1. YAZARLAR

  2. Yavuz Bahadıroğlu

  3. İmtiyazlı sınıflarla sıradanlar
Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

İmtiyazlı sınıflarla sıradanlar

02 Ağustos 2010 Pazartesi 00:31A+A-

Demokrasiye en ziyade muhtaç olan politikacılarla köşe yazarlarının Balyoz Darbesi’ne (hani bendenizi de “kalemi kırılacak yazarlar” cümlesinden peşinen ölüme mahkûm eden meş’um plân) ilişkin olarak mahkemeden çıkarılan “yakalama” emrine verip veriştirmelerini ibret, hatta dehşetle izliyorum...

Kimisi, hiç darbe olmamış bir ülkede yaşıyormuş gibi, iddiaları “inandırıcı” bulmadığını; çünkü darbenin kalabalık bir grupla değil, birkaç kişiyle hazırlanabileceğini söylüyor.
Dilimin ucuna bin soru geliyor...
“Bunlar 27 Mayıs ve 12 Eylül darbelerinin hazırlık safhasını hiç mi okumamışlar?..” diye düşünüyorum.
Kaç kişiyle hazırlanmış acaba bu darbeler?..
27 Mayıs darbesinden sonra yönetimi ele geçiren Milli Birlik Komitesi’nde 38 subay yok muydu?
Albay Talat Aydemir’in iki defa teşebbüs ettiği darbelerde tüm Harp Okulu öğrencileri ve subayları görev almamış mıydı?..
Üç-dört kişiyle darbe mi olurmuş?..
Bu son derece ciddi olguya öylesine magazinsel bir açıdan bakıyorlar ki, insan ister istemez tarihi boyunca darbe yüzü görmemiş bir ülkede gazetecilik ya da siyaset yaptıklarını düşünüyor...
Hele birinin sözlerine fena halde takıldım.
“Üst düzey subaylara, sırdan vatandaşlar gibi “yakalama” emri çıkartılması doğru değil” buyuruyor.
Sanırım onlar da kendilerini öyle (yani sıradışı) gördükleri içindir ki, günlerdir teslim olmuyorlar...
Teslim olan da cezaevine değil, hastaneye kaldırılıyor...
Başöğretmenim Hikmet Bey’le diğer öğretmenlerim, öğrenciliğim boyunca, “İmtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz” diyerek, beni mi kandırıyorlardı dersiniz?
Baksanıza, ülkenin kimi gazetecileri ile siyasetçileri bile “imtiyaz” kovalıyor...
“Sıradan vatandaş” dedikleri geniş kitle ile aynı muameleye tabi olmayı içlerine sindiremiyorlar.
Zaten vatandaşı “sıradan” gördükleri içindir ki, seçtiklerini beğenmeyip darbe üstüne darbe yapıyorlar.
Öyle ya, “sıradan insanlar” doğru yolu nasıl seçsin?..
Sıradan olmayanların, yani imtiyazlılar sınıfının seçtiği doğrudur!..
Dediği doğrudur!..
Yaptığı doğrudur!..
Tuttuğu doğrudur!..
Ve attığı doğrudur!
Anlayacağınız, atış serbest!
Böyle bir ortamda elbette birileri de çıkacak ve “üst düzey”liğine güvenip “darbe yapma imtiyazı” isteyecek!..
Var mı böyle bir imtiyaz?..
Yok.
Şimdi yok, ama düne kadar vardı: Darbe yapanlar medya kalemşorları tarafından baştacı edilir, hasretle selamlanırdı.
Yargılanmazlar, sorgulanmazlar, daha doğrusu yargılanamazlar ve sorgulanamazlardı...
Bu yüzden “koruma-kollama” kılıfına uyduran, silahına sarılıp darbe yapardı...
Gazetecilerle kimi siyasetçilerden de müthiş alkış alırlardı...
Açın gazete arşivlerini, darbe sonrasında yazılan köşe yazılarına, atılan manşetlere bakın...
Bakın da iddiamın delillerini gözlerinizle görün.
Ya hukuk kurumlarının ve kimi hukukçuların durumu?..
Hukuk kurumları ve bazı hukukçular her darbe sonrasında darbeyi “meşru” gösteren bir “meşruiyet fetvası” yayınlarlardı...
O kadar ki, ünlü bir üniversitemizin başında bulunan ünlü hukukçularımızdan biri, 27 Mayıs’ın baş darbecisine, “Siz emredin Paşam, biz hukuka uydururuz” demişti (uydurmacı hukuk anlayışı Cumhurbaşkanı seçimi sırasında da devam etmedi mi? HSYK ve bazı imtiyazlı üst düzey hukuk kurumları tarafından devam ettirilmek istenmiyor mu)?
Şimdi ilk kez demokratikleşme fırsatı doğdu...
Darbelere/darbecilere karşı bir hukuk savaşı veriliyor...
Bu ülkede ilk kez yapanın yanına yaptığı kâr kalmıyor...
Ama bu sefer de “imtiyaz” talepleri ortaya çıkıyor.
Ne tuhaf: Ülkemin anlı-şanlı yazarları, “Herkes yasalar önünde eşittir” diyemiyor.
Kendince bir “asiller / imtiyazlılar sınıfı” oluşturuyor.
Hâlbuki ne dinî anlayışımızda, ne töremizde, ne geleneklerimizde böyle bir sınıf mevcut değil...
Bu gerçeği Bizanslı tarihçi Chalcondyle bile, “Osmanlı ülkesinin hiçbir tarafında halktan üstün sayılabilecek beylerle asilzâdelerden oluşmuş hiçbir yüksek tabaka, yahut soylular sınıfı yoktur” (Chalcondyle, Histoire générale des Turc, Paris, 1662) demek suretiyle itiraf ediyor.
James Baker 1877’de yayınlanan eserinde aynı noktaya parmak basıyor:
“Osmanlı memleketini gezerken, bütün insanların eşit olduğunu ilân eden İslâm kanunlarının dürüstçe uygulanışı karşısında derin düşüncelere daldım.” (Turkey in Europe, Londra, 1877).
Bugünden utanmayanlar, geçmişten utanır mı acaba?

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT