1. YAZARLAR

  2. Abdulbari Atwan

  3. İran'a saldırı için 'Irak modeli' devrede
Abdulbari Atwan

Abdulbari Atwan

Yazarın Tüm Yazıları >

İran'a saldırı için 'Irak modeli' devrede

10 Temmuz 2009 Cuma 06:18A+A-

İran'a yönelik savaş için 'hareket anı' yaklaşıyor olabilir. Zira Biden'ın açıklamaları, Sunday Times'ın haberi, İran'ın nükleer kapasitesiyle insan hakları ihlallerinin abartılması, Irak savaşına giden sürece çok benziyor

Amerikalı yetkililerin son günlerdeki açıklamalarını ve İsrail’in yoğun askeri hareketlenmelerini takip edenler, İran’a savaş açma planının belirginleştiği ve bu çerçevede ‘hareket saati’nin belirlenmesinin yaklaştığı yönünde bir izlenim edinir. İki yıl süren sessizliğin ardından gelen sürpriz ABD-İsrail gerginleştirmesinin, son cumhurbaşkanlığı seçimini Mahmud Ahmedinecad’ın kazandığının ve reformcuların yenildiğinin ilan edilmesi sonucunda patlak veren ‘kadife ayaklanma’nın sınırlı kalmasıyla aynı zamana denk gelmesi dikkat çekici.

ABD’nin İran rejimini içeriden devirmek için bu ayaklanmaya bel bağladığı açık. Zira saldırı epey maliyetli olur. Bu maliyet, ABD’nin Binyamin Netanyahu liderliğindeki İsrail hükümetine kendini tutup askeri maceraya girmemesi yönünde yaptığı baskıya da açıklık getiriyor.

Sarkozy Bush gibi konuştu

Şimdi şartların yatışmasının ve protesto dalgasının Anayasayı Koruyucular Konseyi binasının önünde toplanan küçük gruplarla sınırlı kalmaya başlamasının ardından askeri seçeneğe başvurma ihtimali güçlendi. Görünen o ki, dini lider Ali Hamaney Batı’nın hareketlenmelerinin farkında; Hamaney bu yüzden, ‘Burunlarını İran’ın içişlerine sokan küstah ülkelerin, iç anlaşmazlığın boyutu ne olursa olsun İran halkının güçlü bir karşılık vereceğini bilmesi gerektiğini’ ifade ettiği güçlü bir uyarı yayımladı.

‘Kadife ayaklanması’nın enkazından ortaya çıkan birçok gösterge, İran rejiminin değiştirilmesi için savaş açma ihtimalinin güçlü olduğunu teyit ediyor. İlk gösterge şu: Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy Britanya Başbakanı Gordon Brown’la yaptığı basın toplantısında, ‘İranlıların daha iyi bir liderliği hak ettiğini’ söylerken, eski ABD başkanı George W. Bush’un ve diğer Batılı liderlerin Irak savaşı öncesindeki açıklamalarıyla aynı ifadeleri kullandı. Sarkozy, AB içinde İran’ın vurulması fikrini en çok tetikleyen isim.

İkinci gösterge, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın İsrail’in İran’a istediği gibi davranma hakkının olduğunu teyit ederek İsrail’e yeşil ışık yakması. Üçüncüsü, ABD ve Britanya iktidar çevresine yakın olan Sunday Times’ın yayımladığı bir haber. Haberde Riyad’ın, İsrail uçaklarının İran’ı vurmak için Suudi hava sahasını kullanmasına zımnen onay verdiği belirtiliyor. Haber önce Netanyahu, ardından Suudi hükümet sözcüsü tarafından yalanlandı. Suudilerden yalanlama bekleniyordu, ancak İsrail’in yalanlaması hızı gereği ilginçti.

Başka bir devletle ilgili haberleri yalanlamak İsrail başbakanının adetlerinden değil.

Dördüncü göstergeyse, Arap ve Müslümanlara yönelik nefretinin yanı sıra geçmişte Irak’ın, şimdi de İran’ın vurulmasını savunmasıyla tanınan Amerikalı diplomat John Bolton’ın New York Times’a yazdığı makale. ABD’nin eski BM temsilcisi birçok Körfez ülkesine yaptığı ziyaretin ardından kaleme aldığı makalede, görüştüğü çoğu bölge liderinin İran’ın vurulması gereğini teyit ettiğini, ‘nükleer tehdidinin yok edilmesinin kendilerini rahatlatacağını’ belirttiklerini ve kendisinin de ‘İsrail’in Suudi hava sahasını kullanmasının mantıklı olduğunu’ düşündüğünü yazdı.

Beşincisi, Dolphin (Yunus) türü İsrail denizaltılarının bir grup savaş gemisinin desteğiyle Süveyş Kanalı’nı geçmesi, Eylat Limanı’na yönelmesi ve Hayfa Limanı’ndaki üslerine dönmesi. Buradaki gariplik, Mısır’ın bu eyleme izin vermesi. Bu izin, Kahire’nin savaş hazırlıklarına dolaylı veya doğrudan katılacağı anlamına geliyor. Altıncı göstergeyse, İsrail F-16’larının Akdeniz’deki askeri tatbikatlara katılması ve başka filolarının da ABD’de havada yakıt ikmali konusundaki ortak tatbikatlara katılması.

Asıl ‘velayeti fakih’ Arap liderler!

Zorlu bir yol ayırımındayız; medya sızdırmaları ve İran’ın nükleer kapasitesiyle insan hakları ihlallerinin abartılması, Irak savaşı öncesindeki psikolojik hazırlığı, savaşı gerekçelendirmek ve ardından desteklenmesi amaçlı dolduruşları hatırlatıyor. Görünen o ki, Sünni Arap ‘velayeti fakih’ de bu savaşta müttefikleri ABD’nin yanında yer alma kararı aldı. Tıpkı Irak savaşındaki gibi... Netanyahu Obama’ya yanıt verdiği konuşmasında İran’ın nükleer gücünün gelişmesine yönelik ortak bir İsrail-Arap endişesi olduğunu belirtirken ve Arapları bu gücü yıkmak için işbirliğine teşvik ederken boşuna konuşmuyordu.

Yukarıdaki ‘Arap Sünni velayeti fakih’ ifadesi dil sürçmesi değil. Zira bütün Arap yöneticileri birer ‘velayeti fakih’; en az dört Arap lider ülkesini 30 yıldan uzun süredir yönetiyor. Onlarla İran velayeti fakihi arasındaki fark şu: İran bir süper devlet inşa etti, muazzam askeri güç geliştirdi, bağımsız karar alma geleneğini kökleştirdi, kurumsal devlet inşa etti ve seçim düzenliyor. Arap ‘velayeti fakihler’ kendi halklarına ne sundu?

(Londra’da Arapça yayımlanan Kuds ül Arabi gazetesi, genel yayın yönetmeni, 7 Temmuz 2009)

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT