1. YAZARLAR

  2. HAMZA TÜRKMEN

  3. İran devrim sürecinin çöküşü ve Reisi’nin ölümü
HAMZA TÜRKMEN

HAMZA TÜRKMEN

Yazarın Tüm Yazıları >

İran devrim sürecinin çöküşü ve Reisi’nin ölümü

21 Mayıs 2024 Salı 19:36A+A-

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi taşıyan helikopter, Azerbaycan sınırında Azerbaycan ile birlikte yapılan Kız Kalesi baraj açılışından Tebriz kentine dönerken 19 Mayıs Pazar sabahı düştü. Zengezur Koridoru’nun hemen güneyindeki Verzigan bölgesinin dağlık alanında gerçekleşen olayın yerini bulmak saatler aldı. Binlerce arama kurtarma ekibi 15 saat soğuk, yağmur ve sisle mücadele etti ama enkaza ulaşamadı. Ancak helikopterin düştüğü yer Türkiye’den istenen Akıncı TİHA sayesinde 2 saat 21 dakika içinde Pazartesi sabahı saat 02.36’da tespit edildi. Helikopter yere çakılmış Reisi ve beraberinde bulunan Dışişleri Bakanı Abdullahiyan, diğer ekip elemanları ölmüştü.

Bu vakıa ilk andan itibaren kaza veya içten yapılan bir suikast ya da dışardan gerçekleştirilen sabotaj ihtimalleri üzerinden değerlendirildi.

Helikopter düşmüş müydü düşürülmüş müydü? Olayı uçuk komplolarla izah eden bazı ekran yorumcuları ve sosyal medya kullanıcıları kadar; spontane/kendiliğinden bir kaza olarak açıklayıp geçiştirmeye çalışan İran medyası da korumacı bir komplo izahını örgütlemeye çalışmıştı. Oysa bu olay bölgedeki suikastlar serisi, iç kargaşalar ve çatışmalar gözetilerek farklı açılardan İran’ın kapasitesi, iç ve dış politikaları, aksiyonları ve geleceği açısından tabii ki irdelenmeliydi. Olayın değerlendirilmesi hem İran’ın iç kamplaşması ve aktörleri hem bölgedeki politik hesapları, hem de ümmet maslahatı açısından vakii/gerçekçi verilerle tutarlı analizlere muhtaç.

İran ıslah mı olacak dağılacak mı?

İran’ın gulat telakkileriyle Şiileştirici ulusal siyasi dış yayılma operasyonları insanlık vicdanında da Sünni dünyanın algısında da tepkiler oluşturuyor. İslam dünyasında hız kazanan Şii-Sünni mezhep çatışması ABD stratejilerinin önemli bir projesi; amacı da bölgemizde istikrarsızlığı yaygınlaştırmak. Bütün bu olumsuzluklarla birlikte İran’ın Irak’ın, Suriye’nin ve Yemen’in parçalanması gibi bir dağılım yaşamasına yönelik küresel planların yapıldığı artık açık kaynaklarda da yazılıp çiziliyor.

2013’te karma bir ekiple birlikte Arap Devrimlerini yaşayan Tunus’a da Libya’ya da gittiğimizde ilgililere “Birleşmeyi düşünüyor musunuz?” diye sorduğumuzda akil yöneticilerden aldığımız cevaplar benzerdi: “İçimizdeki bölgesel sorunları, Garpzedelik eğilimini ve mafya şebekelerini inisiyatif altına almadan böyle bir gündem devrim karşıtlarının güçlerini birleştirmelerine yarar.” Ortadoğu denilen bölgedeki ülkeler de dış güçler tarafından dayatılan ulusal sınırlar içinde benzer sorunları yaşıyor. Bu nedenle de Türkiye Hükümeti’nin Suriye’nin, Irak’ın ve İran’ın bütünlüğünü savunması reel politik açıdan tutarlı bir tutum gibi duruyor.

Reisi, İran’da sistemin en önemli aktörlerinden birisi ve rejime bağlılığı ile biliniyor. Yargı’nın başında bulunmuş ve birçok idam kararının altında imzası var. Reisi, İran’daki gulat Şii-ulusalcı dikta ile uzlaşı saylayarak Cumhurbaşkanı adayı oldu.2021 seçimlerinde seçimlerde halkın ancak yüzde 41’inin sandığa gitti. Reisi, büyük çoğunluğun İran rejimine küskünlüğünü ifade etmesine rağmen 2021’de Cumhurbaşkanı seçilmişti. Ancak İran’ın politikalarını sürdüren ve dikta rejiminin başkanı dini lider Rehber Ali Hamaney’e bağlı olan Reisi’nin Türkiye ve Azerbaycan ile ilişkileri yumuşatma gayretleri, mevcut rejimin derin aktörlerince hoş karşılanmadığı üzerinde durulmaktaydı. İran basınında kendisine Erdoğan ile görüşmenin yapılmaması için üst merciden mektup yollandığı haberine veya tezviratına rağmen Reisi’nin 24 Ocak 2024’te Ankara’yı ziyaret ettiği üzerinde duranlar vardı. Onun, Ankara’da Irak üzerinde ve Kafkasya konusunda tutarlı politikalara olumlu yaklaşılması konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan ile olumlu bir diyalogu paylaştığı üzerinde durulmuştu. Ya da İran devletinin pragmatizmi sergilenmişti.  Zaten Tayyip Erdoğan, açık kaynaklardan da takip ettiğimiz üzere Ermenistan meselesini çekişme ve çatışma konusu olmaktan çıkartıp; bölgesel sorunları İran, Azerbaycan, Ermenistan, Türkiye ve Gürcistan olarak masaya oturup müzakerelerle çözmekten, bölgesel bir ekonomik pazar oluşturmaktan yana bir tez işliyordu.

Görünürde İran rejimi radikallerinin tepkilerine rağmen Reisi Türkiye’de kurulan diyalogların akabinden geçen Pazar günü (19 Mayıs) İran-Azerbaycan sınırında diğer Cumhurbaşkanı Aliyev ile birlikte bir baraj açılış törenine birlikte katıldı. Reisi ılımlı değildi ama İran’ın bütünlüğünü toplumsal yarılmaya neden olmadan devam ettirmek istiyordu. İran Cumhurbaşkanlığının olumlu görülen bu diyalog sürecine bağlı olarak da Cumhurbaşkanı Erdoğan, Reisi için ölümü nedeniyle Türkiye’de bir günlük yas ilan etti.

45 yıllık süreç

1979 İran Devrimi’nden bu yana 45 yıl geçti. İran halkı ve İslami oluşumlar o dönemde dünyadaki en büyük kitlesel bir ayaklanma ve direnişle Şah Rejimini devirmişlerdi. Ama devrim, kendine “İslam Devrimi / İnkılab-ı İslam” demesine rağmen 3 Aralık 1979 Referandumu’nda yüzde 98.2 çoğunlukla kabul edilen “İran İslam Cumhuriyeti Anayasası”nın Genel İlkeler bölümündeki 12. Maddesinde “İran’ın resmî dini İslam ve Ca’ferî-i İsnâaşeriyye mezhebi (/Oniki İmam Mezhebi)’dir. Ve bu madde sonsuza değin değiştirilemez…”ifadesinde vurgulanan mezhepçi yaklaşım, değiştirilemez bir umde haline getirilerek İran için diğer Müslümanlardan ayrıştırma yoluna ana bir kapı açmıştı.

Devrim sürecinde ABD ve SSCB emperyalizmi karşıtı tavır ve söylemler yanında bir kesimin gündemleştirdiği “La Şiiyye La Sünniyye Vahde Vahde İslamiyye” sloganı, Kur’anî/tevhidi kavramların öne çıkarılması, Hüseyin Ali Muntezeri ile Mahmut Telagani’nin kıldırdığı Cuma namazlarındaki vahdet çağrıları, daru’l takrib/ (mezheplerin yakınlaştırılması) çalışmalarına yapılan vurgular gibi çıkışlar Şii olmayan Müslümanların kalbini İranlı Müslümanlara yakınlaştırmıştı. Ancak zaman ilerledikçe Anayasa’da ortaya çıkan mezhepçi cahili tutum, İslam’ın asıllarına değil Şia geleneğinin batini telakkilerine yapıştı. Devrim’in lideri kabul edilen Ayetullah Humeyni, geride bıraktığı enalhakçı batini yaklaşımlarını yaşı ilerledikçe yeniden ön plana çıkartmaya başlayıp tevhidi bilinçlenme sürecini batıl telakkilere boyadı ve kendisinden sonra anayasal olarak iktidar mevkiine gelecek olan Ayetullah Hüseyin Ali Müntazeri’yide tasfiye etti. Humeyni’ye bağlı yargı Müntazeri’nin ümmet coğrafyasındaki İslami hareketlerle sıcak irtibatları olan damadı Mehdi Haşimi’yi de Ali Şeriati’nin yetişmiş genç arkadaşlarını da şek ve şüphe taşınan atılı suçlarla idam ettirdi.

Humeyni’nin ölümünden sonra da Ayetullah Rafsancani ve Fadlullah, gulat Şianın Aişe annemize, Ebu Bekir ve Ömer (r)’a sövme geleneğine karşı çıktıkları için siyasi Şia diktası tarafından hayatın dışına itildiler. Nebilerin, sıddıkların, şühedanın, salihlerin izinde olmaya çalışan Müslümanlar Şia asabiyesi ile bütünleşen İran Devleti’nin pragmatizmini gördükçe ve zulümlerini öğrendikçe ıslah ve ihya adına ona gösterdiği teloranstan gittikçe vazgeçmeye başladı. Hele Suriye’deki zalim EsedBaasRejimi’nin halkına karşı işlediği katliama destek verip daha sonra da katliamın devamı için bölgeye çağırdığı Rusya ile birlikte öncü rol alması telorans sınırının taştığı son damlalar oldu.

İran’da emperyalizmin Garblılaşma ve ulus projesini tatbik eden zalim Şah Rıza Pehlevi Rejimi’ne karşı bir devrim gerçekleştirilmişti. Ama toplumun tarihi bid’at ve hurafelerle karışmış İslam anlayışının hem itikadi hem sosyal alanda ıslah edilme çabası gittikçe unutuldu. Halk, meddahların mersiyeleriyle resmi ulusal gulat Şia ideoloji doğrultusunda oyalanıp uyutulmaya çalışıldı. Devrim’den sonra bir nevi Safevi Şialığına tutunan taassup hem İran Müslümanları adına hem coğrafyamızın geleceği adına yeni zaaflar ve hendikaplar oluşturdu. Devrim süreci; Kur’an ve İslamî asıllar dışındaki şaz ve bozuk inanış ve pratikleri ıslah edecek bir sürece inkılap edemedi

Aradan 45 yıl geçti. Ve ABD’den 45 yıl önce alınan bir helikopterin düşmesi veya düşürülmesiyle İran Cumhurbaşkanı ve ekibi vefat etti. Bindikleri helikopterin havalanmasından sonra kendilerinden 15 saat haber alınamadı. Bu irtibatsızlıktan daha iki saat sonra Rehber Hameney’den“Merak etmeyin İran’da devlet işleri aksamaz” tarzında açıklama yapılması oldukça garipsenecek bir ilginçlikti.

Bu ilginçliğin ya da hukuk tanımazlığın bir örneği de Rusya’nın 24 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna’ya özel bir askeri operasyon ilan etmeden yaşanmıştı. Ukrayna Hava Yolları'na ait "Boeing 737" tipi yolcu uçağı, 8 Ocak 2020 sabahı Kiev'e gitmek üzere Tahran Uluslararası İmam Humeyni Havalimanı'ndan havalandıktan kısa süre sonra düşmüştü. İranlı yetkililer, önce uçağın vurulduğu iddialarını kabul etmemişti. Daha sonra dijital havacılık bilgileriyle olayın seyri dünyaya açıklanınca, İran Ukrayna uçağının "hassas askeri bir noktanın" üzerinden geçerken "insani hata" sonucu fırlatılan iki füzeyle yanlışlıkla düşürüldüğünü açıklamıştı. Uçaktaki 176 kişiden kurtulan olmamıştı ve 1 yıl sonra hayatını kaybedenlerin her birinin ailesine 150 bin dolar tazminat ödeneceği duyurulmuştu.

İran’ın kendi Devrim değerleriyle zıtlaşan bir tutumu da, Suriye’deki muhalifleri vuran Rus uçaklarına İran hava sahasını ve uçuş pistlerini kullandırtmasıydı.

Ama İran’ın daha büyük aykırılığı dostane ilişki kurmaya çalıştığı Şii olmayan İslami grupların bazı elamanlarını, -mahkeme dosyalarında sicillendiği gibi- para karşılığı İran Hükümeti muhaliflerine karşı kullanmaya kalkışmasıydı.

1990’ların başından itibaren de İran’daki bazı istihbarat örgütleri arasındaki çatışma, İran İmamı’na siyasi anlamda biatlı hale getirilen dışardaki bazı gruplara kadar yansımıştı. Temelde bu çatışmanın devamı olarak Türkiye’de Müslümanlar arasında kan dökülmüştü. İran istihbaratıyla iş tutma işleri Türkiye’deki İslami uyanış ve arınma sürecini büyük ölçüde örseledi. Daha sonra bu istihbarat teşkilatlarından birisi olan “İttilaat”ın üyesi olarak 9 MOSAD ajanının yakalandığı ve idam edildiği haberi Türkiye basınında yer aldı. Sonraki süreçte de bu yapı fesh edilmişti.

Yukarıda hatırlattığımız bu ve benzeri olayları yaşayan ve yaşatan radikal İran Rejimi, Katil Esed Rejimini korumak için “Masume’nin türbesini koruma” bahanesiyle şebbihalaştırılan Şii gönüllü militanlarla on binlerce masum insanın kanını döktü; Suriye’nin birçok yerleşim biriminde bugünkü Gazze’nin trajik hallini yaşattı. Böylece resmi İran siyasetinin eli kanlanmış; gulat Şia ve ulusal İran sentezi ideolojinin çıkarları ve büyümesi uğruna vahdet anlayışını kurşunlayan bir pragmatizm İslami uyanış, ıslah ve inşa sürecine de, İran toplumunun geleceğine de barikatlar örmeye başlamıştı.

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve arkadaşlarının ölümünü de bugünkü İran Rehberiyet yönetimine yapışan bu arka planı hatırlayarak değerlendirmek gerekir.

Reisi kaza sonucu mu öldü?

İran basını ilk andan itibaren helikopterin hava muhalefeti dolayısıyla kaza yaptığı üzerinde durdu. Helikopter güzel havada kalkış yapmış, deneyimli pilotlar görerek uçuşa başlamışlardı. Ama uçan araç sis nedeniyle gidip dağa çakılmış ve kurtulan olmamıştı. Eski Dışişleri Bakanı Cevad Zarifi gibi tipler de helikopter enkazı bulununca “Kaza İran’a ambargo koyan ABD’nin kara listesine eklenecektir” ifadeleriyle yaşanan kazanın suçunu ABD’ye yıkmaya çalışmıştır.

Kur’an-ı Kerim’de “kazâ”  ifadesi 50’den fazla yerde geniş anlam yelpazesinde kullanılan bir kavramdır. Ancak vakıa doğal olayların akışı dolayımında açıklanmasına rağmen, konunun öznesi İran olunca soru işaretleri peşi peşine gelmektedir. Çünkü 45 yıllık süreci içinde İran’ın güvenilirlik imajı oldukça yıpranmış durumda bulunmaktadır.

Güvenlik uzmanları pilot hatasına pek ihtimal vermiyor; çünkü devlet temsilcileri için en tecrübeli pilotlar istihdam edilmektedir. Tecrübeli bir pilot özel görüş aygıtları yoksa sisli ve rüzgârlı bir havada uçmak istemez. Aracın bakım heyeti de en tecrübelisinden seçilmektedir. Motorda güç kaybı olduysa bu helikopterin ikinci motorunun var olduğu belirtiliyor.

Uçağın düşmesi kaza neticesinde ise o zaman da ihmaller veya güvenlik zaafiyeti açığa çıkıyor. Uçak İran Cumhurbaşkanlığına ait değil, İran Kızılay’ına ait. Ayrıca “Hava güvenliği yok idiyse hangi ekip ve niçin bu uçuşa izin verdi?” sorusu öne çıkıyor.

Ayrıca en üst düzeyde güvenlik gerektiren bir uçuşta 45 yıl önce imal edilmiş “Büyük Şeytan”  denilen ABD’nin helikopteri niçin kullanılıyordu? Diyelim ki ABD ambargosu söz konusuydu. Peki Rusya’dan, Çin’den ya da Türkiye’den kara kutusu ve gece ve puslu havada görme özelliği olan bir helikopter alınmalı değil miydi? İran’da Cumhurbaşkanlığının güvenliği ve imajı bu denli mi değersizdi?

İran’da kamp yapmalarına imkân sağlanan Tunus İşçi Partisi’nden İran’a biatlı gruplara, MLKP’den Vatan Partisi Öncü Gençlik’e, Avrasyacılara ve SP’nin iletişim kanallarına kadar bütün İran yaranı çevreler Reisi’nin ölümünü herhangi bir tahkike gerek duymaksızın, İran’ın resmi açıklamalarının arkasında hizalanarak izah ettiler.

Reisi içten yapılan bir suikaste mi uğradı?

İran’ın iç sosyo-politik dengeleri gözetenler helikopterin 15 saatlik kaybı ile “İçten yapılmış bir suikast ihtimali”  arasında illiyet bağı kurdular.

Reisi, başörtü takmadığı için Ahlak Polisi tarafından Eylül 2022’de tutuklanan ve hapisteyken ölen veya öldürülen Mehsa Emini ile ilgili kitleleşen protesto eylemleri sırasında Emini’nin ailesini telefonla arayarak devlet adına özür dilediği ve bu olaya karışan polisleri açığa aldığı ile ilgili haberleri okumuştuk.

Ayrıca Reisi yukarıda belirttiğimiz üzere İran siyasi mekanizmasının en üstündeki Rehber Hameney’in uyarılarına rağmen Türkiye’ye gelip Erdoğan ile Irak ve Azerbaycan konusunda yapıcı bir diyaloga yöneldiği belirtilmektedir.  Ayrıca Reisi, Araplarla masaya oturdu hatta Suudi Arabistan ile büyük oranda ilişkileri düzeltti. Helikopterinin düşmesinden önceki saatlerde Azerbaycan sınırında yapılan bir barajın açılışı töreninde yaptığı konuşmada “Bu görüşmenin kimleri rahatsız ettiğini biliyorum”  ifadeleriyle İran içinde yumuşamadan yana engel oluşturmaya çalışan iç güçlere mi; yoksa Azerbaycan üzerinden kurulacak Güney-Kuzey ticaret hattından rahatsız olanları mı kamuoyuna ifşa ediyordu?

Reisi’nin, Azerbaycan ile diyaloglarında ABD Başkanı Biden’ın Hindistan Yunanistan ticaret hattına ters düşen Rusya ve Çin için elzem olan Kafkasya üzerinden geçecek olan Güney-Kuzey ticaret hattı konusunda ikna olduğu üzerinde duruluyordu.

Son Karabağ Savaşı’nda İran’ın Ermenistan’ın arkasında durması Tebriz’de onbinlerce Azerice konuşan insanın protestosuna neden olmuştu. Reisi, 2024 yılının ilk ayında Ankara’da Erdoğan tarafından teklif edilen Ermenistan, Azerbaycan, İran arasındaki yumuşama teklifiyle ilgili diyaloğa yaklaşması da Ermenistan’ı destekleyen ve sürekli Türkiye aleyhinde algı yönetimi örgütleyen güçler tarafından tepkiyle karşılanıyordu. Erdoğan’ın Azerbaycan’da yaptığı bir konuşmada okuduğu şiirdeki “Aras’ı vurdular / ben senden ayrılmazdım / zorla ayırdılar”  ifadelerini Devrim Muhafızları Kuvvetleri Aras’a doğru uçan kartalları SİHA’lara dönüştüren ve bu şiiri Erdoğan’ın sesini taklit ederek okudukları bir animasyon videosu yayınladılar. Video  “… ve birgün gelecek” tehdidiyle bitiyordu. Oysa Karabağ Savaşı’nda Ermeni kökenli PKK’liler Azerbaycan’a karşı savaşa katılmak üzere Ermenistan’a İran üzerinden geçirilmişlerdi.

2025’teki Cumhurbaşkanlığı seçimleri için de; 85 yaşındaki Hameney’in Rehberiyet makamı için de en önemli adaylardan biri olarak Reisi ön plana çıkıyordu. Reisinin yumuşama politikalarına meyil göstermesi iki makam için de halk desteğini güçlendirici girişimlerdi. Oysa yumuşamaya veya ılımlılaşmaya tolerans göstermeyen radikal muhafazakâr Molla Rejimi ve silahlı gücü Devrim Muhafızları reform yanlılarına veya fıtri ölçülerde düşünce özgürlüğüne imkân vermek istememektedir. Ve bu eğilim devlet erkine sahip olan güçtür. İran’ın dışında vekalet savaşlarına soyunan dışarıdaki Şii gruplardan Fatimiyyun, Zeynebiyyun, Hizbullah, Haşdi Şabi, Husiler, Hazaralar gibi militarist çetelere 100 milyon dolarlık bir bütçe ayırıldığı üzerinde duruluyor. Bu harcamalar İran Ordusu’nun fonksiyonunu da halkın imkânlarını da zayıflatıyor.

Reisi’nin ölümü dışarıdan tasarlanan bin sabotaj mıydı?

İran dış siyasetini öncelikle ABD ve İsrail karşıtlığı ve Şii yayılmacılığı üzerine kurduğu biliniyor. Dolayısıyla bu politikalara karşı olan dışarıda kalan güçler tarafından Reisi’nin helikopterine bir suikast düzenlendiği ile ilgili bazı iddialar da üretilmiş oldu.

İfade ettiğimiz gibi İran’daki Şii politikanın radikal kanadında yer alan Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ya vicdanının sesine kulak verdiği için ya da bir yıl sonra veya belirsiz bir gelecekte seçileceği makamlar için ya da rejimin muvazalı hesaplarının bir ucunda yer alarak toplumsal uzlaşmaya adım atma görüntüsü içinde radikal muhafazakâr erkin sınırlarını zorluyor görünmektedir.

İran’da muhafazakâr radikal eğilimler ile liberal eğilimler arasında toplumsal uzlaşmaya bir diğer ifadeyle normalleşmeye adım atmak bölgede istikrara katkı sağlamak demektir. Dış güçlerin hesabı da İran’ın radikal erki de bölgede istikrarın sağlanmasını istemez. Dış güçler ve özellikle ABD Ortadoğu için de İran için de istikrarsızlık politikasını; nihai planda böl ve yönet stratejisini yürütmektedir. İran da bölgede yayılabilmek için Irak örneğinde olduğu gibi mevcut ülkelerdeki istikrarsızlığın mevcudiyetini bir fırsat olarak değerlendirmektedir. Bu nedenle Irak üzerinde de Afganistan içinde ABD ve İran’ın hesaplarının paralelleştiği anlar olmuştur. Bu yakınlaşmaya bağlı olarak İran güvenlik birimlerine CIA ve MOSAD’ın sızma girişimlerinden bahsedip bu bağlantı üzerinden suikastla ilgili kurgulardan bahsedilmiştir. Hele helikopterin İsrail ajanları tarafında düşürüldüğü iddiası ayrı bir garipliktir. Bu tezvirat, 7 aydan beri Gazze’de tünellere girmeyi başaramayan Siyonist güçlere moral vermeye dönük bir kurgu gibi geliyor insana...

Ayrıca Beluciler, Sünni Kürtler ve Araplardan ABD’nin veya İsrail’in devşirdiği İran içindeki bazı kripto tiplerin ajitasyonları üzerinde de duranlar oluyor. Ama bu yaklaşımlar daha ziyade konuyla ilgili uçuk komplo teorileriyle bütünleşiyor.

Sonuç yerine…

Reisi kaza sonucu; bir ihtimal de suikast sonucu öldü. Hameney’in helikopterle temasın kesilmesinden 2 saat sonrasında verdiği ilk mesajın “Merak etmeyin İran’da devlet işleri aksamaz” mesajı, genellikle güvenlik ve hukuk açısından eminlik vermeyen ve spekülasyonlara neden olan bir açıklama olarak değerlendirildi. İran’da kapalı ve istihbarat temelli sıkı bir rejim olduğu için Reisi’nin helikopterinin yere çakılması ile ilgili hazırlanacak “kaza-kırım” raporuna güven duyulmayacağı için konuyla ilgili tartışmalar da sürecektir. Hamaney, “Bu kaza yönetimini etkilemeyecek.”  dese de; incelemeler sonucu Reisi’nin suikast sonucu değil, bir kaza sonucu öldüğü bildirilse bile bu açıklama kalplerde itminan oluşturmayacaktır.

İran rejimine duyulan bu güvensizlik ve rejimin imaj kaybı merkeze itaati ve bütünlüğü daha da zayıflatıcı bir hale getirdi. Temennimiz ümmet coğrafyasının bir bölümünü oluşturan İran’ın emperyalist isteklerin ve modernitenin at koşturacağı bölünmüş çiftliklere dönüşmemesidir.


1- “İran İslam Cumhuriyeti Anayasası”, Çev.: Dr. Hüseyin Hâtemî, Çağrı Yayınları, İstanbul. 1980. Sf.: 28

YAZIYA YORUM KAT

4 Yorum