1. YAZARLAR

  2. MUSTAFA ÖZCAN

  3. İkizler ittifakının geleceği
MUSTAFA ÖZCAN

MUSTAFA ÖZCAN

Yazarın Tüm Yazıları >

İkizler ittifakının geleceği

03 Ekim 2012 Çarşamba 04:05A+A-

 

Mustafa Lebbad Mısırlı ekran yorumcularından.

Sık sık ekranlarda karşılaşıyoruz. Bir iki defa da stüdyo ve panellerde bir araya geldik. Stratejik analizcilerden birisi ve Türkiye-Mısır ilişkilerini de yakından takip ediyor. Mürsi’nin Türkiye ziyaretiyle alakalı olarak Al Arabiya Kanalına yaptığı değerlendirmede Mübarek rejiminin bölgede Türk nüfuzuyla savaştığını hatırlatıyor. Bu da uygun aktör olmadan ittihad-ı İslamın mümkün olmadığını gösteriyor. Helva için malzeme kadar helvacı da lazım. Lebbad, İhvan ile Türkiye’deki iktidarın ilişkilerinin sıkı-fıkı olduğunu ifade ediyor. AKP ile Mısır’da faaliyete geçen Müslüman Kardeşler’in uzantısı Özgürlük ve Adalet Partisi’nin ikiz partiler sayılabileceğini ifade ederek Mısır’daki Müslüman Kardeşler hareketinin AKP’yi müttefikleri saydığını hatırlatıyor. Lebbad, AKP’nin Mısır’da İhvan’ın iktidara gelmesine seçim kampanyalarında teknik yardımda bulunarak katkı sağladığını ifade ediyor. Bundan dolayı Mısır devriminden sonra Erdoğan’ı havaalanı önünde karşılayanlar arasında Müslüman Kardeşler lideri Muhammed Bedii’nin de olması tesadüf olamaz. Bununla birlikte, Mustafa Lebbad iki ülke arasındaki ilişkileri parlak bir geleceğin beklemediğini düşünüyor. Mısır’da İhvan iktidarının Türkiye’yi Batı’ya açılan köprüleri saydığını lakin bununla birlikte iki ülke arasında bünye ve yapı farklılığı olduğunu ve Türk ekonomisinin Mısır ekonomisinden en az üç kat büyük olduğunu ve dolayısıyla Mısır’ın Türkiye ile aşık atamayacağını ve yarışta tekleyeceğini ifade etmektedir. Tekamül yerine yarış zaviyesinden baktığından Lebbad ilişkilerin geleceğini böyle görüyor olabilir. Uzun vadede yapısal çelişkilerden dolayı ilişkilerin süreceğine inanmaktadır. Mısır’daki İslami kesimlerin tanınmış hukukçularından Muntasır ez Zeyyat da iki ülke ilişkilerinin yeni dönemde gelişeceğine inandığını, bununla birlikte iki ülkeyi yöneten kadrolar arasında yapısal farklılıklar bulunduğunu hatırlatıyor. Sözgelimi, Türkiye’deki İslami hareketler bağımsız. Müslüman Kardeşler’le örgütsel değil sadece fikri münasebetleri veya fikir alışverişi bulunuyor. Aynı örgütün çatısı altında değiller. Bu bence anlayış beraberliğini zedelemez.

