1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Hafız Esed 50 yıl önce Baas Partisi'ni ve devleti nasıl ele geçirdi?
Hafız Esed 50 yıl önce Baas Partisi'ni ve devleti nasıl ele geçirdi?

Hafız Esed 50 yıl önce Baas Partisi'ni ve devleti nasıl ele geçirdi?

Hafız Esed’in 13 Kasım 1970’de meşum iktidarı ele geçirmesiyle beraber, yönetim eski bir Solcu-Baas zihniyeti tarafından Alevilikle beraber harmanlanarak tiranlaştırıldı.

20 Kasım 2020 Cuma 18:27A+A-

HAKSÖZ HABER

Faysal Mohamad / TRT World

Fatih Demir / Haksöz Haber

30 Ekim 1970'de Suriye Baas Partisi, 10. Olağanüstü Ulusal Kongresini başkent Şam'da gerçekleştirdi. Kongre görüşmeleri, partinin diktatörü General Salah Jadid'in başını çektiği radikal sol kanadın talimatıyla kapalı kapılar ardında gerçekleştirildi. Gündemdeki ana madde, dönemin Savunma Bakanı Hafız Esed ve Genelkurmay Başkanı General Mustafa Tlas'ın görevlerinden alınmasıydı. Doğrudan dahil olanlar dışında, o zamanlar çok az kişi bu parti içi çekişmenin sonuçlarının ne olabileceğinin fark edebiliyordu.

13 Kasım'da Esed, partinin önde gelen üyelerini tutuklatarak, örgütünü muhaliflerden arındırmayı hedefleyen darbeyi başlattı. 16 Kasım’da devlet medyası, Esed'ın partiyi ele geçirmesinin ve devlete el koymasının resmiyetini ifade eden şu cümleyi kurarak, darbeyi "Islah Hareketi" olarak nitelendirdi.

Bu duyuruyu 17 yaşında duyunca ürpermiştim. O zamanlar ben hem öğrenci hem de aktivisttim. Partiye hâkim olan düşüncenin de destekçisiydim. Aynı zamanda Esed’ın otoriterliğine karşı ilkeli bir direniş gerçekleştiren, ardından hapse atılan subay bir abinin de kardeşiydim.  Tarihte yerini alan bu darbenin uğursuzluğunu içgüdüsel olarak anlıyordum. Lazkiye de Alevi çoğunluğun yaşadığı bölge olan Cableh’de yoldaşlarım ve ben, benzer düşünen kişileri de örgütleyerek Esed'ın darbesine karşı protestolar planlamaya başladık.

Aynı gece Esed yanlısı silahlı çeteler, solcu Baasçıları sokaklarda kovalıyordu. Yakaladıklarını eziyetler ederek dövüyor ve açıkça darbe karşıtı gösterilere katılmamaları gerektiği konusunda uyarıyordu. Daha sonra 1982 Hama Katliamına öncülük edecek ve kötü bir şöhreti de olan savunma şirketlerinin komutanı Hafız’ın küçük kardeşi Rifat bu olayları organize eden kişi olarak ön plana çıkan isim oluyordu. Suriye toplumunu terörize eden, insanları katleden Şebbihalarla ilk temasımız bu olaylar neticesinde gerçekleşmişti. Neredeyse hepsi 'Alevi' idi. Suriye Direnişinden 41 yıl önce, bu katillerle aynı 'mezhebe' mensup olan bizlerdik. Ve baskılarının asıl hedefleri de bizdik.

Ertesi sabah akranlarımla beraber partinin yerel ofisi önünde gerçekleştirilen bir gösteriyle bağlantı kurmayı amaçlayan bir yürüyüş yapmak için okula gittik. Okulu, gizli servis (muhaberat) ile birlikte işgal eden Şebbiha unsurları tarafından pusuya düşürüldük. Sayıca çok azdık, dövüldük ve saatlerce alıkonulduk. Esed’ın muhbirleri yalnızca partiye değil, bizimki gibi öğrenci birliklerine de başarıyla sızmıştı. Şok olmuştuk.

Bize saldıran bu yeni seçilmiş eşkıyaların yüzleri çok tanıdık geliyordu. Daha önce Partiye toprak dağıtım planları yüzünden kızan,  ülkede önemli sayıda topraklara sahip ailelere mensup öğrenciler ve henüz o sıralarda yoksulluk içinde yaşayan Mahluf klanının üyeleriydi bu tanıdık yüzler. Hafız Esed'ın seçkin Cumhuriyet Muhafızları'nı komuta eden Adnan Mahluf'un kardeşleri ve kuzenleriydi barışçıl direnişimizi bastıranlar.

Serbest bırakılmamdan sonra, kırılmış ama bastırılmamış bir şekilde eve döndüm. Bana, çevredeki köylerden Esed karşıtı harekete katılmaları beklenen binlerce Alevi köylünün, kırsal bölgenin ana yolları boyunca bir dizi kontrol noktası kuran Rifat'ın birlikleri tarafından silah zoruyla geri döndürülmeye zorlandıkları söylendi. İlk gösterimiz yükselen rejimin destekçileri tarafından bastırılmazdan evvel yüzlerce kişiyken rejim unsurlarının etkili ve acımasızca saldırıları neticesinde birkaç düzine kişiye indirildi.

Esed, ülke çapında barışçıl muhalefeti ortadan kaldırmak için tehditler savuruyordu. Baasçılar, başkentte parti ofisinin önünde büyük bir gösteri planlamışlardı. Ancak Şam Şube Sekreteri Muhammed Ahmed Rabah'ın gösteriye izin vermesi halinde sonuçları ile yüz yüze kalacağı konusunda tehdit edilmişti. Rabah’ın, Hafız'dan kendisini uyaran bir tehdit aldığı haberi bize ulaştı. Yine de Rabah bu duruma karşı çıkmakta kararlıydı. "Çevremdeki insanlar, partilerinin düştüğü durumun yasını tutmak için harekete geçti" dedi. Onların bu haklarını inkar etmeyeceğim dedi.

Saatler sonra yürüyüş başlamıştı ama neredeyse başladığı anda da bastırılmıştı. Sivil kıyafetler giymiş Savunma Şirketleri, göstericilerin saflarına sızmıştı. Esad karşıtı tezahüratların patlak vermesinden on beş dakikadan daha kısa bir süre sonra, katılımcıları aradılar ve onları attılar. Rabah, birçok etkili Baasçı figür gibi, hapse atıldı ve yıllarca hapsedildi, Jadid ise 1993'teki ölümüne kadar hapiste kaldı. Diğerleri ya öldürüldü ya da serbest bırakıldı, ancak kısa bir süre sonra gizemli koşullar altında ölmek üzere.

Sonraki günlerde Esed rejiminin propagandanın yayılmasında birincil aracı haline gelen Suriye TV kanalı darbe yanlısı düzenlenen gösterilerin görüntüleri ile doldu. Bir tiksinti ve inançsızlık karışımıyla izlediğimiz gösteriler, Muhaberat'ın fedaileri tarafından, öğrencileri, fabrika ve ofis çalışanlarını hatta silahlı kuvvetlerin bazı unsurlarını sokağa çıkmaya zorladığını bilerek izledik – bu yapay destek yürüyüşleri için bir emsaldi- bundan sonra bu gösteriler rejimin rutin uygulaması haline gelecekti.

Yeni Baas rejimi, sorgusuz sualsiz itaatini göstermeye isteklilerle kendi Baasçılığını biçimlendirdi. Sadakat, ideolojik inancın yerini aldı. Böylelikle Hafız, yok ettiğine çok az benzerlik gösteren oportünistlerle dolu, şişirilmiş bir örgüt oluşturdu. Parti üyeliği, görev ve bakanlık arayışında olanlar için bir istihdam alanı oluşturdu. Partiye üye olmak devlet kadrolarında yer almak için bir pasaport haline geldi.

Esed aynı zamanda partiyi bir güvenlik aygıtı olarak biçimlendirdi. Rejime ve partisine yönelik ideolojik zorluklar daha ortaya çıkmadan önlenebiliyordu. Çünkü bütün toplum kesimlerini gözetlemekle görevlendirilmiş elemanlar oluşturuldu. Esed'in dikte ettiği 'parti çizgisinin' toplum genelinde uygulanmasını sağlamak için üniversiteler, kolejler, fabrikalar ve sendikalar gözetlendi. Direktiflerinin dışında çok az özerklikler verildi bu yapılara. Bu yapılar anlamlı bir güce, ahlaki veya ideolojik güvenilirliğe sahip de değildi. Bu şekilde Esed'in polis devletinde başka bir kontrol aracı oluşturuldu.

Esed rejimi altında medya ve birçok sanatçı, yalnızca onun ebedi 'hikmeti' mitini sürdürmek için işlev gören ponpon kızlar gibiydi. Rejimin sembolleri her yerde mevcut hale getirildi: Hafız'ın heykelleri büyük caddelere dikildi ve her kurumsal ofise resimleri asıldı. Ülke, ilkokullardan askeri tesislere kadar sadece Hafız’ın yandaşlarına teslim edildi. Halkın karşısında bu iltimaslı sonradan veya önceden de zengin olan kesimin servet biriktirmelerine serbestlik tanındı. Baasçı sosyalist ilkelere aykırı da olan ultra zengin bir sınıf oluştu. Kontrol edilmeyen yolsuzluk, bağlılarını ödüllendirmek için bir mekanizma görevi gördü. Otokratik lidere meydan okunmasını engelleyen bu durum, iltimaslı kesimin velinimetini meşgul ve mutlu ediyordu. Aynı zamanda zengin ve fakir arasındaki uçurumu büyük ölçüde genişletti.

amanla ortalama bir Suriyeli ancak Cedid hareketleri ile yürürlüğe giren bazı politikalar sayesinde hayata tutunabildi. Genişletilmiş tarım reformu projesinin uygulanması - emtia ve konut/kira kontrolü ve yolsuzluğa karşı hoşgörüsüzlük ile birlikte- ekonomik eşitsizlik belli bir nebze sınırlanabildi. Ancak rejiminin sıradan insanları karar alma sürecine dahil etmemesi ve Suriye'nin Nasırcıları, milliyetçileri ve komünistleri gibi diğer sol siyasi partilerle iktidarı paylaşmaması, kitleleri yabancılaştırarak kendisini müttefiksiz bıraktı. Böylece, an geldiğinde çok az Suriyeli Esed'in hükümdarlığına aktif olarak katıldı.

50 yıl sonra Suriye halkı hala bu hesaplaşmanın bedelini ödüyor. Beşar Esed, babasının inat ve vahşetini miras aldı. 2011 ayaklanmasından bu yana, yüz binlerce Suriyelinin ölümüne, nüfusun yarısından fazlasının yerinden edilmesine ve ülkenin fiziksel, sosyal ve manevi yıkımına neden oldu. Suriyeliler, önlemeye çalıştığımız ancak başarısız olduğumuz trajik “Islah Hareketi”nin mirasına katlanmaya devam ediyor.

 

 

*Faysal Mohamad, emekli bir Suriye-Kanadalı uluslararası ilişkiler ve Orta Doğu siyaset profesörü. Uzun süredir muhalif ve Suriye ayaklanmasının gerçek bir görgü tanığı.

HABERE YORUM KAT

3 Yorum