
Güvenlik Konseyi yetkisiyle Gazze'nin yeniden düzenlenmesi mümkün mü?
Mahmut Alrantisi, Trump yönetiminin Gazze planının Filistin’i dışlayarak direnişi zayıflatmayı ve İsrail’e alan açmayı amaçladığını belirtiyor.
Mahmut Alrantisi/Fokusplus
Trump, Gazze Planı İçin Güvenlik Konseyi Yetkisini Neden İstiyor?
ABD yönetimi, Gazze'nin geleceğine ilişkin önerilen planını, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) resmi olarak sunmamış olsa da, Güvenlik Konseyi'nde kabul edilip onaylanması için nihai halini müzakere etmek üzere bazı üyelere sunmuştur.
Trump yönetimi, bu plana uluslararası hukuki meşruiyet kazandırmak ve süreci yalnızca Amerikan ve İsrail politikalarının uygulanmasından ziyade çok taraflı bir uluslararası süreç haline getirmek amacıyla Güvenlik Konseyi üyelerini Başkan Donald Trump'ın Gazze planını benimsemeye zorlamayı amaçlıyor.
Aynı zamanda, Trump liderliğindeki Barış Konseyi'ne, uluslararası güçler ve silahsızlanma da dahil olmak üzere tüm süreci, Güvenlik Konseyi'nin sonrasında herhangi bir denetimi olmaksızın yönetme yetkisi vererek, bir dizi uluslararası çekinceyle birlikte karma bir senaryo sunuyor. Dahası, bu önerinin, katılan güçlerin güç kullanmasına izin veren 7. maddeye uymadığı, bunun yerine sahada kontrolü elinde bulunduran tarafın uygun gördüğü şekilde hareket etmesine izin veren genel bir dil kullandığı yaygın bir kanıdır. İsrail işgal devleti, bazı çekincelerle de olsa, tartışılanlardan nispeten memnun görünüyor.

Trump yönetimi, Gazze Şeridi'ne uluslararası bir istikrar gücü konuşlandırmak için Güvenlik Konseyi'nden iki yıllık, yenilenebilir bir yetki istiyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin, katılımcı ülkelerin askerî varlıklarını meşrulaştırmak için Güvenlik Konseyi'nden yetki alması gerektiği için Güvenlik Konseyi'ne başvurmak zorunda kaldığı açık.
ABD ayrıca, BM kararına uygun olarak yabancı katılımı teşvik etmeyi amaçlıyor. Bu yetki çerçevesinde, yükümlülükleri katılımcı ülkeler arasında paylaşmayı, maddi, insani ve siyasi maliyetleri bölüştürmeyi ve bu kuvvetlerin varlığına yönelik olası muhalefeti genişletmek istiyor.
Ayrıca, ABD'nin Irak ve Kosova'dakine benzer şekilde geçmiş müdahalelerden ders çıkardığı ve bu deneyimlerdeki hataları tekrarlamak istemediği de açık.
Trump planı, Filistin tarafını karar alma sürecinden ve egemenlikten dışlıyor. Hamas, bu aşamada yönetimde herhangi bir rol oynamaktan kaçınma niyetini açıklasa da, Trump planı Filistin Yönetimi'ni de dışlıyor. Plan, bir Filistin devleti olasılığı sunmuyor, yalnızca Filistinlilerin devlet olma özlemlerini dikkate aldığını belirtiyor. Dahası, raporlar Trump yönetiminin, planı iki devletli çözüme bağlayacak Fransız değişikliklerini reddettiğini gösteriyor. Trump'ın projesinin başarısı birkaç faktöre bağlı; bunlardan ilki, Güvenlik Konseyi'nin tüm üyelerinin onayı. Avrupa'da, bu ülkelerin tarihsel olarak savunduğu iki devletli çözümle çelişmesi nedeniyle tereddüt var. Dahası, bu eşi benzeri görülmemiş proje için Rusya ve Çin'in onayını alma konusunda ABD'nin hiçbir garantisi yok. Uluslararası müdahaleler genellikle ya ilgili ülkelerin parlamentoları tarafından onaylanan bireysel müdahaleler ya da Güvenlik Konseyi aracılığıyla uluslararası müdahalelerdir.
Barışı koruma konseptinin, Avrupa ülkeleri de dahil olmak üzere çoğu ülke için en kabul edilebilir konsept olduğu açık. Dolayısıyla ülkeler, Gazze Şeridi'nde güvenlik alanında yürütülecek operasyonel (icrai) faaliyetlere katılma fikrinden çekiniyor.
Ancak bu senaryoda Trump, uluslararası güçlerin operasyonel durumunu denetleyecek ABD kontrolündeki bir konsey için yetki talep ediyor. Bu durum, yasal bir çerçeve gerektirecek ve diğer ülkeler, bu gelişmenin sonuçlarına katlanmaktan veya ileride kendilerine karşı kullanılmasından endişe duyuyor.
Ayrıca, Filistin Yönetimi'nin dışlanması ve Filistin devleti konusunda net bir yönlendirmenin olmaması göz önüne alındığında, Arap taraflarının katılım isteği bir engel teşkil edecektir. Ancak, İslam ve Arap duruşu, ABD yönetiminin politikalarını benimseme konusunda uyguladığı baskılara direnecek kadar güçlü görünmemektedir.
Filistin davasına yönelik tehlikeler
Yeni Amerikan önerilerinin Filistin direnişi için çeşitli tehlikeler oluşturduğuna şüphe yok. Uluslararası bir gücün Filistin direnişini silahsızlandırmak için BM Güvenlik Konseyi'nden yetki alması, Gazze'yi silahsızlandırılmış bir bölgeye dönüştürmek anlamına gelecektir. Direnişi önceliklendirmeyen ve hatta gayri milli unsurları da bünyesinde barındırabilen yerel bir yönetimle, bu eylem tarzının sonuçları uzun vadede direniş için felaket olacaktır.
ABD tarafından desteklenen ve İsrail tarafından kabul edilen bir dış gücün varlığı, meşruiyeti şüpheli bir durum ortaya koymaktadır. Ancak, ABD'nin desteği göz önüne alındığında, bu güç dış çerçevelerle başa çıkabilir ve ilgili tüm ülkelerle çalışma ilişkileri kurabilir. Dahası, İsrail'den yeşil ışık alan yerel polis memurlarını desteklemekten bahsetmek, güvenlik alanında direnişi desteklemeyen yerel kuruluşların büyük bir kesimini istihdam etmek anlamına gelir. Bu güçler, direniş üyelerini takip etmek ve tutuklamak için kullanılacak ve bu da yalnızca İsrail işgalinin yararlanacağı bir iç savaş ihtimalini gündeme getirecektir. Bu plandaki en önemli tehlike, işgalci güçlerle tam bir koordinasyon içinde olması ve Gazze topraklarının yarısından fazlasında İsrail ordusuna tanınan operasyonel serbestliğe uyum sağlamasıdır.

İsrail ordusu, sözde uluslararası istikrar güçlerinin çalışmalarıyla paralel hareket edecektir. Bu durum, İsrail işgal ordusuyla birlikte faaliyet gösteren milis ve çetelerin faaliyetlerinin artmasına da olanak sağlayacaktır. Amerikan önerilerinin Filistin direnişine varoluşsal bir meydan okuma sunmayı amaçladığı açık. Bu öneriler, direnişi zayıflatmakla kalmayıp, herhangi bir uzlaşma niyeti de göstermemektedir. Aksine hem kısa hem de uzun vadede direniş operasyonlarını hedef almaktadır.
Her halükarda, planda İsrail işgal devletini rahatsız eden hususlar da bulunmaktadır. Silah meselesinde, İsrail'in ısrarla savunduğu silahsızlanma yerine silahların hizmet dışı bırakılması fikrine dayanan değiştirilmiş bir formülden bahsedilmektedir. Ayrıca, İsrail işgal devleti, BM Güvenlik Konseyi'nin bu güçlerin otoritesi haline getirilmesi fikrinden ve bu güçlerin varlığının İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ndeki bazı askeri operasyonlarını engelleyebileceği ihtimalinden de rahatsızdır. Dahası, İsrail işgal devletinin son iki yılda başaramadığı şey, diğer uluslararası güçlerin başarması için zor olabilir ve bu durum, İsrail işgal devletindeki bazı çevrelerde endişe doğurmaktadır.
Bu yol ve formüller, özellikle ülkelerin kendilerini çevreleyen risklerin, ister İsrail işgaline alternatif olarak hareket etmek olsun, ister Filistin davasını tasfiye etme girişimleriyle ilgili diğer riskler olsun, isterse de bu hükümetlerin, özellikle Batılı hükümetlerin ülkelerindeki istikrarını ve konumunu etkileyebilecek sahadaki maliyetlerle ilgili risklerin farkında olmaları nedeniyle, Güvenlik Konseyi'nde oylamaya sunulmadan önce tökezleyebilir.
Başka bir açıdan bakıldığında, bu proje iki devletli çözüme bile aykırıdır ve özellikle işgal güçlerine direnen kurtuluş hareketlerinin silahsızlandırılması başta olmak üzere birçok açıdan uluslararası hukuku ihlal etmektedir.
Olumlu sonuçlar elde etmek için, yalnızca İsrail işgalinin güvenlik çıkarlarını dikkate almayan dengeli girişimlere ihtiyaç vardır; zira bu sonuncusu her zaman Gazze Şeridi, Kudüs veya Batı Şeria'nın çok ötesine uzanan krizlerin temel nedeni olmuştur.
Filistin düzeyinde, bu tarihi an, Filistin halkının haklarını ihlal eden formüllerin tehlikelerine karşı uyarıda bulunan güçlü ve kolektif bir Filistin duruşu oluşturmak için her düzeyde -siyasi, halk ve kurumsal- birlik ve beraberliği gerektirmektedir.
Filistin meselesi artık bütün dünyanın dikkatini çektiğine göre, bu planlara karşı dayanışma ve destek hareketini genişletmek de bir görevdir; çünkü bu, zulme ve keyfiyete karşı çıkan olumlu tutumları güçlendirmenin bir yoludur.











HABERE YORUM KAT