uzmanları, B'Tselem gibi bazı İsrailli STK'lar ve tüm büyük uluslararası hak örgütleri İsrail'in eylemlerini kınarken, eski medya İsrail'e şüpheyle yaklaşmaya devam ediyor. The New York Times'ın yakın zamanda yaptığı gibi, Batılı yayın organlarının İsrail'in iddialarını araştırdığı nadir durumlarda, bulgular büyük ölçüde Arap ve bazı solcu İsrail medyasının aylar önce yaptığı ve işlenen ağır suçları özetleyen raporları tekrarlıyor.
Kendini “Ortadoğu'nun tek demokrasisi” ilan eden İsrail'in gazetecileri cezasız bir şekilde katlettiği bir noktaya gelmemizin nedenlerinden biri de, bunca yıldır medya çalışanlarına yönelik şiddeti giderek arttırmasının hesabının hiçbir zaman sorulmamış olmasıdır.
2022 yılında Cenin'de Filistinli-Amerikalı muhabir Shireen Abu Akleh'in öldürülmesi bunun bir örneğidir. Batılı medya kuruluşları tarafından cinayetle ilgili haber ve araştırma çalışmaları yapılırken, İsrail'in bunun bir “çürük elmanın” işi olduğu ve sorumlu askerin hesap vereceği iddiasıyla paçayı kurtarmasına izin verildi. Ama hesap vermedi.
Yabancı meslektaşlarımızın anlaması gereken şey, İsrail'in gazetecilerin toplu olarak öldürülmesini normalleştirme çabasının sadece Filistinli medya çalışanlarını tehdit etmediğidir. Savaş bölgelerinde böylesi iğrenç davranışlar normalleştirilirse, hangi pasaportu taşırsa taşısın hiçbir gazeteci güvende olmayacaktır.
Uluslararası medya camiasının İsrail'e mazeret üretmeyi bırakıp yaptıklarını savaş suçu olarak nitelendirmesinin zamanı gelmiştir. Dünyanın dört bir yanındaki gazetecilerin Filistinli meslektaşlarıyla dayanışma içinde olmalarının ve onları katledenlerden hesap sorulmasını talep etmelerinin zamanı gelmiştir. Artık hükümetlerinden İsrail'e doğrudan yaptırım uygulanmasını talep etmelerinin zamanı gelmiştir.
* Daoud Kuttab, ödüllü bir Filistinli gazeteci
HABERE YORUM KAT