1. YAZARLAR

  2. HAMZA TÜRKMEN

  3. HAMAS ve El Kassam’ın kamuoyu etkisini örtme veya sabote etme tuzakları
HAMZA TÜRKMEN

HAMZA TÜRKMEN

Yazarın Tüm Yazıları >

HAMAS ve El Kassam’ın kamuoyu etkisini örtme veya sabote etme tuzakları

04 Ocak 2024 Perşembe 22:40A+A-

7 Ekim Aksa Tufanı Operasyonu’ndan bu yana üç ay tamamlanıyor. 3 ay boyunca dünyanın birinci gündemi, Gazze direnişi ve bu direnişin muharibler ve siviller arasındaki koordinasyon hikmeti, ve dahi bu direnişe birinci derecede manevi güç sağlayan İslam vakıası.

Ayrıca Filistin’de İHVAN’ın bağlı olarak HAMAS’ın 1935’lerden bu yana oluşa oluşa gelen ıslah ve kitleleşme başarısı ve El Kassam’ın muazzam direnişi toplumsal değişimin ya da ıslahın yani köklü değişimin “sünnetullah”ı doğru kavrayan bir süreç içinde safha safha ortaya çıkmıştır. Bu safhalı mücadele cahiliyeden hicret edip zulme, şirke, işgale ve her türlü tuğyana karşı mücadele ruhu taşıyanlara da tutarlı bir ufuk veya perspektif sağlayacak gündem başlıkları oluşturmaktadır.

İhvan-ı Müslimin ve HAMAS, İsrail’in yanında seküler bir Filistin

Devleti’nin kurulmasına karşı çıkarken, Aralık 1987’de başlattıkları Birinci İntifada’dan itibaren “Nehirden Denize Özgür Filistin” stratejisiyle bütün Filistin’in bağımsızlaşması hedefini öncelemekteydiler.

Siyonist işgalle mücadelede öne çıkan Yasar Arafat’ın El Fetih örgütü ve Filistin Ulusal Kurutuluş Hareketi FKÖ, ana desteğini, İngiliz ve Fransızların eski manda rejimine dayanan Arap ulus devletlerinden alıyordu. FKÖ’nün Arapçı, sosyalist, hristiyan veya liberal yöneticileri, Filistin toprakları üzerinde küçük bir sınır içinde bütçe desteği ve uluslararası tanınma vaadi karşısında bir Filistin Arap Devleti kurmaları konusunda uzlaşmışlar ya da kandırılmışlardı. Ancak akabinden para dışında vaadedilenler yapılmamış ve Arap ulusçuları büyük bir hayal kırıklığını hatta mağlubiyeti yaşamaya başlamışlardı.

Arap ulusçuları, Filistin’deki emperyal kuşatma ve siyonist baskılar artınca Yaratıcımıza ve öz güçlerine dayanan sahih bir inanç, motivasyon ve sabır telakkisine veya eğitimine sahip olmadıkları için, para ve mevkii ihtirası içinde motivasyonları da düşmüştü. Türkiye’de de Yaratıcımızın gaybi varlığını ve yardımını yok sayan Türkiye sosyalistleri de 12 Mart ve 12 Eylül faşist askeri müdahalelerinin getirdiği yenilgilerle karşı karşıya kalınca önemli bir kısmı, kapitalist devletlerle uzlaşmaya varan Avrupa solunun “sivil toplum” tartışmalarını Türkiye'ye taşıdılar. Diğer kısmının çoğunluğu ise ABD’nin maddi destek ve eğitim verdiği İslam düşmanı PKK, ve sonra da PYD şemsiyesine bir kısmı da Atatürkçülüğe sığındılar. 28 Şubat darbesiyle ağır bir yenilgi alan İslamcı çizginin önemli bir kesimi de “sivil toplum” şemsiyesine tutunarak solun gündemleştirdiği bu demokratikleşme heyulasının elbisesini giyindiler. “Politik toplum” içinde koltuk veya mevkii kazandıracak “biricik yol” olarak kimlikleri dejenere eden “sivil toplum” yolunu tercih ettiler.

Filistin’de ise, Resulullah (s) ve arkadaşlarının Mekke cahili panayırlarında etkinlik göstermeleri gibi, HAMAS da İslami ilkelerini ve özgünlüğünü koruyarak Değişim ve Islah Bloğu adıyla girdiği ve uluslararası gözlem heyetinin kontrolünde yapılan 2006 ulusal yönetimi seçimlerinde 132 sandalyeli yasama meclisinde 74 sandalye kazanarak politik toplumda da ağırlığını hissettirdi.  Bu başarı tabandan gelen bir gelişimi ifade ediyordu. Seçime katılım oranı Gazze’de %80, Batı Şeria’da %70 olmuştu. İsrail’i tanıyan ve iktidarı temsil eden El Fetih ancak 45 sandalye kazanmıştı ve HAMAS 85 mebusun desteği ile hükümet kurdu. Ancak Filistin Ulusal Gücünün ve İstihbarat Biriminin kendisine bağlı olduğu Yönetim Başkanı Abbas ve Gazze’de El Fetih, HAMAS Hükümetinin icraatlerini engellemeye çalışmıştı. Mahmut Abbas, ve özellikle El Fetih’in yöneticilerinden M. Dahlan gibi kendisini uluslararası güçlere ajanlaştırmış türlerle 14 Haziran 2007’de Hükümet darbesi yaparak “Ramallah’ta Âcil Durum Hükûmeti” kurmuş ve Filistin halkının büyük çoğunluğunun iradesinin karşısında durarak Türkiye’deki 12 Martçılar, 28 Şubatçılar gibi tepeden inme bir yöntemle kukla bir başbakan atamıştı.

HAMAS, çözümün, Modernite’nin oluşturduğu ulus devlet veya ulus toplum yapısı içindeki diyalektiğin bir basamağını ifade eden “sivil toplum”da olduğu yalanına paye vermedi. O, çözümün Rabbimizin  “Yaratıklarımızdan Hakka yönelen ve onunla adalet yapan…” (7/181) ilahi tesbiti veya Hayra çağıran, iyiliği emredip/öğütleyip, kötülükten engelleyen/sakındıran bir ümmet olun! İşte onlar kurtulanların ta kendileridir.” (3/110) .. emri doğrultusunda toplumu yani “ümmet yapısı”nı yeniden kurmakta veya ıslah edip diriltmekte olduğunu gösterdi.

HAMAS’ın Batı Şeria’da da yaygınlaşan Gazze’de sağladığı kitleselleşme veya İslami sosyal bütünleşme, Batı’nın ilerlemeci sosyolojik kalıpları ile değil, Kur’an’daki “sünnetullah” ölçü ve kaideleri doğrultusunda insan ve toplum fıtratıyla bütünleşen Allah Elçilerinin mücadele örnekliklerini rehber edinen şeri ölçüler ve istişare temelli uygulamalarla gerçekleşti.

Dünyanın birinci gündemi haline gelen Gazze kuşatması ve direnişi, El Kassam’a, sözcüsü Ebu Übeyde’ye ve İslami literatüre ilgiyi oldukça artırdı. Dünyanın mahrumlarını, ezilenlerini, adalet arayışındaki kitleleri sanal çözümlerle, felsefik veya sosyolojik tespit zanlarıyla çözüm arayan beşeri ideolojilerle oyalayan, akıntıya kürek çektiren küresel egemenler de; kimlikleri Batılı paradigma ve Batılılaşma süreci tarafından teslim alınmış veya devşirilmiş içimizdeki anlayış ve ekoller de Aksa Tufanı ve Gazze Direnişi ile gündemin belirlenmesinden ve İslami temaların dünyada ve Türkiye’de birinci gündem haline gelişinden oldukça rahatsızlar. Bu rahatsızlar Müslümanlara, İslami değerlere ve Hamas İslami direnişine karşı öfke içindeler.

Hatta dünya kamuoyu ve küresel emperyalizm karşıtı genç kitleler, El Kassam başkomutanı Yahya Savir’i merak ettikleri kadar, muharip veya sivil Gazze direnişine güç veren İslam itikadına da dünya görüşüne de oldukça ilgi duymaya başladılar. Sünnetullahı anlayabilmek için ilgili Kur’an ayetlerini araştıranlar olmaktadır.

HAMAS’ın dolayısıyla İslam’ın dünyanın ve Türkiye’nin de bir numaralı gündemi haliine gelmesi, Batılı paradigmanın büyüsündeki Kemalistlerin, ulusalcıların, sosyalistlerin, liberallerin ve tüm fitri ve İslamî değerlerden yabancılaşmış olan kesimlerin tansiyonunu ve öfkelerini yükseltiyor ve onları nefret suçuna sürüklüyor. Halbuki bu sarsıcı etki veya uyarı onları kimliksel bir muhasebeye yöneltmesi için önemli bir fırsat ve ikaz oluşturuyor.

Siyonist çetelerin Gazze’de gerçekleştirmeye başladığı sivillere yönelik katliamlar karşısında kapitalist devletlerin desteğini ve sessizliğini aşarak 28 Ekim’de AK Parti’nin Yeşilköy’de düzenlediği Gazze’deki katliama karşı “Büyük Gazze Mitingi”nin kamuoyu oluşturucu etkisi Türkiye’deki Batıcı, ırkçı, yabancı düşmanı unsurlar tarafından saptırılmaya çalışılmıştı. İYİ Parti başkanı M. Akşener bu miting için “Hiç utanmadan cumhuriyetin karşısına, Filistin’deki mezalimi dikmeye” kalkıyorlar diyordu.    CHP’nin sitesinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 25 Ekim’deki “Hamas’ın terör örgütü değil bir kurtuluş, mücahit grubu” olduğunu söylediği konuşmasından şikayet eden Murat Yetkin’in iktibas edilen yazısında, 29 Ekim’in arafesinde “Tamam da bunu yapmak için başka gün mü kalmamıştı?” diyen eleştirisini öne çıkartıyordu. DEM Parti, Memleket, Vatan ve Zafer Partisi gibi Suriyeli muhacir karşıtlığını ve yapancı düşmanlığını Kemalizm seviciliği ile birleştiren İslam karşıtı partiler ve diğer batılılaşmış baskı grupları sosyal medyada HAMAS’ı ve İslami direnişi karalamaya çalışan bazı dezenformasyon içerikli paylaşımları sürekli dolaşıma soktular. 

Amaçları Hamas’ın Filistin halkıyla bütünleşen direnişini ve gündemin önüne çıkan İslami dalgayı iftiralarla perdeleyebilmekti.

Açıkça Batılı paradigmanın aparatif bir parçası olan İsrail’i, toplumdaki dini ve muhafazakar tepikiyi karşılarına almamak için açıktan destekleyemeyen farklı unsunlarıyla bu Batıcı blok, toplumda Aksa Tufanı ve Gezze direnişinin sağladığı uyanış, bilinçlenme ve ameli hareketlenme rüzgarını engelleyebilmek için sosyal medya ağları dışında farklı kollardan da ajitasyonlara başladılar.

Gazze gündemini unutturacak yapay gündemler oluşturmaya dönük bir örnek, Aralık ayında teğmenler arasında yaşanan tartışmaydı. Devlet genelgesine rağmen Tuzla Piyade Okulu’nda Cuma namazı kılmayı öncelemeyi asker kökenli avukatlarıyla cemaatçilik ve hizbullahçılık olarak suçlayan, 10 Kasım’da bir toplu iğne bulamadığı için Atatürk’ün kağıt resmini yakasına asamayan bir teğmeni itham eden Kemalist ideolojinin hangi fraksiyonuna bağlı olduğunu öğrenemediğimiz teğmenler tartışması tüm köpürtücülerine rağmen Gazze gündemini örtemedi.

Peşinden Cumhuriyet’in 100. Yıldönümünde FB ile GS arasında Suudi Arabistan’da oynanacak final maçına kulüp başkanları FİFA kurallarına aykırı olduğu halde, bile bile Atatürklü formalarla takımlarını sahaya çıkartmakta diretince engellendiler. Konuyla ilgili tamamen yalana dayanan dezenformasyona dayanan bilgi ve haberlerle Türkiye futbol camiasını Arap ve yapancı düşmanlığı yapacak şekildi holiganlıarını Atatürkçü bir kampanya ile sokaklara dökmeye ve stadyumları dalgalandırmaya çalıştılar. Ama bu ajitasyon da tutmadı ve Gazze gündemini örtemedi.

Peşinden silah stoklarını katil İsrail’e açtığı gibi İslam düşmanı PKK/PYD’ye de açan ve onları Kuzey Irak ve Suriye’de eğiten ABD, kemalistler gibi ulusçuluk putuna secde eden bu ırkçı milisleri sınır güvenliği için Kuzey Irak’da mevzilenen Türkiye’nin askeri timlerinin üzerine görüş imkânı vermeyen yoğun sisli bir havada gelişmiş teknolojik teçhizatla birlikte saldırttılar ve 12 askerimiz katledildi. Gündem ve İslami olana yönelme gene de değişmedi. Çünkü Akdeniz’deki ABD deniz gücü ve uçak gemileri hem Gazze katliamını gerçekleştiren katil İsrail’e, hem besleyip eğittiği katil PKK ve PYD’ye destek sağlamak ve HAMAS’ın haklılığını ilan eden 2-3 devlete göz dağı vermek için bölgede/Akdeniz’de bulunuyordu.

Türkiye solu, sosyalistleri, Türk ve Kürt ırkçıları ABD tehdidi karşısında seslerini çıkarmıyorlar. Çünkü onlar Batılı paradigmanın içimizdeki ajanlaşmış, kimliğini ve kişiliğini Batılı yaşam tarzına kiralamış kişiler. Devrimci gençliğin 1969’da Dolmabahçede demirleyen NATO gemilerini protesto etmesi, Batılı pradigmanın iç çatışmalarından birini ifade ediyordu. Onlar Batı paragdigmasının sosyalist temsilcisi SSCB veya Kızıl Çin bloğu adına, bu paradigmanın liberal temsilcisi ABD’ye karşı çıkıyorlardı. Ama İslam’a karşı küfür tek milletti. Zaten Filistin mücadelesinde de her iki blok sürekli İHVAN’a ve sonra da HAMAS’a karşı Arap milliyetçileri ve sosyalistlerini gözetmekten ve desteklemekten yana olmuşlardı.

2024’ün ilk sabah namazında İslami ve sivil kuruluşların organizasyonu sayesinde yüzbinlerce İstanbullunun katıldığı “Şehidlere Saygı, Filistin’e Destek ve İsrail’e Lanet” mitingi yapıldı. 22 bin, kayıplarla berabar 29 bin Gazzeli/Filistinli şehidimiz ve Kuzey Irak’ta emperyalist işgale ve İslam düşmanı milislere karşı nöbet tutarken öldürülenler için camilerden çıkıp Galata Köprüsü ve çevresinde toplanarak düzenlenen  ve dalgalandırılan Filistin, Türkiye ve Kelime-i Tevhid bayrakları altında gerçekleştirilen “Şehidlere Saygı, Filistin’e Destek” mitingi oldukça etkileyiciydi.

Ertesi gün malum kesimin gazeteleri “Cumhuriyet, BirGün, Korkusuz, Evrensel, Aydınlık” gibi gazetelerin birinci sayfalarında bu haberi göremedik. Ama ajitatör teğmenler gibi serseri ruhlu ve iradesi köleleşmiş ırkçı bir genç, miting dönüşünde kelime-i tevhid bayrağı taşıyan İsmail Aydemir adlı kişiye Atatürk ilkelerine karşı olarak hilafet bayrağı taşıdığı ithamıyla saldırıp yüzüne yumruk atıyor. Bu gelişme üzerine başta Fatih Altaylı gibi İslam düşmanlığı ile temayüz eden tipler “eline sağlık” türü tweet’ler atıp sosyal medya üzerinden kirli bir propagandaya başlıyorlar. HAMAS temsilcisi Salih Aruri’nin Beyrutta suikast sonucu şehid edildiği gün, bu Batıcı blok gazeteleri benzer tezvirata devam ediyordu. Ertesi gün de üç büyük şehrin barosu utanmaz bir cahillik ve tevhidi kimliğe kin içinde Aydemir hakkında “Hilafet propagandası yaptığı” suçlamasıyla hukuki ceza davası açmak için başvuruda bulunuyor. Yani CHP yönetimi de Kemalist unsurlar da dindar-muhafazakar kesimin oylarını alabilmek için taktıkları insanilik maskelerini çıkartıp, ceberrut CHP’nin fabrika ayarlarına dönmeye başlıyor. Bu zalim Batıcılar ve Kelime-i Tevhid düşmanları, toplumdaki insani ve İslami ittifakı toplumsal çatışma uçlarını ateşlemeye çalışarak gündemi saptırmaya çalışıyorlar.

Tabii ki Cumhuriyet’in 100. yılına kadar bütün yasaklara, baskı ve sürgünlere, İstiklal mahkemelerine, tek parti diktatörlüğüne ve darbeler sürecine rağmen sindiremedikleri İslam’ın gücünü ve hakikatini Rabbimizin izniyle bundan sonra da sindiremeyeceklerdir. Zira Gazze direnişi ile Müslüman toplumda ve cemaatlerde sabrı direniş bilen bir bilinçlenme ve bilgilenme süreci gittikçe olgunlaşıyor. Ve kin ve nefretle planlaran tahriklere erdemli şekilde cevap oluşturan bir hat mayalanmaktadır. VE biliyoruz ki Allah “günleri insanlar arasında döndürmektedir” (3/140)

YAZIYA YORUM KAT

6 Yorum