1. YAZARLAR

  2. ABDULKADİR ŞEN

  3. İki Şair’in Bin Yıl Önceki Atışması, Haçlı Savaşları ve Tarihin Tekerrürü
ABDULKADİR ŞEN

ABDULKADİR ŞEN

Yazarın Tüm Yazıları >

İki Şair’in Bin Yıl Önceki Atışması, Haçlı Savaşları ve Tarihin Tekerrürü

16 Haziran 2017 Cuma 03:40A+A-

Bil ki tarih ne geçmişle övünmek ne de ağıt yakmak içindir.
Zira ne ağıt erkeklerin işidir ne ağlamak yiğitlerin şanıdır.
Tarih ancak aklını kullanmayanlara tekerrür eder
Amel sözün efendisidir, kalkın, silkinin uyanış zamanıdır

Eğer beldelerimiz baştan sonra istila edildiyse
Hürmetlerimiz Neo-Safevi-Haçlı çizmesiyle kirlendiyse
Bayındır şehirlerimiz harabeye döndüyse
Zaman tartışma zamanı değil cenk zamanıdır

Bir toplumu düşman değil öz hataları yıkar:
Ulemanın sapması, ümeranın davasını satması
Arslanların tavşana dönüp, yiğitlerin gölgede oturması
Düşman için bilenen okların dostu vurması

Ne yerler değişti geçmişten günümüze ne de gökler
Nice izzetli toplumlara şahid oldu Müslüman beldeler
Kıyam etti muzaffer komutanlar, Müsenna’lar Halidler
Zulmün uzayan gecesi bitsin artık şafak zamanıdır.

Bin yıl önce Ermeni komutan Nikefor’un Müslümanlara Mektubu

Sizin gevşekliğiniz ve zayıflığınız yüzünden,
Sınır şehirlerinizde sadece harabeler kaldı.
Sınırdaki bütün Ermeni şehirlerini fethetik,
Sözüne sadık arslanlar gibi güçlü yiğitlerle.

Müslüman Şair İbn-i Hazm’ın Cevabı

İstanbul’u fethedeceğiz,
En uzak beldelerinize dahi hâkim olacağız,
Sizi cizye ve haraçla zelil edeceğiz!
Bunlar Rahman’ın hak olan vaatleridir.

Hicri 355 yılında ölen Bizans İmparatoru (hanedandan olmadığı halde tahtı zorla ele geçirmişti) ve başkomutanı Nikefor,  Abbasi Halifesi “El Mutiu’ Lillah”a bir kaside yazdırıp göndermiştir. Bu dönemde İslâm âlemi tıpkı günümüzdeki gibi bir kriz yaşamaktaydı. Bazı beldeler işgal edilmiş, Müslümanların malları yağmalanmış, âlimler ve emirler işgal ve katliamları durdurmaktan ve/ya durdurmak için cihad etmekten aciz kalmışlardı. Tarih tekerrür ediyordu ve günümüzde de yine benzer bir durum yaşanıyor. Tıpkı bu zorluklar döneminde İstanbul’un fethedileceğine inancı tam olan İbn-i Hazm gibi bizler de ümmetin yeniden dirileceğine ve insanlar arasında dönüp duran zaferin yeniden Müslümanların olacağına tam inanç sahibi olmalı, üzerimize düşeni yapmalıyız. Tıpkı Selahaddin Eyyübi henüz çocukken ve Kudüs işgal altındayken Mescid-i Aksa’ya minber yapan Halep’li marangoz dede gibi. Kendisine “ama Kudüs işgal altında neden minber yapıyorsun ki” diye soranlara şöyle demiştir:

Ben marangozum. Sanatımı en iyi yaparım ve sanatımın gereği Mescid-i Aksa’ya sunabileceğim hizmet güzel bir minber yapmaktan ibarettir. Orayı fethetmek ise yiğitlerin işidir. Elbette işine/sorumluluğuna sahip çıkacak bir yiğit bir gün çıkar ve bu minberi Mescid-i Aksa’ya diker.

Selahaddin Eyyübi bu konuşma sırasında marangoz atölyesindedir. Konuşmaya henüz bir çocukken şahid olmuş ve bunu kulağına küpe yapmıştır. Zaman geldiğinde de yapması gerekeni yapmıştır. Hepimiz ümmetin kurtuluşunun önce kendi işimizi hakkını vererek yapmamızdan geçtiğini bilmeli, tembellikten sakınmalı ve gece gündüz ümmetimizi eski izzet ve mecdine döndürecek çalışmalarda görev almalıyız.

Nikefor bu kasidesinde yaptığı katliamlarla ve yağmalarla övünüyor ve Müslümanları tehdit ediyordu. İbn i Kesir bu olayı tarih kitabında şöyle zikretmiştir:  ‘Bu kasideyi yazan mürted kâfir, hükümdarı adına (Allah ikisine de lanet etsin) söyle demiştir:

Şerefli Hıristiyan Hükümdardan,
Haşimoğullarının hükümdar bozuntusuna;
Müslümanların musibetlerde kendisine sığındığı,
Hükümdar “El Mutiu’ Lillah”a :
Yaptıklarımı iki kulağın duymadı mı?!
Evet, duydu!  Ama sen büyük işler yapmaktan aciz kaldın!
Eğer üstlendiğin görevden gafil kaldıysan,
Bil ki ben azmettiğim işlerden asla gafil olmam.
Sizin gevşekliğiniz ve zayıflığınız yüzünden,
Sınır şehirlerinizde sadece harabeler kaldı.
Sınırdaki bütün Ermeni şehirlerini fethetik,
Sözüne sadık arslanlar gibi güçlü yiğitlerle.
Nerdeyse gemlerini kıracak olan ve
Dizginlerini ısıran atları sevk ettik;
Cezire’de halkıyla mamur bütün sınır kalelerine:
Kınnesrin’deki ordunuza ve korunaklı şehirlerinize kadar,
Gergerden sonra Malatya ve Samsat’a.

Denizlerde ise kat kat fetihler yaptık.
Hades-i Hamra’ şehrini askerlerim çiğnedi,
Ve Câferi-i Mealim’den sonra Keysum’u.
Nice şereflileri oralarda zelil ettik de,
Kimisi köle kimisi hizmetçimiz oldu.
Patriklerimiz baş kesmekle sulanan kılıçlarla,
Ra’sulayn’ e baskınlar düzenledi.
Halkınızı esir aldım:
Kömür gibi siyah saçlı kadınlarınız esir oldu.
Aynızerbe’ yi kahırla fethettik,
Bütün azgınları ve zalimleri yok ettik.
Nihayet Haleb’e ulaştık ve orayı yağmaladık,
Surlarını parçalayıp yıktık.
Kadınlarını ve kızlarını alıp sürdük,
Çocuklarıyla hizmetçi köleler edindik.
Dininizin “Seyfud Devle” si oradan kaçtı,
Nice darbelerimiz yiğitlerinizi tüketti,
Onları hayvanlar gibi önümüzde sürdük.
Sonra Ertah kalesine saldırdık,
Ve güvenli alanları ok yağmuru altında zelil oldu,
Yüceleri alçak oldu ve sakinleri,
Güzel kadınlardan sonra vahşi hayvanlar oldu.
Baykuşlar orada öttüğü zaman yankılanır sesleri,
Tepelerde güvercin ötüşleri onu izler.
Antakya bana uzak değildir,
Hürmetlerini çiğneyerek fethedeceğim orayı.
Atalarımın yurdu Dimaşk’ı da,
Hükümranlığımızı oraya tekrar döndüreceğim.
Mısır’ı kılıcımla fethedeceğim ve
Mallarını hayvanlarım için toplayacağım.
Ey Harranlılar hazırlanın, hazırlanın!
Size bulutlar gibi Bizans ordusu geliyor!
Eğer kaçarsanız şerefinizle kurtulursunuz;
Teslim olanları dahi öldüren zorba melikten.
Samerra’yı fethedeceğim Kusa’ yı ve Ukber’ i!
Sağlam surları olan Mardin’le beraber Tikrit’i
Sakinlerini kılıçtan geçireceğim,
Mallarını ganimet edineceğim
Ey kumluklarda yaşayan bedeviler!
Tekrar San’a ve Tihâme topraklarına dönün!
Zelil olarak Hicaz’a dönün ey zeliller!
Şerefli Rumların topraklarını boşaltın ve dönün
Dünyanın doğusunu ve batısını fethedeceğim,
Hıristiyanlığın bayrağını dünyanın her tarafına taşıyacağım.
İsa’nın tahtı göklerin üzerindedir,
Onun yandaşları her savaştan galip çıkar.
Sizin peygamberiniz ise toprağın altındadır,
Kemikleri toz olmuştur.

Kaside sona erdi. Allah onu yazana lanet etsin ve cehenneme soksun: “Zalimlere mazeretlerinin fayda vermeyeceği gün lanet ve kalacak yerin en kötüsü onlar içindir” (Gâfir 52)

Bu da Endülüslü Zâhiri fakihi Ebu Muhammed İbni Hazm’ ın bu kasideye aynı vezin ve kafiyede verdiği cevaptır. Kendisine bu haber ulaştığı zaman, şahit olanların bildirdiğine göre bu cevabı Allah ve Resulü adına öfkelenerek irticalen söylemiştir:

Âlemlerin Rabbi’ne sığınmakla izzetlenen
Ve Haşim soyundan olan Resulünün dini ile;
Takva ile rüşt ile İslam ile Allah’a ulaştıran
Muhammed’in dini ile izzetlenenen İbn i Hazm’dan;
O Rasul ki kıyam edenlerin en üstünüdür,
O’na Allah’tan daim selamlar olsun,
Bütün insanlığın Diriliş gününe kadar.
Yalanla, dalaletle ve cehaletle,
İftiracı Gâvur Nikefor adıyla bilinen hâine:
Sen ancak belalara duçar olmuş bir halifeyi savaşa çağırdın,
Güçlülerle savaşmak senin neyine?!
Ama hürlerin ve şereflilerin torunlarına gelen musibetlere şaşmamalı
Şayet o, atalarının durumunda olsaydı,
Siz elbette zehirlerin en acısını yudumlardınız.
Umulur ki Allah’ın Müslümanlara rahmeti erişir de,
O kaybolan izzeti tekrar diriltir.
Ey kâfirler! Eğer Allah’ın hikmetlerinden bir nasibiniz olsaydı,
Övündüğünüz şey size utanç verirdi,
Nefret saçan dilleriniz lâl olurdu!

Size defalarca baskınlar yapmadık mı?
Hâlbuki siz bir seferlik gafletimizden yararlandınız,
Sonra aşağılık kimselerin yaptığı gibi,
Sevinç ve kibirle doldunuz!
Uyuyan kimsenin gaflet anında hırsızın saldırdığı gibi
Beldelerimizin en uzak köşelerine saldırdınız,
Hâlbuki biz, bütün Şam beldelerini
Ardı arkası kesilmeyen kılıç darbeleriyle
Sizden zorla çekip alanlar değil miyiz?!
Mısır’ı, Kayravan’ı ve Endülüs’ü
Kellerinizi keserek fethedenler değil miyiz?!
Öyle ki saldığımız dehşet İstanbul’a ulaştı da,
Sizi sonu gelmez azaplara uğrattı.
Hey yalancılar!
İskenderiye’deki mülkünüzü, Kudüs’ teki mülkünüzü,
Beyt i Makdis’ teki mülkünüzü  tarumar etmedik mi?!
Öyle ki Roma ve İstanbul’dan başka mülkünüz kalmadı!
Baştan sona bütün beldelerimizde yürüyebildiniz mi?!
Ey kepazeler!  Allah bunu size nasip etmedi!
Bilin ki sizin için hayallerden başka şey yoktur!
Ahmakların sermayesi ancak hayallerdir
Ağır olun! Yerinizde oturun çünkü;
Hilafetin nuru tekrar dönecektir,
Solgun yüzler tekrar parlayacaktır!
İşte o zaman, şiddetle çarpan ordular size tosladığında
Anlarsınız kaçış nasıl olurmuş!
Allah’ın şüphesiz bir vaadidir ki
Ehli küfre zehir gibi acılar tattıracaktır!
İstanbul’u fethedeceğiz,
En uzak beldelerinize dahi hâkim olacağız,
Sizi cizye ve haraçla zelil edeceğiz!
Bunlar Rahman’ın hak olan vaatleridir
Bozuk akılların verdiği hükümler gibi değildir
Ta ki İslam’ın hükmü bütün beldeleri,
Azimli ordularımızla kuşatıncaya kadar.

Ey kalleş sen Akıllardan uzak günahlarla dolu teslis diniyle
Allah’ın hak dinini bir mi tutarsın ?!
Haça tapan akılsızları,
Mucizeleri afakı kuşatan Seyyidil mürselin’e
Tabi olanlarla mı kıyaslarsın?!
Cahilliğini açığa vuran iftira ile dolu,
Yapmacıklı bozuk bir şiir söyledin.
Şiir söylemeyi bilmezsen işte bu,
Hakikate tercüman olan,
Nazmı inciler gibi olan bir şiirdir.

YAZIYA YORUM KAT

3 Yorum