
Gazze'de müzik ‘kuşatma ya da sınır tanımıyor’
Soykırım sırasında müzisyenler, hem terapi hem de kültürel mirasın korunması amacıyla çocuklara şarkı söylemeyi ve enstrüman çalmayı öğretiyorlar.
Mohammed Ebumhadi’nin Prism Reports’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Sanatın güçlü bir araç olduğu bilinen bir gerçektir ve Gazze'de müzik de soykırıma karşı bir direnç biçimidir.
Gazze'nin kuzeyinde bulunan Edward Said Ulusal Müzik Konservatuarı, Ekim 2023'ten bu yana çocuklar için sanatsal etkinlikler düzenlemektedir. Bu etkinlikler eğlencenin ötesine geçerek, İsrail işgalinin sürekli olarak silmeye çalıştığı Filistin kimliğini ve mirasını korumayı amaçlamaktadır. İsrail'in Filistinlilere yönelik toplu katliamının yanı sıra, ateşkes sırasında bile kültürel bir soykırım yaşanmaktadır. Kültürün bu “kötü niyetli yıkımı”nın tek bir amacı vardır: Filistinlilerin dehasına dair her türlü kanıtı ortadan kaldırmak.
Fouad Khader bu noktada hayati bir rol oynamaktadır. Kendisi, soykırım sırasında genç vokal yeteneklerini yetiştirmek için bir çocuk korosu kuran bir koro şefidir.
Khader, “Yıllardır çocuklarla ve müzikle ilgileniyorum, ancak çocuk korosunu kurma fikri, özellikle savaş, yerinden edilme, travma gibi yaşadıkları onca şeyden sonra, gelecek nesle karşı daha derin bir sorumluluk duygusundan doğdu” dedi. “Duygularını, acılarını ve hayallerini ifade edebilecekleri güvenli bir alana ne kadar ihtiyaçları olduğunu gördüm. Şarkı söylemek, kalplerine en yakın çıkış yolu oldu. O zaman onlarla grup halinde şarkı söylemeye başladık.”
Çocuklar, toplu şarkı söyleme yoluyla Filistin halk mirasını yeniden canlandırıyor ve hatta kendi özgün şarkılarını besteleyerek bunları sosyal medyada paylaşarak dünya çapında dinleyicilere ulaştırıyorlar.
Khader, Prism'e verdiği röportajda “Çocuklara geleneksel şarkıları öğretirken onlara sadece melodileri ve sözleri öğretmiyorum; kendi köklerini de hatırlatıyorum. Onları kimlikleriyle buluşturuyorum. Onlara bir soyun parçası olduklarını, yalnız olmadıklarını hissettiriyorum” dedi.
Khader, çalışmalarında birçok zorlukla karşılaştı, en önemlileri arasında güvenli prova alanlarının olmaması, sürekli elektrik kesintileri ve soykırımın çocuklar üzerinde oluşturduğu psikolojik etki sayılabilir.
“En zor olan şey, savaş, yerinden edilme ve açlığın ortasında yaşayan çocuklardan sabit sesle şarkı söylemelerini istemek,” diyor Khader. “Birçoğu evlerini veya sevdiklerini kaybetmiş. Bu koşullar altında şarkı söylemeye çalıştıklarını görmek bile oldukça yürek parçalayıcı.”
Soykırım sırasında Filistinli çocukların kültürel müzikle ilgilenmelerini izlemek duygusal ve güçlü bir deneyim. Bir şarkıyı ilk kez duyduklarında, birçok çocuk şarkı sözlerinin anlamını ve arkasındaki hikâyeyi merak ediyor. Müzik, çocuklar için bir öğrenme fırsatı sunuyor ve öğrendikleri şarkılar Filistin kimliğini daha derinlemesine anlamalarını sağlıyor.
Khader, “Çocuklara geleneksel şarkıları öğretmek sadece sanatsal bir faaliyet değildir” dedi. “Bu bir direniş eylemi, kültürel ve duygusal bir direnç biçimidir. Filistin'in hikâyesini korur ve onu kuşatma ya da sınır tanımayan insani bir şekilde dünyaya aktarır.”
Şarkı söylemek duygusal ifade ve kültürel bağ kurma için bir alan sağlarken, Gazze'deki diğer müzik türleri terapötik bir araç olarak hizmet etmiştir. İşte burada Youssef Saad devreye giriyor. 6 yaşında müzik yolculuğuna başlayan genç müzik öğretmeni, ud ile çocukların soykırım sırasında yaşadıkları umutsuzluk ve depresyonla başa çıkmalarına yardımcı oluyor.
Gazze'yi etkisi altında tutmaya devam eden İsrail'in vahşeti karşısında Saad, çocukların genç ve savunmasız akranlarına uygulanan terörü atlatmalarına yardımcı olmak amacıyla müzik öğretmeye başladı.
Saad, “Bu savaştan en çok etkilenenler çocuklardır” diye açıklıyor Saad, “Müzik onlara hem eğitici hem de terapötik bir çıkış yolu sunuyor.”
Öğrenme ve eğlenceyi birleştiren müzik dersleri sayesinde Saad, öğrencilerinin olağanüstü bir katılım gösterdiğini gözlemledi. Müziğin psikolojik destek ve dışarıdaki yıkımdan uzaklaşma aracı olarak sahip olduğu gücü ilk elden gördü. Müzik öğretmeni, hem çocukları hem de ailelerini rahatlatmak için müzik derslerine çeşitli seanslar da ekledi.
Saad, “Ebeveynler, çocuklarının bu etkinlikler sırasında rahatladığını bilerek içleri rahat ediyor” dedi.
Bir keresinde, bir grup çocukla oynarken, soykırımda annesini kaybeden küçük bir kız “Ummi” ya da “Annem” şarkısını istedi. Filistinli şair Mahmud Derviş'in İsrail hapishanesinde yazdığı bir şiirden esinlenerek Lübnanlı şarkıcı Marcel Khalife bu şiiri şarkıya dönüştürdü. Saad şarkıyı çaldı ve kızın annesinin değerli anılarını hatırlayarak duygulandığını gözlemledi. “O an kalbimi çok derinden etkiledi” dedi ve “karşılaştığımız tehlikelere rağmen devam etmem için bana motivasyon sağlıyor.”
Saad'ın en büyük hayali, dünyaca ünlü bir ud sanatçısı olmak ve Gazze'de kalıcı barışın sağlanmasına tanık olmaktır. O zamana kadar, kendi programı gibi müzik programlarının yaygınlaşarak soykırımdan en çok etkilenen Gazze'deki çocuklara şifa ve neşe getirmesini umduğunu söyledi.
Sanat, Gazze'de perküsyoncu Atef Ebu Hamad sayesinde de sabit kalmıştır. Ebu Hamad, uzmanlığını Gazze'deki çocuklara ritim enstrümanları çalmayı öğretmeye adamıştır.
Ebu Hamad'ın çalışmalarını olağanüstü kılan şey, kıtlık karşısında Filistinlilerin yaratıcılığını somutlaştırmasıdır. Gazze'de müzik enstrümanları bulunmadığından, onun rehberliğinde çocuklar savaşın kalıntılarını geçici perküsyon aletlerine dönüştürürler. Bu yaratıcı uyarlamalar sayesinde, atılmış metal teneke kutuları ve diğer malzemeleri vurarak ritmin temellerini öğreniyor ve uyguluyorlar.
Ebu Hamad, “Ritim derslerinde çocuklar büyük bir rahatlama hissediyorlar” diyor. “Egzersizler sayesinde negatif enerjilerini serbest bırakıyorlar ve benim için bu büyük bir başarı.”
Çocukken Ebu Hamad müziğe o kadar tutkundu ki bulabildiği her şeyi çalardı. Şimdi öğrettiği çocuklarda da aynı dürtüyü gördüğünü söylüyor. Bu yetenekli gençler, acılarını ve zorluklarını beceriye dönüştürmeyi seçerek sanatın sadece bir hobi değil, bir direniş eylemi olduğunu gösteriyorlar.
Bu, Zain Ebu Lebda için kesinlikle geçerli. Soykırım sırasında, 14 yaşındaki Gazzeli genç müzik yoluyla sesini keşfetti. Yeteneği, soykırımın ilk aylarında annesi onu şarkı söylerken duyup sesini başkalarıyla paylaşması için cesaretlendirdiğinde keşfedildi. Özel bir tutku olarak başlayan şey, kısa sürede güçlü bir kendini ifade etme biçimine dönüştü.
Soykırım sırasında Ebu Lebda, yaşadığı yoğun duyguları işlemek için kendi şarkılarını yazmaya başladı. “Yazdıklarım sadece kelimeler değil,” dedi. “İçimdekileri dışa vurma biçimim. Yaşadığımız gerçekliği anlatma biçimim.”
Müzikal performansların amacı sadece yıkımdan dikkatleri başka yöne çekmek değil; Filistin mirasını korumak, Filistin davasını savunmak ve Filistin tarihinin silinemeyeceğini vurgulamaktır.
Şu anda Khader'in genç şarkıcılar korosunda yer alıyor ve müzik yoluyla acılarını işliyor. Ebu Lebda, Prism'e genel olarak şarkı söylemeyi sevdiğini, ancak kendi şarkılarını seslendirmenin daha derin bir anlam taşıdığını söyledi. “Kendi şarkılarımı söylediğimde farklı bir şey hissediyorum. Onların benden çıktığı için gurur duyuyorum” dedi.
Soykırım sırasında bile Gazze'deki müzik eğitmenleri, aileler için Filistin halk şarkılarının canlı performanslarını düzenlemenin yollarını buldu. Müzik performanslarının amacı sadece yıkımdan dikkatleri başka yöne çekmek değil; Filistin mirasını korumak, Filistin davasını savunmak ve Filistin tarihinin silinmeyeceğini teyit etmek.
Ebu Lebda bu hedefleri kalbine kazımış.
“Ünlü bir şarkıcı olmak istiyorum,” diyor,
“ve tüm şarkılarım Filistin hakkında olacak.” diye ekliyor.
* Mohammed Ebumhadi, Gazze'den Filistinli bir yazar, çevirmen ve İngilizce öğretmenidir. El-Aksa Üniversitesi'nden İngiliz Dili ve Öğretim Yöntemleri alanında lisans derecesine sahiptir ve Edward Said Ulusal Müzik Konservatuarı'nda gitar öğretmektedir. Yazıları ve müziği aracılığıyla Gazze'deki yaşamın gerçeklerini aydınlatmaya ve topluluğunun sesini ve duygularını daha geniş bir dünyayla paylaşmaya çalışmaktadır.







HABERE YORUM KAT