1. HABERLER

  2. HABER

  3. GÜNDEM

  4. “Gece Sırt Sırta Yattığım Yoldaşım Civan’ı Bana Öldürttüler”
“Gece Sırt Sırta Yattığım Yoldaşım Civan’ı Bana Öldürttüler”

“Gece Sırt Sırta Yattığım Yoldaşım Civan’ı Bana Öldürttüler”

Osman Evcan’ın ismini ‘vegan mahkûm’ olarak verdiği mücadeleyle duyduk. Örgütlü geçmişinde barındırdığı dram ise yazar Aytekin Yılmaz’a gönderdiği mektuptaki ifadeleriyle gün yüzüne çıktı.

12 Mart 2016 Cumartesi 11:08A+A-

Haber: Kürşad Oğuz / Habertürk

Pazar günü Habertürk’te Fevzi Çakır imzasıyla yayımlandı haber: “Devlet, vegan mahkûma 3 bin TL tazminat ödeyecek.” O mahkûm, Osman Evcan’dı. Eski Dev-Sol üyeliği sırasındaki faaliyetlerinden yaklaşık 25 yıldır hapiste. Fakat içeride verdiği veganlık mücadelesinin ötesinde bir hikâyesi var. Bu da Aytekin Yılmaz’ın yeni yayımlanan “Sığınamayanlar” kitabıyla ortaya çıktı. Evcan’ın Yılmaz’a bizzat gönderdiği bir acı itiraf ve “vicdan azabı” mektubuyla...

Uzun süredir “sol örgütler içi infazlar”ı yazan Aytekin Yılmaz’ın romanında Osman Evcan, “Sadık Durmuş” olarak yer alıyor. Evcan, 2011 yılında “Dağbozumu” romanını okuduktan sonra Yılmaz’a bir mektup yazmış. “Roman kahramanı Yusuf Can benim hikâyeme çok benziyor” demiş, kendi hikâyesini göndermiş. “Kitapta gerçek adımı kullanabilirsin” diye de vurgulamış ama Yılmaz, “Roman çıktığında sen açıklarsın” cevabını vermiş.

“Sığınamayanlar”da yer alan Sadık Durmuş’un hikâyesi bizzat Osman Evcan’ın elinden çıkma. Yılmaz, “Bana ‘Bu ülkede gerçek anlamda geçmişteki hatalarıyla yüzleşen bir insan gösterin’ derseniz, ‘Bu kişi Sadık’tır’ derim. Vicdani retçi, anarşist ve vegan oldu. ‘Romanda anlatılan katil benim’ deme cesaretini gösterdi” diyor.

Evet, çeyrek asırdır hapiste olan Osman Evcan, el yazısıyla katil olduğunu kendisi söylüyor. Ama bu herhangi bir cinayet değil. Bundan 25 yıl önce, Dev- Sol saflarındayken, Tokat kırsalında Osman Evcan’a çok trajik bir biçimde “yoldaş”ını öldürtüyorlar! Evcan cinayeti, “Gece sırt sırta yattığım yoldaşım Civan’ı bana öldürttüler” diye anlatıyor. Cinayet, başından itibaren şöyle gelişiyor:

ÖLÜM FERMANINI GETİRDİ

Evcan ve arkadaşları, Sivas-Tokat kırsalında faaliyettedir. Grup komutanının aşırı hiyerarşik ve otoriter tutumu herkesi bıktırmıştır. Örgüte ve yönetimine karşı güvensizlik ve antipati oluşur. Bir gece örgütten 3 kişi silahlarını bırakıp kaçar. Aradan 2 ay geçer, firar edenlerden “Civan” (takma isim) yeni bazı kişilerle geri döner. Civan, örgütün üst yöneticileriyle görüşmüş, rahatsızlıkları iletmiş, ona verilen bir mektupla geri dönmüştür. Ancak eliyle getirdiği o mektupta kendi idam fermanı vardır! Üst yönetim, infaz işini ise Sadık Durmuş’a yani Osman Evcan’a bırakır. Evcan önce reddeder, sonra mecbur kalır. Göstermelik bir mahkeme kurulur. İdam kararına karşı çıkacak kimse yoktur zaten. Üstelik “yargılama” yapılırken Civan’ın mezarı kazılmaktadır ve o da görmektedir...

Osman Evcan, daha sonra ömür boyu pişmanlık duyacağı kurşunu sıkar. Civan yere yığılır. Evcan, “Onu apar topar mezara gömdüklerinde kol saatini bile çıkarmadılar. Mezar taşları konulmadı. Mezar işaretsiz bırakıldı ki kimse hatırlamasın” diye anlatıyor.

Evcan, Civan’ı öldürdüğüne bin pişman olur. Bir insanın hayatına son verdiği için kendini affedemez. O ve beraberindekiler, Eylül 1992’de, Ordu ili Aybastı İlçesi’nde yakalanır. Nevşehir E-Tipi Cezaevi’nde Dev-Sol koğuşuna geçerler. Burada örgüt sorumluları yakalanma ve polise konuşup konuşmadıklarıyla ilgili bilgi alır. En zoru da budur. Evcan ve arkadaşı K.T., örgütle ilişkilerini fiilen koparır. 1995’te dava karara bağlanır. TCK 146/1’den (eski ceza yasası) müebbet hapse çarptırılırlar. Mahkemede, Civan’ı öldürdüğü için pişman olduğunu dilekçeyle açıklar Evcan. 25 yıldır bağımsız kalıyor hapishanelerde. Yılmaz, “Devlete de örgüte de sığınamayan, sığmayan bir mahpus o” diyor.

YAKLAŞIK 3 YIL DAHA...

Belki de arkadaşını “kurban” etmiş olmanın verdiği vicdan azabıyla, 15 yıl önce vejetaryenliği seçti Osman Evcan. Samsun’da yaşayan annesi 5 yıl önce, “Hayvanlara küçükken de duyarlıydı. Muhabbet kuşu götürmüştük eğlensin diye. Onu da salmış, ‘Ben hapisim, o da hapis olmasın’ diye” diyor. Daha sonra veganlığa geçer. Hayvan eti dışında hayvansal hiçbir ürün (yoğurt, tereyağı, margarin, peynir, yumurta vs.) yemez, yün battaniye, çorap vs. kullanmaz. 2011’de “kendisine yeterli vegan yemek tahsis edilmediği” için Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde 43 gün açlık grevi yapar. Sanal âlemde “Osman’a Vegan Yemek” kampanyası başlatılır. Konu TBMM gündemine taşınır. Bu sayede 28 Mart 2012’de, ‘Hükümlü ve Tutuklular ile Ceza İnfaz Kurumları Personelinin İaşe Yönetmeliği’ne vegan maddesi eklenir. Türkiye hapishanelerindeki tüm vegan-vejetaryenler, veganvejetaryen yemek hakkı kazanır. Evcan, Kasım 2015’te Kocaeli 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde, ardından da Silivri 6 No’lu L Tipi Cezaevi’nde benzer sorunlar yaşar. Sonunda Anayasa Mahkemesi’ne başvurur. “Cezaevi yönetimi, protein ihtiyacımı karşılayacak sebzeler vermeyerek işkence ve kötü muamele yasağını, vejetaryen olup olmadığımın tespiti için devlet hastanesine göndererek de din ve vicdan hürriyeti ile ayrımcılık yasağını ihlal ediyor” der. Yüksek Mahkeme onu haklı bulur. Devletin Evcan’a 3 bin TL tazminat ödemesini kararlaştırır.

Osman Evcan, yaklaşık 3 yıl daha hapiste kalacak. Çıkınca anlatacak daha çok şeyi olduğu kesin.

15'TEN FAZLA HAPİSHANE DOLAŞTI

1959 Samsun doğumlu Osman Evcan, esnaf ailenin çocuğu. 4 kardeş. Samsun 19 Mayıs Lisesi’nde okurken Dev- Genç üyesi olur. Sonra Dev-Sol’a geçer. 1978’de okuldan atılır. 1979’da tutuklanır. Samsun E-Tipi Kapalı Cezaevi’nde 5 ay yatıp tahliye olur. 1980’de tekrar tutuklanıp Ordu E-Tipi Kapalı Cezaevi’ne konulur. 12 Eylül darbesini burada yaşar. Şiddet görür. 1984’te Samsun’a sevk edilir. 26 yıl hapis cezası alır. 1985’te Bartın Özel Tip Cezaevi’ne sevk edilir. Tek tip elbise direnişinde yer aldığı için genelde hücrede kalır. 1987 Eylül’ünde Özal affıyla, 10 yıl süren tutsaklıktan sonra tahliye olur. Ancak 1990 Ocak’ında tekrar tutuklanır. Ankara Ulucanlar Cezaevi’ne sevk edilir. DGM’de, örgüt üyeliğinden (Devrimci Sol) 7 yıl ceza alır. Haymana ilçe cezaevine sevk edilir. 25 Kasım 1990’da firar eder. Edirne sınırından Yunanistan-Atina’ya geçer. Buradan da Suriye ve Lübnan’a. Beka bölgesindeki kamplarda, Filistinli FHKC örgütünden 1 yıl askeri eğitim alır. Tekrar Türkiye’ye döner ve Sivas kırsalında dağ faaliyetine girer.

YAZARI, ‘SIĞINAMAYANLAR’I ANLATTI

-Kim bu “Sığınamayanlar”?

Uzun yıllar illegal örgütlerde kalmış, dağda çatışmalara katılmış ve sonrasında bir biçimde savaşın dışına düşmüş insanlar. Ne devlete ne de örgüte sığınabilenler...

-Önce “Yoldaşını Öldürmek” şimdi ise “Sığınamayanlar”. Bu kitapları yazdıran ne?

Yaşanmışlık ve tanıklık. Hapishanede yanı başında koğuş arkadaşın yoldaşları tarafından öldürülürken sessiz kalamıyorsun. 90’lı yıllarda sadece hapishanelerde 40 insan sol örgütler tarafından ajanişbirlikçi oldukları gerekçesiyle öldürüldü. Çoğu poliste çözüldüğü gerekçesiyle öldürüldü. Sonra öğrendik ki meğer polis sorgusunda en çok çözülenler örgüt sorumluları. Devletin idam cezasına karşı çıkanlar, koğuşlarda kendi yoldaşlarını infaz etti. Devlet mahallesinde mağdur olanlar, kendi mahallesine döner dönmez zalim oldular.

-Civan’ın infaz olayı, kurgucuları hayretlere düşürecek türden bir cinayet. Buna benzer daha çok var mı?

Evet. Dağda örgüt içi infazlarda yaşamını yitirenlerin mezarı yok. Gizli gömülmüşler ve başlarına ne iki taş ne de işaret konulmuş. Bir gün dağın içi açılırsa acılara hazır olunmalı.

-Civan’ın infazı 25 yıl önceye dayanıyor. Bu infaz olduğunda ne ailesi ne de başkaları konuşmuş anlaşılan...

Geçmişte birçok infazda olduğu gibi bu da konuşulmamış ve ailesi sahip çıkmamış. Sol mahallede yapılan örgüt içi infazlara sessiz kalınıyor. Bunu çocuğu, kardeşi infaz edilmiş ailelerle konuştum. Kimse sol ve Kürt mahallesinde “hain” yakını olmak istemiyor. Örgüt içi infazlarda çocuklarını kaybeden ailelerden çoğu başka şehirlere göçtü.

-Roman, dağda kadın olmanın sıkıntılarına da değiniyor.

Romanda anlatılan Meryem’in hikâyesi aşk yasağıyla ilgili. Meryem tecavüz mağduru. Hamile olduğu anlaşıldığında tutuklanıp ölüme mahkûm edilir. Karnındaki 5 aylık çocuğuyla dağın birine gömülür.

-Romanın kahramanı Besna, “Savaşan kadın dağda erkekleşti” diyor...

Son yıllarda gerilla kadın romantizmi yapılıyor. Bu romantizmi yapanlar sanıyorlar ki, silah kadının elinde olunca kurşun değil de namlusundan çıkan çiçek. Uzun süren savaş birçoklarını şiddet bağımlısı yaptı. Ortadoğu’da şu an en itibarlı şey silah. Dağda savaşan kadının ne durumda olduğunu merak eden varsa Besna ve Sara’nın hikâyesini okusun.

-Kitabınızda Besna dağdan inmek istiyor ama ailesi istemiyor...

Uzun süren savaş Kürtler için de devlet için de yeni sektörler yarattı. 30 yıl çok uzun zaman. Kürtler şehirdeki yaşamlarını dağ ilişkisi üzerinden kurmaya başladı. Dağda ailenden biri varsa Kürt mahallesinde sözün daha dinlenir oluyor. Cezaevindeyken dağdan gelenlerimizin havası başka olurdu. Bugün yakını dağda olanların ağırlığı altında ezilen bir şehirli kitlesi var. Son yıllarda bu daha bir ayrıcalık oldu. Besna 15 yılın ardından dağdan inmek istediğinde ailesi “İnip ne yapacaksın, eşe dosta ne deriz?” diyorlar. Besna’nın durumunda olanlar az değil.

HABERE YORUM KAT

1 Yorum