1. YAZARLAR

  2. FATMA GÜLBAHAR MAĞAT

  3. Günahkâr Veya En Şerefli Olmak
FATMA GÜLBAHAR MAĞAT

FATMA GÜLBAHAR MAĞAT

Yazarın Tüm Yazıları >

Günahkâr Veya En Şerefli Olmak

30 Temmuz 2008 Çarşamba 16:09A+A-

Âlemleri yaratan Allah, insanı yaratıp yeryüzüne gönderdi. (Hz. Adem’in cennetten gönderilmesi kıssasını hatırlayınız). Bitkilerin, nehirlerin, taşların yahut hayvanların yapmadığı yıkımları, eziyetleri, cinayetleri, vahşeti yaptı insanoğlu yeryüzünde.

Doğaya ve diğer canlılara yaptıklarını saymıyoruz da, kendi öz kardeşlerine yaptıkları dağları bile ağlattı ve kahretti yeri geldiğinde. Toprak bin pişman oldu var olduğuna, ırmaklar akmak, kuşlar uçmak istemedi masmavi gökyüzünde. Bir nefret, bir öfke, bir hırs, düşmanlık çöreklenmişti alabildiğince insanoğlunun kalbine. Öldürdükçe öldürme isteği, kazandıkça kazanma arzusu, genişledikçe genişleme hazzı sarıyordu zavallı bedenini. Bu uğurda nice savaşlar yapılmış, nice insan toplulukları, milletler, kavimler tarihten silinmiş, nice katliamlar, soykırımlar zuhur etmiş/etmekte dünyanın kana bulanmış gözleri önünde.

Tek fail: İnsan

Amacı: ‘Ben’, millet veya devlet olunca ‘biz’ duygularını tatmin etmek, asabiye…

Bağrında bu kadar şeytani duygular besleyen insan kimdir, nasıl bir varlıktır ki, adeta bir günah makinesi olarak etrafına tehlikeler saçmaktadır. Aralarında iyi, kâmil insanların da olmasına karşın, neden çoğunluk fitne ve fücur peşindedir?

“Hani Rabbin, Meleklere: Muhakkak ben yeryüzünde bir halife var edeceğim, demişti…”(2/30)

“Gerçek şu ki biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalim, çok cahildir.”(33/72)

Peki, Allah’ın yaratıp kendisine halife kıldığı insanın özellikleri nelerdi? Allah insanı nasıl yaratmıştı? İnsan olmak önemli mi? İnsan kimdir, nedir?

 “Hani Rabbin Meleklere demişti: Ben kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım.”(15/28)

“Sizi basbayağı bir sudan yaratmadık mı?”(77/20)

“Sizi tek bir nefisten yarattı…”(39/6)

“Ona bir biçim verdiğimde ve Ona ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın.”(15/29)

Yukarıdaki ayetlerden anlaşıldığı üzere, insanoğlu üç farklı özellikte yaratılmıştır. Toprak ve sudan oluşan beden, nefs ve ruh.

İnsanın bedeni dediğimiz cismani kısmı ile ilgili fikir ve anlayışlar açıktır. Fizyolojik ve biyolojik yapımız, cisimden kaynaklanmaktadır. Biyoloji, fizyoloji, fizik, kimya gibi ilimler konuşurlar beden hakkında. Kafaları karıştıracak soru işaretleri yok denecek kadar azdır bedenle ilgili.

Nefs ve ruh konusu ise biraz daha karışıktır insanoğlu için. Bu ikisi ya birbirine karıştırılır yahut birinden biri yok sayılır. Kur’an-ı Kerim’de nefs, hem tekil, hem de çoğul olarak kullanılırken, ruh ise daima tekil olarak zikredilmektedir.

“Sana Ruh’un ne olduğunu soruyorlar, de ki Ruh, Rabbimin emrindedir. Bu hususta size pek az bilgi verilmiştir.”(17/85) “Onu yapıp, Ruhumdan üflediğim zaman…”(15/29)

Nefs ise her iki (tekil ve çoğul) durumda da kullanılmıştır.

“Bir millet kendi nefislerindekini değiştirmedikçe, Allah onların durumunu değiştirmez.”(13/11)

“Her nefs ölümü tadacaktır.”(3/185)

Ruh Allah’ın emri, Onun tecellisidir. Yani hata yapmaz, doğruluktan asla sapmaz. Ruh insanın rehberi, yol göstericisi, peygamberidir. İnsanda Allah’ın tecelli ettiği yer, bu ruhtur. Nefs ise, süfli (en alt) mertebeden, üst mertebelere doğru yücelebilmektedir.

Nefs, kişilerin şahsiyetleriyle ilgili duyguların, temayüllerin (meyletmek, yönelmek), tasavvurların (zihinde şekillendirmek, tasarlamak) ve hislerin birleşmesiyle oluşmuş bir şeydir. Bunların tümü bir araya gelerek, insanın şahsiyetini meydana getirir. İyilikler, kötülükler, tecrübeler, mizaci özellikler, ahlaki duygular vs. hepsi nefsle ilgilidir. İnsanları birbirinden ayıran, herkesi farklı özelliklerde kılan nokta, bu ‘nefs’tir.

Ruh ise tüm insanlarda aynı (Ona ruhumdan üfürdüğümde), Allah’ın bir emri, tecellisi ise, o zaman, insanın öldükten sonra hesaba çekilecek yönü ruh değil, nefsidir. İyi veya kötü olan, ceza veya mükâfatı hak eden de bu nefistir. Ruh ise insanın derunî (iç kısmı, kalbi) boyutunun peygamberi, lideridir. Allah’ın emridir, halifesidir, aktır, arıdır. (Mustafa Ç.)

Şahsiyetlerimizi oluşturan, kimliğimizi şekillendiren (yumuşak başlı, öfkeli, hırslı, tamahkâr, kıskanç, fedakâr…) nefis, olgunlaşıp değişikliğe uğrayabildiğinden dolayı, (bir millet kendi nefislerindekini değiştirmedikçe…) aşama aşama mertebelendirilmiştir. Her mertebe isimlendirilmiş ve yedi kısma ayrılmıştır.

1- Nefs-i emmare: Emmare, zorlayan, emreden demek olduğundandır ki, bu mertebede nefs isyan eden, başkaldıran, günahkâr, şeytanın teşviklerine itirazsız boyun eğen konumundadır ve en aşağı mertebedir. Bu mertebenin istibdadından (keyfi idare, zulüm ve tahakküm) kurtulmanın yolu, İslam’a dayanmak ve güvenmektir.1

2- Nefs-i levvame: Levvame (levm)kınama, denetleme demektir ki, bu safhada nefs, biraz daha göz açıktır. Kötülüğü işledikten sonra, fenalığını hatırlayarak, insanı rahatsız eden pişmanlık hali ve vicdan huzursuzluğu durumudur. Vicdanı rahatsız olduktan sonra iyiliğe meyleden irade, nefs-i levvame mertebesinde ortaya çıkar.2

3- Nefs-i akile: Bu mertebede nefs, akılda müşahede edilmekte ve ameller üzerinde fonksiyon icra edilmektedir. Akıl nefsin önüne geçip, onu dizginleyebilmektedir. Yani, aklın nefs üzerinde doğrudan etkisi vardır.3

4- Nefs-i mülhime: Mülhim, kalbe feyz veren, ilham eden olduğuna göre, bu mertebe, Allah’ın kendisine ilham edebileceği kadar temizlenmiş, arınmış, tekâmül (kemale ermek, olgunlaşmak) olmuş, gayb âleminin bir takım hakikatlerini sezme olgunluğuna erişmiş nefs demektir.

5- Nefs-i mutmaine: İyiliği kötülükten ayırt ettirerek insanlık vazifesini tanıttıran ve vicdanına rahatlık verdiren, bir daha geri dönüşü olmayan huzur ve itminana (emniyet içinde olma, kararlılık) kavuşmuş nefistir. Bu mertebede nefs, artık kemale ermiş ve Rabbine doğru bir yol tutup, ızdıraptan kurtulmuştur.4

“Ey mutmain olmuş nefs! O senden, sen de Ondan hoşnut olarak Rabbine dön”5

6- Nefs-i raziyye: Bu mertebede nefs, artık kendisinin de razı olacağı kemal derecesine ulaşmış, Rabbiyle bir irtibat kurmuş ve bundan hoşnut olmuştur.

Nefsin ilk mertebesinden başlamak üzere, insan bedeni, nefs ve ruh birlikteliğinde, otoriteyi ve kontrolü elinde bulunduran nefs, insanın kendi iradesiyle iyiliğe veya kötülüğe yol alırken, ya aşağıların aşağısına iner6, yahut da yüce Mevla’nın razı olduğu son mertebeye kadar çıkmaya muktedir olur.

“Aferin küçük cihadı yerine getirip, büyük cihadı (nefsle Cihad) baki kalanlara.”7

Nefsin savaş meydanı, insanın bedenidir. Onun kuvvetleri (orduları) göz, kulak, dil, mide, tenasül organı, el ve ayaklardır. Bu güçler, vehm makamından nefsin kontrolündedir. Zira vehm, nefsin bütün zahiri ve batini kuvvetlerinin sultanıdır. Vehm, şeytanın veya kendisinin kontrolüyle bu kuvvetler üzerinde hükümet kuracak olursa, beden şeytanın sultasına girer. Akıl ve Rahman ordularına saldırarak, insanı aşağıların aşağısına çevirir. Yok eğer vehm,  akıl ve şeriat kontrolünde bu güçler ile mücadele ederse, bu kez bu savaş meydanı Rahmi ve aklasi olur, şeytan tüm ordusuyla çekilip gider.8

Şeytana galebe (üstün gelme) çalan nefs, adım adım yükselir, Rabbinin kendisinden razı olacağı son mertebeye oturur. (bir önceki mertebede nefs kendisinden razı olmuştu, son mertebede ise, Allah da kendisinde razıdır.)

7- Nefs-i mardiyye: Mardiyye/marziyye, Sevgilinin, mahbub (muhabbet edilen, sevilen) olanın rızası, hoşnut olması manasına gelmektedir ki, bu mertebede artık nefs, arzusuna kavuşmuştur. Rabbi, biricik sevgilisi ondan razı olmuştur, hoşnuttur. Kişinin kendi kendisinden razı olduğu mertebeden bir adım daha ileri giderek, son mertebeye ulaşmış, Allah’ında kendisinden razı olduğu en üst mertebeye oturmuştur.

İşte görüldüğü üzere, hiçbir yönlendirme, zorlama olmaksızın, tüm bu merhaleleri nefs, kendi iradesiyle aşarak en üst mertebeye ulaşmıştır. Bu safhada nefs artık, Allah’ın tecellisi olan Ruh’un sahip olduğu saflık, parlaklık ve üstünlük özelliklerine kavuşur. Yani ruh gibi olur. Ruh değildir, ancak denkleşirler.

“Mesela, güneş ısı ve ışık verir, etrafını aydınlatır. Güneşin içinde bulunan moleküllerden biri patladığında, etrafa ışınlar saçılır. Zatında, bu sıçrayan ışın ile güneş içindeki molekül zerresi ayrı şeylerdir. Biri kesinlikle ışındır, enerjidir. Diğeri ise maddedir. Fakat sıcaklık, aydınlık derecesi, sıfat ve diğer şeyler açısından birbirinin aynıdırlar. Burada bahsedilen iki şey, zat açısından ayrı şeylerken, yani biri nur, diğeri madde iken, işlev bakımından (sıcaklık, aydınlık) aynıdırlar. İşte bunlar arasındaki ilişki, nefsi mardiyye ve ruh arasındaki ilişki içinde aynıdır. İkisi de aynı mertebeye ulaşmış, sıfat ve özellik bakımından aynıdır. Ama zatı açısından farklıdır. Birinin zatı madde iken, diğeri mücerret (yalnız, saf, katışıksız) ve Rabbanidir.

Sözün özü, insanın şahsiyetini oluşturan nefis, onun duygularını kullanma hakkını ve tekâmülünü elinde bulunduran, hareket ve eylemlerinin (iyilik, kötülük, öfke vs) neticesinde oluşan şeydir. Bu eylemleri oluşturan şey ise enerjidir. Tabiattaki her çeşit hareket, var olan bir enerjiye denk olduğundan, insanın yapısındaki duygu, irade, istek ve hareketlerin hepsi de doğal olarak enerjidir. Dolayısıyla nefiste bir enerjidir.”9

Nefis ve ruh, nefsi mardiyye mertebesinden sonra birbirlerine denkleşti, aynı özellikleri taşıyan, aynı kaynaktan beslenen, fakat farklı zatlardır demiştik. Çünkü nefs bir enerji olurken, ruh mücerret (saf, tek), Allah’ın tecellisi, emri olan bir şeydi. Yapıları farklı, sıfatları aynı oluverdiler nefs-i mardiyye mertebesine kavuşunca.

İnsan bu kemal dereceye ulaşınca, ilahi ve Rabbani bir kimliğe bürünür, nefsi ruh gibi olur. Ruh, Allah’ın emri olduğundan, Allah’ın ilmine sahip olur. Böylece, nefs sahibi insanda benzer özellikler taşır. Hz. İsa’nın mucize gösterip ölüyü diriltmesi, böyle bir ilimdir. Çünkü onun şahsiyeti, ruh derecesine yükselmiştir. Ruhla nefs hemhal olmuş, Allah’la direk irtibat içine girmiştir.10

Rabbim bizleri, nefsini terbiye ede/bile/nlerden eylesin. (Amin)

Selam ve dua ile.

 

Dipnotlar:

1- Yeni Lügat (Abdullah Yeğin)

2- Yeni Lügat (Abdullah Yeğin)

 3- İnsan ve Allah (M.Çamran)

4- İnsan ve Allah (M.Çamran)

5- Fecr suresi 27-28

6- Tin suresi 5

7- Kitap ve Cihad (Kafi c.5)

8- Kırk Hadis Şerhi (İmam Humeyni)

9- İnsan ve Allah

YAZIYA YORUM KAT

7 Yorum