
Hristiyan Siyonizmi Zambiya dış politikasını nasıl ele geçirdi?
Sare Şanlı, Zambiya’nın İsrail yanlısı dış politikasını Hristiyan Siyonizmi'nin teolojik etkileriyle açıklıyor.
Sare Şanlı/fokusplus.net
Hristiyan Siyonizmi Zambiya Dış Politikasını Nasıl Ele Geçirdi?
Zambiya, Gazze’de soykırım gerçekleştiren İsrail’in 52 yıl aradan sonra başkent Lusaka’da yeniden büyükelçilik açmasına izin vererek, Afrika’daki en tartışmalı diplomatik hamlelerden birine imza attı. Bu kararın arkasında devletler arası hukuktan çok, ilahi hukuka dayanan bir siyaset anlayışı yatıyor.
Tarih boyunca adaletsizliklere uğramış, sömürgeleştirilmiş ve bağımsızlığını uzun mücadelelerle kazanmış bir ülkenin, bugün Filistin halkının maruz kaldığı zulmü görmezden gelerek İsrail’le yakınlaşması son derece çelişkili bir tablo ortaya koyuyor. Lakin söz konusu çelişkinin ardında Zambiya siyasetinde derin kökler salmış olan Hristiyan Siyonizmi var. Zambiya, kendisini “Tanrı’nın Afrika’daki seçilmiş ulusu” olarak tanımlayan inanç doğrultusunda, İsrail’le ilişkilerini yalnızca diplomatik değil, “kutsal bir ittifak” olarak da görüyor.

Kenneth Kaunda’nın evrensel Hristiyanlık anlayışı
Ülkenin kurucu lideri Kenneth Kaunda, görev süresi boyunca İsrail ve Filistin ile diplomatik ilişkilerinde belirli bir denge tutturmayı ve kıtanın diğer liderleriyle kolektif bir biçimde hareket etmeyi hedefledi. 1973 yılındaki Yom Kippur savaşı sonrası Afrika Birliğinin genel tutumuna paralel olarak, İsrail’in Filistin halkına yönelik saldırıları ve baskıları karşısında doğru tavrı alan Kaunda, ülkesindeki İsrail büyükelçiliğini kapatarak elçilik personeline ülkeyi terk etmelerini emretti.
Dindar bir Hristiyan olmasına rağmen, Kaunda devlet yönetiminde seküler bir çizgiyi tercih etti. Kaunda’nın Hristiyanlık anlayışı evrenselci ve sosyal adalet odaklıydı. Hristiyanlığı, Pan-Afrikanizm ve hümanizm ile harmanlayan lider Zambiya Hümanizmi diye bilinen bir siyasi-felsefi çerçeve geliştirdi.
Frederick Chiluba dönemi ve Hristiyan Ulus
Ancak Kaunda’dan sonra göreve gelen Frederick Chiluba, tam tersine dini siyasetin merkezine yerleştirdi. Pentekostal Kiliseye olan bağımlılığının bir göstergesi olarak, devlet sarayına girmeden önce 50 Evanjelik görevliye binanın her odasında kötü ruhları kovmak için dualar okutmuş, sarayı ruhani bir temizlikten geçirmişti.
1991 yılında Zambiya’yı resmen “Hristiyan Ulus” ilan eden Chiluba’nın bu kararı, ülkedeki Pentekostal liderler ve kiliseler tarafından büyük coşkuyla karşılandı. Bu ilan yalnızca dinî bir söylem değil, aynı zamanda siyasi bir teolojiydi. Pentekostal çevreler, kararı Hristiyan Siyonizminin Afrika’daki en somut ifadesi olarak gördü. Onlara göre, tıpkı İsrail’in Eski Ahit’te Tanrı’nın “seçilmiş halkı” ilan edilmesi gibi, Zambiya da Tanrı tarafından “seçilmiş ve kutsanmış” bir ulustu.
Bu anlayış, İsrail devletiyle kurulacak ilişkilerin sadece diplomatik yakınlaşma değil, aynı zamanda “teolojik bağ” olarak görülmesine yol açtı. Nitekim Chiluba döneminde ülke genelinde çok sayıda Pentekostal kilisenin hızla açılması ve dini törenlerin devlet işlerine entegre edilmesi, Zambiya’da Hristiyan Siyonizmi temelli bir ulus kimliğinin kurumsallaşmasını hızlandırdı.
Kiliselerle devletin kutsal ittifakı
Zambiya'daki Kiliseler Konseyi, Zambiya Evanjelik Kardeşliği ve Zambiya Piskoposluk Konferansı olmak üzere üç büyük Hristiyan kuruluş, Başkan Chiluba için özel bir kutsal yağ sürme töreni düzenledi. Bu tören, kilise ve devlet arasındaki bağı daha da güçlendirdi. Etkinliği Karizmatik ve Pentekostal gruplar başlatmış olsa da ayinin Lusaka Anglikan Katedrali'nde yapılması ve Anglikan Başpiskoposu tarafından yönetilmesi, diğer kiliselerin de sürece katılımını sağladı.
Töreni organize eden kişi Chiluba'nın kuzeni Mbita Kabalika idi. Kabalika, bu uygulamanın Eski Ahit’te Kral Davut’un kutsal yağla meshedilmesinden ilham aldığını vurguladı. Hatta ailelerinin, Güney Afrika’daki Lemba halkı gibi kendilerini “Siyah Yahudiler” olarak gördüklerini ileri sürdü. Bu söylem, Zambiya’nın ulusal kimliğini Eski Ahit üzerinden tanımlayan Ahit temelli bir milliyetçilik anlayışını daha görünür hale getirdi.
Hristiyan Siyonizminin en güçlü yansıması ise burada belirginleşti: Chiluba’ya kutsal yağ sürülmesi, yalnızca dinî bir ritüel değil, aynı zamanda Zambiya’yı Eski Ahit’teki İsrail’in kaderiyle özdeşleştiren siyasi bir eylemdi.
Zambiya’da Ahit temelli Hristiyan milliyetçiliği
Hristiyan milliyetçi aktivistler için Zambiya’nın kaderi, İncil’deki İsrail’in kaderine benzer bir çizgide görülüyordu. Bu anlayışa göre ülkenin liderleri, Zambiya’yı ilahi plana uygun şekilde yönlendirmeliydi. Bu nedenle Eski Ahit’teki krallık temasına sıkça başvuruldu.
Öyle ki kanaat önderleri, Frederick Chiluba’nın Zambiya’yı bir “Hristiyan ulus” olarak ilan ettiği bildirgeyi, Başkan’ın “Kral Josiah gibi sütunların arasında durarak ülkesini Tanrı’yla antlaşmaya sokması” şeklinde yorumladı. Bu söylemler, Hristiyan Siyonizminin temel teolojik omurgasına oturuyordu: İsrail nasıl Tanrı’nın seçilmiş ulusu olarak diğer milletlere örnek gösterildiyse, Zambiya da aynı görevi Afrika kıtasında üstlenmeliydi.
Zambiyalı Pentekostal yazar Liya Mutale de benzer şekilde, Chiluba’nın ilanını Zambiya’nın zaten “ezelden beri sahip olduğu” unvanın teyidi olarak gördü. Mutale’ye göre, “Tıpkı İsrail’in Tanrı tarafından seçilmiş olması gibi, Zambiya da Afrika’ya uyanışı getirmek için seçilmiştir.” Bu teoloji, Zambiya’yı yalnızca dini bir ulus olarak değil, aynı zamanda İsrail’in Afrika’daki yansıması olarak konumlandırdı.
Kutsal misyon sürüyor
Söz konusu teolojik çizgi Chiluba ile sınırlı kalmadı. Onun ardından göreve gelen Edgar Lungu da sık sık İncil’deki krallar ile özdeşleştirildi. Lungu’dan “Tanrı tarafından meshedilmiş ve seçilmiş bir lider” olarak bahsedildi; Lungu, Kral Davut ve Kral Süleyman ile kıyaslandı.
Lungu döneminde başlatılan ve hâlâ tamamlanmayan Ulusal Dua Evi (National House of Prayer) projesi, bu ideolojinin somut bir yansımasıydı. Aktivistlere göre Zambiya, İncil’de “tüm uluslar için buluşma yeri” olarak bahsedilen mabedin çağdaş iz düşümü olmalıydı. Bu nedenle “Afrika’nın onda biri” olarak Zambiya’nın, “Afrika’nın İsrail’i” olma kaderini yerine getirdiğine inanılıyordu.

Mevcut Başkan Hakainde Hichilema da bu dinî çizgiyi sürdürdü. Yedinci Gün Adventist* mezhebine mensup olan Hichilema, bağımsızlık günü konuşmalarında sık sık ülkesinin “Hristiyan ilkeler doğrultusunda” yoluna devam edeceğini vurguladı. Ancak aynı zamanda İsrail’e yakın politikalarıyla dikkat çekti: 2023’te İsrail’i ziyaret etti, Hamas’ın 7 Ekim saldırılarını ilk kınayan liderlerden biri oldu, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırıma karşı sessiz kalarak her iki taraf için “üzüntü” dilemekle yetindi. Nihayetinde ise 52 yıl sonra İsrail’in Lusaka’da yeniden büyükelçilik açmasına izin verdi.
Öte yandan Zambiya'nın İsrail'e yönelik desteğinin yalnızca Eski Ahit'teki bir özdeşleşmeyle sınırlı olmadığını belirtmek gerek. Hristiyan Siyonizminin temelindeki eskatolojik** (son zamanlar) inanca göre, İsa'nın yeniden yeryüzüne dönüşü için ön koşul, Yahudi halkının vaat edilmiş topraklarda egemen olması ve Süleyman Tapınağı’nın yeniden inşa edilmesidir. Bu nedenle, İsrail'in genişlemesi ve güçlenmesi, sıradan bir siyasi olay değil, ilahi planın bir parçası dolayısıyla nihai kurtuluşun habercisidir. Bu nedenle Zambiyalı liderler ve Pentekostal çevreler, İsrail'i destekleyerek İsa'nın dönüşünü hızlandırmaya yönelik ilahi bir göreve yatırım yaptıklarına inanıyor.
Teolojik yanılsama
Zambiya ve İsrail arasındaki söz konusu 'kutsal ittifak', tarihsel ve teolojik bir yanılsama üzerine inşa edilmiş durumda. Zambiyalı Hristiyan Siyonistler, Eski Ahit'teki antik İsrail ile işgalci İsrail devleti arasındaki derin farkı görmezden gelerek, teolojik bir sabitlikte ısrar ediyor. Bu bağnaz saplantı, İsrail'in Gazze'deki soykırımcı politikalarını, Eski Ahit'teki 'vaat edilmiş toprak' söyleminin çağdaş bir uzantısı olarak meşrulaştırıyor.

Şüphesiz İsrail'den gelecek savunma sanayi iş birlikleri, tarım teknolojisi ve istihbarat paylaşımı gibi diplomatik ve ekonomik çıkarlar da bu ilişkinin bileşenleri. Fakat Zambiya'nın Filistin halkının çektiği acılara bu denli kayıtsız kalması ancak yüzeysel ve tek boyutlu dinî anlayışın siyasete yön vermesiyle mümkün olabilir.
Dolayısıyla bugün sorulması gereken soru şu: Zambiya gerçekten “Afrika’nın İsrail’i” mi olmaya çalışıyor, yoksa İsrail'in kıtadaki nüfuzunu ve siyasetini yönlendiren bir uzantısına yani İsrail’in Afrika’sına mı dönüşüyor?
* Cumhurbaşkanı Hichilema’nın mensubu olduğu Yedinci Gün Adventistleri, diğer Hristiyan mezheplerinden farklı olarak pazar günü yerine Cumartesi (Şabat) gününü ibadet günü kabul eder, Eski Ahit’e güçlü vurgu yapar ve Yahudi geleneklerine, emir ve yasaklarına (domuz eti yasağı gibi) daha yakın bir duruş sergiler.
** Eskatoloji: Dinî inanışlarda dünyanın sonu, kıyamet, yeniden dirilme ve hesap günü gibi nihai olayları inceler.








HABERE YORUM KAT