¥

Zeyyat, iki ülke ilişkilerinde birlik seviyesi yakalanamasa bile bir uyum ve yakınlaşmadan söz edebileceğini ifade ediyor. Mübarek’in Mısır’ı cüceleştirdiğini ve 30 yıllık ataletten sonra Mısır’ın yeniden ayağa kalkmaya çalıştığını ve bu hamlesinde, Türkiye’nin dayanaklarından ve bölgesel ortaklarından birisi olacağını hatırlatmaktadır. Subhi Gandur gibiler Mısır’ın Mürsi ile birlikte üçüncü cumhuriyete geçtiğini tasavvur ediyorlar. Birincisi, 1952 Temmuz darbesinden sonra Nasır’ın öldüğü 1970’e kadar devam eden evre. İkinci cumhuriyet ise ona göre Camp David ve 1979 ile başlıyor ve Mübarek’in devrilmesine kadar devam ediyor. Bununla birlikte Nasır ve haleflerini tek cumhuriyet altında toplayanlara göre, Mübarek’in devrilmesiyle birlikte Mısır ikinci cumhuriyete adım atmış oluyor. Bunu savunanlardan birisi Amr Musa idi. Zeyyat, Mürsi’nin Türkiye ziyaretinin amaçlarından birisinin ekonomik olduğunu, zira Mısır hazinesinin tamtakır bulunduğunu hatırlatıyor. Mübarek rejiminin mali kasası Ahmet İz idi. Kimilerine göre şişman kedi ve kimilerine göre timsahtı. Zeyyat’a göre, yeni dönemde Hasan Malik adlı işadamı Ahmet İz’in yerini almaya aday.

¥

Yorumcuların yorumları nispeten karamsar veya en azından serinkanlı dahi olsa AKP Kongresine gelen konukların mesajları buzları eritecek kadar sıcaktı. Bunlardan birisi Halit Meşal’in konuşması idi. Meşal de Şam kampını terk edenlerden lakin kimse ona niye müttefikini terk ettin diye sormuyor! Halbuki, bizde Erdoğan ve Davudoğlu’na bundan dolayı yüklenen yüklenene! Oysa, ortada objektif nedenler var. Türkiye’de muhalifler Davudoğlu’ndan Meşal gibi değil Nasrallah gibi davranmasını istiyorlar ve bekliyorlar. Halbuki, Meşal’in tutumu bize adaleti ve Nasrallah’ınki ise sekterizmi hatırlatıyor. Meşal, Suriye’ye ilgisinden dolayı Erdoğan’a şükranlarını iletiyor. Meşal Arap Baharının da ısmarlama bir bahar olmadığını ifade etmekte ve sözlerinde bu hususun altını çizmektedir: ”Siz ey Türkiye halkı, kendi baharınızı yaşadınız ne mutlu sizlere, hayırlı olsun. İşte Arap Baharı da başladı. Bu Arap Baharı tamamen bir Arap malıdır. Başkalarının bize sadaka olarak verdiği bir şey değildir. Suriye halkının özgür iradesi egemen olana kadar destekçi olacağız. O kanın durması için elimizden gelen gayreti göstereceğiz. Araplar ne istiyor? Araplar insan onurunu koruyan demokratik rejimler kurmak istiyor. İkinci olarak, kalkınma istiyorlar, refah istiyorlar. Doğu ve batıyla herkesle yeni bir sayfa açarak ilişkilerini geliştirmek istiyorlar. Karşılıklı sevgi saygı ve ortak çıkarlar için çalışma temeline dayalı bir ilişki istiyorlar. İnsan ve insani medeniyetin kurulmasına katkı sunmak istiyorlar. Fakat aynı anda sömürüyü istemiyorlar, işgali kabul etmiyorlar. Dayatma ve istismarı kabul etmezler. Dünya güçlerinin Arap dünyasına ve Müslümanların nimetlerine çullanmalarını ve tasallut etmelerini istemezler. Dünyaya barış ellerimizi uzatırız. Dünyaya sesleniyorum: Bütün dinleri, bütün dini sembolleri ve kutsalları koruyacak bir yasa çıkararak sadece Hazreti Muhammed’i değil bütün kardeşlerinin; İsa, Musa, İbrahim’in harim-i ismetini koruyalım.”

Raid Salah ve Halit Meşal’in sözlerinden anladığımız şu: Arap Baharı, Filistin baharıdır. Arap Baharının düşmanları Filistin’in de düşmanlarıdır.

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT