1. YAZARLAR

  2. Fatma K. Barbarosoğlu

  3. Fatma Barbarosoğlu
Fatma K. Barbarosoğlu

Fatma K. Barbarosoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Fatma Barbarosoğlu

30 Eylül 2011 Cuma 12:32A+A-

Adı Mizgin'di... Ölümün eşiğinde bir bebek bıraktı bize... Hepimize...

Zor zamanda yaşamanın sorumluluğu ile kalbiniz delik deşik iken köşe yazısı yazmak zor. Analiz yazıları, edebi yazılar yazmak da zor.

İçinizden geldiği gibi yazmak ile; içinizden geleni saklaya saklaya yazmak arasında yapacağınız tercihin zorluğu kalbe batan kıymık olarak kalıyor.

Kalbim kararmasın diye, acı haberleri kanıksamayayım diye her gün gazete okumuyorum. Görmek ile dinlemek arası yerde tercihim hep dinlemekten yana.

Çünkü seğirin dünyası her şeyi azaltıyor. Ekranın dili her şeyden bir parça ortaya koya koya, isyan edilesi durumu bile normalin, rutinin sularında boğuyor.

Sabahtı. Güneş doğmamıştı henüz. Günün ilk haberi olarak aldım Mizgin Doru'nun şahadetini.31 yaşında. Dört kız evladından sonra kucağına alacağı oğluna "yüklü".Anadolu'da hamile ya da gebe tabirleri çok kullanılmaz yüklü denir.

Kayınpederini hac yolcusu olarak uğurlamak üzere gittikleri ziyaret dönüşü arabalarına yağdırılan kurşunlar onu ve küçük kızını, ölümün ülkesine vakitsiz getirirken, karnındaki bebek vakitsiz bir merhaba dedi şiddetin kanlı dünyasına.

Kalbimizde kıymık olarak kayıtlı kalacak olan mutlu bir aile fotoğrafı kaldı Mizgin'den geriye.

Anadolu kadınını sembolü oyalı beyaz namaz örtüsü ile çevrelenmiş güzel yüzü.

Mahcubiyetin solgunluğu ile anne yüreğinin şefkati ve dirayeti bir tebessüm olarak birleşmiş objektife bakan ifadesinde.

Biri kucağında kızlarının, biri dizinin dibinde.

Kocası elini omzuna atmış. Ailesini kanatlarının altında tutan, tutabileceğine sonuna kadar inanmış bir ifade ile.

II-

Kendimi hiç gazeteci gibi hissetmedim bunca yıl. Haftada üç gün köşe yazısı yayınlayan biri olarak bunu söylemeye ne kadar hakkım var! Bir gazetede yazan yazar olabildim en fazla.

Gazeteci için olmazsa olmaz bir durum olan zamanlardan mekânlara hızlı geçişe talip olmadım. Ele aldığı konuya demir atanlardan olmayı tercih ittim bunca yıl. Onun için günlük haberlerin ruhumdaki etkisi bazen başa çıkamayacağım kadar derin oldu. Takılıp kaldım.

O fotoğrafa takılıp kaldım. Çünkü o fotoğrafta okunacak o kadar çok şey vardı ki...

Başbakanlık basın danışmanı Lütfullah Göktaş (ki kendisinden, NTV muhabiri olarak Vatikan'dan bildirmeden önce, Katolik dünya ile ilgili olarak yaptığı araştırmalar vesilesiyle haberdardım)Başbakanımızın Makedonya gezisi için davet ederken zihnimde bu fotoğraf vardı.

Bazen yerinizden hiç kıpırdamadığınız halde gidersiniz. Bazen uçan bedeninize inat ruhunuz olduğu yerde çakılı kalır.

Aylardır zihnimde gezinen 1912–2012 okumaları var. Yüzyıl önce Balkanlar, yüzyıl sonra Balkanlar...

Âdetim olduğu üzere, yola çıkmadan önce tefeül ettim. Üsküp'e uçuyoruz ya... Yahya Kemal'den bir şiire niyet ettim. Yahya Kemal'in mısraları değil, Tanpınar'ın Yahya Kemal üzerine yazmış olduğu satırlar düştü nasibime: " Yahya Kemal'in ve neslinin nasyonalizmi, hangi zeminden herekte ederse etsin son şeklini Balkan harbinin çöküntüsünden ve acısından almıştı."

Avrupa'da sosyalistler iktidar olursa, ABD'nin üçüncü bir partisi olursa "gördüğümüz dünya" sahiden başka bir dünya olabilir mi?

Yoksa dünyanın dört bir tarafından yükselen milliyetçilik dünyayı yeniden bozgun yerine mi çevirir?

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT