1. HABERLER

  2. İSLAM DÜŞÜNCESİ

  3. İhtiyacımız Olan Şey Cedelleşme Değil Tavsiyeleşme
İhtiyacımız Olan Şey Cedelleşme Değil Tavsiyeleşme

İhtiyacımız Olan Şey Cedelleşme Değil Tavsiyeleşme

Faruk Beşer İslami camia içinde medyanın da köpürtmesiyle giderek tam bir kaosa dönüşen tartışma-suçlama atmosferinden ancak kardeşlik bilinciyle çıkılabileceğini hatırlatıyor.

13 Nisan 2018 Cuma 14:06A+A-

Faruk Beşer’in Yeni Şafak’taki köşesinde yayınlanan konuyla alakalı bugünkü (13 Nisan 2018) yazısı şöyle:

Ya Kardeşler Olur Güçlenirsiniz Ya Düşmanlaşır Yenilirsiniz!

Bir önceki yazımıza şunları da ekleyelim.

Şu anda Müslümanların yeterinden fazla düşmanları ve saldıranları var. Bir de kendi kendilerine düşmanlık etmemeliler. Herkes doğru olanı, göreceli ya da mutlak hakikati aramaya devam etsin. Olması gereken bu. Ama müslüman için bu hakikat Allah’ın resulü vasıtasıyla bildirdiği hakikattir, kişilerin, fırkaların hakikati değildir.

Herkes gördüğü yanlışı kişileri hedef almadan, varsa ikna edici delilleriyle söylesin, aksi görüşü de yine delilleriyle ve ilmi ölçülerle eleştirsin, ilim ve tefekkür düzeyimiz artsın. Bu olmadan olmaz. Eğer biz doğru olanı anlatamıyor ve hep başkalarını suçluyorsak, dini suçlamalar üzerinden anlatabileceğimizi sanıyorsak ortada bir problem var demektir. Bu, dini anlatma değil, sataşma ile tatmin aramadır.

Allah (cc) ‘müminler ancak kardeştirler, o halde kardeşlerinizin arasını bulun…’ buyuruyorsa akıllı insanlara düşen kavgaları körüklemek değil, aksine ara bulmaktır. Ayrıca bu ifade, kardeş olabilmek için mümin olmanın yeterli olduğunu da gösteriyor. Bazı kardeşleriniz hatalı, ya da yaramaz olabilirler, ama onlar yine de kardeştirler ve onca düşmanınızı bırakıp onlarla uğraşmanız doğru olmaz.

Elbette kardeş olalım, birbirimizi kardeş bilelim demekle de kardeş olunmaz. Allah Medine’de ateş çukurunun kenarına kadar geldiğini söylediği düşman kabilelerin kalbini ne ile birbirine ısındırdıysa, telif ettiyse biz de çareyi sadece onda aramalıyız. Bu çare, Kuranıkerim’den ve onu yaşayıp öğretmekle görevli Resulüllah’ın yolunda olmaktan başkası değildir. O müminlere şöyle buyurmuştu:

‘Zandan sakının, çünkü zan sözün en çok yalan içerenidir. Yekdiğerinizin hayatındaki detayları merak edip araştırmayın, kötülüklerini deşelemeyin, ticaretine rakip olmayın, hasetleşmeyin, nefretleşmeyin, birbirilerinize sırt çevirmeyin ve böylece kardeşler olun ey Allah’ın kulları’ (Buhari). ‘Tefrikalaşmayın, hizipleşmeyin, didişmeyin yoksa mağlup olursunuz’. Ama bizim hiç birimiz sanki kendimizi bu emirlerin muhatabı saymıyoruz, bunlar bizim dışımızdakilere söylenmiş sözler gibi.

Sosyal medya musibeti sebebiyle yüz yüze gelmeden suçlamak istediğimizin ne kadar kirli çamaşırı varsa internetten araştırıp, aleyhinde veryansın ediyoruz. Oysa internet başlı başına bir deccal, bu ortamda söylenenlerin belki sadece yüzde biri doğru olabilir. Oysa yüz yüze gelindiğinde vicdanın ve hayânın devreye girmesiyle insaf ve hakşinaslık oluşur. O halde biz neden eleştirmek istediğimiz insanlarla buluşmayı, yüz yüze konuşmayı, çay içip dertleşmeyi denemiyoruz?

Biz isim vererek birisi hakkında konuştuğumuz zaman, bizim bir fırkamız ve bizi sevenlerimiz varsa onlar onu düşman belliyor, vur demeden öldürüyorlar.

Kısaca Müslümanlar olarak biz her şeyden önce böyle büyük ahlak problemleri yaşıyoruz. Bunu düzeltmeden düzelemeyeceğimiz açık.

Resulüllah Efendimiz (sa) ‘birbirinizi sevmeden mümin olamazsınız’ buyuruyor. Açık değil mi ki, biz birbirimizi sevemiyorsak ortada imanla ilgili bir problem var. Bunu halletmeli değil miyiz? Ve ilave ediyor: ‘Size birbirinizi sevmenin bir yolunu söyleyeyim mi? Selamlaşın’. Selamlaşma sadece yoldan geçene ‘selamun aleyküm’ demek değildir. Selamlaşma, arkasından kelamlaşmayı da getirir. İşte o zaman dertleşir, anlaşırsınız ve birbirinizi seversiniz. ‘Hediyeleşin ki birbirinizi sevesiniz’ buyuruyor. Bu da inananların birbirleriyle irtibatlı olmalarını gerektirir.

Bütün bunlar müminlerin kardeş olduklarını hatırlamaları için yapmaları gereken önemli görevlerdir. Yani bunların her biri bir amelisalihtir. Amelisalih, her hal ve şarta en uygun, Allah’ın razı olmasına en elverişli ve en öncelikli iş demektir. Bakın, sevginin oluşabilmesi için Allah ne buyuruyor: ‘İman edip, salih amelleri yapanların arasına Allah bir süre sonra meveddet koyar’ (Meryem 96). Meveddet sevginin şefkatle karışık ileri derecesi ve karşılık beklenmeyenidir. Demek ki, sevgi için sağlam bir iman ve yapılması gerekenleri yapma ön şarttır. Bu hal üzere devam edip bunu ahlak haline getirmek gerekir ki oluşabilsin. Bu da sabır ve tahammül ister. Bizi üzen bazı şeylere sabretmek, sineye çekmek ve tahammül etmek de kardeşliğimizi hissetmemizin sebeplerindendir.

Fırkalaşma bizi öyle bir hale getirdi ki, ‘öteki’ fırka hakkında yayılan her karalama, her suçlama ya da her kötü durum bizi içten içe sevindiriyor ve dolayısıyla düşmanlığımızı körüklüyorsa bu kalpteki marazın bir belirtisidir ve Allah münafıklardan, ya da nifaka çok yakın olanlardan, kalbinde maraz olanlar diye söz eder.

 

HABERE YORUM KAT