1. YAZARLAR

  2. Sibel Eraslan

  3. İlkokulda başörtüsü...
Sibel Eraslan

Sibel Eraslan

Yazarın Tüm Yazıları >

İlkokulda başörtüsü...

11 Kasım 2010 Perşembe 00:53A+A-

Bizler üniversite ve sonrasında başörtüsü kullanan kadın ve kızların eğitim ve çalışma haklarının adalet mücadelesini verirken, iş nasıl oldu da gelip çocuklara dayandı; anlayabilmiş değilim. Medyada illüzyon dedikleri bu olsa gerek. Kadınlar, başörtülü oldukları için Meclis’ten kovulup, vatandaşlıktan atılırken, öğretim üyesi oldukları üniversitelerden dışlanırken, avukatlık gibi aslen serbest meslek olan işlerini dahi yapamazken... Onbinlerce öğrenci, üniversitelerden uzaklaştırılırken... Yaşlı teyzeler sırf örtülüdür diye diyaliz makinesine sokulmayıp, kapı önlerinde ölüme mahkûm edilirken... Birileri de kalkıp, 6-11 yaş arası kız çocuklarının örtünüp örtünmeyeceğine getirip dayamaya çalışıyor bu hadiseyi. Sanki her türlü haksızlığın önü kesildi, şimdi “bunlar yarın öbür gün çocukların da başını örter”e geldi sıra. “Potansiyel suçlu” ilan edilen örtülü kadınların üzeri, bu sefer de, “çocukları da örtecekler” yaygarası ile kapatılıyor...

Meseleyi bu şekilde çarpıtmak baştan söyleyeyim; düzenbazlıktır. Yaraya tuz basmaktır, kör kurşun sıkmaktır... Dikkat! Bu yara, sadece toplumdan refüze ederek dışladığınız kadın ve kızları değil, hepimizi toplumsal bir yaralanmaya, paranoyaya götürüyor.

Bir babanın ilköğretimdeki çocuğunu başörtüsüyle okula göndermek istemesi üzerine gündeme geldi hadise. Meclis’teki bir vekil; “Devlet çocuğa el koyar” dedi ardından. Baba ile devlet arasında çekiştirme konusu girdi devreye. “Çocuklar kimindir?” sorusunu tartışmaya başladık dört elle. Babalar bir yandan çekiyor, devlet öte yandan... Aynı babalara, 11 yaşında buluğa ermiş kızları için görücüler çıkıp gelse mesela, gelenlere derhal sapık muamelesi yapılır, Allah korusun cinayet çıkar... Veya aynı kız çocuğu “buluğa erdim, gerçi on bir yaşımdayım ama kendime şöyle şöyle bir iş kurmak istiyorum” diye Ticaret Odası’na başvursa, “Evladım bu gün 23 Nisan değil, dön evine” der geçeriz... Ya devlete ne demeli? “Sen önce sana emanet edilmiş kimsesiz yetimlere, sokak çocuklarına hele doğru düzgün bir bak da ondan sonra analı-babalılara ahkâm kesersin” desek, çok mu söylemiş oluruz? El koyarmış... Sanki kamulaştırılacak bir araziden bahsediyoruz...

Tartışma konusu kadın ya da çocuk olduğunda, herkesin gönlünce el atıp, dokunacağı, ahkâm keseceği bir yumuşak karın vardır ya, kadın ve çocuk maldan mülktendir, eşyadandır ya, işte oraya oturdu bu kısır döngü de... Oğlan çocukları ve erkekler üzerinden hiçbir tartışmanın yapılmadığına dikkatinizi çekerim. Kavga, zayıf cins üzerinden devam ediyor.

Ailelerin çocuk terbiyesindeki, aile içi yaşam tercihi konusundaki hakkı elbette tartışılmaz. Ama buradan bir sistem eleştirisi çıkarmak istersek, kendi zihnimizdeki sistem hakkında da sorulara açık olmak gerek ve en önemlisi bunu dürüstçe yapmak... Yani eklektik olmamak. Ne yazık ki mevcut durum özellikle dindar insanlar üzerinde bu türden seçmeciliği, adeta zorunlu kılıyor. İnançlı kesim de, sisteme dair bütün itimatsızlığını kız çocuklarını koruma üzerinden geliştiriyor. İslâm işareti taşımak konusunda, kızlar ve kadınlar yalnız bırakılıyor.

Eğitim konusu, veli ve öğrencilerin seçimine dayalı bir özelleşme yaşayabilirse şayet, ailelerin beklentileri kısmen karşılanmış olacaktır. Ama sorun kuşkusuz bununla da bitmeyecek. İstediği müfredat ve uygun gördüğü tarzda eğitim almış bireylerin, kamuda vazife almaları meselesi gelecek gündemimize...

En iyisi bunu bir kadın/kız meselesi olmaktan çıkarıp, “insan” meselesi halinde tartışmak değil mi?

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum