1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Doğu Guta Direnişinin Çarpıcı Hikâyesi (Röportaj)
Doğu Guta Direnişinin Çarpıcı Hikâyesi (Röportaj)

Doğu Guta Direnişinin Çarpıcı Hikâyesi (Röportaj)

Suriye'de kuşatma altındaki bölgeden sağ çıkmayı başaran Şam Orduları İslam Birliği resmi sözcüsü Vail Ulvan yaşadıklarını anlattı.

12 Ocak 2016 Salı 15:23A+A-

RÖP: MUHAMMET İKBAL KÖSEOĞLU / TİMETÜRK

(RÖPORTAJIN BİRİNCİ BÖLÜMÜ)

DOĞU ĞÛTA'DA KUŞATMAYA KARŞI NASIL DİRENİYORLAR?

Suriye'de Esed rejimine karşı başkaldırı başladığından beri muhaliflerin kontrolünde olan Doğu Ğûta bölgesi, başkent Şam'a yakınlığından dolayı stratejik bir öneme sahip. İki buçuk yıldır rejim güçleri ve Şii milislerin kuşatması altında olan bölge, 1500 kişinin öldüğü kimyasal saldırı ve açlıktan ölümlerle gündeme gelmişti. Bölgenin en büyük muhalif gruplarından el-İttihâdu'l-İslamî li Ecnâdi'ş-Şâm'ın (Şam Orduları İslam Birliği) resmi sözcüsü Vail Ulvan'la Doğu Ğûta başta olmak üzere Suriye'de yaşananlarla ilgili pek çok meseleyi konuştuk. Kuşatma altındaki bölgeden çıkmayı başaran Vail Ulvan sorularımıza çok çarpıcı cevaplar verdi.

ROP

Timetürk: Suriye'nin genelinde direnişin nasıl başladığı biliniyor. Diğer bazı grupların direnişe nasıl başladığını da biliyoruz. Kendi hikâyenizi anlatır mısınız? Ğûta'da direniş nasıl başladı?

Cevap: Bismillahirrahmanirrahim. Bu devrim Suriye'nin güneyinde Şam'da ağır bir şekilde bastırılan küçük bir protesto ile başladı. Sonra Dera'ya sıçradı ve burada büyük bir protesto gerçekleşti. Protestolara katılan ilk yerleşim yerlerinden biri de Doğu Ğûta idi. Doğu Ğûta, Şam'ı çevrelemiş ve ona bitişik durumda bir yerdir. Ğûta'nın önemini bilen katil rejim bu sebeple, ilk protestolardan itibaren halkı öldürmeye başladı. Ğûta'ya karşı şiddet kullandı ve kuşatmaya çalıştı. Şu anda ise bölge, iki buçuk seneden beri tamamen kuşatma altında tutuluyor. Biraz daha detaylandırırsak; protestolar Ğûta'da çok erken başladı. Rejim silahla karşılık verdi ve büyük çapta bir tutuklama gerçekleştirdi. Adalet ve özgürlük için ayaklanan halkın taleplerine rejimin silahla karşılık vermesi, halkı silahlanmak zorunda bıraktı. Sivilleri ve göstericileri korumak amacıyla küçük gruplar oluşturuldu. Rejim, bu küçük grupları oluşturan insanları tutukladı ve işkence ederek öldürdü. Sivil protesto gösterilerine de ateşle karşılık vermeye devam etti. Zamanla küçük gruplar büyüdü, silahlandı ve taburlar oluşturdu. Bu taburlar yerleşim yerlerini tek tek rejimin elinden kurtararak tüm Ğûta'yı özgür hale getirdiler. Şam'ın çevresindeki Ğûta rejimin hâkimiyetinden kurtarıldı ama Şam, katil rejimin elinde kaldı. Bu gelişmelerden dolayı rejim, büyük korku yaşadı. Devrimciler, kuzeyde Halep'te ya da güneyde Dera'da veya doğudaki Deyrezzor'da ne kadar ilerlerse ilerlesinler, rejim için Doğu Ğûta veya Batı Ğûta kadar hassas değil. Ğûta, başkent Şam'a yakın olmasından dolayı stratejik öneme sahip. Çünkü devrimciler Şam'a girerlerse rejim düşer ve her şey biter. O yüzden rejim, başlangıçtan beri hep Doğu Ğûta'nın devrimcilerini Şam'dan uzak tutmaya ve oradaki devrimi zayıflatmaya çalıştı. Bu bölge; tüm Suriye'de, devrim ateşinin parladığı yerler içerisindeki en önemli yerdir. Rejim bu bölgenin önemini iyi bilmekteyken, maalesef devrimin yanında duran ve halkı destekleyenler bu bölgeye pek önem vermiyor.

12528444_235458850118668_1283337963_o

(Haritada gösteriyor)

Burası Şam, burası ise Batı Ğûta. Batı Ğûta küçük bir yerdir. Burası ise Doğu Ğûta. Bak burada dağlar var, burada ise çöl var. Yine burada da dağlar var. Şu yeşil renkli bölge, Ğûta'dır. Devrimciler Ğûta'nın şehirlerini kontrol ediyor: Burası Duma, burası ise Harastâ. Ben Duma'da yaşıyorum. Eşimi ve çocuklarımı Duma'da bıraktım. Burası Misraba, burası ise Beyt Sevâ. Hepsi devrimcilerin elinde. Irbîn ve Harastâ da öyle. Bu yol -otoban- Ğûta'yı Şam'dan ayırıyor, sınırdır yani. Bu yol, Hama ve Humus' tan geçerek Şam'a geliyor sonra Dera'ya devam ediyor. Bak burası Côbar. Côbar, Ğûta'ya değil Şam'a bağlı fakat devrimcilerin elinde olan bir semttir. Yani devrimciler Şam şehrine girmiş durumda (Şam'ın merkezini kastediyor). O yüzden rejim, devrimcileri zayıflatmak amacıyla sürekli operasyonlar düzenlemesine rağmen Côbar semtini bir türlü alamadı. Devrimcilerin silahları ve mermileri çok az olsa da sahip oldukları akîde ve îmanla, silahı çok daha fazla olan düşmanı yenebilirler.

Dediğim gibi Esed rejimi, Ğûta bölgesini iki buçuk seneden beri kuşatma altında tutuyor. Ben Ğûta'daydım. Orada yaşayan çocuklar, kadınlar ve yaşlıların en büyük sıkıntısı açlık. Örneğin; şekerin bir kilosu rejimin kontrolünde olan Şam şehrinde 100 Suriye Lirası iken (1 TL'ye tekabül ediyor), Ğûta'da 4000 SL'na ulaşmıştır. (40 TL'ye tekabül ediyor). Pirincin fiyatı 1200 SL iken, mazotun litresi ise 1300 SL'dir. 2000 SL'sına ulaştığı dönemler olmuştur.

P5090010

Timetürk: Kuşatma deyince insanın aklına, ne girişin ne de çıkışın mümkün olmadığı bir yer geliyor. Miktar az olsa da bölgeye bu malzemeler nasıl giriyor? 

Cevap: Ğûta büyük bir yer. Rejim bölgeyi tanklar ve ağır silahları kullanarak kuşatıyor. Bu yüzden tamamını değil, ancak % 90'nının bütün geçişlerini kapatarak kuşatmıştır.  Bütün geçişleri kesemediği ve tamamen kuşatamadığı % 10luk kısımdan büyük tehlikelerle çok az miktarda gıda girdiriliyor. Çok az miktarda da mermi kaçakçılığı yapabiliyoruz.

Timetürk: Bölgeyi mahalle mahalle gösterince aklıma geldi. Ceyşu'l-İslâm[1] (İslam Ordusu) grubu ile başka gruplar arasında sorun olduğu bilgileri geliyordu. Ğûta'daki gruplar arasında sorun var mı? Mesela Ğûta'da Işid mensupları var mı?

Cevap: Doğu Ğûta'da 300 Işidci vardı ve bizi tekfir ediyorlardı. Bize ‘mürted' diyorlardı. O zamanlar Meliha savaşındaydık ve bu savaş, bin civarı şehid verdiğimiz çok şiddetli bir savaştı. O savaş boyunca Işidciler, bizi yalnız bırakıp yardım etmedikleri gibi bize kâfir dediler. İçlerinden Meliha cephesine destek vermek isteyen küçük bir grubu, Iraklı şer'ileri (din adamlarını kastediyor) alenen “Size ne bu savaştan, Nusayrilerle mürtedler savaşıyor.” diyerek engelledi. Meliha savaşı bitince Ortak Yargı onlara Ğûta'yı terk etmeleri yahut Işid'den ayrıldıklarını ilan etmeleri için 24 saat süre tanıdı. Ardından onlarla savaşmaya başladık ve onları bitirdik.

Timetürk: Hepsini mi?

Cevap: Hepsini. Doğu Ğûta'da Cephetu'n-Nusra[2] (Nusret Cephesi) grubuyla hiç savaşmadık. Çünkü Cephetu'n-Nusra bizimle operasyonlara katılıyor. Birlikte ortak düşmana karşı savaşıyoruz ve operasyonları beraber yapıyoruz ama idarede ya da yargıda bize katılmayı kabul etmiyorlar. Ayrı mahkemeleri var.

Timetürk: Cephetu'n-Nusra ile ilişki biçiminizi konuşmak istiyorum ama oraya sonra geleceğim. Ceyşu'l-İslam'ı sormuştum.

Cevap: Bahsettiğin Ceyşu'l-İslâm grubu, Ceyşu'l-umme adlı bir grupla savaştı.  Ceyşu'l-umme grubunun içinde çok müfsit vardı. Bu grup devrimci olduğunu iddia ediyordu ve silahı da vardı. Eskiden böyle değildiler. Hırsızlık ve uyuşturucu gibi fesat şeylere başladılar. Hepsi böyle değil ama birçoğu böyle. İçlerinde böyle olmayan küçük gruplar da var. Halk Ceyşu'l-Umme'den rahatsızdı. Tüm gruplar Ceyşu'l-Umme'yi bitirmek istiyordu fakat bunu yargı yoluyla ve kanunlara dayanarak yapmak istiyorduk. Ceyşu'l-İslâm yargıyı beklemedi ve acele etti. Ceyşu'l-Umme'yi bitirdi, hepsini bitirdi.

 Timetürk: İhtilaf devam ediyor mu?

Cevap: Hepsi bitti zaten. Çoğu hapishanelerde. Ortak yargı Ceyşu'l-İslam'dan, hapsedilenlerin davalarının yargıya devredilmesini defalarca talep etti. Çeyşu'l-İslâm ise bunu reddetti. Onları kendi mahkemelerinde muhakeme edip yargıladı. Bir kısmını idam etti. Bazılarını çok sonraları serbest bıraktı ve büyük bir kısmı hâlen kendi hapishanelerinde. Biz bu tavrı, ortak yargının başarıya ulaşmasını engelleyen Ceyşu'l-İslam'ın da sebep olduğu en büyük sorunlardan biri olarak görüyoruz.

Timetürk: İhtilaflar meselesine tekrar döneriz ama merak ettiğim bir konu var. Biz şöyle biliyoruz: Esed rejimi çok katı bir rejim. Müslüman halkın cemaatleşmesine müsaade etmiyordu. Mesela meşhur olduğu üzere İhvan-ı Müslimin[3] mensubu olmak idamla yargılanma sebebiydi. Hatta devrim süreci başlamadan önce Türkiye'den Suriye'ye İslami ilimler tahsil etmek için gidenlere topluca bir arada bulunmamaları ve siyasi meseleleri konuşmamaları hususunda uyarılarda bulunuluyordu. Böyle bir gerçeklik varken nasıl oldu da devrimden sonra bütün bu gruplar ortaya çıkabildi? Mesela sizin grubunuzun geçmişi var mıydı? Nasıl bir araya geldiniz?

Cevap: Devrimden önce rejimin sıkıyönetimine rağmen, çoğu gizli küçük grup halinde İslami gruplar vardı. Mesela ben bir mescitte[4] öğrenciydim. O mescidin hocaları ve öğrencileri ayaklanma sürecinde bir araya gelerek tabur oluşturdular. Ama bu tür gruplar rejim tarafından çok sıkı takip edildiği için, ayaklanma İslami gruplar tarafından gerçekleştirilmedi. Ayaklanma halk tarafından gerçekleştirildi. O ortamda İslami gruplar toplanmak için fırsat buldular. Bazı bölgeler de elimize geçince İslami cemaatler şer'i ve askeri kurslar açtılar. Kanunları oluşturup gerekli düzenlemeleri yaptıktan sonra iki sene içinde taburları oluşturmaya başladılar.

Timetürk: Tekrar ihtilaflar meselesine dönecek olursak; ayaklanma başladığından beri beş sene geçti. Grubunuzun kendini tanıttığı, ilke ve hedeflerini anlattığı bildiriyi okudum. Grubunuz Suriye'deki muhalif gruplar arasında en mutedil çizgide olan gruplardan birisi olarak gözüküyor. Soru şu: Dışarıdan bakıldığında muhalefet adına beş senelik devrim sürecinde en olumsuz gözüken şey bir araya gelip birlikte hareket edebilme ile ilgili sorun yaşamaları. Mesela bazı Eşari ve Selefilerin bir araya gelemediklerini duydum. Söz konusu devrim olunca bu tip şeyler çok komik değil mi?

Cevap: Gerçek sebep bu değil. Devrim başlayınca her küçük grup ayrıydı. Yavaş yavaş küçük gruplar bir araya gelerek daha büyük grupları oluşturdu. Başlangıçta grupların ayrı olması normaldir. Bazen sebep Eşari veya Selefi akidelerinden kaynaklanıyormuş gibi gösteriliyor ama asıl sebep siyasi sebeptir. Sebep, örgütlerin farklı siyesi projeleridir. Mesela biz el-İttihâdu'l-İslamî li Ecnâdi'ş-Şâm 'dan[5] (Şam Orduları İslam Birliği) bahsedecek olursam: ben ‘birliğin' resmi sözcüsüyüm ve Eşari akidesini taşıyorum. Fıkhi anlamda ise Hanefiyim. ‘İslam Birliği'nin başkanı ise Selefidir. Aramızda fark yok. Sonuçta hepimiz Ehl-i Sünnet'in şemsiyesi altındayız. Hepimiz İslam'da kardeşiz. Selefi, Eşari ya da Maturidilerin aralarındaki farklar basittir. Hepimiz “La ilahe illallah Muhammedun Resulullah” diyoruz. Düşmanımız birdir. Kur'anımız birdir. Beş vakit namazımız var. Onda da fark yok. Selefi diyen, Suriye'de sonraki projeyi kastetmektedir. el-İttihâdu'l-İslamî li Ecnâdi'ş-Şâm'ın fikriyatı Suriye halkının fikriyatına yakındır. Suriye'de zaten Selefilik yoktu. Buraya Suudi Arabistan'dan geldi. "Ben Selefiyim" ya da "Ben Eşariyim" diyenler pek akideyi kastetmiyorlar. Aslında o büyük projelerinin ayrımını kastediyorlar.

P5090024

Timetürk: el-İttihâdu'l-İslamî li Ecnâdi'ş-Şâm, İslami Cephe'nin bildirgesine imza atan gruplardan birisiydi…(Sorumu yarıda kesti)

Cevap: Hayır! el-İttihâdu'l-İslamî li Ecnâdi'ş-Şâm 'ın da İslami Cephe'nin de ayrı bir paktı var. İki örgüt de Devrimci Şeref Paktı'nı imzaladı.

Timetürk: Hala geçerliliği var mı?

Cevap: Evet devam ediyor.

Timetürk: Siyasi birlikteliklerle ilgili sorunlar yaşanıyor. İslami Cephe diye bir yapı kuruldu ama şu an var mı yok mu belli değil.

Cevap: İslami Cephe ikiye ayrıldı; biri Ceyşu'l-İslâm, diğerleri ise Ahraru'ş-Şâm[6], Sukûru'ş-Şâm[7], Livâu't-Tevhid[8] gibi diğer gruplar. Ceyşu'l-İslâm, Devrimci Şeref Paktı'nı imzalamadı. Diğer hareketler ise imzaladı.

Timetürk: Hazır Ceyşu'l-İslâm grubunu konuşuyorken konuşmamız gereken önemli bir mesele var. Savaş aslında İran'la yapılıyor. Doğal olarak İran da şöyle bir propaganda yapıyor. Suriye'de bir vekâlet savaşı var ve mevcut muhalif grupların hepsi Amerika'nın uşağı. Amerika bu savaşı Türkiye, Suud ve Katar üzerinden organize ediyor. Siz Amerika, Suud, Türkiye veya herhangi başka bir ülkenin çıkarları için mi savaşıyorsunuz?

Cevap: Devrim ve direniş, düşmanına düşman gözü ile bakar. Arap halklarının Amerika'yı sevmemesinin sebebi İsrail'i desteklemesidir. Amerika'yı düşman yapan -İsrail'i- düşmanımızı desteklemesidir. Şimdi; Amerika'yı Afganistan'a, Irak'a sokan kim? İran'dır. Amerika'nın gerçek dostu Suriye'nin muhalifleri değildir. Asıl dostu İran'dır. Obama bir konuşmasında halkına "İran, on seneliğine Amerika'nın düşmanı olmayacak."dedi. Bu doğrultuda Amerika, İran ekonomisini güçlendirecek. Onlar birbirinin düşmanı değiller. Esasında Esed rejimi, Hizbullah ve İran; "Düşsün Amerika", "Şeytan Amerika" gibi sloganlarla ve sözde İsrail karşıtlığıyla Müslümanların duygularıyla oynadı. İsrail'le savaşmalarına gelince; aslında onlar İsrail'e karşı sahte savaşlar yaptılar. İsrail'le savaşan Araplardır.

Bana "Türkiye ile ilişkiniz nedir?" diye soruyorsun. Türkiye devleti ya da halkı kadar Suriye halkına insani yardımda bulunan başka kimse var mı? Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye; hepsi halkımıza yardımda bulunuyor. Neden onları sevmeyelim ya da yanında durmayalım ki? Lübnan objektif olduğunu iddia ediyor ama Lübnan askerleri Suriye halkına ateş ediyor ve Hizbullah'ın rejimle beraber halkımızı katletmesine izin veriyor. Lübnan hükümetini bu yüzden sevmiyoruz. Lübnan gibi Irak da Esed rejimini destekliyor. Suriye halkının yanında duran, adaleti ve halkımızı savunan devletler sadece Suriye'deki muhalifler tarafından değil, tüm dünya halkları tarafından seviliyor ve saygı duyuluyor.

Timetürk: Böyle diyorsunuz ama mesela Ceyşu'l-İslâm grubunun Suud tarafından yönlendirildiği ve onların çıkarlarına hizmet ettiği iddiaları var.

Cevap: Herkes bilir ki Suudi Arabistan'nın takip ettiği yol Selefiliktir. Ceyşul-islam'ın da dini alanda başvuru kaynakları genellikle Suud Selefiliğinin temsilcileridir. Mesela Şeyh Ar'ur veya eskiden İbn Baz, el-Useymin gibi. Ceyşul-islam'ın Selefi bir hareket olması, dini kaynakları bunlar olduğu içindir. O yüzden insanların Ceyşu'l-İslâm hakkında Suud'un Ordusu demesi normaldir. Fakat hayır! Aslında o Suriyeli bir harekettir fakat gerçekten dini ve fikri kaynakları Suudi Arabistan'a çok yakındır. el-İttihâdu'l-İslamî li Ecnâdi'ş-Şâm Selefi olmadığı için ona da Katar'ın ve Türkiye'nindir derler(!)

[1] İslam Ordusu
[2] Nusret Cephesi
[3] Müslüman Kardeşler
[4] Şeyh Hâlid Taffûr'un doktorundan mühendisine öğretmeninde işçisine toplumun her kesimine ihtisas düzeyinde şerî kurslar düzenlediği Hasîbe Câmii'ni kastediyor.
[5] Şam Orduları İslam Birliği
[6] Hareket-i Ahraru'ş Şâm el-İslamiyye: Şam'ın Özgürleri İslami Hareketi
[7] Liva Sukûru'ş Şâm: Şam Şahinleri Tugayı/Sancağı
[8] Tevhid Tugayı/Sancağı

***

(RÖPORTAJIN İKİNCİ BÖLÜMÜ)

DOĞU GUTA DİRENİŞİNİN ÇARPICI HİKAYESİ

 

Timetürk: Tekrar Doğu Ğûta'ya dönecek olursak. Kuşatma altındasınız ve istisnasız her gün bombalanıyorsunuz. Kimyasal saldırıya uğradınız. Nasıl dayanıyorsunuz? Mantıken pek mümkün gözükmüyor. Somut örnekler verebilir misiniz?

Cevap: Doğu Ğûta'da 600 bin ile 800 bin arası kişi yaşıyor. Savaşçıların sayısı ise en iyi durumda 20 bini geçmez. Çok az bir sayı. Çok şiddetli bir kuşatma olduğu için savaşçıların silahları ve mermileri çok az ve sivillerin aç kaldığı gibi aç kalıyorlar. Doğu Ğûta, katil rejim tarafından havan, tanklar ve uçaklarla vuruluyor. Kimyasal silahlarla vurdular. 1500 kişi şehit oldu bir anda. Ben kimyasal silahla vurulan yere sadece 10 kilometre uzaktaydım. Küçük oğlum, kimyasal silahın etkisinden dolayı bugün hala rahat nefes alamayıp krizler geçiriyor ve oksijen maskesi takmak zorunda kalıyoruz. Büyük bir katliamdı.

ic1_1

ic2

Timetürk: Kimyasal silahın etkisiyle sorunlu doğan bebekler var mı?

Cevap: Nadir vakalarla karşılaştık fakat Doğu Ğûta'nın çocuklarının çoğu hala nefes alamayıp krizler geçiriyor. Astım ve bronşit vakaları ortaya çıktı. Tıbbi malzeme ve hizmetlerin yetersizliğinden dolayı kimyasal silahla yaralananların çoğu öldü. Ğûta, her gün bombalanıyor. Uçaklar vurmaya başlayınca ben eşime ve çocuklarıma sarılıp öpüyordum ve ölümümüzü bekliyorduk. Uçak roketi düşünce çevresindeki tüm binalar imha olur. Herkes ya ölür ya da yaralanır. Ğûta'nın insanları böyle yaşıyor; açlık, korku ve ölüm. Katil Esed rejimi bizimle Côbar, Irbîn, Harastâ ve Dûma'da savaşıyor. (Haritada gösteriyor.) Burada kampta ve burada Deyr-Selman ve el-Bilaliyye gibi yerlerde ya da rayda/demir yolunda. Burada ray var. Ray aramızdaki sınır. Bu taraf rejimin bu taraf da muhaliflerin kontrolünde. Söylediğim yerlerin tamamında rejim operasyon yapıyor ve kazanamıyor. Allah'ın izniyle biz yeniyoruz. Kazanamayınca intikamını Ğûta halkından; yaşlılardan, kadınlardan ve çocuklardan alıyor. Şehirleri vuruyor. Zibdin'i vuruyor, Duma'yı vuruyor, Kefer Batna'yı vuruyor.

Timetürk: Yani savaşçılara diş geçiremeyen Esed rejimi, intikamını sivillerden alıyor.

Cevap: Aynen öyle. Savaşçılarımızın durumuna gelecek olursak… Şimdi bahsettiğimiz 20 bin savaşçının en büyük kısmı Ceyşul-islam'a bağlı. Onlardan sonra biziz, yani el-İttihâdu'l-İslamî li Ecnâdi'ş-Şâm. Üçüncü sırada Feylaku'r-Rahman[1], dördüncü Ahraru'ş-Şâm, beşinci ise Cephetu'n-Nusra. Cephetu'n-Nusra'nın savaşçı sayısı beş yüz civarı. Ğûta kuşatma altında olduğu için aralarında hiç dışarıdan gelen savaşçı yok. Hepsi Suriyeli. Cephetu'n-Nusra'nın sayısı Ahraru'ş-Şâm'dan daha fazla.

Timetürk: Madem Cephetu'n-Nusra'nın Ğûta'daki savaşçı sayısı Ahraru'ş-Şam'dan fazla, neden onları beşinci sıraya koydunuz?

Cevap: O tertibi ben yaptım kardeşim, çünkü onları sevmiyorum. Maalesef Ğûta'daki Cephetu'n-Nusra mensupları diğer bölgelerdekiler gibi değil. Bazıları bize kâfir diyor. Işid değiller ama onların fikirlerinden etkilenmişler. Hepsi değil bazıları. Devrim bayrağımıza küfrederler. Cephetu'n-Nusra bizim Kur'an hafızı olan komutanlarımızdan bir tanesini[2]öldürmeye çalıştı ama ölmedi, Allah kurtardı. O gün onlar  "Biz bugün mürtetlerin ve kâfirlerin büyük başlarından birini öldürdük." diye bir tweet attılar.

ic3
(el-İttihâdu'l-İslamî li Ecnâdi'ş-Şâm'ın eski lideri Ebu Muhammed Fatih, Zehran Alluş'la birlikte Hatîb Ebû Naîm Ya'kûb'u ziyaret ederken)

Ama böyle durumlar çok yaygın değil Cephetun-Nusra'da. Sadece küçük bir kısmı Işid'den etkilenmişti. Neyse grupların sıralaması bu şekilde. Cephelere göre dağılımına gelirsek: Ceyşu'l-İslam; şuradan Dûma'ya yani şuraya kadar. (Haritada gösteriyor) Burası Adra. Adra rejimin elinde. Biz ise Bilaliyye ve Deyr Selman'da bulunmaktayız. Şurada ise Ceyşu'l-İslam, el-İttihâdu'l-İslamî li Ecnâdi'ş-Şâm, Feylaku'r-Rahman, Ahraru'r-Şam ve Cephetu'n-Nusra yani hepsi beraber varlar.

Timetürk: Irbîn kimin kontrolünde?

Cevap: Irbîn; Feylaku'r-Rahman, Ahraru'ş-Şam ve Cephetu'n-Nusra'nın kontrolünde. Ceyşu'l-İslâm ve el-İttihâdu'l-İslamî li Ecnâdi'ş-Şâm'ın Irbîn 'de sadece küçük bir merkezleri var. Harastâ, Medyara ve Harastâ'nın diğer tarafı, bütün buraların hepsi ise el-İttihâdu'l-İslamî li Ecnâdi'ş-Şâm'ın kontrolündedir. En önemli savaş Côbar'da yaşanıyor. Şurası, şurası ve şurası rejimin kontrolünde, burası da devrimcilerin. Bu yol kesik, arabalar geçemez. Biz kestik, şuradan şuraya. Rejim bizi Côbar'dan çıkarmaya çalışıyor çünkü Côbar Şam'ın içinde. Côbar'daki savaşçıların ağırlığı el-İttihadu'l-İslamî li Ecnadi'ş-Şam'a ve Feylaku'r-Rahman'a ait. Yani Feylaku'r-Rahman ve el-İttihâdu'l-İslamî li Ecnâdi'ş-Şâm Côbar'da en etkin gruplar. Rejim Côbar'a şuradan girmeye çalıştı ama başaramadı. (Haritada gösteriyor) Burayı da denedi olmadı, buradan da giremedi. Buradaki savaş iki seneden beri devam ediyor. Rejim diğer taraflardan yanaşamayınca şuranın etrafından dönerek burayı aldı. (Haritada bir yeri gösteriyor) Côbar çok tehlikelidir yani. Şuan Côbar'da çatışmalar burada sürüyor, burada ise fazla çatışma yok ama yere sürekli roket iniyor. Bak, buranın adı da Tayba bölgesi. Burası her gün çok yoğun çatışmaların yaşandığı bir yer. Rejim buradan girerek bölgeyi kuşatmak istiyor. Neden biliyor musun? Çünkü... Bak şimdi, Meliha devrimcilerin elindeydi. Rejim günlerce buradan girmeyi denedi ama başaramadı. Tanklar yoğun bir şekilde vurdu. Sonra BMP (personel taşıyıcı özelliği olan, zırhlı, hafif tank) getirdi ve askerleri indirdi. Askerler inince devrimciler siperlerden çıktılar ve çekilmeyip sonuna kadar savaştılar. Şurada, şurada ve şurada elli gün sürdü savaş. Çok şiddetli bir savaştı. Sonra rejim ne yaptı biliyor musun? Devrimcilerin Rpg, konkurs, kornet gibi antitank silahları olmadığı için buradaki binaların olduğu yerde savaşıyoruz. Binalar olduğu için de tanklar girip savaşamıyor. O yüzden biz yüz yüze çok savaştık. Biz şehir ya da sokak çatışmalarında çok iyiyiz. Rejim ise tankları olduğu için bazen çöl savaşlarında bizi yeniyor. Burada o kadar çok savaştık ki o yüzden şunu yaptı; şu taraftan geldi ve Meliha'yı aldı. Alması 135 gün sürdü. Bu savaş Suriye'deki en büyük çatışmaydı. Mücahitler 1000'e yakın kişi şehit verdi. Rejimin kaybı ise 5000 civarında. İçlerinde Iraklı, İranlı, Afganistanlı ve Hizbullah'tan şiiler vardı. “Kefil Zeynep”, “Esedillah el-Galib” ve “Ebul-Fadl el-Abbas” gibi büyük şii tugaylar geldiler. Savaşın sonunda o tugayların hepsi ya ölü ya da yaralı olarak döndüler Elhamdülillah. Meliha savaşı çok şiddetliydi. Rejim, başlangıçta çok güçlü gelmişti ama bu savaştan yorgun ve bitmiş bir halde çıktı. Eğer biz direnmeyip Meliha'dan çekilseydik rejim tüm Ğûta'yı alırdı. Ama rejimi o kadar çok yorduk ki sadece Meliha'yı alabildi. Bunlar Ğûta'nın savaşlarıydı. En önemli şey rejimle Şam'ın içinde savaşmaktır. Rejimle Şam'ın içinde savaşabilmek için Côbar'ı muhafaza etmen lazım. Côbar, savaşın kapısıdır. Hareketlerin bazıları Côbar'a önem vermiyor. Bu ihtilaf aramızda büyük bir sıkıntı çıkarttı. Ceyşu'l-İslam'a göre Côbar çok önemli değil. Feylaku'r-Rahman ve el-İttihâdu'l-İslamî li Ecnâdi'ş-Şâm ise asıl savaş Côbar'da diye düşünüyorlar. Côbar, Şam demektir. Orada savaşmak gerekiyor. O yüzden zorluk çekiyoruz. En büyük hareket olan Ceyşu'l-İslam, Côbar'a yeteri kadar önem vermemesine rağmen yine de bizimle beraber savaşıyor. Esed rejimi ile asıl savaşımız Şam'dadır ve daha önce belirttiğim gibi Şam çok stratejik bir yer ve bizim en önemli savaşımız burada olmalıdır. O yüzden imkânlarımızın çoğunu Côbar'a harcamalıyız.

Timetürk: Dediğiniz gibi Şam çok kritik ve diyelim ki bir şekilde Şam'ı düşürdünüz. Özellikle son zamanlarda kuzeyde Fetih Ordusu gibi bir takım yapılanmalar da var. Bunların da başarıya ulaştığını varsayalım. Dünya devletleri şöyle bir seçenekle karşınıza gelse: Lazkiye ve Tartus bölgesi Rusya ve İran için çok önemli. Lazkiye merkezli bir Nusayri devleti kurulsun. Kuzeyde Türkiye sınırında, Kürtlere ait de bir devlet olsun. Geriye kalan bölgelerde de Araplara ait Sünni bir devlet olsun. Suriye meselesi böyle bir noktaya geldiğinde; el-İttihâdu'l-İslamî li Ecnâdi'ş-Şâm olarak siz, böyle bir öneriyi kabul eder misiniz?

Cevap: Hayır, asla!

Timetürk: Neden? Akan kanın durmasını istemiyor musunuz?

Cevap: Mezhep temelli devletlerin oluşmasını zulüm olarak görüyoruz. Dünyada mezhep temelli çalışan sadece iki devlet var. Biri israil, diğeri ise İran'dır. Bu kesinlikle zulümdür. Suriye bütünüyle tek bir devlettir ve bu bizim temel fikirlerimizden biridir. Şuan düşmanlarımız Suriye'yi bölmek istiyorlar. Kürtler, Suriye halkının bir parçasıdır. Biz tabii ki Kürtlerin bir dili ve tarihi olmasına saygı duyuyoruz. Dini ya da ırkı farklı olsa da her bir unsurun Suriye'nin bir parçası olduğunu düşünüyoruz. Suriye'nin bölünmesini asla kabul etmeyiz. Alevilere gelince, onlar Selahattin Eyyubi'nin döneminde de vardılar. Yaşadıkları ayrı bölgeleri vardı. Bizim onlara zararımız dokunmaz. Onlar da Suriye'nin bir parçasıdır. Amerika ve bazı devletler Suriye'nin bölünmesini istiyor ama resmi olarak ilan etmiyor. Nasıl biliyor musun? Malum, burada Işid var. Rejim sahil bölgesinde varlığını sürdürürken bizim Işid'le yıllarca çatışmamızı istiyorlar. Bize göre Işid ve rejim birdir. Çünkü rejim Işid'in ortaya çıkmasına izin verdi. İran istihbaratıysa Işid'i oluşturdu. Devrimcilerin rejimi bırakıp Işid'le meşgul olmasını sağlamak amacındaydılar. Zalim rejim halkın ilk katilidir. Işid de halkın katledilmesinde rejime yardım etti. O yüzden ikisi de düşmanımızdır. Netice olarak Suriye tek bir devlettir ve bunun aksini asla kabul etmeyiz.

Timetürk: Batı diyor ki Suriye'de aşırılar, teröristler var. Ya da radikaller var. Farklı kelimeler kullanılabiliyor. Amerika, muhaliflerin içinden seçtiği birilerinin eğitilip, donatılmasına karar verdi ve bu programda Türkiye ile ortak hareket ediyor. el-İttihâdu'l-İslamî li Ecnâdi'ş-Şâm olarak siz, Amerika'nın ‘eğit-donat' programına aldığı gruplardan mısınız yoksa radikal, aşırılardan mı?

Cevap: el-İttihâdu'l-İslamî li Ecnâdi'ş-Şâm terörist değil. Amerika, Avrupa ve Türkiye bizi terörist olarak sınıflandırmıyor. Çünkü biz halkı temsil ediyor ve dar düşünmüyoruz. Ceyşu'l-İslâm da böyle. Ancak bu onların bizim hedefimizi te'yid edip destekledikleri anlamına gelmiyor. Amerika, Cephetu'n-Nusra'yı, hilafet isteyen, devrim bayrağına "yok" diyen ve verilen savaşı Suriye sınırları içinde saymayan bazı grupları radikal olarak sınıflandırıyor. Öte yandan Türkiye'nin askeri kamplarında eğitiliyor muyuz diye sorarsan “Hayır” derim. Kendimize ait eğitim kamplarımız var. Biz Ğûta'da kuşatma altında olduğumuz için Türkiye'de eğitilebilecek, sınıra yakın kuvvetlerimiz yok. Bu nedenle programa davet edilmedik. Türklerle iyi ilişkimiz var. Bizi terörist değil dost olarak görüyorlar.

Timetürk: Eğer mümkün olsaydı yani sınıra ulaşabilseydiniz böyle bir teklifi kabul eder miydiniz?

 Cevap: Eskiden, anlayışlarımızla ters düşen şartlar taşımaması şartıyla, düşmanımızla savaşmak için gelen her desteği kabul ederdik. Biz devrimiz; devrim halkın istekleridir. Halkın istekleri ise kırmızıçizgidir. Bir devlet, katil bir rejimle savaştığımız için destek verirse kabul ederiz fakat bir devlet gelip Işid'le savaşın ama rejime dokunmayın derse kabul etmeyiz. Hem Işid hem rejim ikisi de düşmanımızdır.

Timetürk: Şam'da rejimle muhalifler arasında oluşan denge uzun bir zamandır değişmiyor. Kuvvetli direniş gösterdiğiniz için rejim mesafe kat edemiyor. Peki, muhalifler neden ilerleyemiyor?

Cevap: Suriye rejimi, İran ve Irak tarafından sağlam destek almasına rağmen yine de zayıftır. Birçok yerde büyük kayıplar yaşaması bunun delilidir. Fakat bunun aksine devrimcilerin imkânları sınırlıdır. İdlib ve Hama gibi yerlerde Kuzeyin zaferleri iki sebeple gerçekleşti: Biri birlik olmaları, ikincisi ise desteklenmeleridir. Dengeleri değiştirecek savaşların yapılabilmesi için çok büyük desteğe ihtiyaç var. Yani devletler desteklemelidir.
 

[1] Rahman Ordusu/Birliği

[2] 10 Kıraatte icâzetli Hâfız ve Hatîb Ebû Naîm Ya'kûb'u kastediyor.

HABERE YORUM KAT